Sivil Konuşmalar

06 Kasım 2015
Yaşama Dair Vakıf’ın sivil toplum kuruluşlarını buluşturmak üzere 2-3 Ekim 2015 tarihlerinde düzenlediği “Sivil Konuşmalar”ın videolarını buradan izleyebilirsiniz. Yaşama Dair Vakıf’ın sivil toplum kuruluşlarını buluşturmak üzere düzenlediği “Sivil Konuşmalar” etkinliği, 2-3 Ekim 2015 tarihlerinde İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nde yapılmıştı.  “Türkiye’de Sivil Toplumun Gelişiminin ve Sivil Toplum-Kamu İşbirliği’nin Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında Avrupa Birliği desteğiyle gerçekleşen etkinlikte, sivil […]

Yaşama Dair Vakıf’ın sivil toplum kuruluşlarını buluşturmak üzere 2-3 Ekim 2015 tarihlerinde düzenlediği “Sivil Konuşmalar”ın videolarını buradan izleyebilirsiniz.

Yaşama Dair Vakıf’ın sivil toplum kuruluşlarını buluşturmak üzere düzenlediği “Sivil Konuşmalar” etkinliği, 2-3 Ekim 2015 tarihlerinde İstanbul Kadir Has Üniversitesi’nde yapılmıştı.  “Türkiye’de Sivil Toplumun Gelişiminin ve Sivil Toplum-Kamu İşbirliği’nin Güçlendirilmesi Projesi” kapsamında Avrupa Birliği desteğiyle gerçekleşen etkinlikte, sivil toplum kuruluşları, birbirlerine ve kamuya bugüne kadar anlatmakta zorlandıkları meseleleri tartıştı. Alevi Düşünce Ocağı’ndan İMC TV’ye, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnsiyatifi’nden Hakikat Adalet Hafıza Merkezi ‘ne, İHH’dan Greenpeace’e 26 STK’nın katıldığı etkinlikte 10 Sivil Koltuk, 4 panel ve 4 forum konuşmacısı yer aldı.

İZLEMEK İÇİN TIKLAYIN.

KONUŞMALARDAN ÖZET NOTLAR

Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü’nde bu sabah başlayan Sivil Konuşmalar’da Avrupa Birliği delegasyonundan Lise Pate Yılmazer ve Yaşama Dair Vakıf’tan Mehmet Ali Çalışkan’ın açılış konuşmalarından sonra, Sivil Koltuk’a ilk olarak Alevi Düşünce Ocağı Başkanı Doğan Bermek oturdu.

11:20 

Gazeteci Temuçin Tüzecan’ın sorularını yanıtlayan Bermek şunları söyledi:

“Alevilerin hakları konusunda 30 yıl önceyle bugün arasında bazı alanlarda negatif bazı alanlarda pozitif gelişmeler yaşadık. Siyasetçilere kalsa bizi daha uzun süre baskıda tutabilirlerdi ama zaman içinde kamu vicdanı Alevilerin sorunlarını teslim etti, taleplerimiz görünür oldu.

Ama sorunların halledilmesine gelince, durum farklı. Alevi çalıştaylarında birçok talep kaydedildi ama hiçbiri yaşama geçmedi. Cumhurbaşkanı Abdullah Gül, Tunceli’de cemevine gitmiş, gitti de ne oldu? Sorunlar halen aynı şekilde duruyor. Kazandığımız davaların sonuçları bile uygulanmıyor.

Sünnilerle Aleviler arasında, eğer siyasallaşma yoksa çok sıkı ilişki var. İlişki, siyasallaşınca kurulamıyor. Biz hiçbir şeyi kendimiz için istemiyoruz, Türkiye’deki tüm inanç grupları için istiyoruz.”

11:50

Sivil Koltuk’un ikinci konuğu İMC TV editörü ve T24 blog yazarı Aris Nalcı:

“Hrant Dink’in öldürülmesinden sonra ortaya çıkan Hepimiz Ermeniyiz sloganı, daha fazla insana erişilmesini sağladı. Ermeniler TV’lerde daha çok konuşmaya başladı,  milletvekili seçilmesi, MHP’nin bile göstermelik de olsa bir Ermeni’yi milletvekili adayı yapması gibi bir noktaya geldi. Daha çok evde Ermeni konusu konuşulmaya başladı, konuşmalar soru işaretlerini çoğalttı. Geldiğimiz bu nokta bugün çok yüksekte bir yer değil, ama olumlu.

Ermeni vatandaşların siyasetteki varlığı toplumsal sorunların çözümüne katkı sağlayacak.

Tabii hemen karşısında bir direnç doğurdu; Ermeni’lere yönelik nefret suçları aynen devam ediyor. Her gün örneklerini yaşıyoruz. Ermeni arkadaşlarım var, iyidir, bu da bizim Ermenimiz gibi severken yapılan ayrımcılıklar da dahil.”

12:10

Gazeteci yazar Günay Arslan Sivil Koltuk’un üçüncü konuğuydu. Şunları söyledi:

Diyarbakır’da farklı bir ortam var, farklı şeyler konuşmak zorundasın, mahalle seni ona sorluyor. İstanbul’da tam tersi oluyor. İstanbul’da konuştuğumuzu Diyarbakır’da konuşamıyorsunuz.

Çözüm süreci önemli bir aşamaydı. Bu süreçte negatif ayrımcılıkta bir azalma oldu tabii. Ama şu son dönemde kötü örnekler görmeye başladık yine. Merdiven çıkıyoruz ama sık sık düşüyoruz, canımız yanıyor.

Kürt toplumu güçlendi ama bunu sivil toplum için söylemek mümkün değil. Gerçek anlamda sivil toplum kuruluşları çok fazla değil. Ya cami yaptırma dernekleri var, ya da siyasal güç için kurulan dernekler… Çok önemli bir nokta, güçlü bir kadın hareketinin olması.”

12:50

Kendisini merkez sağda duran inançlı bir liberal olarak niteleyen yazar Turgay Oğur da Sivil Koltuk’taydı:

“Tanrı birilerine reenkarnasyon hakkı verse, bunu en çok bizim hak ettiğimizi düşünüyorum. Çünkü her şeyi öyle yarım yamalak yaşadık ki ikinci bir şansa ihtiyacımız var.

Genç Siviller 2006’da ‘En iyi Kürt ölü Kürttür’e varan bir milliyetçi dalga üzerine ele aldığımız bir metnin başlığıydı; Genç Siviller rahatsız, demiştik orada. Çok ilgi gördü. Sosyal demokrat cenaha kabul edildik. Sonrasında pek çok kesimi bir araya getirmek için tutkal görevi üstlendik. Ama gerçek anlamda sivil toplum olamama, siyasetin tüm alanı kaplaması, bazı stk’ların da ortamı kirletmesi gibi nedenlerle diyalog zeminleri kapandı. ‘Bulunduğu yere gitmeme’, ‘olduğu yeri beğenmeme’ gibi yaklaşımlarla, sivil dünyada da topyekün bir savaş yaşıyoruz. O yüzden tek bir kötü adamım yok. Evet şu anda arasak kötü bir adamımız var, ancak tek bir kötü adam seçerek sonuca varamayız. Bizi bozan şey oradaki o yapı.

Sivil toplumun farklı kesimleri arasında diyalog mümkün mü? Saidi Nursi’nin bir sözü var: İnsan gönlünün 99 kapısı size kapalı olsun, biri açıksa oradan girebilirsiniz. Biz de ise durum şöyle: 100 kapıdan 80’i açık, biz kapalı 20 kapıya odaklanıyoruz. Ben sivil toplumda tek gecelik ilişkiden yanayım. Mesele bazlı olarak bir araya gelip dağılacaksınız. Bir de liderliği azaltılmış yapılara ihtiyacımız var.”

14:20

Hürriyet Aile İçi Şiddete Son! Kampanyası Koordinatörü Emel Armutçu:

Türkiye’de kadın hareketi ortak sorunları etrafında bir araya gelme ve hızla örgütlenme konusunda diğer stk’lara göre çok daha deneyimli ve başarılı. 2005 yılında Türk Ceza Yasası’ndaki kadınlara dair ayrımcı maddelerin değişmesi böyle sağlandı, bu sadece bir örnek. Şimdi de böyle, kadınlarla ilgili yakıcı bir sorun olduğunda hızla bir araya gelebiliyorlar. Hürriyet Aile İçi Şiddete Son! Kampanyası da anaakım medyada bir halkla ilişkiler faaliyeti gibi yürüyen sosyal projelerden değil de bir stk gibi çalıştığı için, Acil Yardım Hattı işleterek binlerce şiddet mağduruna destek olduğu için zaman içinde, kadın hareketiyle işbirliğini geliştirdi.

14:40

Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnisiyatifi’nden Bahar Kılınç:

“Bu işe başladığımızda kadın erkek ayrımımız yoktu ama erkekler ilgi göstermedi. Bize karşı tepkililer. Neden Müslüman’ın başına başka bir şey koyuyorsunuz, zaten Müslümanlıkta kadına şiddet olmaz, diyorlar. Biz geleneksel İslamın erkek şiddetini meşrulaştırdığını düşünüyoruz, ayıklamak, öze ulaşmak istiyoruz. Aramızda kendine feminist diyen de var demeyen de var. Biz kadın hakları konusunda bir kadın örgütüyle işbirliği yapabiliriz, seküler olması, Müslüman olması önemli değil.”

15:20 – 

Bugünün son etkinliği “Sivil Toplumun Daimi Gündemi: Kimlikler ve Ayrımcılıklar” başlıklı panel oldu. Moterasyonunu Umut Tümay Arslan’ın yaptığı panelde New York Üniversitesi Siyaset Bo¨lu¨mu¨  O¨gˆretim Go¨revlisi Ayda Erbal, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi – Hafıza Çalışmaları Program Direktörü Özgür Sevgi Göral, PODEM – Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği, Araştırma Direktörü Özge Genç ve Reçel-Blog YazarıFeyza Akınerdem panelist olarak yer aldı.

Feyza Akınerdem, “Kimlik kategorilerine karşı politika üretme derdim oldu hep. Belirli kimliklere sokuluyoruz ve sonra oradan çıkmamıza müsaade edilmiyor. Müslüman ya da başörtülü kadın olmaktan çok çıkamadığımı, bunca yıllık çabanın sonunda, söyleyebilirim. Ve bundan yoruldum, kimlik karşıtı bir insana dönüştüm. Bin açıklama yazacağız, seküler ve Müslüman kadınlar mı diyelim, öyle mi diyelim böyle mi diyelim, sürekli bir kendini tanımlama çabası içinde olduk. Bu çok dar bir çerçeve. Sürekli ayırmak zorunda mıyız?”  derken, Ayda Erbal da Türkiye’de kimliklendirmenin, insanları tek bir kimliğe hapsetmenin yarattığı sorunlara dikkat çeken bir konuşma yaptı. Özge Genç, “Devletin stk’lara bakışı ‘ya karşısın ya yanımdasın’ şeklinde. Her ikisi de etkisiz bir varlık oluşturuyor. Bence sivil toplumun siyasallaşmasından öte, sistem yanlısı ve karşı olanlar kavgasında saf tutması sorunlu. Kavgada saf tutmak, sivil toplumu sivil toplum olmaktan çıkarıyor. Gezi böyleydi, sivil toplum Gezi sırasında siyasileşti, kavgaya alet oldu. Ve barış sürecini bozan bir şeydi” dedi.

Özgür Sevgi Göral ise Türkiye’de etnopolitik bir konu üzerine çalışmanın her zaman etnik konuşmakla itham edilmek anlamına geldiğini ama Türklük üzerine konuşmanın sanki nötr bir şeymiş gibi hiç sorun yaratmadığını belirtti. “Biz zorla kaybetmelerle ilgili çalışıyoruz, bizden önce de bu konuda çalışmış çok değerli stk’lar var, keza Cumartesi Anneleri var. Ağırlıklı olarak Kürtler arasında çok yaygın ve sistematik bir şekilde yaşandı. Bunu araştırırken sürekli ‘Kürtçü”, ”Apocu” vs. olmadığımızı söylemek durumunda kalıyoruz, neden Kürtler çerçevesinde ele aldığımız üzerinden sorgulanıyoruz, bunun da şiddet olduğunu düşünüyorum” dedi.

3 Ekim Cumartesi

10:00

İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı, İnsani Diplomasi Koordinatörü İzzet Şahin:

“1992’de Bosna savaşı başladığında birkaç gencin bir araya gelerek savaş mağdurlarına yardım etmeye çalışmasıyla başlayan bir hareket İHH. İnsan eliyle oluşan krizlerin oranı yüzde 80 düzeyinde. Biz insanların hayatlarını, onurlarını, haklarını koruma, yardıma ulaşmadaki engelleri kaldırma ve nihayetinde insanlara yardım etmeyi kendimize misyon olarak görüyoruz. Evet vakıfta bir İslami hassasiyet var ama adece Müslümanlara yardım ediyoruz algısı bizi rahatsız ediyor. Dünyada 140 ülkede çalışma yapıyoruz, hiçbirinde mağdurun kimliğini sormadık. Nepal’e ilk 24 saat içinde giden ekip içindeydik, Japonya, Haiti… Hiç de içlerinde hangileri Müslüman diye bakmadık. Böyle bir algının oluşması şundan; bugün en fazla mağduriyetin bizim coğrafyamızda olmasından kaynaklanıyor. Her inançtan insanla etkileşim içindeyiz, öyle olmak istiyoruz.

Bizim bağımsızlık diye bir ilkemiz var, siyasetten, partilerden, cemaatlerden, mezheplerden. Bir devlet yetkilisi, insani diplomasi çalışmalarımızla ilgili ‘siz STK’sınız, niye bu işlere giriyorsunuz?’ diye sorduğunda, ‘Sizin yüzünüzden, siz işleri bu hale getirdiğiniz için biz yapmak zorundayız’ diye cevap verdim. Devlet adına bir şeyler yapıyormuşuz gibi bir algı şimdiye kadar dile getirilmedi, bu belki de bizim çalışma tarzımızın buna izin vermemesi yüzündendir. Çok barış görüşmesi, arabuluculuk; çatışmalar içinde, bombalar altında esir takası yaptık. Bizimle konuşanlar, çalışmalarımızı görenler, ‘bunun devletle ilgisi yok, insan için bunu yapıyor’ diyor, görüyor. Hiç gizeme bürünmedik, her şeyi açık oynadık. Bizi en üzen, çalışmalarımızı yaparken görüştüğümüz insanlarla ilişkilendirilmek, şucu bucu diye etiketlenmek.”

12.00

Uluslararası Çocuk Merkezi’nden Adem Arkadaş Thibert :

“Çocuk hakları siyasileşmediği için gelişmiyor. Siyaset çocuğu özne olarak görmüyor. Seçmen olsalar mesela, büyük ihtimalle daha farklı olurdu. Oysa ki çok siyasi bir konu çocuk hakları, öyle görülmüyor. Ama çocuklar siyasallaştığında, ‘o artık çocuk değil’ denebiliyor, siyasallaştıkları için çok fena cezalandırılıyorlar. Bu yaklaşım yüzünden çok daha fazla çocuk vuruluyor artık, ailelere ‘çocuklarınız dışarı çıkmayacak’ denmeye çalışılıyor, çocuğun birey olduğu görülmüyor. Bunu devlet de yapıyor, toplum da.

Türkiye’de evlenen kadınların yüzde 20’si çocuk. Çocuğa karşı şiddet çok yaygın. Yetişkinin bir yetişkine yapamayacağı bir şeyi çocuğa yapması meşru görülüyor. Size vursam beni dava edersiniz, aynı şeyi çocuğa yapınca buna gerek duyulmuyor. Oysa tüm sözleşmelerde bu yasaklanmış durumda. Cinsel istismar ciddi biri sorun. Cinsel sömürü çocuğu insan olmaktan çıkarıp mal haline getiriyor. Bu tür noktaları kırabilirsek çocuklar daha çok birey olarak görülmeye başlayacaktır. Biz ortak ağlara inanıyoruz, hep birlikte birçok STK olarak çocukların sesi olmanın doğru olduğunu düşünüyoruz. Böyle iki ağ kurduk Türkiye’de, barolar, dernekler, mesleki örgütler var içinde. Çünkü konu sadece çocuk hakları, kadın hakları değil, bir taraftan da kamu yönetimi reformu, uluslararası hukuk, barış…”

12:30

Tohum Otizm Vakfı Genel Müdürü Betül Selcen Özer:

“Otizmli çocuklara ayrımcılık çok yaygın. Türkiye otizmi Rainman filmiyle tanıdı. Ama otizmli çocukların her biri bir rainman değil. Ne kadar erken yaşta eğitim almaya başlarlarsa, o kadar hayata katılabiliyorlar. Doğru eğitim alanlar ergenliklerinde normal hayatlarını sürdürebiliyor, sosyal ilişkiler kurabiliyor. Eğitim bu kadar önemliyken özellikle okullarda ayrımcılık var. Eğitim kalitesini düşürdüğü için sınıfta istenmiyorlar. Üstelik her kesim, üniversite mezunu aileler de bunu yapabiliyor. Aynı şekilde, çocuktaki durumu her sosyoekonomik kesimden aile konduramıyor, bu da eğitim sürecini geciktiriyor.

Otizm Eylem Planı Nisan 2013’te açıklandı ama bu konuda hiçbir şey uygulanmadı. Devletin birtakım eğitim destekleri var ailelere. Ama ayda 12 saat otizmli bir çocuğun eğitimi için yeterli değil, biz haftada en az 30 saat olması gerektiğini söylüyoruz. Ayrıca bu destek eğitimleri ana eğitimin yerine geçmiş durumda, asıl eğitime de devam etmeliler. Şu an 0-18 yaş arasında 350 bin otizmli çocuk var Türkiye’de. Bu oran giderek artıyor. 1985 yılında 2500 çocuktan birinin otizmli doğma riski varken, bugün 68 çocuktan birinde bu risk sözkonusu.

Otizmli bireyler otobüse binmekten tutun, tatil yerine gitmeye, restorana, gündelik hayatın her alanında ayrımcılığa uğruyorlar. Aileleri de onlarla birlikte.

Biz vakıf olarak, sivil toplumda herkese aynı mesafedeyiz ve ulaşabileceğimiz herkese ulaşma amacımız var.”

Başkent Kadın Platformu’ndan Berrin Sönmez:

“Biz platform olarak kendimizi İslami camia ile seküler kadın hareketi arasında bir köprü olarak görüyoruz. Avrupa Kadın Komisyonu’nun üyesiyiz, bunun dışında birçok ulusal ve uluslararası konuda kadın hareketiyle birlikte hareket ediyoruz. Ancak, özellikle Gezi’den sonra işbirliklerimiz zorlaştı, arada kalma gibi bir durumumuz var. Kimisi bize AK Partili diye bakıyor, diğeri tam tersi. Kutuplaşmadan sivil toplumun etkilenmemesi mümkün değil. Kadınlar daha da çok etkileniyorlar. Bu konuda başörtülü olmakla olmamak arasında ciddi bir fark yok. Bütün engellere rağmen sorunlar etrafında bir arada olabilmeyi başarabilmenin yolu, Türkiye’nin demokratikleşmesinden, yapısal düzenlemelerden geçiyor. Sistem vesayet mekanizmalarıyla kurulmuş, denge denetlemenin olması gerekiyor. Biz baştan beri bu ağın da içindeyiz. Tüm kesimlerin haklarının korunması için uygun bir zemin yaratmakta çözüm. Demokratik düzenlemelerin neler olduğuna dair çalışmalar yürütüyoruz. Siyasi partiler kanunu, yargı reformu, meclis iç tüzüğü… Hepsiyle ilgili düzenlemeler gerekiyor.

Yaptıklarımızla sorunların konuşulmasını sağladık pek çok alanda. İlahiyat camiasından, Antikapitalist Müslümanlar’dan faydalı bulduğumuz kişilerden besleniyoruz. Ama tam olarak hedeflerimize ulaştığımız söylenemez. Mesela bir camide yan yana namaz kılmak… “

 

 

BU SENENİN KONUSU

Kurumsallaşması hedeflenen “Sivil Konuşmalar”ın bu seneki konusu, kimlikler, sorun alanları ve ayrımcılıklar olarak belirlendi. Hikayesi ise şöyle:

Yaşama Dair Vakıf’ın 2014 yılında gerçekleştirdiği “Sivil Toplum Kuruluşları Algısı” başlıklı araştırma, birbiriyle çelişir gibi görünen iki algı ortaya çıkarmıştı: Hem toplum, hem de kamu ve STK yöneticileri, “sivil toplum” kavramını, STK’ları önemsiyor ve oldukça makbul görüyordu; lakin aynı zamanda da değersiz ve itibarsız buluyordu! Yine aynı araştırma gösterdi ki toplumun bir kısmı için ya da bir kısım kamu yöneticisi ve STK yöneticisi için değersiz ve itibarsız olan, STK’ların tamamı değil, daha ziyade kendilerine benzemeyenlerdi. Dahası, STK’lar da kendine benzemeyen STK’ları tanımıyor, dinlemiyor, temas etmiyor, diyalog kurmuyordu, –kendine benzeyenlerle bir araya geliyor, yalnız onlarla işbirliği geliştiriyorlardı.

Araştırma kısaca, siyasetteki kutuplaşmanın sivil topluma da yansıdığını ortaya koydu. Türkiye’nin sorunlarının çözülmesine STK’ların katkısının hayli sınırlı olması biraz da bu yüzdendi. Yaşama Dair Vakıf ise şöyle düşünüyordu: “Bize göre STK’ların temsil ettikleri meselelerini kendilerine benzemeyen STK’larla birlikte çözmeye çalışması, en azından onlara kendilerini anlatmayı denemesi gerekiyor. Bununla sahte bir uzlaşma ve diyalogu ya da ötekine kayıtsız bir hoşgörüyü kastetmiyoruz elbette. Daha çok, kendine benzemeyeni değersiz, itibarsız ya da top yekûn yok sayan bir algının yerini onu rakip, hasım, meşru muarız olarak gören bir algının alması gereğinden söz ediyoruz.”

İşte “Sivil Konuşmalar”, bu çabaya bir katkı olması hedefiyle yola çıktı. Sivil Konuşmalar’da bu yüzden farklı farklı meseleleri olan ve diğerlerine, kamuya kendini anlatmakta zorlanan kimlikler konuşacak. Etkinlikte, kadın, çevre, hayvan hakları, insani yardım, çocuk hakları, kent hakları gibi alanlarda ya da Müslüman, Kürt, Alevi, Ermeni kimlikleri üzerine çalışmalar yürüten konuklar yer alacak. Hep birlikte, bugüne kadar kendini kime anlatmakta zorlandılar, yakınlarında ya da uzaklarında kimler neyi, niye dinlemedi, nelerden rahatsız oldular, o diğerleri neyi anlasınlar ve ne değişsin istiyorlar, kimle diyaloğa hazır, kimle değiller, kendini anlatmadaki kendi kusurları, ihmalleri neler oldu gibi soruların cevapları aranacak. Konukların konuşmalarının ardından, bu meseleler üzerine çalışan uzmanlardan oluşan bir grup konuşmaları tartışacak.

PROGRAM

Kadir Has Üniversitesi Cibali Kampüsü/Sinema B Salonu

2 Ekim, Cuma

09:00 – 09:30: Kayıt

09:30 – 09:40: Sivil Konuşmalar – Film Gösterimi

09:40 – 10:00: Mehmet Ali Çalışkan, Yaşama Dair Vakıf

10:00 – 10:30: Doğan Bermek, ADO Alevi Düşünce Ocağı Başkanı

10:30 – 11:00: Aris Nalcı, İMC TV Editörü ve T24 Blog Yazarı

11:00 -11:15: ÇAY – KAHVE ARASI

11:15- 11:30: Sivil Sayfalar / Zeynel Lüle, Gazeteci

11:30 – 12:00: Turgay Oğur, Yazar

12:00 – 12:30: Günay Aslan, Gazeteci Yazar

12:30 – 14:00: ÖĞLE YEMEĞİ

14:00 – 14:30: Emel Armutçu, Aile İçi Şiddete Son Kampanyası Koordinatörü

14:30 – 15:00: Bahar Kılınç, Kadına Şiddete Karşı Müslümanlar İnsiyatifi

15:00 – 15:20: ÇAY – KAHVE ARASI

15:20 – 17:00: PANEL: Sivil Toplumun Daimi Gündemi: Kimlikler ve Ayrımcılıklar
Moderasyon: Umut Tümay Arslan

Ayda Erbal – New York Üniversitesi, Siyaset Bölümü, Öğretim Görevlisi

Özgür Sevgi Göral, Hakikat Adalet Hafıza Merkezi – Hafıza Çalışmaları Program Direktörü

Özge Genç, PODEM – Kamusal Politika ve Demokrasi Çalışmaları Derneği, Araştırma Direktörü

Feyza Akınerdem, Reçel-Blog Yazarı

3 Ekim, Cumartesi

09:30 – 09:50: Kayıt

09:50 – 10:00: Sivil Konuşmalar – Film Gösterimi

10:00 – 10:30: İzzet Şahin, İnsan Hak ve Hürriyetleri İnsani Yardım Vakfı, İnsani Diplomasi Koordinatörü

10:30 – 11:00: Adem Arkadaş Thibert – Uluslararası Çocuk Merkezi

11:00 – 11:30: Betül Selcen Özer – Tohum Otizm Vakfı, Genel Müdürü

11:30 – 11:45: KAHVE ARASI

11:45 – 12:15: Berrin Sönmez, Başkent Kadın Platformu

12:15 – 12:30: Sivil Sayfalar Tanıtımı / Zeynel Lüle, Gazeteci

12:30 – 13:30: ÖĞLE YEMEĞİ

13:30 – 15:00: FORUM: Sivil Toplumda Yeni Gündemler
Moderasyon: Sunay Demircan

Reşit Elçin, Greenpeace, İklim ve Enerji Kampanya Sorumlusu

Evren Emre Çakmak, İnsan Hakları Aktivisti

Zeynep Araboğlu, Bisikletli Kadın İnsiyatifi

Kerem Çiftçioğlu, Asker Hakları İnsiyatifi

15:00 – 15:15: ÇAY – KAHVE ARASI

15:15 – 16:00: Kapanış ve Değerlendirme

Sivil Toplum Nereye Gidiyor? / Sunay Demircan
İki Günün Özeti, Katkılar / Ulaş Tol (Yaşama Dair Vakıf)

Bilgi için Pınar Gürer (Yaşama Dair Vakıf) gurer@yada.org.tr / 0505 454 92 97

SİVİL KONUŞMALAR KİTABI

Sivil Konuşmalar’ın kitabını da hazırlayan Yaşama Dair Vakıf kurucularından Mehmet Ali Çalışkan ve Ulaş Tol, kitaba giden süreci de şöyle anlatıyor:

“Sivil Toplumun Gelişimi ve Sivil Toplum Kamu İşbirliğinin Güçlendirilmesi Projesi’ne 2013 yılında başlamıştık. Proje başladığında henüz Gezi eylemleri olmamış, 17-25 Aralık yaşanmamış, Cumhurbaşkanlığı ve genel seçimler yapılmamıştı, çözüm süreci ise zorlu ama umutlu yolculuğunu sürdürmekteydi. Kısacası bugünkü karamsar psikolojiyle karşılaştırıldığında, sorunların çözümü konusunda müzakere kavramının merkezi temayı oluşturduğu, görece iyimser bir hava hakimdi.

Türkiye’de STK’lara yönelik algıya ve yurttaşların ve kamu yöneticilerinin gözünde STK itibarına ilişkin araştırmamızı da o dönemde gerçekleştirdik. Projede kendimize biçtiğimiz rol, Türkiye’de sivil toplum kuruluşlarının toplumun kanaatleri ve kamu yönetiminin kararları üzerinde etkisinin artmasına; kamu yönetimi ve sivil toplum ilişkilerinin geliştirilmesine ve dolayısıyla Türkiye’nin demokratikleşme serüvenine katkıda bulunmak idi. Bize göre, Kamu- STK diyaloğu demokratik ve çoğulcu bir toplumsal hayat için büyük bir önem taşıyordu. Ancak Kamu-STK diyaloğunun tam olarak hayata geçirilebildiğini söylemekten uzakta idik. Her ne kadar diyalog kurması beklenen iki özne de (kamu ve STK’lar) sürece katkıda bulunma isteklerini açıkça ortaya koysalar da pek çok kurumsal, hukuki, kültürel, siyasal, toplumsal ve ekonomik faktör Kamu-STK diyalogˆunun arzu edilir seviyeye gelmesi önünde engeller teşkil ediyordu. Biz de araştırmamızda üst düzey kamu yöneticileri ile yurttaşların STK algısını, STK’ların itibarına etki eden faktörleri, STK-Kamu diyaloğu önündeki engelleri, STK-Kamu diyaloğunu güçlendirmeye dönük beklentileri belirlemeye odaklandık.

Türkiye’nin 2013’e göre hayli değişmiş siyasal ve toplumsal ikliminde bu hedefler daha da önem kazanmıs¸ durumda. Türkiye toplumunun ve siyasetinin giderek derinleşen kutuplaşması ve toplumlaşma serüveninin içinde girdiği yeni dönem, STK’ların toplumla, birbirleri ile ve kamu yönetimi ile müzakereci bir diyalog geliştirmesini daha da önemli hale getiriyor.

Araştırmanın sonunda pek çok sonuç ortaya çıktı. Bunları İstanbul, Ankara ve Diyarbakır’da gerçekleştirdiğimiz toplantılarda STK temsilcileri, kamu yöneticileri ve kanaat dünyasının temsilcileriyle tartıştık. Tüm bu tartışmalar bizi dört başlıkta odaklanmaya götürdü: Katılım,  Meşruiyet, Siyaset ve Diyalog.

Bu başlıklarda kanaatlerini almak üzere uzmanlarla röportajlar yaptık. Sivil Konuşmalar kitabı böyle ortaya çıktı. Kitapta yer alan tartışmaların Türkiye’de demokrasinin derinleştirilmesine katkıda bulunmasını umuyoruz.”.