‘İnsan Hakları Savunucularına Yönelik Yargısal Tacize Son Verin’

TİHV ve İHD, Cumartesi Anneleri’nin, ÇHD’li avukatların ve İHD’li Fırat Akdeniz’in yargılandıkları üç duruşmaya çağrı yaptı. İnsan hakları örgütleri söz konusu davaları, yargının insan haklarını savunucularını susturmak için nasıl araçsallaştırdığının somut bir göstergesi olarak niteledi.

Türkiye İnsan Hakları Vakfı (TİHV) ve İnsan Hakları Derneği (İHD), “İnsan hakları savunucularına yönelik yargısal tacize son verin başlıklı” bir açıklama yayımladı.

‘Anayasal Bir Hakkın Kullanımı Suç Değildir!’

Açıklamada, Cumartesi Anneleri’nin 700. Hafta buluşmasında gözaltına alınanların yargılandığı davayla ilgili “Cumartesi Anneleri’nin barışçıl toplanma özgürlüğünü hedef alan bu yargılama anayasal bir hakkın “suç” haline getirilmesi ve insan hakları savunucularını yargısal tacizle baskı altına alma girişimidir” değerlendirmesi yapıldı.

‘Katıldığı Etkinlikler Nedeniyle Suçlanıyor’

İHD Diyarbakır Şubesi Gözaltında Kayıplar ve Faili Meçhul Siyasi Cinayetler Komisyonu ve Eğitim-Sen üyesi Fırat Akdeniz hakkında katıldığı etkinlikler nedeniyle açılan davanın da yargısal taciz niteliği taşıdığı belirtilen açıklamada, “İnsan hakları, barış ve demokrasiden yana duyarlı herkesi duruşmayı izlemeye ve Fırat Akdeniz’e destek olmaya çağırıyoruz.” denildi.

‘ÇHD’li Avukatlara Özgürlük!’

Açıklamada, Çağdaş Hukukçular Derneği (ÇHD) Genel Başkanı Av. Selçuk Kozağaçlı, Av Barkın Timtik ve Av. Oya Aslan’ın tutuklu yargılandığı İstanbul 18. Ağır Ceza Mahkemesi’nde devam eden davanın 23 Mart Çarşamba günü Silivri Kapalı Cezaevi yerleşkesinde gerçekleşecek duruşmasına da çağrı yapılarak, tutuklu hukukçuların tahliyesi talep edildi.

‘Yargılamalar Baskı Aracı Olarak Kullanılıyor’

Açıklamada şunlar ifade edildi:

“Türkiye’nin altına imza attığı sözleşme ve belgeler ile bir parçası haline geldiği evrensel insan hakları hukuku, insan hakları savunucularının korunmasını demokratik bir toplumun olmazsa olmaz esaslarından biri olarak kabul eder. Bu belgelerden biri olan Birleşmiş Milletler (BM) İnsan Hakları Savunucularının Korunması Bildirgesi’ne göre taraf devletler, bildirgede amaçlanan hakların meşru kullanımı çerçevesinde insan hakları savunucularını şiddet, tehdit, misilleme eylemi, fiili veya hukuksal ayrımcılık, baskı veya diğer keyfi hareketlere karşı korumakla, tüm bu sıralananları suç olarak kabul etmek ve işlem yapmakla yükümlüdürler.”

“Oysa Türkiye’de durum bunun tam tersidir. İnsan hakları savunucuları başta yargısal düzey olmak üzere her düzeyde ağır taciz ve baskılara maruz kalmaktadırlar. Nitekim, sadece yukarıda sıralanan davalar bile, başta terörle mücadele yasası olmak üzere, mevcut mevzuatın insan hakları savunucularını yıllardır bastırmak ve susturmak için nasıl araçsallaştırıldığının somut bir göstergesidir. Bu durum aynı zamanda insan hakları savunucularının barışçıl savunuculuk faaliyetlerini sürdürebilmelerinin olmazsa olmaz unsuru olan ifade, toplanma ve örgütlenme özgürlüklerinin nasıl kullanılamaz hale getirildiğini de ortaya koymaktadır.”

‘Baskı ve Tacize Son Verin’

“İnsan hakları örgütleri olarak, hak savunucularına yönelik sürmekte olan bu baskı ve tacizleri en güçlü şekilde kınıyoruz. Siyasal iktidarı da, yargısal taciz ve her türlü taciz uygulamalarına derhal ve koşulsuz son vermeye çağırıyoruz.”

Açıklamanın tam metnine buradan ulaşabilirsiniz.