Yargı Reformu Stratejisi Belgesi Süreci: 2019’dan Bu Yana

08 Temmuz 2021
Reform, şimdilik sadece paketler veya torba yasalar olarak görünürlük kazandı. Çünkü eşzamanlı olarak hak ihlalleri ve hak savunucularına yönelik sistemli saldırılar da devam ediyor.

30 Mayıs 2019’da bizzat Cumhurbaşkanı tarafından açıklanan Yargı Reformu Stratejisi Belgesi’nin [bundan sonra kısaca YRSB] yargı reformu ile ilgili bir rehber değeri taşıdığı iddia edilmişti. Bu belgede, demokrasinin güçlendirilmesi ile hak ve özgürlüklerin geliştirilmesinin büyük önem taşıdığı belirtiliyordu. İlk olarak, ifade özgürlüğünün insan hakları içindeki yerinin vazgeçilmezliğine vurgu yapılıyor, başat ölçüt olarak “uygulama” esas alınıyordu. Geçmişte yapılan mevzuat iyileştirme ve zihniyet değişimi çalışmalarına karşın, uygulamada yeterli ya da beklenen düzelmenin gerçekleşmediği açık biçimde kabul ediliyordu. 

Belge’nin giriş bölümünde hukukun üstünlüğüne dayanan, hak ve özgürlüklerin korunabildiği, yargının bağımsız ve tarafsızlığının sağlanabildiği, rasyonel, ideal, şeffaf, basit süreçli, adalete erişilebilir, makul sürede yargısal sonuç alınabilir bir sisteme yönelik bir perspektif sunulmuştu. Bu perspektifin, Avrupa Birliği üyeliğinin stratejik bir hedef olarak görülmesi ve katılım sürecine bağlılığın dile getirilmesi ile doğrudan ilgili olduğu açıklanıyordu.  

İlkeler ve Değerler bölümünde, insan odaklı hizmet anlayışının geliştirilmesi, hak ve özgürlüklerin daha etkin korunup geliştirilmesi, yargı bağımsızlığı ve tarafsızlığının geliştirilmesi, hukuki güvenliğin güçlendirilmesi, adalete erişimin kolaylaştırılması, makul sürede yargılanma hakkının gözetilmesi ve yargıya güvenin artırılması ayrı ayrı ele alınıyordu. 

Bu tür bir sisteme erişilebilmesi için, toplam 9 amaç, 63 hedef ve 256 faaliyet sıralanırken, bir Eylem Planı hazırlanacağı, Adalet Bakanlığı’nca yıllık izleme raporları yayımlanacağı ve Yargı Reformu Stratejisi İzleme ve Değerlendirme Kurulu oluşturulacağı, hazırlanan raporların kamuoyu ile paylaşılacağı açıklanıyordu.

YRSB’de gösterilen amaçlar, “hak ve özgürlüklerin korunması ve geliştirilmesi”, “yargı bağımsızlığı, tarafsızlığı ve şeffaflığının geliştirilmesi”, “insan kaynaklarının nitelik ve niceliğinin artırılması”, “performans ve verimliliğin artırılması (hedef süre)”, “savunma hakkının etkin kullanılmasının sağlanması”, “adalete erişimin kolaylaştırılması ve hizmetlerden memnuniyetin artırılması”, “ceza adaleti sisteminin etkinliğinin artırılması”, “hukuk yargılaması ile idari yargılamanın sadeleştirilmesi ve etkinliğinin artırılması”, “alternatif uyuşmazlık çözüm yöntemlerinin yaygınlaştırılması” olarak sayılıyordu.

Adalet Bakanlığı 02 Mart 2021 günü, “Özgür Birey, Güçlü Toplum: Daha Demokratik Bir Türkiye” vizyonu ile hazırlandığı iddiası ile İnsan Hakları Eylem Planı’nı açıkladı. Bu plan, 11. Kalkınma Planı ile YRSB’de dile getirilen reform iradesinin bir devamı olarak, tüm bakanlıklar ile kamu kurum ve kuruluşlarının faaliyetlerini kapsıyor.

30 Nisan 2021 günü Resmî Gazete’de Cumhurbaşkanı’nın 2021/9 sayılı ve 29.04.2021 tarihli bir genelge yayımladığı görülür. Genelge ile, 2021-2023 arası iki yıllık dönemi kapsayacak şekilde hazırlanan İnsan Hakları Eylem Planı’nın amaç, hedef ve faaliyetler bakımından somut biçimde kaleme alındığına, Uygulama Planı için kısa (1-3 ay), orta (6 ay-1 yıl) ve uzun (2 yıl) vadeli süreçler belirlendiğine dikkat çekiliyor ve plana uyulması için duyarlı ve sorumlu davranılmasına dair beklenti dile getiriliyordu. Söz konusu uygulama takvimini hazırlama görevi de Adalet Bakanlığı’na veriliyordu.

Bu arada, “İnsan Hakları Eylem Planı İzleme ve Değerlendirme Kurulu” da oluşturuldu. Kurulun başkanı Cumhurbaşkanı. Görevi ise takip ve koordinasyon. Yani kurul başkanı olarak Cumhurbaşkanı bizatihi Eylem Planı etkin ve  şeffaf biçimde uygulansın diye çalışacak. Kurul için Cumhurbaşkanı yardımcısı, bazı bakanlar (Adalet, Dışişleri, İçişleri, Aile ve Sosyal Politikalar, Çalışma ve Sosyal Güvenlik, Hazine ve Maliye) ile Hukuk Politikaları Kurulu başkan vekili ile sınırlı bir üye listesi var. 

Üyeler arasında hiçbir sivil toplum temsilcisinin bulunmadığı dikkat çekiyor. Ancak ihtiyaç duyulduğunda ilgili kurum temsilcilerinin görüşlerine başvurulmak üzere toplantılara çağrılabilecek.

Kurul üyesi olarak adı geçen bakanlıklar dört ayda bir rapor hazırlayıp Adalet Bakanlığı’na gönderecek. Hazırlanan “yıllık uygulama raporu”, Kamu Denetçiliği Kurumu ile Türkiye İnsan Hakları ve Eşitlik Kurumu’na gönderilecek, onlar da raporla ilgili değerlendirmelerini TBMM’ne ve Cumhurbaşkanı’na sunacak. Bu raporun son halini ise kamuoyuna yine bizatihi Cumhurbaşkanı açıklayacak.  

Peki bu kapsamda bugüne dek reform adı altında neler yapıldı? “Bazı kanunlarda değişiklik yapılmasına dair” torba kanun değişiklikleri içeren dört paket hazırlandı. 

Paketlerin içeriklerinde ise, çok minik seviyede iyileştirmelerin yanı sıra öne çıkan iki ilginç nokta var:

Bunlardan ilkini ‘vazgeçtiklerimize geri dönüş’ diye nitelemek mümkün. Sihirli torbasına elini daldıran yasa koyucu, reform diye geçmiş denemeleri yeniden güncelliyor. Buna en iyi örnek olarak birinci paketin’ ardından Ceza Muhakemesi Kanunları (CMK) madde 250 ve 252 ile aramıza yeniden katılan ceza kararnamesi gösterilebilir. (Ceza kararnamesi, savcının yaptırımı belirlediği, yargıcın yalnızca bu yaptırımı incelediği müesseseye verilen ad.) 

2005’te ceza ve ceza muhakemesi kanunları “baştan yazılırken”, idarenin ceza kararnamesi kesmesi ile yetinilmiş, ceza muhakemesi içinde savcılık ve mahkemelerin ceza kararnamesi düzenlemesinden vazgeçilmişti. İşte bugün karşımıza getirilen Yargı Reformu’nun birinci paketiyle CMK 250 ve 252. maddeler yeniden düzenlenerek, bu yetki savcılık ve asliye ceza mahkemelerine yeniden verildi. Hükümet 2005’te değiştirdiği sistemi, ‘yeni’ yargı reformuyla eski haline getiriyor.

İkincisi ise Strasbourg’dan esen rüzgârın siyasi iktidar üzerinde hala etkili olması. İnsan Hakları Avrupa Mahkemesi (İHAM) tarafından hâlihazırda incelenen ve karara bağlanmak üzere olan bireysel başvurularda, Türkiye aleyhine ihlal kararı verileceğine dair sinyal gelen uygulamalarda rötuş ya da kelime oyunu denebilecek, göstermelik sayılabilecek hukuki düzenlemeler yapılıyor. Sanki, bir anlamda Strasbourg merkezli Mahkeme’ye ‘sorunu gördük, düzeltiyoruz’ mesajı veriliyor.

Reform adı altında, “kendi kendimizi tekrar etmek” ve aynı fasit daire içinde dönmekten öteye gidebilecek miyiz? Emin değiliz. 

Reform, şimdilik sadece paketler veya torba yasalar olarak görünürlük kazandı. Çünkü eşzamanlı olarak hak ihlalleri ve hak savunucularına yönelik sistemli saldırılar da devam ediyor.  

Bugüne kadar yargı reformu süreci ile üç paket geldi Meclis’e ve kabul edildi.  

  1. Paket: 7188 sayılı Kanun (soruşturmada tutukluluk için üst süre, seri muhakeme, basit yargılama 
  2. Paket: 7242 sayılı 14.04.2020 günlü Kanun ceza infaz rejimi değişikliği
  3. Paket: 7251 sayılı 22.07.2020 günlü Kanun Hukuk Muhakemeleri Kanunu değişikliği

6 Haziran Salı günü, IV. Paket TBMM Genel Kurulu’na sevk edildi.  

Haberin 2. bölümü olan ‘Yargı Reformu Stratejisi Belgesi Süreci: Dördüncü Paketin İçeriği’ bölümüne buradan, 3. bölüm olan ‘Yargı Reformu Stratejisi Belgesi Süreci: Teklif Hakkındaki Düşünceler…’e ise buradan ulaşabilirsiniz.