“Sivil Alan Kapsayıcı ve Geniş Olmalı”

İstanbul Politika Araştırmaları Enstitüsü (İstanPol) Genel Direktörü Seren Selvin Korkmaz, sivil alanın 'yankı odalarına' dönüştüğü tespitini yaparak, "Hâlbuki sivil alan dediğimiz konu hem hak savunuculuğu bazında hem politika üretme konusunda kapsayıcı geniş bir alan olmalı.” diyor. 

İstanbul Politik Araştırma Enstitüsü Genel Direktörü ve siyaset bilimci Seren Selvin Korkmaz ile İstanPol deneyimi üzerinden sivil alanla ilgili mevcut durumu ve nasıl genişleyeceğini konuştuk. Korkmaz’a göre, sivil alanın genişlemesi yankı odalarından çıkmakla doğrudan ilintili.

İstanbul Politik Araştırma Enstitüsü (İstanPol) ne tür çalışmalar yapıyor?

İstanPol, 2018 yılında kuruldu ama çalışmalarımız daha eskiye dayanıyor. Ekip olarak yaklaşık 6 yıldır birlikte çalışıyoruz.

Biz demokratikleşme, dış politika, insan ve toplumsal kalkınma alanlarında faaliyet gösteren veri temelli politika önerileri üreten bir kurumuz. İstanPol’in aslında temel derdi Türkiye’nin en temel sorunlarını tespit etmek. İkinci olarak da bu sorunların çözümüne dair politika yapıcılara politika önerileri sunmak. 

İstanPol deneyiminden hareketle sivil alan nasıl genişler?

Öncelikle İstanPol gibi kurumlar sivil toplum ile siyaset arasında bir köprü niteliğinde olabilirler. Yani düşünce kuruluşu dediğimiz kurumlarda odaklandığı konulara göre farklı tercihler olabilir ama İstanPol’in yaptığı iş aslında bir köprü görevi görüyor. Bunun sivil alanla siyasetin arasında bir köprü kurmasının bir önceliği var. Öncelikliği sivil toplum kuruluşlarının sahada doğrudan ilgilendiği konulara dair. Örneğin; göç meselesi, Türkiye’de gençlerin güvencesizliği meselesi, yoksulluk meselesi, vergi adaleti meselesi gibi hak savunuculuğu yapılan konularda İstanPol veri tabanlı araştırmalar yapıyor. Evet, bunun hak savunuculuğunu belki yapmıyor ama hak savunuculuğu yapan kurumlara bilgi üreten bir kurum olarak tanımlayabiliriz. İkincisi ise biz bu bilgileri politika önerilerine döküyoruz. İdeal öneriler değil ama uygulanabilir öneriler yani devlet bütçesini göz önünde bulundurularak veya ilgili kamu kurumlarını belediyelerin bütçelerini göz önünde bulundurarak uygulanabilir politika önerileri var. Biz bu politika önerilerini hazırlarken özellikle belli projeler kapsamında sivil toplum kuruluşlarının temsilcilerinin de fikirlerini alıyoruz. Çeşitli siyasal partilere mensup kişilerin de fikirlerini alıyoruz.

Türkiye’de mevcut sisteme baktığımızda temel problemlerden bir tanesi kutuplaşma. Dolayısıyla bu kutuplaşmanın yarattığı ortamda herkes kendisine yakın alanlarda, kendi yankı odalarında sivil toplumla diyalog halinde. Yani ne yazık ki bazen şartlar bazen toplumsal kutuplaşmanın verdiği etkiyle birlikte sivil alan daraldı. Yani herkes kendi sivil alanını oluşturdu. Hâlbuki sivil alan dediğimiz konu bana kalırsa hem hak savunuculuğu bazında hem politika üretme bazında kapsayıcı geniş bir alan olmalı. 

Dolayısıyla sivil toplum ile siyaset arasındaki bu alanı bir diyalogla örmeye çalışıyoruz. Bu bazen toplantılar aracılığıyla doğrudan diyaloglar olabilir yani toplantının amacı bu olmasa da temsilcileri bir araya getirebilir. İstanPol, böyle bir diyalog mekanizması ve bunun dışında ise dediğim gibi konunun muhataplarıyla dolaylı olarak iletişim kurabilen bir alan. O yüzden ben bizim yaptığımız bu tarz çalışmaların zenginleşmesinin sivil alanı daha genişleteceğini düşünüyorum. Çünkü Türkiye’de mevcut sisteme baktığımızda temel problemlerden bir tanesi kutuplaşma. Dolayısıyla bu kutuplaşmanın yarattığı ortamda herkes kendisine yakın alanlarda, kendi yankı odalarında sivil toplumla diyalog halinde. Yani ne yazık ki bazen şartlar bazen toplumsal kutuplaşmanın verdiği etkiyle birlikte sivil alan daraldı. Yani herkes kendi sivil alanını oluşturdu. Hâlbuki sivil alan dediğimiz konu bana kalırsa hem hak savunuculuğu bazında hem politika üretme bazında kapsayıcı geniş bir alan olmalı. 

Bu alanı nasıl açabiliriz?

Bence kutuplaşmayı yaratan konuların tam karşında durarak. Yani kutuplaşmanın karşında bir rol alarak açabiliriz. O yüzden daha kapsayıcı diyalog kuran mekanizmalara hepimizin ihtiyacı var. Ben öncelikle bu şekilde alan açabileceğimizi düşünüyorum.

Bir konuya daha deyineyim -o da gençlikle ilgili-. Mesela; gençler, kadınlar gibi kendi yolunu buldu. Kadın örgütleri, Türkiye’deki en aktif sivil toplum örgütleridir. Ama bir taraftan da Türkiye’nin bizim raporlarla ortaya koyduğumuz gençlerin güvencesizliği gibi genç işsizliği gibi temel sorunları var. Dolayısıyla bu sorunların da aslında bir şekilde kamuoyunda dikkate alınması, medyanın dikkatini çekmesi bana kalırsa sivil alanda güçlendiren ve tartışmaları açan dolayısıyla sivil alanı açan faaliyetler gibi görüyorum. 

Sivil toplum, yerel yönetimler ve siyaset ilişkisi ile ilgili ne düşünüyorsunuz?

Benim baktığım noktada öncelikle sivil alan ve yerel yönetimlerin aslında çok etkin ve aktif diyalog halinde olması gerekiyor. Çünkü belediyeler, sivil toplumda yürütülen çalışmaların doğrudan uygulayıcısı olabilir hem de onlara kaynak sağlayabilir yani bilgi açısından bir kaynaktan bahsediyorum. Mesela; bizim politika üretimi yapmamız için belediyelerle aktif diyalog halinde olmamız, bizi bir sivil toplumda yer alan kuruluş olarak güçlendirir. Bu diğer kurumlar için de geçerli. Bunun dışında özellikle belediyelerde uygulama alanları olabilecek yani örneğin; bir gençlikle ilgili politika üreten sivil toplum örgütü düşünelim. Onların belediyelerle birlikte aktif çalışması hem sivil alanı rahatlatır ve genişletir hem sivil alan için uygulama ortamı sağlar hem de belediyeleri güçlendirir. Örneğin; gençlerle dans atölyesi yapan gruplar. Bu diyalog ortamı hem kamu kurumlarını güçlendiren bir yapıya sahiptir çünkü katılımcılığı arttırır hem de sivil toplumu güçlendirir.

Siyasette hangi parti olursa olsun Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm üretmek isteyen siyasal partilerin asıl sivil toplumdan beslenmesi gereken bir dönemdeyiz çünkü sivil toplum çok üretken ve çalışkan.

Medyayla ilişkileri çok önemli buluyorum çünkü biz yaptığımız faaliyetlerde biraz daha su altında kalmış konuları su yüzüne çıkarıp medyanın ilgisini bu konulara çekmeye çalışıyoruz. Biz ele aldığımız konuyu bütün boyutlarıyla araştıran bir kurum değiliz ama konuya dikkat çekmeye çalışıyoruz. Medyanın da şöyle bir artısı oluyor. Örneğin; biz geçtiğimiz hafta yaşlıların güvencesizliğiyle ilgili bir rapor yayınladık ve bu rapor neredeyse bütün gazetelerde yer aldı. Dolayısıyla medyanın ilgisini çekti. Haliyle bu konularda çalışma yapan hak temelli örgütlerin de daha çok sesini duyurmasına, o konu gündeme geldiği için alan açmış olduk. Yani sivil toplum aslında bu tarz ilişkilerle güçleniyor, genişliyor ve birbirini besliyor diye düşünüyorum. 

Siyasetle ilişkileri de çok önemli buluyorum çünkü siyasette hangi parti olursa olsun Türkiye’nin temel sorunlarına çözüm üretmek isteyen siyasal partilerin asıl sivil toplumdan beslenmesi gereken bir dönemdeyiz çünkü sivil toplum çok üretken ve çalışkan. Hemen hemen Türkiye’nin bütün sorunlarına dair hem veriler var hem de çözüm önerileri var. Dolayısıyla siyasal partilerle diyalog, aslında bugün de gelecek adına da sorunlara çözüm sağlaması için etkili. O yüzden üç noktadaki diyaloğun ben sivil alanı genişleteceğine aynı zamanda kamusal alanları güçlendireceğine inanıyorum. 

Türkiye’de önümüzdeki süreçlerde sıklıkla tartıştığımız demokratikleşme meselesinin sivil alanın genişlemesinden bağımsız olmadığını düşünüyorum. Yine bununla ilgili sosyal adalet meselesi de sivil toplum alanının genişlemesiyle ilgili. Yani Türkiye’de sorunlar arttıkça aslında bu sorunların çözümünü bulmak biraz daha sivil toplumun genişlemesiyle ilgili ve bu da politika yapım süreçlerinden bağımsız değil.