“İkizdere-Gürpınar Ayrımı Yapılmadan Yereldeki Ekoloji Mücadelesi Desteklenmeli”

Rize İkizdere'den sonra Van’ın Gürpınar ilçesinde mermer ocağı inşaatına karşı çıkan köylülerin kolluk güçlerinin sert tepkisine maruz kalması, Türkiye’de madencilik faaliyetinin ekolojik etkilerini ve yerel halkın verdiği mücadeleyi tekrar gündeme taşıdı. HDP Ekoloji Komisyonu Eş Sözcüsü Menekşe Kızıldere, inşaat odaklı kalkınmada artan taleple madencilik faaliyetlerinin yaygınlaştığına dikkat çekiyor ve sivil toplumun “İkizdere-Gürpınar ayrımı yapmadan” yerelde ekoloji hareketlerini desteklemesi gerektiğini söylüyor.

Mermer ve taş ocağı işletmelerinin yeryüzünün genel yapısı, bitki örtüsü, hava, yeraltı ve yerüstü sularına olumsuz yönde etkisi bulunduğu biliniyor. Hatta ocakların işletilmesi ekosistemi yok edecek derecede olumsuz etkide bulunabiliyor. Zira mermer madenciliği faaliyetinde bitki örtüsünün sıyrılıp, yeryüzü şeklinin yeniden şekillendirilmesi gerekiyor; bu da o bölgenin ekolojik yapısını ve görünümü değiştiriyor.

Mermer ve taş ocaklarının çevreye olan zararları, mermer ve taşın toprak altından çıkarılması, toplanması, işlenmesi ve taşınması süreçlerinde ortaya çıkıyor. İşte bu süreçte yapılan tüm faaliyetin ekolojik maliyeti sorusu, Van Gürpınar’da köylülerin açılması planlanan mermer ocağına karşı çıkmaları ile tekrar alevlendi.

Mermer ve Taş Ocaklarının Ekolojik Maliyeti…

Taş Ocaklarının Ekolojik Maliyeti ve Gürpınar Örneği Spesifik olarak taş ocaklarının çevre, işçi ve diğer tüm canlıların sağlığı üzerinde yarattığı etkiyi özetleyen yazısında Sultan Gülsün, başlıkları toz emisyonu ve hava kirliliği, yüzeysel ve yeraltı suyu kalitesindeki etkiler, gürültü kirliliği, atık ve artık materyalin yığılması ve işçi sağlığı konularında sıralıyor: “Habitatın parçalanması, biyolojik çeşitliliğe yönelik en büyük tehdit ve türlerin yok olmasının birincil nedenidir. Canlılar yer altı suyu veya yüzey suyundaki değişiklikler gibi çevresel etkilerden dolaylı olarak etkilenebilir ve zarar görebilir. Yapılan faaliyetler önemli miktarda atık üretimini içerir. Kum ve çakıl ocakları atıkları, kil ve silt gibi atıklar üretir. Malzemeler boşaltılır, toprak erozyona uğrar ve arazi bozulur, doğal nehir akışı yön değiştirir. Kötü madencilik planı ve ekolojik kaygıların eksikliği, uzun vadeli sosyal ve çevresel etkileriyle toplumsal yaşamda sorunlara yol açar.”

Küresel ve yerel ekolojik çöküş koşullarında hiçbir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmeyen dev inşaat projeleri için açılan taş ocakları sadece inşaat sahasının değil tüm coğrafyanın yıkımına neden olmaktadır.

Mermer ve taş ocaklarının çevreye olan zararları sorunun bilinmesi, zararlı etkilerin derecesi, bunlardan korunması ve giderilmesi açısından “diğer endüstrilere göre daha az zararlı, alınacak önlemlerle azaltılması veya tamamen bertaraf edilmesinin mümkün olduğunu” iddia eden görüşlere karşın, söz konusu faaliyetlerin ekosistemin yıkımına neden olduğunu vurgulayan analizler öne çıkıyor.

Taş ocaklarında ekolojik onarımın (toprak hazırlama, drenaj ve bitkilendirme gereksinimi)  “sermaye maliyetleri” gerekçesiyle ihmal edildiğini; taş ocağı sahalarının restore edilmesi veya rehabilite edilmesi konusunda ocak sahiplerindeki/arazi kiracılarındaki sorumluluktan kaçınmasını ve denetim eksikliği sonucu çoğu ocağın terk edilerek bırakıldığını kaydeden Sultan Gülsün,  “Küresel ve yerel ekolojik çöküş koşullarında hiçbir toplumsal ihtiyaca karşılık gelmeyen dev inşaat projeleri için açılan taş ocakları sadece inşaat sahasının değil tüm coğrafyanın yıkımına” neden olduğunu savunuyor.

 

Taş Ocaklarının Ekolojik Maliyeti ve Gürpınar Örneği HDP Ekoloji Eş Sözcüsü Menekşe Kızıldere, büyük kentlerde, mega inşaatlar yapılması nedeniyle artan taş ve mermer ihtiyacının büyük firmalar eliyle yerel firmalara ihale edildiğini kaydederek, Türkiye’nin pek çok bölgesinde bu şekilde işletilen mermer ve taş ocaklarından büyük şirketlerin ve aracıların kazançlı çıktıklarını söylüyor. Yerel halkın bu ocaklar sebebiyle hem ekonomik hem de ekolojik olarak zarar gördüğünü belirten Kızıldere’ye göre, sürecin bu şekilde ilerlemesinin temel sebebi inşaat odaklı kalkınma politikaları.

Türkiye’de kalkınma politikaları inşaat odaklı olarak ilerledikçe ekolojik zararlar da artıyor. Bu aynı zamanda yereldeki ekolojik hareketlerin de artmasına sebep oluyor. Çünkü bu politikaların hem ekolojiye hem de gündelik hayata olan maliyetleri, bizzat yerelde deneyimleniyor.

Gürpınar’da Köylülere Sert Tepkinin Nedeni Sermayenin Büyüklüğü!

Van’ın Gürpınar ilçesi Yurtbaşı Köyü’nde mermer ocağına karşı eylem yapan köylülerin üzerine kolluk güçlerinin ateş açması ve yaralananlar olması, ardından 4 köylünün gözaltına alındığı, 20 ahırın yıkıldığı haberleri basına yansıdı. Gürpınar, son birkaç yılda, yerel düzeyde yaşam alanlarına doğrudan müdahale edilen halkın maden-taş ocağı inşaatı gibi faaliyetlere karşı direnmesi durumunda kolluk güçlerinin izlediği sert tutumun son örneği olarak görülebilir.

Gürpınar’da büyük şirketlerin yerelde başka bir şirkete ihale ederek ve ÇED raporları tahrip ederek açtığı bir ocak olduğunu söyleyen Menekşe Kızıldere, “köylülerin bizzat yaşam alanlarına, hayvanların ağırlarının yakınına yapılmış” olmasından karşı çıktıklarını ve köye taşların düşmesinin ardından vatandaşların tepki gösterdiğini belirtiyor.

Benzer şekilde Gürpınar’da köylülerin “yaşam alanlarına ve ekolojiye sahip çıkma iradesi” gösterdiklerini söyleyen HDP Van Milletvekili Tayyip Temel de “yaşam alanına mermer sahası açılmasına neden izin verildiği” sorusunu TBMM’ye taşıdı. Ayrıca, İçişleri ile Çevre ve Şehircilik Bakanlıklarından Türkiye’de kaç adet mermer ve taş ocağı olduğunu, bunlardan kaçının yerleşim alanlarına kurulduğu sorusunun yanıtını talep etti.

İkizdere ve Kazdağları’nda da şahit olduğumuz güvenlik güçlerinin şiddetli tepkisinden farklı olarak Gürpınar’da köylülere ateş açılmasının gerekçesini Kızıldere şu sözlerle açıklıyor: “Kolluk güçlerinin yoğun tepki koymasının sebebi firmanın bağlı olduğu sermayenin büyüklüğü. Sermaye güçlü olduğu için valilik halka ateş açtırabiliyor.”

Taş Ocaklarının Ekolojik Maliyeti ve Gürpınar Örneği Kolluk güçlerinin silahlı müdahalesinin tek sebebinin şirketin büyüklüğü olmadığını da belirten Kızıldere, “Kürt illeri olunca, kolluk güçlerinin tepkisi de daha pervasız olabiliyor. Var olan gerginlikle başka bir devlet yüzü gösteriliyor. Eğer milletvekilleri, çevreciler devreye girip yaşananların çevreyle ilgili bir tepkisellik olduğunu ortaya koymasa, köylülerin tepkisini terörize edilerek çok farklı da lanse edebilirlerdi.”

Mermer ve taş ocağı işletilmesi sürecinde ekolojik zararların en aza indirilmesi için bazı uzmanlar çözüm olarak, “taş ocağı işletmelerinin ormanlar ve su üretim yerleri dışında, yerleşim alanlarına uzak ve ağaçlandırılamayacak olan kayalık arazilerde açılması” gerektiğini söylüyor.

Türkiye’nin her bölgesine yayılan maden ve taş ocağı faaliyetlerinin çevre üzerinde  neden olduğu zararın artmasıyla ekolojik hareketlerin çoğalmasının eş zamanlı olarak  ilerlediğini; yaşam alanlarında çevre mücadelesi veren yerel halka karşı baskının da bu nedenle arttığını söyleyen Kızıldere, birbirini takip eden ve besleyen süreçlerin ardından, geldiğimiz aşamada sivil toplumun ve ekolojik örgütlerin İkizdere-Gürpınar ayrımı yapmadan yerel hareketleri desteklemesi ve sesini yükseltmesinin önemini vurguluyor.

İlgili Yazılar

Tüm Haberler