“Covid-19 Kadın Sağlık Çalışanlarını Derinden Etkileyen Önemli Bir Halk Sağlığı Sorunudur”

Sağlıkta Yenilikçi Yaklaşımlar Girişimi Genel Koordinatörü Uzman Hemşire Emine Gültekin, “Covid-19 pandemisi toplumsal cinsiyet ayrımcılığının önlenmesine yönelik elde edilen sınırlı kazanımların kaybedilmesine ve cinsiyetler arası eşitsizliğin derinleşmesine neden olabilecek birtakım problemlerin ortaya çıkmasına neden olmuştur” ifadesinde bulundu.

Öncelikle sizi yakından tanıyabilir miyiz?

Emine Gültekinİzmir Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi’nden 2005 yılında mezun olduktan sonra İşletme yüksek lisansımı 2010 yılında tamamladım. İzmir Ege Üniversitesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalında “HIV/AIDS tanısı alan hastalarda yaşam doyumu ve sosyal destek ilişkisinin incelenmesi” yüksek lisans tezini tamamlayarak yine Ege Üniversitesi Hemşirelik Fakültesi Kadın Sağlığı ve Hastalıkları Hemşireliği Anabilim Dalında doktoraya başladım. İzmir ilinde 2001 yılında başladığım meslek hayatımda Sağlık Bakanlığı’na bağlı hastanelerde, İl Sağlık Müdürlüğü, Halk Sağlığı Müdürlüğü ve Kamu Hastaneleri Birliği Genel Sekreterliği’nde çalışma fırsatım oldu. Sağlık Bakanlığı Halk Sağlığı Müdürlüğü’nde çalıştığım dönemde Bulaşıcı Hastalıklar Birimi’nin hayatımdaki kilit çalışma alanlarından birisi olarak ifade edebilirim. Özellikle HIV/AIDS danışmanlığı ve süreç yönetiminde aktif rol alma şansım olduğu için bu alandaki elde ettiğim deneyimleri sonrasında da tezimle destekleyerek HIV/AIDS alanında savunuculuk çalışmalarına devam etmekteyim. Aktif olarak ilgilendiğim konular içerisinde üreme sağlığı ve cinsel sağlık, toplumsal cinsiyet eşitliği, kırılgan gruplara yönelik sağlık hakkı eğitim ve danışmanlık olarak ifade edebilirim.

Pandemi döneminde kadın sağlık çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında karşı karşıya kaldığı sorunlarını nasıl değerlendirirsiniz?

2019’un aralık ayında başlayıp, 2020 yılında tüm dünyayı olağanüstü şekilde değiştiren pandemi gerek ekonomik gerekse sosyal hayatlarında maruz kaldıkları toplumsal cinsiyet temelli eşitsizliklere maruz kalan kadınlar için, yürütülen mücadelenin zorlaştığı ve sorunların derinleştiği bir kriz haline gelmiştir. Dünyada sağlık iş gücünün % 70’inin kadınlardan oluştuğunu vasıflı sağlık mesleklerinde çalışanların %72’sinin kadınların oluşturduğunu Uluslararası Çalışma Örgütü (International Labour Organization, ILO) tarafından da bildirilmiştir. COVİD-19 karşı ön saflarda yer alan kadın sağlık çalışanları için çok fazla riskle karşı karşıya kalmalarının etkisi çok daha keskindir. Kadın sağlık çalışanları iş ve aile sorumluluklarının yanında özellikle “anne” ve “eş” gibi misyonlarının olması çalışma alanlarında çifte yük getirmiştir. Sosyal hayatta, özlük haklarında, çalışma ortam ve koşullarında zihinsel ve duygusal tükenmişlik derinleşmiş, özellikle yaşlı, bağışıklığı zayıflamış veya kronik hastalıkları olan aile üyelerine bulaş konusunda endişe yaşamışlardır. Tüm dünyada ve ülkemizde Covid 19 pandemisinde esnek ve/veya evden çalışma, ücretli/ücretsiz izin, işten çıkarma gibi uygulamalar devreye girmişken özellikle kamu sağlık alanında tüm izinler iptal edilmiş olması kadınların bedensel ve ruhsal boyutta çöküş yaşamalarını da hızlandırmıştır. İş hayatı ve aile hayatındaki rollerini dengede tutmaya çalışan kadın sağlık çalışanları bir günde iki faklı işgünü geçirmek zorunda kalmış, fazla mesai, pandemi servisinde aktif görev almak, güvencesiz çalışma koşulları, düşük ücretler, psikolojik yıldırma gibi unsurlar, evinde bakıma muhtaç durumda bir çocuğu ya da hastası yaşlı bir aile ferdi olan bunu yanı sıra çocuğunu bırakacak kreş imkanı olmayan yerlerde aklı evdeki çocuğunda kalan sağlık çalışanı kadınlar için pandemi büyük bir kabusa dönüşmüştür. 

Kadın sağlık çalışanlarının sağlık politikası oluşturma sürecine yeterince dahil olduğunu düşünüyor musunuz? Mevcut durumu nasıl değerlendiriyorsunuz?

Tüm dünyada sağlık iş gücünün %70’ini kadınlar oluştursa da yönetimde karar vericiler noktasında (alt, orta ve üst yönetim) yeterli etkinlikte yer alamamaktadırlar. Kadınlar açısından politika oluşturma sürecinde temsil oranı erkeklere kıyasla son derece düşüktür. İş hayatının yönetim kademelerinde kadınların erkeklere nazaran arka planda kalması, 1980’li yıllardan itibaren hem devletler hem de bilimsel araştırmacıların dikkatini çekmiş ve bu konuda raporlar ve araştırmalar yürütülmüş, kadınların yaşadığı bu dezavantajlı durum ilgili yazında “Cam Tavan” kavramı ile isimlendirilmiştir. Bu, kadın çalışanlar ile üst yöneticilik arasında görünmeyen ancak olduğu varsayılan sert bir sınırı, aşılması güç bir duvarı ifade eder. Kadınların çalışma yaşamına dair en sık karşılaştıkları sorunlardan biri olan bu durum, kadınların saygınlık kazanmak ya da karar vericiler için daha görünür olmak için tutumlarında fazla efor sarf etmelerine yol açmaktadır. Kadının daha ziyade duygusallık üzerinden konumlandırılması ve buna bağlı olarak mantıklı kararlar alamayacakları algısı; genellikle ‘kadın işi’ olarak görülen el emeğine dayalı işler, hizmet sektörü kapsamındaki işler, büro işleri, yardımcı hizmetler gibi belirli meslek kollarında istihdam edilmelerine yol açmakta; aile yaşamındaki yükümlülükleriyle çalışma hayatını bir arada sürdüremeyecekleri ön yargısı, kadınların karar mekanizmalarının dışında bırakılmasının etkileyen faktörler arasındadır. Politika oluşturma sürecinde sahada aktif rol alan ve sorunları bilen kadın sağlık çalışanların aktif katılımlarının sağlanması gerekliliği göz ardı edilemez bir gerçektir. 

Avrupa Birliği Sivil Düşün Programı desteği ile “Pandemide Kadın Sağlık Çalışanı Olmak” çalışmasını yürütmektesiniz. Çalışma ile neyi hedeflemektesiniz? Çalışma ile neyi başarmak istiyorsunuz?

kadın sağlık çalışanlarıKadınlar dünyada, bakım kurumlarında çalışanlar dahil, sağlık çalışanlarının %70’den fazlasını oluşturmaktadır ve pozisyonları gereği COVID-19 ile ön saflarda savaşmaktadırlar. Türkiye’de ise kadınlar, hekimlerin %40’ı ve toplam sağlık personelinin %56’sını oluşturuyorlar. Birçok sağlık çalışanı pandemi koşullarında hizmet sunarken her gün yaşadıkları ağır duygusal ve fiziksel baskının ardından evde de okula devam edemeyen çocukların eğitimleri, yemek pişirme ve artan hijyen ihtiyacını karşılamak ve yoğunlaşan ev işleri ile uğraşmak zorundalar. Dahası evde yaşlı, engelli, çocuk bakımı sorumlulukları olan sağlık çalışanları virüs bulaşma riski nedeniyle bu sorumluluklarını yerine getirme konusunda sorunlar yaşıyorlar. Ev içi iş yüklerinin artışı kadın sağlık çalışanlarının gerek mesleki gerek ev içi tükenmişlik riskini artırmaktadır. Kadın sağlık çalışanlarının hastalarla doğrudan etkileşimde bulunulan alanlarda daha yoğun istihdam edildikleri göz önünde bulundurulduğunda, kadınların hastalığa maruz kalma risklerinin daha yüksek olduğu görülmektedir. Toplulukla yakın bir temas halinde olan kadınlar; topluluğun katılımını, önleme faaliyetlerinin tasarlanmasını ve uygulanmasını olumlu yönde etkileyebilecek bir konumdadır. Çalışma ile, pandemi döneminde çalışan kadın sağlık çalışanlarının toplumsal cinsiyet eşitsizliği bağlamında kaldıkları uygulamaları görünür kılmak, kadın sağlık çalışanlarının ihtiyaç ve beklentilerinin analiz edilerek sağlık hizmetlerinin hak temelli bir şekilde dönüşüm sağlanmasına katkıda bulunmak amaçlanmaktadır.

Pandemi döneminde ön safta çalışan kadınların, kadın olmalarından dolayı birçok alanda sorunlar ile karşılaştıklarını planlama ve karar alma süreçlerine de dahil olamayan kadınların çifte dezavantajlı konumda olduklarını kamuoyu ve karar vericiler nezdinde seslerinin duyurulmasında etki yaratılmasını hedeflemekteyim.

Son olarak sağlık çalışanlarının haklarının geliştirilmesi için önerileriniz nelerdir?

pandemide kadın sağlık çalışanlarıÜlkemizde yaşanan pandemi sürecinde sağlık çalışanlarının yaşadığı zorluklar göz önüne alındığında sağlık çalışanlarına yönelik bir dizi önlemler ve çalışmalar yapılmalıdır. Öncelikle sağlık çalışanlarına virüsün bulaşma olasılığının yüksek olması sebebiyle, onların daha etkin ve verimli çalışabilmelerini sağlamak için fiziksel ve psikolojik durumlarının korunması son derece önemlidir. Salgının tedavi sürecinde, kontrol edilmesinde ve önlenmesinde psikolojik durumla ilgili değişkenler belirleyicidir. Bu sebeple salgın yönetiminde sağlık çalışanlarına mutlaka psikiyatrik sürdürülebilir hizmet verilmelidir. Süreç devam ederken sağlık çalışanlarının ruhsal durumunun iyileştirilmesi ve güçlendirilmesi hem hastaların hem de sağlık çalışanlarının sağlıklarının korunması anlamında son derece faydalı olacaktır. Sağlık çalışanlarında özellikle kadın sağlık çalışanlarında daha da çok hissedilen tükenmişliğin azaltmak veya yok etmek için her bir sağlık çalışanının içinde bulundukları durum fark edilmeli ve yöneticiler tarafından desteklenmelidirler. Tüm sağlık çalışanları için güvenli dinlenme alanları oluşturulmalıdır. Kısa, orta ve uzun vadeli müdahale planlarında toplumsal cinsiyete duyarlı, temelde insana değer veren, hiç kimsenin dezavantajlı olmadığı ve herkesin eşit olduğu, temel hak ve özlük haklarının daha da iyileştirildiği, politika oluşturma sürecinde sahanın sesine kulak verildiği, karar mekanizmalarına sağlık çalışanların aktif dahil olduğu iyileştirilmenin yapılması zorunludur. Pandemi döneminde ve sonrasında hissedilen tüm sorunların daha da derinleşmemesi için politikaların oluşturulması ve sahada görünür sağlanması öncelikli hale gelmiştir.