“Dilekçe Hakkı ve STK’lar” Çevrimiçi Çalıştayı ve Çözüm Önerileri

Sivil Sayfalar tarafından YADA Vakfı işbirliği ve Etkiniz AB Programı desteği ile yürütülen STK’ların Yasal Süreçlere Etkin Katılımı Projesi çerçevesinde, “Dilekçe Hakkı ve STK’lar” çalıştayı düzenlendi. Toplantıda, yasama sürecine dilekçe başvurusu ile katılmanın sivil toplum açısından taşıdığı önem ve yeni hükümet sistemine geçilmesiyle birlikte, TBMM’ye STK’lar tarafından dilekçe başvurusu yapmanın ve etkili sonuçlar almanın yollarına ilişkin öneriler dile getirildi.

“Dilekçe Hakkı ve STK’lar” çalıştayında açılış konuşmasını yapan Sivil Toplum ve Medya Araştırmaları Derneği’nden Emine Uçak, yürüttükleri çalışmanın sivil toplumun yasama süreçlerine daha etkin katılımını hedeflediğini hatırlatarak, konunun tüm muhatapları ile bir araya gelerek onların deneyim, gözlem ve çözüm önerilerini almak amacıyla toplantıyı düzenlediklerini söyledi.

Çevrimiçi ortamda organize edilen ve İnanç Mısırlıoğlu’nun moderasyonuyla gerçekleşen çalıştaya, STK temsilcileri, siyasiler ve TBMM’de görev alan ilgili uzmanlardan oluşan 20’ye yakın kişi katıldı. İlk olarak söz alan YADA Vakfı’ndan Ceylan Özünel, birçok farklı alanda uzmanlıklara sahip olan STK’ların politika yapım süreçlerini etkilemesi açısından, yasama süreçlerine katılımın önemli olduğunu kaydetti. Özünel, ulusal ve yerel sorunların çözümüne sivil toplum katılımı ile katkıda bulunmanın önemine işaret etti.

Katılımcılardan, yönetişim uzmanı Özge Genç, yeni hükümet sisteminde STK’ların dilekçe hakkını kullanımının daha önemli hale geldiğini çünkü yeni sistemde teklif hazırlama yetkisinin sadece vekillere (Cumhurbaşkanlığı Kararnameleri dışında) verildiğini hatırlattı. Genç, buna karşın, parlamentonun siyasi kültür ve kapasitesinin yeni sistemin gerekliliklerini karşılamada yeterli olmadığını belirterek, yeni hükümet sisteminin Meclis için çok avantajlı gibi görünmesine karşın henüz TBMM’nin buna adapte olamadığını kaydetti. Yeni hükümet sisteminde Meclisin daha etkin olması için, akademiden ve sivil alandan bilgi edinmesi gerektiğine işaret eden Genç, Türkiye’de sivil toplumun karar alma süreçlerine etki edecek materyal üretiminin ne seviyede olduğunu; köklü bir sivil toplum yapısına karşın, STK’ların ne kadar etkili ve sonuç odaklı faaliyetler yürüttüğünün dikkate alınması gerektiğini vurguladı.

Çalıştaya katılan Dilekçe Komisyonu üyesi ve HDP milletvekili Hüda Kaya, komisyon olarak seçimler, pandemi ve yaz tatili gibi nedenlerle, az sayıda toplantı yapmalarına karşın, bazı önemli kararlar da aldıklarını belirtti. Kaya, komisyonlarda çoğunluk esasına dayalı görevlendirme olduğundan, muhalefetin ortaya koyduğu şerhlerin etkisiz kaldığını; pratikte asli olarak iktidar vekillerinin verdiği kararların geçerli olduğunu hatırlattı. Kaya konuşmasının devamında, kadınlar tarafından Dilekçe Komisyonu’na yapılan başvuru sayısının az olmasına dikkat çekerek, özellikle küçük kentlerde “belki daha yakıcı ihtiyaçlar ile meşgul olduklarından bu haklardan haberdar” olmayan kadınların, toplumsal bilinçlendirme noktasında ne kadar büyük bir ihtiyaç içinde olduğuna işaret etti. Çalıştayın diğer katılımcısı Gazete Duvar yazarı Berrin Sönmez’in dilekçe başvurularına verilen cevapların sorun çözücü niteliği ve memnuniyet yaratma oranına ilişkin sorusuna yanıt veren Hüda Kaya, Dilekçe Komisyonu’nun bazı kararlarına muhalefet şerhi düştüklerini; komisyona gelen dilekçenin konusu çok politik bir durum değil ise ve sosyal konularda ise, obezite ile ilgili alınan kararda olduğu gibi, olumlu olarak neticelenen kararlar da aldıklarını kaydetti.

Çalıştaya katılan sivil toplum temsilcilerinden Ceza İnfaz Sisteminde Sivil Toplum Derneği (CİSST)  Savunuculuk Koordinatörü Berivan Korkut, CİSST olarak özellikle TBMM İnsan Hakları İzleme Komisyonu’na (İHİK) yaptıkları dilekçe başvurularının çoğunun politik mahpuslardan çok, adli mahkumları kapsamasına ve hatta kimi zaman hayati tehlikesi olan mahpuslarla ilgili olmasına karşın, dilekçelerine yanıt alma oranlarının çok düşük olduğuna dikkat çekti. Bu koşullarda, CİSTT’in dilekçe başvurusunda bulunmayı sürdürmesinin gerekçesini, sorunların çözümüne etki etmekten ziyade, TBMM’den İHİK aracılığıyla bir şikâyet ile cezaevine belge gittiğinde, ilgili kamu idarelerinin dilekçe yanı  vermeseler ya da sağlıklı bilgi paylaşmasalar bile, bir sorun yaşamamak için şikayet konusu olan huşuları  gidermeye yönelik adım atabilmeleri olarak açıklayan Korkut; bunun yanı sıra dilekçe başvurusu yapmalarının diğer gerekçesini, sorunları kayıt altına almak ve ellerinde sayısal bir veri bulundurmak olarak açıkladı. Korkut, özellikle kapalı kurumlarda ve hapishanelerde dilekçe başvurularından olumlu sonuçlar alınmadığını deneyimlediklerini sözlerine ekledi.

Çalıştayda söz alan ve yeni hükümet sisteminde dilekçe hakkı başvurusuna ilişkin deneyimlerini aktaran Gazete Duvar yazarı Berrin Sönmez ise Cumhurbaşkanlığı İletişim Merkezi’nin (CİMER) yeni sistemde “devlete ulaşmanın tek adresi” haline geldiğini kaydederek, 8 Ağustos 2020’den itibaren EŞİK Platformu öncülüğünde yaptıkları ve sayısı bine yakın olan dilekçe başvuruları sürecini anlattı. Kendilerine CİMER tarafından verilen yanıtta, İstanbul Sözleşmesi’nden hiç söz edilmediğini; dahası dilekçelerde cevabı veren kurumun Cumhurbaşkanlığı makamı değil diğer ilgili bakanlıklar ve birimleri olduğunu belirtti.

“Dilekçe değerlendirilmese bile vatandaş olarak dilekçe başvurusu yapılmaya devam edilmelidir. Bugün de ısrarla dilekçe başvurularına devam etmemiz gerektiğini düşünüyorum” diyen Sönmez önemli olan hususun, kamunun-idarenin-siyasilerin dilekçe hakkının gereğini yetirmesini sağlayacak açıklamalarda ve faaliyetlerde bulunmak olduğunu söyledi. Sönmez’in vurguladığı bir diğer husus, STK’ların dilekçe başvurusu yaparak, sonuç alamasalar bile, siyasilerin herhangi bir karar alırken bu karara karşı farklı görüşler olup olmadığını kayıt altına almalarını sağlamanın ve   devlet arşivlerinde geleceğin tarihçilerine doküman hazırlamanın gereği idi.

Dilekçe Hakkının Etkin Kullanılmasına İlişkin Çözüm Önerileri

TBMM’de görev alan yasama uzmanları da çalıştayda, dilekçe hakkının hem vatandaşlar hem STK’lar tarafından etkili şekilde kullanılmasına dair görüşlerini dile getirdi. İlk söz alan TBMM Yasama uzmanı ve YASADER Danışma Kurulu Üyesi Habip Kocaman, demokratik yönetişimin ve demokrasinin daha çok içselleştirilmesinin bir gereği olarak, sivil katılımın taşıdığı önem ile sivil toplumun sahip olduğu bilgi, tecrübe ve alan deneyiminin aktarılması açısından, STK’ların yasama sürecine dahil olmalarının gereğini vurguladı. Yeni hükümet sisteminde dilekçe almaya yetkili üç komisyonun (Dilekçe Komisyonu, İHİK ve Kadın erkek Fırsat Eşitliği Komisyonu-KEFEK) faaliyetlerini eski sistem ile karşılaştırarak değerlendiren Kocaman, içinde bulunduğumuz TBMM 27. Yasama döneminde, bu komisyonlarda daha az sayıda çalışma olduğunu kaydetti. Kocaman, dolayısıyla kuvvetleri ayrılığının gerektirdiği şekilde, denetim yetkisine sahip olan söz konusu üç komisyonun Meclisin denetim yetkisine sağladığı katkıya ilişkin bir artıştan söz edilemeyeceğini söyledi.

Habip Kocaman’ın dikkat çektiği bir diğer husus, Dilekçe Komisyonu, İHİK ve KEFEK’in Sayıştay’dan denetim talep etme yetkilerinin olduğu, ancak söz konusu ihtisas komisyonlarının bu yetkilerini pek kullanmadığı tespiti idi. Sayıştay’ın özel denetim yetkisinin bu komisyonların faaliyet alanlarına etkisi açısından ciddi bir etkinlik kazandırabileceğini savunan Kocaman, geçmişte bu yetkinin kullanıldığını ve yine kullanılabileceğini hatırlattı.

TBMM Yasama Uzmanı, Doç. Dr. Ahmet Yıldız, yeni sistemde dilekçe başvurularının etkinliği açısından 2010 Anayasa değişikliği ile Anayasa Mahkemesi’ne bireysel başvuru hakkının tanınmasının, başvuruların etkinliği açısından iyi örnek olarak gösterilebileceğini; bunu “hem iç hukukun işletilmesi hem de temel hak ve özgürlüklerin ihlale uğraması açısından önemli sonuçlar doğuran bir mekanizma olarak” tanımladı.

Dilekçe hakkının etkin şekilde kullanılmasını başvuruları değerlendiren ve sonuca bağlayan kurumların uzmanlık bilgisi üzerinden ve başvuruyu değerlendiren kurumun yaptırım gücü; başvuruların niteliği; dilekçe başvurusu almaya etkili kurumlar arasında doğru işbölümü ve ihtisaslaşma; demokratik siyasi kültürün gelişkinliği ve iktidar ve muhalefet ilişkileri ekseninde dört temel başlık üzerinden değerlendiren Yıldız’a göre, Dilekçe hakkının siyasi, hukuki ve teknik boyutu bulunuyor.

Siyasi karar organlarını denetleyen  denetim kuruluşlarının siyasal, hukuki ve idari açıdan, neyi, nasıl yaptığını sormamız gerektiğini kaydeden Ahmet Yıldız, bu Komisyonlar “doğru denetimi, doğru yere yapıyor mu?” sorusunun önemine işaret etti.  İnsan hakları açısından dilekçe başvurularına konu odaklı yaklaşılmasının isabetli olacağını söyleyen Yıldız, Türkiye’de düşünce ve ifade özgürlüğünün önemli bir sorun alanı olduğunu, bu çerçevede İHİK tarafından yapılan denetim ile Anayasa Mahkemesi tarafından yapılan bireysel başvuruların ayrı ihtisas alanları olduğunun altını çizdi. Yıldız ayrıca, dilekçe başvurularında konu bazlı farklılıklar ekseninde, başvuruların “sonuca bağlanması için uygun araçlar ve mekanizmalar harekete geçirilmelidir. Öbür taraftan konu bazlı meseleleri problematize etmiyorsanız, bunlar karşılıksız kalıyorsa, insan hakları açısından ciddi sorunlar, siyasal açıdan da devre dışı kalır” uyarısından bulundu.

Dilekçe hakkının çok geniş bir alan olduğunu, asıl olarak dilekçe hakkının iktidar ve muhalefet arasındaki ayrışmadan ve politizasyondan uzak şekilde, “demokratik vatandaşlık hakkı” çerçevesinde değerlendirilmesi gerektiğini söyleyen Yıldız, dolayısıyla dilekçe başvurularının konu alanları üzerinden özelleştirilmesinin elzem olduğunu kaydetti. Ahmet Yıldız, dilekçe hakkının etkin kullanılabilmesi için doğru denetim mekanizmaları ve konu alanları açısından özelleştirilerek düzenlenmesi gerektiğini; aksi taktirde, CİMER gibi devasa bir kurumun şemsiye kuruma dönüşeceğini vurguladı. Özetle Yıldız, dilekçe hakkına ilişkin biraz daha özelleşme, ihtisaslaşma ve doğru işbölümüne ihtiyaç duyulduğuna dikkat çekti.

Çalıştayda söz alan ve çözüm önerilerini dile getiren bir diğer isim olan Yasama Uzmanı Kadir Aktaş, konuşmasında Habip Kocaman tarafından temas edilen hususlara ek olarak, milletvekillerinin komisyon görevi çerçevesinde inceledikleri dilekçe sayısı ile vekillerin Komisyonların verdiği dilekçeye dair kararlardan tatmin olmadığı durumda itiraz haklarını kullanıp kullanmadıklarının sistemin etkin kullanıp kullanmadığında önemli göstergelerden biri olduğunu belirtti. Mevzuatın, vekillere söz konusu üç komisyonda alınan kararlara itiraz ederek, dilekçe konusunun esastan incelenmesini ve hatta konuyu son aşamada Meclis Genel Kurulu’na taşıyabilme hakkı verdiğini hatırlatan Aktaş, itiraz mekanizmasının işletilmesinin “doğrudan sonuç doğuran talep” olarak değerlendirdi.

Aktaş’ın konuşmasında dikkat çektiği bir diğer husus, Türkiye’de dilekçe hakkına ilişkin mevzuatın diğer modern ülkelere kıyasla daha ileri bir düzeyde olduğu ve dilekçe başvurusu almaya yetkili çok sayıda kurumun varlığı idi. Dilekçe hakkının kullanılmasının asıl olarak mevzuat açısından değil, uygulama yönünden değerlendirilmesini isabetli bulan Aktaş, siyasi başvuru hakkı üzerinden yapılacak çıkarımların, diğer hak arama kurumlarına da genelleştirmenin mümkün olduğuna işaret etti.

Aktaş ayrıca, vatandaşlar açısından siyasi makamlara dilekçe başvurusu hakkının mevcut olmasının, doğrudan demokrasiye yaklaşan bir usul olduğunu belirterek, TBMM düzeyinde dilekçe almaya yetkili olan 3 komisyonun ne ölçüde anayasal görevini yerine getirdikleri sorusunun bu nedenle önemli olduğunu vurguladı. Bu noktada, TBMM’de dilekçe almaya yetkili Dilekçe Komisyonu, İHİK ve KEFEK’in kaç dilekçeyi incelediğine ve bu dilekçeleri komisyon üyelerinin ne ölçüde incelediklerine bakılması gerektiğine dikkat çeken Aktaş, söz konusu  komisyonlarda görev alan vekillerin bu incelemeleri layığıyla yerine getirmemeleri durumunda, Anayasa’da gözetilen menfaatlerin yerine getirilemeyeceğinin altını çizdi.

Sorunun ana omurgasını oluşturan hususun vekillerin ve sivil toplum dahil olmak üzere, her bir aktörün kendi sorumluluklarını layığıyla yerine getirmesi olarak özetleyen Aktaş’a göre, komisyonda görevli olmayan vekiller de komisyonların çalışmalara katılabilir; Komisyonların verdikleri kararlara itiraz edebilirler. İtiraz hakkını kullanmanın, dilekçe hakkının etkin işlemeyişi önündeki “tıkanıklıkları giderebilecek bir müessese” nitelendiren Aktaş, istatistiksel olarak vekillerin itiraz haklarını düşük oranda kullandıklarının görüldüğünü söyledi. “Dilekçe hakkı bir siyasi katılım hakkıdır ama aynı zamanda doğal hakkıdır. Mağdur durumda olan, kişi bunu iletmelidir. Bu kanallar işlemezse bireysel ve toplumsal buhrana da dönüşecektir.” diyen Kadir Aktaş, mevcut mekanizmaların tekrardan ve ciddiyetle işletilmesine yönelik gayret gösterilmesi,  yeni kurumlar oluşturulmasından daha isabetli sonuçlar verecek.

Nitelikli Başvurular Nitelikli Yanıt Almayı Sağlıyor

Çalıştayda son olarak söz alan Dilekçe Komisyonu’nda görevli Koordinatör Yasama Uzmanı Akif Celal Kocaoğlu; her konuda vatandaşlardan başvuru geldiğinin altını çizerek, kanun değişikliği taleplerini milletvekillerine ileten Dilekçe Komisyonu’nun, özellikle kabul edilen kanunlara ilişkin bir geri besleme mekanizması işlevini üstlendiğini dile getirdi.

Kocaoğlu, yoğun başvuruya konu olan hususlarda ilgili bakanlıklardan kanunun uygulamasını gözden geçirmeye ilişkin rapor istenirken, geçmiş yıllara ilişkin istatistiki verilerin yanı sıra karşılaştırmalı çalışmaların da talep edildiğini vurguladı. Bu sayede uygulamadaki sıkıntılara kamu kurumlarının dikkatini çeken Dilekçe Komisyonu’nun; 2017 yılında evlilik programlarından şikayetler üzerine konu hakkında ayrıntılı çalışmaya karar verdiğini, bu konuda ilgili kurum ve kuruluşlardan bilgi istenmesinin ardından yapılan kanuni düzenlemeyle söz konusu programların yasaklanmasının yolunun açıldığını hatırlatan Kocaoğlu, mevzuattaki sorunların çözülmesine ve eksikliklerin giderilmesine Komisyonun hizmet ettiğini vurguladı.

Organize bir yapı olması ve sahip olduğu profesyonel destek alma imkanından bahisle, sivil toplumun önemine dikkat çeken Kocaoğlu; STK’lar tarafından yapılan başvurulardaki hukuki ve teknik açıdan zenginleştirilmiş metinlerin, kamu kurumlarından gelen cevapların daha nitelikli hale gelmesine sebep olduğunun altını çizdi. Özellikle dilekçe hakkı bağlamında denetimin etkinliği ve yasama kalitelisinin artırılması açısından, sivil toplumun katılımının önemsendiğini ve katkılarının beklendiğini ifade etti.

Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemine geçilmesinin ardından TBMM İçtüzüğünde yapılan değişiklikle; Cumhurbaşkanı yardımcıları ile bakanlar için Dilekçe Komisyonu kararlarını yerine getirme zorunluğunun geldiğinden bahseden Kocaoğlu, yeni hükümet sisteminde Komisyonun geçmiş yıllara nazaran daha uzun süre çalıştığını söyledi.