“Herkesin Kendini Özgürce İfade Edebildiği Alanlar Yaratmak İstiyoruz” 

Geçtiğimiz günlerde manifestoları ile kuruluşlarını ilan eden Gri Bölge İnisiyatifi'nden Nevzat, Sidal, Yunus Emre ve Zeynep ile oluşumlarının hikayesini ve amaçlarını konuştuk. Türkiye’nin farklı kentlerinden 28 gencin bir araya gelip kurduğu inisiyatif, toplumsal kutuplaşmayı azaltmayı ve farklı mahalleleri bir masanın etrafına toplamayı amaçlıyor.

Gri Bölge nasıl oluştu? Nasıl bir hikayeniz var?  

Sidal: Ben Sidal. Galatasaray Üniversitesi Hukuk fakültesi 3. sınıf öğrencisiyim. Zeynep, Nevzat ve Yunus Emre ile münazara kulübünde tanıştım. Mütedeyyin bir ailede büyüdüm, lisede de aşağı yukarı öyle bir arkadaş grubum vardı. Kendi mahallemden pek çıkmamıştım. Üniversite benim için bu yüzden bambaşka bir deneyimdi. Hazırlık sınıfımda bambaşka şehirlerden bambaşka inançlardan insanlarla aynı sıraları paylaşınca, benim gibi olmayanları dinleme fırsatı buldum. İlk başlarda üzerimde bir ürkeklik vardı. Münazara kulübüne girmemle beraber hem bölüm dışından hem üst sınıflardan hem de başka üniversitelerden insanlarla tanıştım. Münazara kulübünde farklı illerden farklı bölümlerden arkadaşlarla buluşup tartışmalar düzenliyorduk. Bazen günlük hayatımızda olan konuları, bazen de kafa açan, bizi farklı şeyler düşünmeye iten konuları tartışıyorduk. Bu süreçte şunu fark ettim; ilk başlarda benim gibi düşünmeyenleri anlamakta zorlanıyordum. Dinledikçe bazen kendi içimde daha muhafazakâr oluyordum bazen de kendi değerlerimi daha da parlatarak yansıtmaya çalışıyordum ama karşımdaki kişinin benim değerlerime saygı duyduğunu fark ettiğimde daha kolay empati yapabilir hale geldim. Üniversitedeki arkadaşlıklarımda şunu fark ettim; hiçbirimizin hikayesi bir diğerininkine benzemiyor ama birbirimizi kırmadan, incitmeden ortak bir frekansta buluşabiliyoruz. Hiçbirimizin kendi kimliğinden vazgeçmesi ya da olmadığı biri gibi davranması gerekmiyor. Gençlerin bir arada bulunması, birbirini anlaması daha kolay. Büyüklerimiz bizi kendi mahallelerinde yetiştirip belirli kalıplar ve tek yönlü bir bakış açısıyla gönderiyorlar. Biz bu kalıpları, tabuları beslemeye ne kadar devam edersek bizden olmayanla birlikte yaşama olanağımız o kadar azalıyor.

gri bölgeÜniversitelerde kulüp faaliyetlerinde, organizasyonlarda gördük ki gençlerin birbirleriyle anlaşması, onlara dikte edilmiş belirli yargılardan arınması, kendinden olmayanı dinlemesi daha kolay. Üniversite zaten bizi bir araya getiren başlı başına değerli bir kurum. Bir müslüman olarak, hayatında hiçbir başörtülü arkadaşı olmamış ateist biriyle bir ödev için grup arkadaşı olabiliyorum örneğin. Bu zorunlu birlikteliklerimiz aslında bize farklı mahalleleri dinlemenin kapılarını aralıyor. Bu başlı başına çok değerli bir şey zaten. Benim gibileri benden olmayanları dinlemek ve anlamak istedim hep. Çünkü bu diyaloglar zihin dünyamı, bakış açımı çok fazla geliştirdi. Bu yüzden gri bölgenin ihtiyacı benim açımdan böyle doğdu diyebilirim.

Yunus Emre: Ben çok kısa bir şey eklemek istiyorum; Türkiye yeterince özgür bir ortama sahip değil, bunun farkındayız ve görüyoruz, çoğunlukla yaşıyoruz da ama arkadaş gruplarım en azından daha özgür. Herkes kendi arkadaş çevresini kendisi seçiyor, kendi düşüncesi ile kendi değeriyle bu arkadaş ortamını yaratabiliyor. Biz büyüklerin ya da yukarıdakilerin yaptığı kavgaları yapmamayı başarabiliyoruz. Bazen büyüklerimizle aynı şeyi de düşünebiliyoruz ama kavga etmeden konuşabiliyoruz. Bazen içkili mekanlarda oturabiliyorken bazen de içki içmeyen arkadaşlarımız için alkolsüz mekanlarda oturabiliyoruz. Bir arada yaşam pratiklerini biz kendi içimizde geliştiriyoruz. Bunlar çok doğal gelişen süreçler aslında, öyle yapmacık değil. Biz farklı düşünsek de kendi renklerimizle, kendi kimliğimizle, kendi düşüncemizle ortak gruplarda var olabiliyoruz. Bu deneyimden yola çıkarak şunu dedik; biz bunu kendi içimizde yapabiliyoruz. Ama bu kendi arkadaş ortamlarımızla sınırlı kalmalı mı? Kendi içimizden çıkarsak bunu başarabilir miyiz? Bizim dışımızda böyle düşünen, böyle yapan insanlar var mı? Bu soruların etrafında düşündük ve bu birlikteliklerin sayısını çoğaltabileceğimizi fark ettik kendi aramızda. Bu düşünceyi topluma yansıtmak, bu düşüncenin trendini artırmak, gençler arasında oluşmaya başlayan melez kimlikleri birbiriyle tanıştırmak ve günün sonunda toplumdaki kutuplaşmanın günlük hayatlarımızdaki etkisini azaltmak gibi bir amaçla yola çıktık.

”Bir Yere Ait Olmaya Zorluyorlar”

Melez kimlikler söyleminizi biraz açabilir misiniz?

Yunus Emre: Şöyle açıklayayım; mesela muhafazakar bir ailenin çocuğu üniversiteye gittiği zaman farklı insanlarla tanışıp farklı insanlarla çalışmaya başlıyor ve ailesinden daha farklı düşünür hale gelebiliyor. Sonrasında bu melez kimlikleri temsil edecek gençlik organizasyonlarına ihtiyaç duyuyor ve oralarda bulunmaya çalışıyor. Çünkü herkes ya şöylesindir ya böylesindir diyor, genel düşünceye baktığımızda seni ille de bir yere ait olmaya zorluyorlar. Gri Bölgeye gelen tepkilere baktığımızda da illa bir siyasi partiye yaslanmaları, bir ideolojiye savunmaları gerekiyor algısı var her zaman. Ama biz normal hayatlarımızda seküler isek sadece sekülerler ile konuşmuyoruz. Muhafazakâr isek sadece muhafazakarlarla konuşmuyoruz. Eğer öyleyse bu çok kötü bir şey. Farklı renkleri tanıyabileceğimiz, birbirimize derdimizi anlatabileceğimiz çok radikal olmayan gri bir bölge kuralım ve bu farklı renkleri kamusal alanda dinleme fırsatı yaratalım dedik. Biz ekip olarak kendi arkadaş ortamlarımızda bunu zaten yapabiliyoruz; bir araya gelebiliyoruz, konuşabiliyoruz. Gri bölge bir anlamda buna erişemeyen, buna ihtiyaç duyup belki de cesaret edemeyen gençleri bir araya getirmek gibi bir olayın da üzerine kuruldu bence. Kendi içimizde yaşadığımız bu deneyimleri biraz daha yaygınlaştırmak için bu riskin altına girdik. Risk olarak değerlendiriyorum bunu; çünkü kurulduğumuzdan, inisiyatifimizi ilan ettiğimizden beri olmadık hakaretlerle karşılaştık. İyi ki de girdik diyorum tabii. 23-24 yaşında bireyler, gençler olarak bizim için zorlayıcı olacağının da farkındaydım ben. Ama heyecanlıyım, enerjimiz yüksek. Hiçbir yerden fon almıyoruz, hiçbir yere bağlı değiliz, iyi niyetliyiz ve düzgün bir şey yapmaya çalışıyoruz.

Gri Bölge neler yapacak, amaçları neler? 

Nevzat: Ben şu anda Türkiye’de meseleleri konuşabilme/tartışabilme zemininin olmadığını hissediyoruz. Ben şahsi olarak sivil toplumun bu boşluğu doldurma yükümlülüğü olduğuna inanan bir insanım ve çeşitli sivil toplum örgütlerinde ve gençlik örgütlerinde bununla ilgili çalışmalar yapıyorum. Kendi aramızda konuşurken bir gri bölge kuralım dediğimiz zaman, bu alanları nasıl yaratabileceğimizi sorgulamaya başladık. Genç olmanın çeşitli zorluklar doğuracağını biliyorduk. Şöyle ki Türkiye’de böyle bir algı var; eğer genç isen sesini belirli bir yere ulaştıramazsın, siyasileri ulaşamazsın, gazetecilerle görüşemezsin, akademisyenlere derdini anlatamazsın. Siz bunu yaptığınız zaman direkt arkasından yaftalar geliyor: “arkalarında biri var”, “şunlar destekliyorlar” , “zaten şunların adamı” Bunun böyle olmadığını göstermek de projelerimizin bir ayağı aslında bence. Mesela Gri Meydan adlı bir projemiz var; siyasilerle gençleri o meydanda bir araya getirmek istiyoruz. Birbirlerinin sesini duysunlar; siyasiler vaatlerini anlatsınlar, gençler de ihtiyaç ve isteklerini siyasilere duyurabilsinler istiyoruz. Siyasetçileri davet edip hiç karşılaşmadıkları sorularla onların karşısına çıkmak istiyoruz. Gençler alışılmadık soruları sormaya daha meyyal ve daha cesurlar. Kendi kesimleri tarafından farklı soruları sorarken garipsenmiyorlar. Onun dışında Gri Bölge toplantıları yapıyoruz. Aslında yeni kurulmuş bir inisiyatif değiliz. Ocak ayından beri çalışmalarımız var ve bir buçuk aydır kendi içimizde toplantılarımız oluyordu. Bu toplantılarda her birimiz 28 farklı hikayeyiz sonuçta… Bu 28 arkadaşımızdan her biri kendi hayatında dert edindiği problemleri anlatıyor aslında. Etkinliklerimizden biri antisemitizm etkinliğiydi. Türkiye’de antisemitizm ne durumda? Türkiye Yahudileri nasıl? Bu konuyu bize anlatan arkadaşımız bir Türkiye Yahudi’siydi. Ben mesela Kayseriliyim. Kayseri’de doğdum büyüdüm. Üniversite için Galatasaray’a geldim ve benim bir Türkiye Yahudi’siyle karşılaşma olanağım neredeyse yok gibiydi. Ancak yaptığı sunum sayesinde arkadaşımdan birçok şey öğrendim, çektiği acıları hissettim. Bunun dışında da Gri Tecrübe diye bir etkinliğimiz var. Akademisyenler, kanaat önderleri ya da mahalle değiştirmiş insanları dinleyip onların tecrübelerinden faydalanıyoruz. Belki de bizim 20 yıl sonraki halimiz.

Zeynep: Genel olarak esneğiz de aslında. 3 etkinliğimiz var bunların dışına çıkamayız diye bir algımız yok. Mesela şimdi “genç işsizlik” konusunda bir yuvarlak masa toplantısı yapmayı planlıyoruz. İlk etkinliğimiz olsun istiyoruz, 3 akademisyen ile konuşacağız. Onlardan daha çok akademik bilgileri, verileri aldığımız ve bizim de gençler olarak üzerine konuştuğumuz bir toplantı olacak. Bu konudaki en büyük olayımız gençlerin sorunlarını yansıtabilmek ve ifade edebilmek.

Yunus Emre: Kuruluşumuzu ilan edeli çok az oldu ama 400 tane insan başvurdu. Her birinin ayrı hikayesi, gelmek için ayrı nedenleri var. Neden gri bölgeye gelmek istediklerine dair her birinin çok farklı nedenleri var. Ve hepsinin bize önereceği etkinlikler, anlatacağı var. Çoğu sivil toplum kuruluşundan, akademisyenden, siyasi partiden bizimle tanışmak isteyenler var. İstiyorlar ki biz onlara aracı olalım, bu kadar farklı genç çeşitliliği olan bir topluluğu onlarla bir araya getirelim. Şunu fark ediyorum; birçok siyasi parti gençlerin katılımına kapalı ya da gençler çekiniyorlar, sözlerinin o parti nezdinde kıymetli olup olmadığını bilemiyorlar. Biz biraz bu durumda aracı olup insanların rahat konuşabileceği, birbirine rahat erişebileceği bir platform olabiliriz bence. “Gençliğin sesiyiz, gençler böyle düşünüyor” gibi bir iddiamız yok. Biz gençlerin kendini ifade edebileceği, fikir üretip bunları dile getirebileceği bir mecra olmak istiyoruz. Biz gençler olarak genç arkadaşlarımıza alan açacağız ve onları muhatapları ile bir araya getireceğiz. Amacımız bu. Bu açık bir toplantı olabilir, kapalı bir toplantı olabilir; o anki öznenin kararı olacak.

Cv’lerinize baktığımızda genellikle İstanbul ağırlıklı ama başka memleketlerden de katılımcılar var. Bu geniş network’ü nasıl kurdunuz? 

Yunus Emre: Biz aynı derdi taşıyan, buluşup belirli makul sınırlarda tartışabilecek kaç kişiyiz diye oturup düşündük. Empati kurabilme yeteneği olan her türlü kimlikten gençlerin bir arada olmasını istedik. Bunu %100 sağlayamadık, böyle bir iddiamız da yok. Ama şunu diyebiliriz; Türkiye’deki birçok oluşum erkek ağırlıklı iken Gri Bölge inisiyatifinde 28 kişiden 20’si kadın. Bu bilerek olmadı ancak biz 8 erkek olarak azınlıkta olmaktan çok mutluyuz. Okul çeşitliliği olsun, kimlik çeşitliliği olsun oldukça geniş bir yelpazeye sahibiz. Ve ilerleyen zamanlarda çeşitliliği daha çok arttıracağız. 

Nevzat: Katılımcı çeşitliliği konusunda şöyle söyleyebiliriz, hepimiz üniversiteye gelene kadar farklı liselerde, farklı şehirlerde bulunduk, geldiğimiz yerlerde farklı arkadaş gruplarımız vardı. Böyle kendi kişisel bağlantılarımız üzerinden geniş bir insan kitlesine ulaşıp fikir alarak genişledik diyebilirim. 

Sidal: Birbirlerimize arkadaşlarımızı önerdiğimiz zaman pandemiye denk geldi. Haliyle korona sürecinde hepimiz evdeydik ve fikrimizle ilgilenebileceğini düşündüğümüz arkadaşlarımızla Zoom görüşmeleri yaptık. Kendi şartlarımızı söyledik. Bu oluşumu değerli bulup bulmadıklarını sorduk. Belirli konuşma kurallarımızın olacağını ve konuşacağımız şeylerin radikal noktalardan uzak durması gerektiğini beyan ettik. Makul bir çerçevede tartışılacağını, iyi niyetin esas olduğunu belirttik. Şunu tabii ki belirtiyoruz; kutuplaşmanın çok yoğun olduğu ya da belirli hassasiyetlere sahip olduğumuz olduğu konularda bazı minik çatışmalar çıkabilir ya da karşı taraftan ofansif bir refleksle karşılaşabiliriz. Ama buradaki ön koşulumuz; karşıdakinin söylediğini iyi niyetli bir bakış açısıyla yorumlamak, algılamak. Nitekim ekibimiz kurulduktan sonra da konsensusla konuşma kurallarımızı belirledik. 

Farklı mahallelerle ilk karşılaşmalar ya da ilk kırılmalar nasıl oldu? Belki biraz daha kendi deneyimleriniz üzerinden anlatabilirsiniz.

Zeynep: İlk etkinlik olarak engellilik konusunu seçildi. Engellilik meselesi Türkiye’de kutuplaşmanın yaşanmadığı, aşağı yukarı herkesin benzer düşündüğü bir konuydu. Üç hafta boyunca engellilik tartıştık. Özellikle olayı öznelerinden dinlemek bizim için bambaşka bir deneyimdi. Ya da benim üniversiteye gelene kadar hiç başörtülü arkadaşlarım olmamıştı. Kapalı toplantılarda onların yaşadığını dinleyince dünyam aydınlandı diyebilirim. 

Yunus Emre: Farklı mahalleleri bir araya getirmekten bahsediyorsunuz. Özü itibariyle zor bir iş, çatışmalar yaşayabilirsiniz. Açıkçası krizler ya da fikir farklılıkları oldu. Biz genişledikçe olmaya da devam edecek, ama onun için şöyle bir çözüm bulduk: Bir etik kurul oluşturmak istiyoruz. Etik kurulu hem konuşma kurallarına riayet edilip edilmediğini saptayacak, hem de tartışma esnasında ters düşen kişilerle görüşecek, arabuluculuk yapacak ve dengede tutmaya çalışacak. Bu grupları dinleyecek ve bir çözüm önerisi sunacak, bundan sonra genişledikçe yeni gelecek kişiler de adeta bu anayasamızı kabul etmiş olacak. 

Gelen tepkileri konuşmak istiyorum. Nasıl bir geri dönüş oldu size? Genç siviller diyenler olmuş ya da küçük bir Deva Partisi benzetmeleri yapılmış. Siz nasıl bakıyorsunuz?

Zeynep: Açıkçası ben oluşumumuzu ilan ettiğimizde bu kadar yaygınlaşacağını, bu kadar çok konuşulacağını beklemiyordum. Kurulur 600-700 takipçimiz olur diyordum. Gelen maillere yetişemiyoruz. Her kesimden fazlaca katılım isteği var. Biz daha onlara nasıl cevap vereceğimizi konuşmamıştık. Bu kadar hızlı yaygınlaşmasını beklemediğimiz için biraz amatör yakalandık bu duruma 🙂 Ama kafamız çok net, yapacağımız şeyler çok somut, programımız planımız belli bunların üstesinden geleceğimizi düşünüyoruz. 

Nevzat: Daha önce gençlik çalışmalarında bulunan biri olarak bazı yorumları okuyunca çok üzüldüm. Gençlerin bir araya gelerek, örgütlenerek yeni bir yapı oluşturabileceğine Türkiye’de pek kani değiliz maalesef. Gençler örgütlenince bunların arkasında bir abisi/ ablası ya da bir kurum olduğunu düşünüyor insanlar. Ben özellikle şuna baktım, bizim arkamızda birinin olacağı varsayımına nasıl ulaşmışlar? Gelen yorumlar şöyle: “siteleri var, Twitter’ı çok iyi kullanıyorlar, bir sürü akademisyen arkalarında, bir sürü gazeteci paylaşmış” Mesela siteyi ben yapıyorum. Bizi destekleyenler de etkinliklerde, programlarda tanıştığımız akademisyenler ya da dönemsel olarak yanlarında çalıştığımız patronlar. İnsanlar şunu görmüyorlar: 28 tane genç var orada ve bu 28 genç iyi yerlerde okuyor. E bu insanların eli armut toplamıyor. Network ediniyorlar, çevre ediniyorlar, kendilerini geliştiriyorlar. Bunu gerçekten tahmin edememeleri beni üzüyor. Bunu adım adım göstereceğiz umarım. Gerçekten hiçbir desteğimiz yok, hiçbir yerden fon almıyoruz. Üstüne basa basa söylüyorum; yaptığımız şeyler de kendi içimizdeki ivmeden kaynaklı.

Yunus Emre: Bize diyorlar ki siz gençleri apolitikleştirecek misiniz? Siz gizli AK Partilisiniz. Yok Soros Vakfı… İsimlerimizden dahi analizler yapıldı. Biz bir araya gelerek bir parti kurmadık ya da bir araya gelip Türkiye’nin bütün sorunlarına çözüm önerisi sunacağız gibi büyük bir iddia ortaya atmadık. Bildirilerimizin ilk cümlesini veya başlangıç kısmını okumuşlar gerisini okumamışlar. “Kimliksiz veya bir kimliğe ait olan insanları dinlemek için kurulduk” demişiz. Kimliksiz kısmını okumuşlar sadece. Asıl sorun da bu zaten nasıl metinlerimizin tamamını okumuyorlarsa insanlar da birbirlerinin söylediklerinin tamamını dinlemiyor. Başörtüsünü görüyor bu AK Partili diyor. İsmini görüyor bu solcu diyor. Okulunu görüyor bu zaten Sorosçu diyor. Detayını bilmiyor ve ondan sonra söylediğimiz her şey zaten yanlı bir dinlemenin ürünü oluyor. Gelip dinlemek isteseler bize ulaşmak, bizi dinlemek çok kolay ama çoğu 22- 23 yaşındaki insanları orayla burayla yaftalayarak üzmeyi, kırmayı, incitmeyi tercih ediyorlar. Bu ithamlar ve hakaretler çok ağır. Bu beni çok etkiledi, bu siber zorbalık. Gençler zaten kendilerini anlatmak üzere bir riske girmişler, ellerini taşın altına koymuşlar. Siz işlerini daha da zorlaştırıyorsunuz. Bu tavırlar, tepkilerle beraber tespit ettiğimiz sorunun gerçekten var olduğunu ve oluşumumuza aslında ne kadar ihtiyaç duyulduğunu da görmüş olduk. Bütün sorunları çözmek gibi iddiamız yok ama hazır yaşımız genç, enerjimiz de var iken eğilebildiğimiz kadar bu konulara eğilmek istiyoruz.

Zeynep: Bu alan boş, denenmemiş bir şey yapıyoruz diye hep konuşuyorduk kendi aramızda. Aklımda hep şu da vardı benim; akademisyen çağırıp konuşacağız, ne kadar farklı olabilir ki?! Belirli kelimeler belirli gruplarla kesimlerle özdeşleştirilmiş. Sanki o kelimeleri kullanan herkes o kesimlere aitmiş algısı var. O kelimeleri onlardan başka kimse kullanamazmış gibi düşünülüyor. İkincisi de sanki farklı insanlar bir araya gelemezmiş gibi bir algı var. Bu yüzden yaptığımız şey bu algılara karşı çıkan yeni bir şey. Bu açıdan da mutlu oldum, demek ki doğru bir boşluğu dolduruyoruz. 

Gelecek planlariniz neler?

Sidal: Biz bu yola çıkarken en başta bir sorun tespiti yaptık ve neyin değişmesi gerektiğini belirledik. Argümanlarımızı kendi mahallemizde ya da güvenli alanlarda konuşmak yerine kamusal alanda konuşmayı istiyorduk. Bunun yolu da kutuplaşmanın günlük hayatımıza olan etkisinin bir nebze kırılması ile mümkündü. Bunu da bire bir yaptığımız online görüşmelerde tüm kurucu üyelerimize söyledik. Ülke çapında toplumsal kutuplaşmayı bitirmek gibi bir iddiamız yok. En azından böyle bir şey vaad etmiyoruz, elbette çok isteriz ama kendi aramızda konuştuğumuz/konuşabildiğimiz konuları birazcık daha geniş bir kesimle, kamusal bir alanda gençlerle beraber konuşmak gibi bir planımız, programımız var. Her yerde dile getiremediğimiz makul çerçevedeki fikirlerimizi belirli bir platformda konuşabilmek istiyoruz. Kimlikler üzerinden yürüyen kutuplaşmanın, bunu besleyen siyasetin ya da bizi kendi mahallemizde tutmaya çalışarak belirli hikayeler anlatan, tabuları besleyen büyüklerimizin devri bir şekilde geçecek. Biz gençler olarak sözü elimize alacağız ve Türkiye’nin devamında daha fazla söz sahibi olunca farklı görüşlerle kamusal alanda bir araya gelebilmenin deneyimini bir nebze de olsa tecrübe etmiş olacağız Bunun için gelecekte siyasetin içinde olmaya da gerek yok. Günlük hayatlarımızda da, meslek hayatlarımızda da kendimiz gibi olmayan kendimiz gibi düşünmeyen birçok insanla karşılaşmış olacağız aslında. Farklı görüşlere, Türkiye’nin farklı problemlerine aşina olacağız, böylelikle bunları çözme çabamız daha verimli olacak, bizler de motive olacağız. Bugünün gençlerini yarının dünyasına hazırlamak ve farklı mahallelerde yaşamanın deneyimini tattırmak istiyoruz, belli deneyimleri kendi heybesinde biriktiren gençler haline gelmek istiyoruz.

Nevzat: İnisiyatif almayı gençler arasında yaygınlaştırarak “Aman oğlum/kızım tadımız kaçmasın.” veryansınlarına bakmadan bunu genç olarak yapmak çoğumuzun hedefleri arasında yer alıyor. 

Yunus Emre: Gençlerin özne olarak kendi hayatlarında yaşadığı ancak bireysel olarak dile getiremediği sıkıntıları Gri Bölge ile daha kolay dile getirebilmeyi hedefliyoruz. Gençlerin kendi problemlerinin gündeme geç gelmesini istemiyoruz. Bugün bir siyasi parti lideri üniversiteye giren gençlerle görüşmek için beş altı tane bürokratik silsileyi geçmek zorunda. Oysa biz taraflara birbirine direkt ulaşabilme şansı tanımak istiyoruz. Biz bu çeşitliliği sağlayarak o insanlara ulaşabiliyoruz, çünkü bunun içindeyiz.  

İş birliklerini açık mısınız ya da gelecekte gelebilecek iş birliklerine karşı ne düşünüyorsunuz?

Yunus Emre: Şunu baştan söylemiş olalım: Gri Bölge olarak hiçbir kurum veya siyasi partiyi desteklemeyiz ya da onların sözcülüğünü yapmayız. Biz bizimle konuşmak, buluşmak isteyen, bizimle fikir alışverişi yapmak isteyen insanlarla her türlü işbirliğine açık olacağız. Bu konuda çok açığız ki zaten çok kişi bize ulaştı. Araştırma kuruluşlarından tutun gençlerle tanışmak isteyen, odak grubu çalışması yapmak isteyen bir sürü siyasetçi bize ulaştı. Onlarla da tabii ki buluşup fikirlerimizi aktaracak ve çeşitlendireceğiz. Biz zaten tarafsız ve objektif bir alan oluşturuyoruz orada. Politikliği ya da apolitikliği örgütlemiyoruz aslında. 

Zeynep: Biz tamamen soru sormak üzerinden ilerliyoruz. Tek isteğimiz sorularımızı sorabilmek. Siyasi partilerin ya da STK’ların bize gelmesi çok güzel çünkü çok fazla sorunumuz ve sorularımız var, bunları sorabileceğimiz her yer bizim için idealdir.