Pandemi, Tarımsal Üretimi ve Gıda Güvenliğini Nasıl Etkiliyor? (2)
Küresel Gıda Krizine Çözüm Önerileri 

''Pandemi, Tarımsal Üretimi ve Gıda Güvenliğini Nasıl Etkiliyor?” dosyanın bu bölümünde, COVID-19 salgını nedeniyle gıda tedarikinin zorlaşması ve daha pahalı hale gelmesiyle, küresel düzeyde ‘gıda milliyetçiliği’ olarak adlandırılan, ülkelerin kendi stoklarını muhafaza etmelerine öncelik vermesi gibi sorunların nedenleri ile uzmanların çözüm önerilerine yer veriyoruz. 

Salgının gıda tedariki ve tarımsal üretimde yarattığı hasarın sebepleri konusunda uluslararası kuruluş ve uzmanların değerlendirmeleri iki nokta üzerinde yoğunlaşıyor: 

-COVID-19 salgını önceki salgınların aksine gelişmiş ülkelerde ve dünyada gıdanın üretim fazlasının olduğu bir zamanda başladı. Bu da gıdaya ulaşımı hem ekonomik hem de lojistik bakımdan güçleştirdi.  

-COVID-19 izolasyon tedbirlerinin sonucunda, küresel düzeyde gıda tedarik zincirini olumsuz etkiledi. Tüketiciler panik içinde stok yapmaya başlayınca ve üreticiler ürünlerini kapanan mekanlar nedeniyle satamayınca, gıda tedarik zincirinde kırılmalar oldu. Bu sorunlar gıda sorunu çekmeyen gelişmiş ülkelerde de görüldüğünden, küresel düzeyde tedarikte sorunlar yaşanmaya başlandı. Bütün bunlar, gıda kıtlığı paniğine yol açıyor.  

Pandemi, Tarımsal Üretimi ve Gıda Güvenliğini Nasıl Etkiliyor?”Buradan hareketle, gıdanın tedarik edilmesini sağlamak COVID-19’a karşı alınan acil sağlık tedbirlerinin bir parçası niteliğini taşıyor. Gıda ve tarımsal üretim konularının gündemin ön sıralarında yer alması da bundan kaynaklanıyor.  

Tarımda Çalışan İşçi Sorunu, Ücret ve Girdilerdeki Artışlar  

Salgın nedeniyle, dünyada olduğu gibi Türkiye’de de tarım ürünlerinin hasat döneminin başlamasına rağmen, seyahat kısıtlamaları tarımda çalışacak işçi teminini güçleştiriyor. Bu da ürünlerin tarlada kalmasına ya da hasat edilen ürünlerin tedarik zincirindeki sorunlar nedeniyle marketlere ulaşamamasına; en sonunda da hem israfa hem de ücret ve giderlerdeki artış ile gıda fiyatlarının artmasına sebep oluyor.   

Tarım işçilerinin gıda zincirinde oynadığı role dikkat çeken Kalkınma Atölyesi, Korona Virüs Salgınının Mevsimlik Gezici Tarım İşçileri ve Onların Çocukları ile Bitkisel Üretime Olası Etkisi başlıklı raporunda, salgına karşı alınan tedbirlerde mevsimlik gezici tarım işçilerin ihtiyaçlarının dikkate alınmaması halinde gıda tedarik zincirlerinde aksama olabileceğine dikkat çekiyor.  

Yeni Bir Gıda ve Tarım Sistemi Olasılığı 

Dünyanın 7’nci en büyük tarım üreticisi olan Türkiye’de çok çeşitli tarımsal ürünler üretilebiliyor. Türkiye salgının gıda ve tarımsal üretime olumsuz etkilerini azaltmak amacıyla pek çok adım attı. Türkiye’de herkese yeterli ve besleyici gıda sağlamaya yönelik olumlu adımlar atıldığını; gıda güvenliği açısından, Türkiye’nin kısa ve orta vadede ciddi sorunlarla karşılaşmayacağını savunan uzmanlar var. 

Buna karşın, alınan önlemlerin yetersiz olduğunu ve çiftçinin üretime dönmesini sağlayacak, üretimin artırmasını ve dışa bağımlılığı ortadan kaldıracak somut bir adım atılmadığını savunan diğer uzmanlar, Türkiye tarımsal potansiyelini üretim odaklı politikalar ile değerlendirmesi; kendine yeterliliği benimsemesi durumunda avantajlı duruma gelebileceğini söylüyor.   

COVID-19 sebebiyle gıda tedarik zincirinde arz-talep dengesinin bozulduğundan hareket eden bazı uzmanlar ise çözüm önerilerini kendine yeten bir tarım politikası; üreticinin desteklenmesi ve e-ticaret olanaklarının geliştirilmesi şeklinde sıralıyor. 

Uzmanların ortaklaştığı temel nokta çok uluslu şirketlerden oluşan ve ithalata dayalı tarım ve gıda sistemleri yerine, yeni- yerel alternatiflerin düşünülmesinin gereği…

Salgının yarattığı kriz döneminde ‘gıda egemenliği’ denen çiftçilerin kendi seçtiği üretim biçimiyle, sağlıklı, çevreye duyarlı, yerel üretim biçimlerine geçmeyi düşünmek için iyi bir zaman olduğunu söyleyen BM Gıda Güvenliği Özel Raportörü Prof. Dr. Hilal Elver, bu fırsatı değerlendirmek için her bireye, yerel yönetimlere, devlete düşen görevler olduğunu söylüyor.

Gıda Krizinin Kökeninde Hâkim Düşünce ve Davranış Kalıpları  

Herkese düşen bu sorumluluk kapsamında, COVID-19 salgınının toplumsal hayata, üretim-tüketim ilişkilerine farklı bir gözle bakmayı artık zorunlu kıldığına;  tarımda ekolojik yöntem ve teknikleri egemen kılacak yaklaşım- politikalara ihtiyaç duyulduğuna işaret eden bir çok analiz yapılmakta. 

Buğday Derneği de bu tespitleri paylaşıyor.  Zehirsiz Sofralar, İklim Ağı, Sıfır Gelecek, GDO’ya Hayır Platfotmu gibi çeşitli oluşumlara katılarak dayanışmaya destek veren Buğday Derneği’nden Turgay Özçelik ile neden Koronavirüs’ü “ekolojik dönüşümde fırsat” olarak gördüklerini ve sağlıklı gıda temini için neler yapılabileceğini konuştuk. 

Ekosistem İle Uyumlu Üretim – Tüketim Modelleri

Salgında gıda krizine karşı Buğday Derneği’nin çözüm önerilerini ve neden Koronavirüsü ekolojik dönüşüm için fırsat olarak gördükleri sorumuza Özçelik şu yanıtları verdi: 

“Virüsün geleceğini bilmiyorduk ama su ve toprak kirliliğinin, ormansızlaşmanın, biyolojik çeşitliliğe yönelik tahribatın, savaşların, iklim değişikliklerinin neden olacağı yıkımı biliyoruz. 

Koronavirüsün neden olduğu sıkıntıların kökeninde, sağlık sisteminden yerleşim anlayışına, endüstriyel büyük çaplı hayvansal ve tarımsal üretimden tüketim kültürüne kadar, hâkim düşünce ve davranış kalıpları yatıyor. Einstein’ın dediği gibi, ”Sorunları çözmeye çalışırken, o sorunları yaratırken kullandığımız düşünce yapısını kullanamayız.”  Küresel ölçekte yeni bir dönüşümle karşı karşıya getiriyor: üretim ve tüketim yöntemleriyle birlikte, sağlıktan eğitime pek çok alanda dönüşüm kaçınılmaz. Her şeyin eskisi gibi olması için değil, eskiden neleri yanlış yaptığımıza dair verileri ortaya koyup, yeni düşünce, davranış biçimleri oluşturmak ve alışkanlıklar geliştirmek için çabalamamız, ekosistem ile uyumlu üretim-tüketim modelleri ve yaşam tarzını hayata geçirmemiz gerekiyor. Bu yüzden enerjiden tarıma, sağlıktan eğitime, barınmadan ulaşıma kadar bütün gereksinimlerimiz konusunda gelecek kuşaklara karşı sorumlu politika ve stratejiler geliştirmeliyiz.”

Zehirsiz SofralarBuğday Derneği’nin de içinde olduğu Zehirsiz Sofralar Kampanyası’nın gıda kriziyle mücadelede nasıl etkili olabileceği sorumuzu yanıtlayan Özçelik, beslenmenin hastalıklardan korunmak ve bağışıklık sistemimizi güçlü tutmak için, en az sağlıklı bir çevrede yaşamak ve ruh sağlığımız kadar önemli olduğunu hatırlatıyor. Bu çerçeveden bakıldığında COVID-19 sayesinde bağışıklığımızı güçlü tutmak için ihtiyacımız olan gıdaların gerçekten besleyici olup olmadığının da farkında olmamız gerektiğini hatırladık. Turgay Özçelik, pek çok tüketicinin marketten alınan gıdanın nasıl yetiştiği, hangi şartlarda depolandığı, pestisit kalıntısı içerip içermediğini bilmediğine dikkat çekerek, endüstriyel tarımda kullanılan pestisitler ve sentetik gübrelerin toprak ve suyu kirlettiği gibi sağlığımızı da olumsuz etkilediğine ilişkin bilimsel çalışmalara referans veriyor. Bu nedenle, “bağışıklığımızı güçlendirmek ve sağlıklı beslenmek ancak tarım kimyasalları kullanılmadan organik sertifikalı ya da doğa dostu yöntemlerle yetiştirilmiş gıdalar tüketmekle mümkün olabilir ” diyor.  

“Ekolojik Üretim Yapan Üreticilerle Tüketiciler Buluşturulmalı” 

Ekim ve dikim döneminde olduğumuz bugünlerde, yerel yönetimler ve yerel gıda topluluklarının nasıl bir yol izlemesi gerektiği sorumuza ise Özçelik, ekolojik üretim yapan üreticilerle, bu ürünleri talep eden tüketicileri buluşturmanın çok önemli olduğunu, yerel yönetimlerin bunu sağlayacak pek çok imkânı bulunduğunu belirtiyor. Halk Ekmek gibi projelerde, ekolojik üretim yapan üreticilerden un temin edilmesi ve onlara alım garantisi verilmesi ile yüzlerce üreticinin desteklenebileceğini bir öneri olarak sunuyor.  

Temel olarak gıda tedarik sisteminin tekrar gözden geçirilmesi ve bu süreçte zehirsiz ve sağlıklı gıda üreten çiftçiler desteklenebileceğini söyleyen Özçelik kendi gıdasını üretmek isteyen yurttaşlara büyük şehirlerde bile bahçede, balkonda, saksıda kendi ürününü yetiştirmenin mümkün olduğunu vurguluyor. 

Bu noktada kendi gıdamızı yetiştirmemizin önemini  “soframıza gelen yiyeceklerin öyküsüne hâkim olmamızı” sağlaması ve bu süreci deneyimlemenin tohumdan sofraya o döngüyü fark etmenin, yaşamın geri kalanı için de ufuk açıcı olacağı sözleriyle ifade ediyor. 

Tüketimi Azaltma ve Sadeleşme Yönünde Dönüşüm Zorunluluğu 

Son olarak Buğday Derneği’nin diğer STK’lar, yerel yönetimler ile kamu- özel sektörleri ile yürüttüğü işbirliklerinden bahsetmesini istediğimiz Özçelik, Zehirsiz Sofralar, İklim Ağı, Sıfır Gelecek, GDO’ya Hayır Platformu gibi pek çok oluşumda yer alarak sivil toplumda dayanışmaya destek verdiklerini ifade ediyor. Ayrıca %100 Ekolojik Pazarlar’da yerel yönetimlerle birlikte çalıştıklarından, salgın günlerinde hafta sonu ilan edilen yasaklar sonrasında, ilgili yerel yönetimlerle işbirliği halinde bu pazarların günlerini değiştirdiklerini belirtiyor.   

COVID-19 salgının tarımsal üretimi ve gıda güvenliğini nasıl etkilediği sorusuna yanıt aradığımız bu dosyada, hatırda tutmamız gereken asıl noktayı Özçelik’in şu sözleriyle özetlenebilir: 

Bu salgın elbette geçecek, ama bizi bekleyen daha ciddi sorunlar var. İklim krizi, çevre kirliliği ve doğal varlıklara yönelik tahribat, önünde sonunda hepimizi, tüketimlerimizi azaltmaya ve yaşamımızı sadeleşme yönünde dönüşmeye zorlayacak. Salgın, bize üretim ve tüketim yöntem ve alışkanlıklarımızı dönüştürmek üzere bir fırsat sundu. Hepimiz için gerçek ihtiyaçlarımızı gözden geçirmek ve ne kadar sadeleşebileceğimizi ölçmek için iyi bir zaman… ”