“Muzır Etkiyi Tahayyül Bile Edemiyorum”

Uzman Psikolog, Minty Kitap’ın kurucusu, çocuk kitapları yazarı Büşra Tarçalır Erol, dört çocuk kitabının birden “muzır neşriyat” gerekçesiyle yasaklanmasından dolayı utanç ve öfke duyduğunu, hayal kırıklığına uğradığını söylüyor. Erol, kararı anlamamakla beraber, bu kitapların çocuklar üzerinde nasıl bir “muzır” etkiye sebep olabileceğini de tahayyül edemediğini belirtiyor.

Dört çocuk kitabının (Elisabeth Brami’nin “Erkek Çocuk Hakları Bildirgesi” ve “Kız Çocuk Hakları Bildirgesi, Francesca Cavallo ile Elena Favilli’nin “Asi Kızlara Uykudan Önce Hikâyeler” ve “Sünnetçi Kız”) Küçükleri Muzır Neşriyattan Koruma Kurulu tarafından muzır ilan edilmesi bir tartışma yarattı. Çocuk kitaplarının kurullar tarafından denetlenmesinin getireceği sakıncaları ve çocuk kitaplarının içeriklerinin nasıl hazırlanabileceği üzerine Büşra Tarcalılar Erol ile görüştük. 

Siz nasıl değerlendiriyorsunuz bu kararı?

Gülünç ve talihsiz bir karar olduğunu düşünüyorum. Kötü kitap vardır ama muzır ilan edilebilecek bir kitap var mıdır emin değilim. “Sünnetçi Kız” hariç hepsini okudum, özellikle Elisabeth Brami’nin kitaplarını, yayımlandıkları günden beri büyük cesaret işi olarak görürüm. Bir kız/oğlan çocuğu istediği herkesi sevebilir söylemi çok özgürleştirici, yalın ve naif. Ancak bu ifadenin rahatsızlık uyandıracağı bünyeler olduğundan ve olacağından da emindim, sadece böyle bir karar alacak kadar ileri gidilebileceğini hayal dahi edememişim, ona şaşkınım. Yasaklar işe yaramış olsaydı bizim çok şairi, yazarı çöpe atmamız gerekirdi. Kararı anlamamakla beraber, bu kitapların çocuklar üzerinde nasıl bir “muzır” etkiye sebep olabileceğini de tahayyül edemiyorum. Öfke uyandırıcı ve Türkiye adına utanç verici bir karar diyerek hayal kırıklığımı ifade edebilirim.

Resmi Gazete’de yayınlanan kararda “Kitapta yer alan bazı yazıların 18 yaşından küçüklerin maneviyatı üzerinde muzır tesir yapacak nitelikte olduğuna karar verildi” deniyor. Siz uzman klinik psikolog olarak “maneviyat üzerinde muzır etki” gibi muğlak bir tanımlamadan ne anlıyorsunuz? 

Tam olarak ne anlamam gerektiğinden emin değilim. Akıl yürütüyorum, kitapları hatırlamaya çalışıyorum, gidip bakıyorum ve her türlü engele rağmen erkek egemen toplumda başarıya ulaşmış kadınlardan, oyun olarak futbol da oynayabileceği söylenen kız çocuğundan, isterse pembe giyebileceğine dair özgür bırakılan oğlan çocuğundan başka bir şey göremiyorum. Bu kitapların 18 yaş altındaki çocukların manevi değerlerini nasıl olumsuz etkileyebileceğini, kararı alanlara sormak isterim. Çocuğu toplumsal normların dışına davet ettikleri için mi muzır bu kitaplar? Nasıl bir olumsuz etkisini görmüşler mesela? Kitapları okuyup da taşkınlık yapan çocuklar vardı da biz mi kaçırdık? Muzır kelimesinin de içini boşalttılar, halbuki biz ne güzel şeyler için kullanıyorduk o kelimeyi. Tüm çocukları biraz muzır ilan edip gülüyorduk. Muzırlığı yasağın infazı ilan ettiler.

Siz uzman klinik psikolog olmanızın yanında çocuk kitapları da yazıyorsunuz. Zor Balık adlı kitabınız, çevresine zorbalık yapan bir balığı konu ediniyor. Böylelikle bir anti-kahraman üzerinden çocuklara doğru davranış şekillerini öğretmeyi, güçlü olmakla kaba bir insan olmak arasındaki farkları sorgulamasını amaçlıyorsunuz. Lui’de ise tembel bir karınca başrolde. Çocuk kitabı yazarken en çok hangi noktalara dikkat ediyorsunuz? Genel olarak baktığınızda, sizce çocuk kitapları nasıl bir denetlemeden geçmeli ya da geçmeli mi?  

Çocuk kitabı yazarken didaktik olmaktan imtina ediyorum. Dönemsel olarak ilgi duyduğum, üzerine hayal kurabildiğim, hikayesini zihnimde şekillendirmekten büyük bir keyif aldığım konulara yöneliyorum; bilinçli değil kalpten gelen başlıklar diyelim. Denetlemeye sıcak bakanlardan değilim, her konu başlığında, her kalite ve içerikte kitap yayımlanabilir bunu denetleyecek olan çocuğa kitabı alan ebeveynleridir. Denetlemeyi kabul edersek bu beraberinde sansürü de getirir ve o zaman muzır neşriyat ilan edilen kitap sayısında artış görülme olasılığı artabilir. 

Yine size ait Minty Kitap’ın yayımladığı kitaplar arasında çocuklar için “Kapsamlı Cinsellik Eğitimi Serisi: BEN” de bulunuyor. Cinsellik, ölüm ve benzeri konuların çocuklara anlatılması için kitaplar şüphesiz ki iyi yollardan biri. Bu noktada çocukların ruhsal ve bedensel gelişimine herhangi bir zarar vermemek için kurallar nasıl çizilmeli? Çocuk kitabı yayımlayan yayınevleri mutlaka psikologlarla işbirliği halinde mi olmalı örneğin? 

Kural çizmekten ziyade bu tür hassas konuları konu edinen kitapları çocukların okumasını çok kıymetli buluyorum ben, yaşadıkları duyguları ebeveynleri ile paylaşabildikten sonra bu kitapların travmatik olacağına da inanmıyorum. Asıl, konuşulmadığında, duygular işlenmediğinde tamiri zor yaralar açılır. Üstelik bir kitabı suçlamak kolay, ebeveynler olarak farkında olmadığımız bazen de başa çıkmakta zorlandığımız için başvurduğumuz belki nice sarsıcı tepki veriyoruzdur çocuklarımıza ama orada suçlayacak birini bulamıyoruz. Kitapları ise hemen kötü, korkunç, gereksiz ilan edebiliyoruz. Öte yandan yayınevleri mutlaka psikologlarla işbirliği yapsın diyemem, bu ülkede kaç psikoloji lisans mezunu veren üniversite var biliyor musunuz? Her birinden binlerce ruh sağlığı çalışanı mezun oluyor ama bu kişilerin ne kadarının bir çocuk kitabına danışmanlık verebileceğinden emin olabilirsiniz? Benim de danışmanlık verdiğim yayınevleri var, bazen çevirinin üzerinden geçmek, jargonu oturtmak, çocuğa hitap edecek en iyi cümleyi seçmek gibi konularda farklı disiplinlerden uzmanların bir araya gelmesi faydalı oluyor.

Yayıncılar Birliği yaptığı açıklamada “Eserlerin serbestçe açıklanması ve yayımlanmasının anayasada korunan bir hak” olduğunu söyleyerek çocuk kitaplarının aynı zamanda edebi eserler olduğuna vurgu yaptı. Çocuk kitapları yayıncılığında bir kafa karışıklığı mı oluşuyor? Çocuk kitaplarının sadece eğitici-öğretici eserler olması algısı yerleşmiş gibi. Siz ne düşünürsünüz bu konuda?  

Kafa karışıklığı var mı bilmiyorum varsa da ben o kadar yetkin miyim bunu değerlendirmeye emin değilim. Çocuk kitaplarında edebi olanlar da var, didaktik çizgide kalıp mesaj vermeyi amaçlayan da. Burada belki söylenmek istenenin şununla ilgisi olabilir; çocuk kitabı diyerek geçtiğimiz ve bu söylemle değersizleştirdiğimiz kitapların aslında birer edebi yapıt olarak ele alındığında o kadar da kolay muzır ilan edilemeyeceği mesela. Ek olarak çocuk kitaplarının didaktiklikten çıkmaya başladığı çok güzel bir dönemdeyiz. Ucu açık, sonu çocuğa bırakılan, çizimlerin yaratıcılığı kışkırttığı, mesaj kaygısı barındırmayan harika kitaplar var artık. “Ondan sonra hiç kimseyi bir daha kıskanmadı…” diyen biten hikayelere son, kıskanmaya devam edip bunu anlamaya teşvik eden kitaplara devam. 🙂