Yokoluş İsyanı: “Alışılmışın Dışında Eylem Metodları Benimsiyoruz”

Yokoluş İsyanı; iklim krizi, türlerin yok olması, biyolojik çeşitlilik kaybı, sosyal ve ekonomik çöküşe karşı sivil itaatsizlik eylemleriyle başlatan Londra merkezli küresel hareket Extinction Rebellion’ın Türkiye ayağı. Alışılmışın dışında, müzik ve sanatı içinde barındıran eylemlerle iklim krizine dikkat çekmeye amaçlayan Yokoluş İsyanı, küresel iklim eylemleri takviminin yanı sıra Türkiye’nin atmosferine uygun eylemler yapmayı hedefliyor. 

Türkiye’de ilk eylemlerini dünyadaki diğer iklim aktivistleriyle aynı anda Beşiktaş’ta yapan Yokoluş İsyanı, alışılmış eylem metodlarının dışına çıkmak istiyor. Nisan ayında Kadıköy’de yıkmak, yerle bir etmek anlamına gelen “Hurdahaş” adını verdikleri sanat performansı hayata geçiren Yokoluş İsyanı, demir bir konstrüksiyon yapı oluşturdu. Bu yapı yarı saydım aydınger kağıdıyla kaplandı ve sanat performansı sergilenerek kağıdın üzerine iklim kriziyle ilgili yazılar yazıldı. Yazılama bittiğinde izleyen yurttaşlara tarafında olumlu tepkiler alan eylem Yokoluş İsyanı, yaratıcı eylemlerle iklim krizine dikkat çekmeye devam edeceğini söylüyor. 

Yokoluş İsyanı’nda iklim aktivistleri Elif Ünal ve İren Bıçakçı ile küresel ve yerel iklim hareketlerini, devletlerin üzerine düşen görevleri ve iklim krizinde medyanın rolünü konuştuk. 

Yokoluş İsyanı hareketini nasıl tanımlarsınız?

Elif Ünal: Yokoluş İsyanı, diğer çevre örgütleri ve sivil toplum kuruluşlarından farklı olarak hiyerarşik yapıya sahip değil. Yatay örgütlenme düzeniyle çalışarak karar alma süreçlerinde hiyerarşiyi yıkmaya çalışıyoruz. Böylelikle ortaya daha yaratıcı ve etkileyici işleri üretmeyi amaçlıyoruz.  

“İlk Talebimiz İklim Kriziyle İlgili Gerçeklerin Söylenmesi”

Yokoluş İsyanı olarak nasıl bir araya geldiniz? Amaçlarınız, hedefleriniz nelerdir?

Elif Ünal: Extinction Rebellion’nın Londra’da faaliyete başladığı dönemde yaşanan gelişmeleri Türkçe çevirmemiz gerektiğini düşündük. Bir Twitter hesabı açarak iklim haberlerini ve İngiltere’deki gelişmeleri aktarmaya başladık. Böyle olunca, insanlar bize katılıp nasıl katkı sağlayabileceklerini sormaya başladı. İklim kriziyle ilgili bir şeyler yapmak isteyen yaklaşık 10 kişiydik. Birlikte iş yapmazsak çok büyük haksızlık olacağını düşündük ve harekete geçtik. Herkese açık bir çağrı yaptık. İnsanlar çeviri, tasarım gibi çeşitli üretim yöntemleriyle destek olmak istedi. Çok konuşulmasa da insanlar iklim kriziyle ilgili endişelerini paylaşacakları kişileri arıyorlar. Açıkçası biz bu kaygılı insanların bir araya gelmesiyle bir hareket oluşturduk.  

İren Bıçakçı: İlk olarak talebimiz acil durum ilan ederek hükümetlerin gerçeği söylemesi. Karşımızda çok ciddi bir iklim krizi var ama iklim krizi olarak aktarılmadığı için kimse farkında değil, harekete geçilemiyor. 

İkinci talebimiz ise 2030 yılına kadar net sıfır karbon emisyonuna ulaşmak. Aslında bu talep İngiltere’de 2025 yılı olarak belirlendi. Sıfır karbona geçilmesi için bir geçiş planının hazırlanması, bu planın yurttaşlar tarafından denetlenmesini ve denetimin güçlenmesini istiyoruz. 

Londra’daki Extinction Rebellion ile nasıl bir ilişkiniz var? 

Elif Ünal: İngiltere’deki ekiple bağlantı kurduk. Türkiye’de olduğumuzu ve iklim kriziyle ilgili bir şey yapmaya başladığımızı söyledik. Bize çok yardımcı oldular. Eğitim paketlerini ve bize yol gösterecek belgeleri paylaştılar. Diğer ülkelerdeki hareketlerle de güzel bir iletişim halindeyiz. 

“Amacımız Sınırları Zorlamak”

Extinction Rebellion sivil itaatsizlik eylemleriyle gündeme geliyor. Siz Türkiye’de neler yapmayı planlıyorsunuz?

Elif Ünal: Her ülkenin hareketleri ve yapabilecekleri farklı. Mesela İngiltere’de 10 gün boyunca bir meydanı kapatabiliyorlar, meclisi basabiliyor ya da bizim aşırı bulabileceğim sivil itaatsizlik eylemlerinde bulunabiliyorlar. Örneğin; eylemciler İngiltere’de bina girişlerini kendilerini yapıştırıcı ile yapıştırabiliyorlar. Kanunlara göre yapıştırıcıyla yapıştırılan bir kişiye polis 1.5 saat boyunca dokunmuyor. Aynı eylemi Fransa’da denediler. Eylemciler kendilerini bir petrol şirketinin girişine yapıştırdı ve polis eylemcilere 5 cm uzaklıktan biber gazı sıktı. 

Biz Türkiye’de sokakta olmak istiyoruz. İnsanlara ulaşabilmek insanlarla iç içe olabilmek… Başka insanlara rahatsızlık verecek eylem metodlarını benimsemiyoruz. İklim krizini anlatmak açısından yaratıcı eylemler düzenlemek istiyoruz. Sanatla, müzikle ve insanların kendilerini ait hissedebileceği eylemlerle kendimiz ifade etmek istiyoruz. Amacımız dikkat çekmek bunu mümkün olduğunca sınırları zorlayarak yapmak. 

Türkiye’deki diğer çevre örgütleriyle birlikte “Sıfır Gelecek” kampanyanız var. Kampanyadan bahsedebilir misiniz?

İren Bıçakçı: İklim için ses çıkaran bütün hareketlere açığız. Çeşitli çevre hareketleriyle ve Sivil toplum kuruluşlarıyla “Sıfır Gelecek” adında bir kampanya hazırlığındayız. Bu kampanyayı Yeryüzü Derneği, Kuzey Ormanları Savunması, 350.org, Parents For Future, Antikapitalistler, Fridays For Future, Genç Yeşiller, Yeşil Düşünce Derneği ve Buğday Derneği ile birlikte düzenliyoruz. 

Önce sosyal medya kampanyası ile başlıyor. “2030’da ben” adlı bir sosyal medya kampanyası herkesin katılımına açık olacak. İnsanların 2030 yılındaki umutlarının, amaçlarının, beklentilerinin hayal kırıklıklarının gösterileceği bir kampanya olmasını düşünüyoruz. 

Daha sonra 5 hafta boyunca iklim değişikliklerinin sonuçları ve nedenlerinin oluşan beşer tema işlenecek. Bu haftalarda ormansızlaştırma, fosil yakıt ve hava kirliliği, iklim adaleti, gıda ve plastik, olacak. İlgili temalarda sosyal medya paylaşımları, film gösterimleri, paneller, sunumlar vb. etkinlikler olacak. İklim Krizi konusunda insanların dikkatini çekmek ve bilgilendirmek istiyoruz. Daha sonra da 20 Eylül’de genel grev olacak. Bu grev gününde çocukların büyük grevinin gerçekleşeceği gün ama herkesin katılması bekliyoruz. O günün bir festival ile sonlanmasını bekliyoruz. 

“Dünyanın Kirlenmesinde En Çok Payı Olan Yetişkinler”

Greta Thunberg’nin okul grevi tüm dünya ile birlikte Türkiye’de de karşılık buldu. Çocukların gazetene sahip çıkmasıyla birlikte yetişkinlerde oluşacak bilinç, iklim krizinden çıkılması için bir yol olabilir mi?

Elif Ünal: İklim için okul grevleri Greta ile başladı. Greta, 15 yaşındayken bir pankart alıp parlamento binası önüne geçti “İklim krizi hakkında hiçbir şey yapmıyorsunuz öyleyse ben de okuluma gitmiyorum, greve çıkıyorum” diye başladı ve milyonlara ulaştı. 

Greta’dan sonra her yerde öğrenciler sokağa çıkmaya ve seslerini duyurmaya başladılar. “Bizim bir gelecek hakkımız var bunu talep ediyoruz” dediler. Çok haklı bir talep. Şu an yetişkinler dünyanın kirlenmesinde en çok payı olan kişiler. Greve çıkan çocukların bir payı yok ama yüzleşmek zorunda kalacaklar. Ama çocukların greviyle herkes de bir umut oluşuyor. Buna en güzel cevabı “Umutlu olmanızı istemiyorum. Yaptığımı takdir ediyorsanız hareket geçmenizi istiyorum” diyerek Greta veriyor. 

“İklim Krizi Farkındalığının Düşük Olduğu Türkiye’de Çocukların Sayısı Az Değil” 

Dünya’da çocukların iklim grevi ses getirirken milyonlarca öğrenci sokaklara çıkarken Türkiye’deki eylemler neden sönük geçiyor?

Elif Ünal: Türkiye’de de çok fazla çocuk var. İzmir, Antalya, Lüleburgaz, İstanbul ve Diyarbakır’da çocuklar iklim için okul grevine çıkıyorlar ve eğitimlerinde bir günü feda ediyorlar. 

Greta çıktığında tek kişi olarak başladı ve onun kararlılığından cesaretinden etkilenen herkesi beraberinde sürükledi ama herkesin Greta olması beklenemez. 

Buradaki çocuklar ellerinden geleni yapıyorlar. Okullarına gitmiyor eğitimlerinden feda ediyorlar. Her Cuma günü istikrarlı bir şekilde greve çıkıyorlar ve okuldaki arkadaşlarına iklim kriziyle ilgili şeyleri anlatmaya çalışıyorlar. Bu durum zaman zaman öğretmenleriyle karşı karşıya kalmalarına da yol açıyor.  Aslında alabileceklerinden ağır bir yük almış durumlarda. Peki, biz neler yapabiliriz? Çocukların yaptığı greve katkıda bulunarak duyulmasını sağlayabiliriz. Ya da kendimiz çıkıp bir şeyler yapmalıyız ancak o zaman anlamı olur. Greta’ya hiç kimse destek olmayıp Greta’dan başarılar yaratmasını bekleseydi o da başarıya ulaşamazdı. Bütün gazetecilerin, basın kuruluşlarının, siyasetçilerin şu an Türkiye’de çıkan çocukların arkasında durmaları, eylemlerine sadece söylemle değil eylemleriyle de destek olmak gerekiyor. 

İren Bıçakçı: İklim krizi farkındalığının bu kadar düşük olduğu bir ülkede çocukların sayısı kesinlikle az değil. Okullarından genellikle hiç destek görmezken greve çıkmaları bile oldukça takdire şayan bir durum. Yetişkinlerde bu kadar cesur davranışlar göremiyoruz. Çocukların bizden daha cesur olduğunu düşünüyorum.

Avrupa ülkeleri iklim krizi için çözüm yollarını tartışıyor. Fransa ve Almanya uçak biletlerinden çevre vergisi almayı planlarken, İngiltere iklim için acil durum ilan etti.

Türkiye’de üst düzey yönetim tarafından iklim krizi için herhangi bir adım atılmamasını nasıl değerlendiriyorsunuz?

Elif Ünal: Dünyanın her yerinde hükümetler iklim krizine karşı gerçekçi çözüm bulmaktan uzaklar. Bazı ülkeler iklim acil durumunu kabul etti. Aslında bunu söylemeleri de yeterli değil. Avrupa ülkelerinden bahsediyoruz ve Avrupa ülkeleri şu anki koşullarda çok büyük sorumluluğu var. İklim adaleti dediğimiz kavram da buradan çıkıyor. Hareketin Londra’da başlamasının sebebi de bu. (Sanayi Devriminin İngiltere’de başlamış olması.)

İngiltere iklim acil durumu ilan etti. Türkiye’ye baktığımızda böyle bir ilan yok. Meclisin gündemine gelmiyor, partilerin seçim söylemlerinde yok. Bir gizleme ve saklama arayışı var. Türkiye bu konuda ne yapabilir diye düşündüğümüzde acil durum ilan etmek bir çözüm değil ama ilk adım bu olmalı. İnsanların neyle karşılaştıklarını bilmeye hakkı var. Bunu yaptıktan sonra da bütün yerellerde belediyelerin iklim için geçiş planları uygulanması gerekiyor. 

Türkiye’de hala madde 45 ile uğraşıyoruz. Şu an geri çekildi ama yeniden gündeme geleceği konuşuluyor. Maden Kanunu Teklinde yer almış olan madde 45, baca gazı filtresi olmadan çalışan kömürlü termik santralların 2 yıl daha çalışmasına imkân sunuyordu. Termik santralleri kapatmamız bir de bacasız kullanalım diyoruz. 

Geçiş yapıldıktan sonra kapatılan termik santrallerde çalışanların etkilenmemesi için uygun işlerin ortaya çıkarılmasını ve işçilerin dönüşümün merkezinden olmasını talep ediyoruz. 

Mesela Avrupa’daki uluslararası sendikalar iklim için 1 milyon iş talebinde bulunuyor. Türkiye’de de böyle olmalı. Yeni iş imkanları sağlayarak işçinin dönüşümün merkezinde olduğu, haklarının güvenceye alındığı bir geçişle geçilmesini istiyoruz.

The Guardian haberlerinde “iklim değişikliği” yerine “iklim krizi” gibi daha net ifadeler kullanacağını açıkladı. İklim krizinde medyanın rolü nasıl olmalı?

İren Bıçakçı: Medya aynen hükümetler gibi krizin gerçeklerini söylemesi gerekiyor. İklim krizini durdurmak için yapabileceklerimizi anlatmalı. 

Elif Ünal: İklim kriziyle “İklim krizi geliyor” diye ardı ardına raporlar yayınlanıyor. Bunlar geleceğe yönelik projeksiyonlar gibi yansıtılıyor. Sansasyonel olması için “10 sene sonra 1 milyon tür yok olacak” deniyor. Oysa iklim krizi şu anda yaşanıyor. Bunun altının çizilmesi lazım. İnsanlar şu anda yaşandığını bilirse harekete geçme isteği artacaktır. 

Artık Türkiye’de hortumlar oluyor. Geçen yıl 13 yaşında mevsimlik tarım işçisi Berivan Karakeçili Antalya’da çıkan hortum nedeniyle çatında düşen sacın başına isabet etmesi sonucu hayatını kaybetti. Türkiye’de daha önce hortumlar görülmüyordu. Şu anda görülmeye başlamasının sebebi iklim krizi. Gazeteler hortum haberleri yaparken, hortumun neden yaşandığını haberde anlatmalı. Hortumlar yaşanıyor; çünkü iklim krizi var. Bunun doğal bir afet olmadığı mesajı verilmesi lazım. 

Gıdaların pahalı olmasından, tanzim kuyruklarından bahsediyorsak bunun sebebi iklim krizi; çünkü şu an gıdayı üretmek daha zor. Yazın ortasında dolu yağıyor ve ürün üreticinin elinde kalıyor sonra pahalılaşıyor. Basın kuruluşlarının iklim krizinin herkesin hayatını etkileyen bir boyunu olduğunu göstermesi lazım.