İstanbul’un Suriyeli Müzisyenleri Ve “Sınırın Ötesinden Sesler” – 1

Uzun bir süredir İstanbul'un sokaklarında artık bu toprağın sesine katılan Suriyeli müzisyenlerin sesleri çınlıyor. Bu müzik, önyargıları ortadan kaldırmıyor, toplumları birbirleriyle tanıştırmıyor belki ama bize her gün başka bir gerçeği, savaşın ve göçün bir insanlık sorunu olduğu gerçeğini hatırlatıyor.  

“Suriyeli dehşeti”, “Suriyeliler yine olay çıkardı”, “Suriyelilere tepki”, “Huzuru kaçırdılar”, “Suriyeli hırsız”, “Suriyeli sapık”… Bunlar, Türk basınında yıllardır hemen her gün karşılaştığımız haber başlıklarından birkaçı. Suriye’de iç savaşın başladığı 2011’den bu yana ülkelerini terk etmek zorunda kalan Suriyeliler, en yakın ve güvenli sığınak olarak görüp sığındıkları Türkiye’de ne yazık ki sokakta, sosyal hayatta, siyaset malzemesi olarak ve tabii medyada çoğunlukla nefret içeren bir söylemin ve çeşitli eylemlerin kurbanı oldular, oluyorlar. Hükümetin Suriyelilere dair tutarlı bir politika izleyememesine rağmen göçmenleri bir siyasi araca çevirme çabası bir yana, özellikle muhalefetin belli kesimlerinden yönelen Suriyeli nefreti, bu dezavantajlı halkı gündelik siyasi söylemin en çok konuşulan ve eleştirilen konularından biri haline getiriyor.

Yerel seçimin hemen ertesinde, Bolu Belediye Başkanı seçilen CHP’li Tanju Özcan’ın, kentte yaşayan birkaç bin Suriyeli göçmene verilen küçük yardımı kesme sözü vermesi, popülist siyasi söylemde Suriyelilerin nasıl bir kin ve öfke aracına dönüştüğünün son örneklerinden biri oldu.

Tüm bu tartışmada Suriyelilerin ne düşündüğü ise yaygın medyanın ve geniş halk kitlelerinin merak konusu olmaktan uzak. 8 yıldır Türkiye’de yaşayan Suriyelilerin homojen bir kitle olmadığına, farklı sosyal katmanlardan, farklı eğitim seviyelerinden geldiklerine dair toplumsal bilgi ne yazık ki unutuldu. İçişleri Bakanlığı’nın yaptığı araştırmayla, Suriyelilerin suça karışma oranının medyada ve siyasi söylemde yaratılan tablonun çok altında olduğunun ortaya çıkması da sayfalarda ve ekranlarda pek yer bulamadı.

Büyük resmin gösterdiği karanlığa rağmen, medyada görünür olmasa da Türkiye’de en başından beri savaştan kaçan Suriyeli göçmenlerin yaşadıklarına ve sorunlarına dair araştırmalar, sivil toplum çalışmaları, eğitim programları gerçekleştiriliyor. Bu çalışmaların büyük bir kısmı, savaşın bir insanlık sorunu olduğunun bilinciyle, göçmenlerin karşılaştıkları gündelik toplumsal sorunları çözmeye, Suriyelilere yönelen ırkçı nefretle mücadele etmeye yönelik adımlar olarak öne çıkıyor.

Sınırın Ötesinden Sesler

Çoğu İstanbul’da yaşayan Suriyeli müzisyenlere dair yürütülen “Sınırın Ötesinden Sesler” de bu projelerden biri. Projeyi yürüten, Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi Müzikoloji Bölümü öğretim üyesi Doç. Dr. Evrim Hikmet Öğüt, Iraklı müzisyenlerle ilgili doktora tezinin ardından, 2015’ten itibaren Suriyeli müzisyenlerle görüşmeler yapmaya başlamış. Konunun akademik çalışmanın sınırları içinde kalmasını istemediği için böyle bir proje fikri bulduğunu ifade eden Öğüt, o süreci şöyle anlatıyor: “Göç politik bir konu ve ben bu meseleyle öncelikle akademik kimliğim dışında ilişkileniyorum. Dolayısıyla, göçmen müzisyenlerle kurduğum ilişkiyi tek taraflı olmaktan çıkarmak, araştırma sürecinde ortaya çıkan hiyerarşiyi aşmak her zaman aklımdaki temel meseleler arasında. Hem akademi dışına konuşabilen, hem göçmen müzisyenlerin kendilerini doğrudan ifade edebildikleri, kendi deneyimlerini aktarabildikleri, hem de onların da işine yarayabilecek bir araç üretebilir miyiz diye düşündük ve bir video görüşme serisi fikri doğdu.”

Videograf arkadaşı Umut Sülün’ün de katılımıyla 2016’da, önce dört müzisyenle görüşme yaparak görüşme serisine başlayan Öğüt, Friedrich Naumann Vakfı’ndan çeviri ve diğer maliyetler için bir destek alma imkânı da bulmuş:

“Önce elimizde dört müzisyenle görüşmek için kaynak vardı. Tabii bu dört müzisyeni nasıl belirleyeceğimiz gibi bir sorunumuz da vardı. Çünkü bu dört kişinin temsil edici olduğunu varsaymak durumundasın; sadece ‘iyi örnekler’i göstermek gibi bir amacımız da yok. ‘Suriyeliler’ diyoruz ama aslında homojen bir bütünden bahsetmiyoruz. Kendi içinde etnik, kültürel ve sınıfsal farklılıkları olan topluluklardan söz ediyoruz. Örneğin, Suriyeli Kürt müzisyenle Suriyeli Arap müzisyenin deneyimleri tamamen farklı. Tıpkı Türkiye’deki gibi, Suriye’de de çok farklı halklar var, dolayısıyla o çeşitliliği gözden kaçırmadan bu dört müzisyene nasıl ulaşabiliriz diye düşündük. Bu çeşitliliği temel aldık. Projenin ikinci aşamasında ‘Sınır Ötesinden Sanat’ diye bir seri yaptık ve biri ressam, biri sinemacı, biri de illüstratör olan üç sanatçıyla benzer bir seri hazırladık. Geçtiğimiz yıl ise yeniden müzisyenlerle, yine Suriyeli iki müzisyenle iki video projesi hazırladık. Toplamda altı müzisyen ve üç sanatçıyla yapılan görüşmeleri içeren bir seri ortaya çıktı.”

Proje kapsamında farklı tür müzik yapan, farklı altyapıları olan, farklı yaşlarda ve Suriye’nin farklı yerlerinden gelen Kürt ve Arap müzisyenlerle görüşmeler yapılmış. İçlerinde yalnız birinin kadın olduğunu ifade eden Öğüt, Türkiye’de müzik yapan çok sayıda Suriyeli kadın müzisyen olmadığını belirtiyor.

Proje ekibinin Suriyeli müzisyenlere ulaşması zor olmamış. Bu durumu Öğüt, “Alana bir kere girdiğinde, kartopu şeklinde genişleyen bir ağa ulaşmış oluyorsun. Müzisyenlerin tümü olmasa da birçoğu birbirini tanıyor. Suriye’den birbirini tanıyanlar var, Türkiye’de çoğunlukla sokakta müzik yaptıkları için birbirini sokaktan tanıyanlar var, İstanbul’da aynı semtlerde yaşadıkları için tanışanlar var. Sen bir şekilde, bir akademisyen olarak alana girdiğin zaman da avantajların oluyor, insanlar senden haberdar oluyorlar. Dolayısıyla iletişim kurmak çok zor olmadı. Hatta oradan kalıcı dostluklar, arkadaşlıklar, ortaklıklar kuruldu” diye ifade ediyor.

Göçmen müzisyenlerin Türkiye’deki müzik piyasasıyla hemen hemen hiç ilişkilenemediğini söyleyen Öğüt, özellikle araştırmasının ilk döneminde, Suriyeli müzisyenler için stüdyoya, birlikte çalacak bir müzisyene ya da kendi imkanlarıyla bir klip yapacaklarsa bununla ilgili bir mekana ihtiyaç duyduklarında başvurabildikleri bir kontak kişiye dönüşmüş.  

“Tanışmak Yetmiyor”

Sınırın Ötesinden  Sesler’in ve Suriyeli müzisyenlerle birlikte gerçekleştirdikleri diğer projelerin önemli sonuçlarından birinin, bu müzisyenlerin kendilerini ve işlerini tanıtmak için bir sunmak olduğunu belirtiyor Öğüt. İyimser konuşmak için henüz erken olduğunu belirtse de, proje kapsamında görüştüğü kimi müzisyenlerin bu vesileyle Türkiyeli diğer müzisyenlerle bağlantı kurduğunu söylüyor.

2017’de İstanbul Bienali içinde gerçekleşen “Sesime Ses Ver” atölyesinde farklı ülkelerden göçmenleri ve yerel müzisyenleri bir araya getiren Öğüt, Türkiye’den Debdebe grubuyla Suriyeli Mahdy Alkelany’nin o atölyede tanıştıklarını ve birlikte müzik yapmaya devam ettiklerini anlatıyor.

Evrim Hikmet Öğüt’ün izlenimlerine göre Suriyeli Kürt müzisyenler için ise durum daha farklı. Suriyeli Kürt müzisyenler ile Türkiyeli Kürt müzisyenler birlikte daha kolay iş yapıyorlar. Arap Suriyelilerle Türkiyeli müzisyenlerin bir araya gelmesi ise daha zor.

“Müzisyenler Nispeten Daha Şanslı”

Genel olarak Suriyeli göçmenlerin Türkiye’deki yaşam koşullarını belirleyen sınıfsal farklılıklar olduğunun altını çiziyor Öğüt ve göçmenlerin emek piyasasında güvencesiz, uzun saatlerle ve zorlu koşullarda çalıştıkları göz önüne alındığında müzisyenlerin en azından kendi mesleklerini icra etme şansları bulabildikleri için nispeten daha şanslı görülebileceklerini söylüyor. Diğer yandan, aslında profesyonel olmayan bir müzisyenin, koşullar gereği Türkiye’de sokak müziği yapmaya başlayarak profesyonelleştiği örneklere de rastlamış. Müzikle ilgilenen ancak bu işi daha önce profesyonel olarak yapmayan bazı göçmenler, zor koşullarda başka bir iş yapmaktansa müzisyenliği tercih etmişler.

Peki müzik, toplumsal çatışmayı ve önyargıları ortadan kaldıran bir araç olabilir mi? Bir etnomüzikolog olarak müziğin evrensel bir dil olduğu görüşüne katılmıyor Öğüt, yine de müziğin, daha kolay iletişim kurulmasını sağlayan bir araç olabileceğinin altını çiziyor: “Böyle bir projenin içindeyken, insanların kendi deneyimlerini anlatmasının başkaları için bir farkındalık yaratabileceğini düşünüyorum. Ama ‘farkındalık’ kavramı da genel olarak asimetrik bir ilişki kurmaya işaret ediyor maalesef; oradan her zaman gerçek bir dayanışma ilişkisi çıkmıyor. Bizim bazı videolarımızın böyle bir etki yarattığını da görüyorum. İzleyen kimi insanların fikirlerini etkiledi; hiç tahmin etmedikleri portrelerle karşılaştıklarını söyleyen insanlar oldu. Yine de bunu çok romantize etmek istemiyorum. Müziğin her zaman büyük bir bütünleştirici etkisi olduğunu söylemek güç. Ben bu konudaki akademik çalışmama ilk başladığımda genelde sokak müzisyenlerini gözlemliyordum. Onları dinleyenler, videoya çekenler, eşlik edenler, dans edenler vesaire çarpıyordu gözüme. Öyle bakınca ‘Ne kadar da etkili bir şey yapıyorlar, kendilerini kamusal alanda var ediyorlar ve bir karşılaşma oluşuyor’ diye düşünüyordum. Sonra, ‘Peki acaba asıl çoğunluk, yani onları dinlemeden geçenler ne yapıyor, ne düşünüyor?’ diye düşünmeye başladım. Bir başka etnomüzikolog arkadaşımın, Nil Başdurak’ın bambaşka bir araştırma için yaptığı görüşmelerin ilk verileri ise başka bir gerçeği ortaya koyuyor: Taksim ve civarında yapılan görüşmelerden, Suriyeli müzisyenlerin yaptığı müziği birçok insanın rahatsız edici, gürültü çıkarıcı olarak gördüğü anlaşılıyor. Yani bir taraftan baktığında romantize etmek çok kolay ancak müziğin olumlu etkisinden bahsetmek konusunda çok temkinli olmak gerekiyor.”

Suriyeli müzisyenler Nasıl Geçiniyor?

Evrim Hikmet Öğüt, sokakta müzik yaparak hayatını kazanan müzisyenlere ek olarak çoğu Suriyeli müzisyenin, özellikle Ramazan ayında  teknelerde, Arapça konuşulan ülkelerden gelen turistlere yönelik organizasyonlarda müzik yaptığını söylüyor. Bu müzisyenler genelde tüm Arap coğrafyasında bilinen, tanınan popüler eserlerden oluşan bir repertuarı çalıyor. Sokakta ise Türkiyeli dinleyicinin de bilebileceği ezgileri ya da Arap toplumlarında popüler olan hareketli şarkıları çalmayı tercih ediyorlar.

Diğer yandan Suriyeli müzisyenler, kendi toplumlarına yönelik konserler de düzenliyorlar. Suriye bazlı çalışan sivil toplum kuruluşlarının etkinliklerinde çalıyorlar. Ortadoğu ve Arap yarımadası temalı kimi mekânlarda düzenli müzik yapan gruplar da var. Kimi sanat merkezlerinde düzenli ya da düzenli olmayan müzik etkinlikleri gerçekleştiriliyor ve buralarda çoğunlukla Suriyeli müzisyenler sahne alabiliyor.

Öğüt son olarak, dünyanın farklı yerlerinden etnomüzikologların, İngilizce alt yazılı versiyonu da olan “Sınırın Ötesinden Sesler” videolarını, çalışmalarında ve derslerinde kullandıklarını ve videoların hem akademi içinde hem de dışarıda kabul görmesinin beklentilerinin ötesine geçtiğini belirtiyor.