Tek Engel Kendimizmişmiş, Pardon?

Malum, akışkan çikolata reklamından çok kadınlar günü reklamı gördük bu 8 Mart’ın reklam kuşağında. Markalar birbirleriyle yarıştı adeta. Konuşmak, görmek, gündem olmak güzel, önemli. Fakat içeriklerin çoğu gerçeklerin, sorumlulukların, sorumluların, olanların ve olmayanların inkarı gibi. Gözü dönmüş, güçlenmiş, mücadele etmiş, kazanmış, başarmış, “engel”leri aşmış asi, güçlü, başarılı kadınlar! Pardon da; zorunda mıyız?

Otuz yaşlarında falan bir kadın. Kocası var, “olmasa daha iyi” biri. Şiddet var evde. Çocuklar da var. Onlar da maruz kalıyor koca/baba/erkek/abi/kardeş şiddetine. Kadın bir atölyede çalışıyor, dikiş dikiyor, ütü yapıyor bütün gün. Mesai bitiyor eve geliyor. Evdeki mesai başlıyor. Çoluk çocuk üst baş, yemek, ütü, ortalığı toplamak falan. Adam geliyor. Şiddet var demiştim. Kadın polise falan başvurdu defalarca, eve yolladılar. Tedbir kararı falan çıkarmak, boşanmak istiyor, gidecek yeri yok. Annesi babası almaz eve “dul” kadını. Zaten denemişti, geri yolladılar. Korkuyor adamdan. Öldürür beni, başka çarem yok diyor. Bir gününü öbür güne böyle katıyor kadın. Dizileri var kadının. Tek eğlencesi. Bir rahat vermez çocuklar ama yine de iple çeker dizi saatlerini. Dizi aralarında reklamlar çıkıyor. 8 Mart’ta mesela. Reklamlar bir ağızdan “içindeki gücü keşfet, tek engel kendinsin” diyor. Duruyor kadın, düşünüyor, iç geçiriyor, gülümsüyor. Sinirden. Sonra kaldığı yerden devam ediyor engeli ile yaşamaya.

Bu kadının adı yok değil, adı çok. 2017’de erkekler tarafından öldürülen 409 kadından, cinsel şiddete uğrayan 332 kadından biri mesela. 10 kadından 4’ü eşi ya da erkek arkadaşından fiziksel şiddet görüyor, o 4’ten biri bu kadın. Yani önünde onca “engel” olan, bu engelleri aşmak bir kenara dursun, hafifletmek/azaltmak için dahi tam destek alamayan bir kadın.

Ayıltalım: Kadınların önünde engeller var. Hem de çok.

Her gün onlarca kadın kocasının, sevgilisinin, abisinin, babasının, kardeşinin, patronunun, çalışma arkadaşının, bakkalın, manavın, komşunun, hısım akrabanın, sokaktaki herhangi birinin cinsel, fiziksel, psikolojik, ekonomik şiddetine uğrarken; her gün onlarca kadın okumak, okumaya devam etmek için, sokağa çıkmak, hava almak gezmek için, çalışmak para kazanmak için türlü müzakerelere giriyor, kimini kazanıyor kimini ağır kaybediyorken; ekranları “aslında engel yok, tek engel sizsiniz” edebiyatıyla boyamak, en hafif tabiriyle tüm bu kadınların verdiği mücadeleye haksızlıktır. Yalandır üstelik. İnkardır. Gerçeği görmezden gelmek, üstünü örtmek, suç ortaklığı yapmaktır. Sorumluluktan kaçmak, sorumluları görmezden gelmektir.

Çünkü kadının önünde engeller var. Türlü türlü hem de. Bu engellerin de özneleri, sorumluları var. Bu hikayeyi tek bir ağızdan tüyleri diken diken eden müziklerle bize anlatan şirketlerin de sorumlulukları var.

Kadınlık bir tür insanüstülük müdür?

Kadının mücadelesini, başarısını küçümsemek, önemsizleştirmek değil amacım, asla. Kadınlar birbirine yaslanarak, birbirinden güç alarak duruyor ayakta. O kadar kıymetli ki o alın teri. Bu anlatıyı dinlediğimiz özneyle benim derdim. Kendi sorumluluğu yokmuş ya da yerine getirmiş gibi bu güç anlatısına sığınan, reklamlarla benden alkış bekleyen şirketlere lafım. Derdim; kadını bu türden bir mücadeleye mahkum eden engellerin yok sayılması. Sanki kadın içindeki gücü keşfedemediği, kullanamadığı için başarısız, mutsuz oluyormuş, hatta ölüyormuş gibi, kimsenin bunda bir payı, bağı, sorumluluğu yokmuş gibi. “Bizde kadına şiddet yoktur” diyor bir reklam mesela. Şiddete maruz kalan bir kadın bunu izlediğinde ne hissediyor diye merak ediyor mu bu reklam üreticileri, şirketler, devletler? Bir başkası diyor ki “karar verdim, yaptım, oldu”. Şipşak yani. Hemencecik başarılırmış gibi. Her hayat böyleymiş gibi. Yani sanki engeller dursun, kadınlar öyle güçlü öyle süper kahramandır ki her şeyin üstesinden gelmeyi bilirler gibi.

Kariyer de yapmış, çocuk da yapmış, yemek de yapmış, temizlik de yapmış, toplantıya da girmiş, mühendis de olmuş, annesine de bakmış. Süper kadınlar! Her işe yetişen, her engeli aşan insanüstü varlıklar. Kadınların önündeki engeller zayıflasa, zayıflatılsa, ortadan kalksa ve insan onuruna yakışır şekilde yaşayabilmek için “insanüstü” mücadele etmek zorunda kalmasa? Bu daha normal, eşit ve adil değil mi?

Ve 9 Mart gelir, kadın ekranda ütü yapmakta, çocuğa mama yedirmektedir

Mücadeleyi, gücü, ilhamı falan şirketlerden öğrenecek değiliz. Şirketlerin bizi “bilinçlendirme” rolüne soyunmadan önce yerine getirmesi gereken sorumlulukları var. Şu engeller meselesine dair yani.

Ben bir kadın olarak tek engelin kendim olduğunu kabul etmiyorum. İçimdeki gücü falan da keşfetmek istemiyorum. Önümdeki engellerin ortadan kaldırılması için sorumluların hareket etmesini istiyorum. 8 Mart’ta güçlü, başarılı bir kadın olarak beni alkışlarken, 9 Mart’taki ürün reklamında bana ütü, temizlik yaptırmasın, çocukla ilgili her konuda “haydi anneler” demesin istiyorum mesela. Mühendis olmuş, başarmış, okumuş kadınları ekranlara taşırken, karar almada, yönetimde 0 kadınla şirket yönetsin istemiyorum mesela.

Yani gidecek çok yol, yapılacak çok iş var. Şirketlerin de 8 Mart’taki reklam atağından alkış beklemeden önce kendi sorumluluklarını yerine getirmesi gerekiyor. Sonra dilerlerse 8 Mart’ı ekranda değil birlikte meydanlarda kutlarız.

 

Kaynaklar:

Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu, 2017 Veri Raporu

Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı’nın  Kadına Yönelik Aile İçi Şiddet Araştırması, 2015

Pınar Gürer

Üyelik Tarihi: 02 Ocak 2017
8 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör