Gıda dosyası: Bu devirde yemek yemek mide ister

27-28 Kasım 2015’te İstanbul Bilgi Üniversitesinde düzenlenen Ekolojinin Politikası isimli konferansın devamı niteliğinde bir dosya hazırladık. Gıda sorununa kafa yoran üreticilere, sivil toplum mensuplarına ve kanaat önderlerine ulaştık. Kışkırtıcı, öğretici, alternatifler sunan bir yazı dizisi oluşturmaya gayret ettik.   Yediklerimiz ve içtiklerimiz soframıza kendiliğinden gelmiyor. Kurulan bütün sofraların arkasında (mutfaktan başlayarak) oldukça yoğun bir emek, […]

27-28 Kasım 2015’te İstanbul Bilgi Üniversitesinde düzenlenen Ekolojinin Politikası isimli konferansın devamı niteliğinde bir dosya hazırladık. Gıda sorununa kafa yoran üreticilere, sivil toplum mensuplarına ve kanaat önderlerine ulaştık. Kışkırtıcı, öğretici, alternatifler sunan bir yazı dizisi oluşturmaya gayret ettik.

 

Yediklerimiz ve içtiklerimiz soframıza kendiliğinden gelmiyor. Kurulan bütün sofraların arkasında (mutfaktan başlayarak) oldukça yoğun bir emek, petrol, ziraî kalıntı, antibiyotik, laboratuvar ortamında geliştirilmiş tohum, şirket, devlet, mezbaha, pazarlama stratejisi, ambalaj endüstrisi bulunuyor.  Dolayısıyla her lokmamızda, tanımak zorunda olmadığımız insanlar ve süreçler var. Günümüzdeki gıda üretimi iklim değişikliğinden yaşam alanlarının tahribatına kadar kadar pek çok soruna yol açıyor. O hâlde yemek yemek ahlâkî ve siyasî bir mesele.

 

Lezzet işin yalnızca bir boyutu ki o bile bugün endüstriyel bir tasarım olarak imâl ediliyor, yukardaki sorunlardan azade değil. İçinde çilek olmayan çilekli yoğurtlar, muz olmayan muzlu dondurmalar yapılıyor. Kaşarlar beklemeden yaşlanıyor, yoğurt aylarca buzdolabında bozulmadan kalabiliyor. Bozulmuyor; çünkü bakteriler o yoğurdu yiyemiyor. Et tavukları iki aylık sefil bir hayatın sonunda topluca öldürülürken yumurta sektörüne doğmuş erkek civcivler iki ay bile beklenmeden henüz doğar doğmaz ezilip un hâline getiriliyor; kedi-köpek-balık maması oluyor. Sofralar, yağ-un-tuz üçlüsünün yapay lezzetleriyle donanıyor. Dünyadaki aşırı kilolu ve obez sayısı açların sayısını geçti, sinir sistemimizdeki lezzet reseptörleri mühendislerin ve pazarlamacıların oyun sahasına dönmüş durumda.  

 

Gıda endüstrisi için bir avukatlar ordusu çalışıyor. Paketlerin üstünde ne yazacağından şirket mülkü hâline gelmiş mikroorganizmaların kullanım hakkına kadar karşımıza her yerde şirketler, lobi grupları ve hukukçular çıkıyor. “Hijyenik” ürünlerin son derece sağlıksız olabileceğini bildiklerinden kendilerini parayla, hukukla, devletlerle ve yeri geldiğinde askerler-polislerle koruyorlar.

 

Oysa sağlık, sadece insan sağlığından ibaret olamaz. İnsanları ve diğer varlıkları da kapsayan yaşam alanlarının korunması gerekir. Toprakların, suların, havanın, üreticilerin, hayvanların her gün kaybettiği bir dünyada “tüketicilerin” sağlıklı olması beklenemez.

 

Bu yazı dizisine işte böyle bir ilhamla başlıyoruz. 27-28 Kasım 2015’te İstanbul Bilgi Üniversitesinde düzenlenen Ekolojinin Politikası isimli konferansın devamı niteliğinde bir dosya hazırladık. Oradaki özgün ve güncel araştırmaları önce akademik bir dergide okuyucu ile buluşturduk. Konferansta gündeme gelen meseleleri daha ulaşılabilir ve jargonsuz bir dille burada yeniden anlatıyoruz. Bunun haricinde gıda sorununa kafa yoran üreticilere, sivil toplum mensuplarına ve kanaat önderlerine ulaştık. Kışkırtıcı, öğretici, alternatifler sunan bir yazı dizisi oluşturmaya gayret ettik.

 

Amacımız yemeğin politik bir mevzu olduğunu, bir ekrana bakarken karın doyurmaktan ibaret olmadığını vurgulamak. Ziraî ilaçlardan hayvan fabrikalarına, balık çiftliklerinden kapatılan meralara, organik tarımdan ABD’deki lobi faaliyetlerine uzanan geniş bir hatta gıdanın izini süreceğiz. Umuyoruz toprağa, solucana, çiftçiye, tavuğa bir hayrımız olur.

Sezai Ozan Zeybek

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
3 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör