‘Feminist Gece Yürüyüşü’nün Kadınları Kapsamadığını Nasıl Düşünebiliriz?’

Temsil politikaları alanında çalışan araştırmacı/aktivist Feyza Akınerdem, 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşleri pankartları etrafında kopan tartışmalar üzerine görüşlerini Sivil Sayfalar ile paylaştı. Afişi tasarlayan feministlerin 'kadın'ı dışlayıcı bir düşüncede olmasının mümkün olmadığını ifade eden Feyza Akınerdem 'Yürüyüşün adı Feminist Gece Yürüyüşü iken, kadınları kapsamadığını nasıl düşünebiliriz?' diye soruyor. 

Feyza Akınerdem, kamusal alanın sınırlarının kimliklerle çizilemeyeceğine, eylemlerin ‘karşılaşma alanları’ olduğuna vurgu yapıyor. Akınerdem, 8 Mart yürüyüşlerinde eskiden başı örtülü kadınlarla fotoğraf çektirmek isteyenlerin olduğunu artık bu gibi taleplere rastlanmadığını belirtiyor ve “Ben bu karşılaşmalardan çok şey öğrendim. O yüzden kapsayıcılıktan çok karşılaşma kavramının üzerinde durmayı tercih ederim” diyor. 

Temsil politikaları üzerine çalışmaları olan bir sosyolog ve feminist olarak 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü afişlerin kapsayıcılığı, kullanılan ve kullanılmayan kelimelerle ilgili görüşleriniz nelerdir? 

Feyza AkınerdemTemsil politikaları çalışan bir araştırmacı olarak, aynı zamanda 15 seneden fazla bir süredir Türkiye’de farklı arka planlardan gelen kadınların ortak mücadele vermesi için politika yapan bir feminist olarak, kapsayıcılık kavramının kapsayıcılığı ile ilgili şüphelerim var. Zira kadınların patriyarkanın normalliğini sorgulama ve değiştirme arzusunun, ortak, sabit ve belirlenmiş biçimleri olamayacağı görüşündeyim. Kapsayıcılık politikası ise bu arzunun çeşitliliğine işaret etmekten çıkıp, bir kimlikler ve varoluş biçimleri listesi haline geldiğinden beri bu kavramla başım biraz dertte. 

Afişlere gelirsek, bir kavramın, sözcüğün, imgenin kullanılmaması ile kullanılamaması arasında bir fark var. 8 Mart Feminist Gece Yürüyüşü afişleri, klipleri ve bireysel duyurularında çok farklı çerçeveler kullanılıyor, böylece birçok kavram dolaşıma giriyor. Böyle bakınca gece yürüyüşü afişlerinde “kadın” kelimesini kullanamama ya da kullanmaktan imtina etme gibi bir durum bence yok, afişi tasarlayan feministlerden böyle bir dışlayıcılık beklemiyorum. Yürüyüşün adı Feminist Gece Yürüyüşü iken, kadınları kapsamadığını nasıl düşünebiliriz? Diğer yandan herhangi bir mecrada, bir duyuruda, bir bildiride, “kadın” kelimesinin kapsayıcılık niyetiyle başka kavramlarla değiştirilmesinin kapsayıcı değil, aksine dışlayıcı olduğunu düşünüyorum ancak son dönemlerde kadın bedenini doğurganlığına indirgeyen “regl olan bireyler” ya da “rahimliler” gibi sözcüklerle yapılan reklam kampanyaları oldu. Bunların regl ve diğer üreme sağlığı konularının bütüncüllüğünü görmezden gelen, kadın mücadelesi tarihinden habersiz PR ajanslarının küresel kreatif sektör trendlerini yakalama çabasının bir uzantısı olduğunu düşünüyorum. Bunu tartışmalıyız ancak afişlerde böyle bir dışlayıcı ya da indirgemeci dil görmedim. 

Türkiye’deki feminist mücadelenin aldığı yolu ve şu anki yerini, gücünü nasıl değerlendiriyorsunuz? Tüm kadınları kapsayan bir sonsuz alan yaratılabildi mi sizce veya yaratılması mümkün mü? Son zamanlarda sosyal medyada sıkça denk geldiğimiz kime kadın denir, Terf, CİS, heteroseksist ötekileştirmeleri, non binary kimlikler ve temsilleri vb. derken aynı mücadele içerisinde olanların dahi birbirlerini ötekileştirdiği bir kamplaşmadan söz etmek mümkün mü? Tartışmalar, zıtlaşmalar kimlik siyasetinin kaçınılmaz problemi midir?

Ben son dönemde Türkiye’de sosyal medyada süregelen kavgaları popülist siyasetin, genişleyen ve gücü artan bir feminizmi kolonize etmesi tehdidi görüyorum. Türkiye’de kadınlar feminizmin gündeme getirdiği birçok eşitsizliği, haksızlığı, nefessiz hareketsiz kalma halini giderek daha çok sorunsallaştırıyorlar. Kadınlar bence artık patriyarkayı, adını koymasalar da iyi tanıyorlar. Feminist bir kimliğe şüpheyle yaklaşanlar bile, feminizmin çağrısına kulak veriyorlar, bu sese karşılık veriyorlar. Pandemi öncesi Gece Yürüyüşlerinin kalabalıklığı, katılımcıların çeşitliliği göz kamaştırıcı idi. Bu sene de öyle olmasını umuyorum ancak bu genişleme, aynı zamanda popülist siyasetin araçlarının sosyal medya üzerinden hızlıca benimsenmesiyle, kutuplaştırıcı tartışmalara zemin oldu. Feminizmin gündelik hayat, beden, ev, iş yeri, aile ve yakın ilişkiler üzerine ürettiği politik söylemler, talepler, mücadele alanları adeta mıknatısın zıt kutuplarına toplanan toplu iğneler gibi birbirinden ayrışıyor. Örneğin toplumsal cinsiyet eleştirisi ile toplumsal cinsiyet rolleri eleştirisi birbirine karşı olmak zorunda mıdır? Bence değil ancak ben kadın hareketinin bu kutuplaşmayı aşacak gücü, yaratıcılığı ve iradesi olduğunu da düşünüyorum. Beraber yürüdüğümüz kadınlara güveniyorum. 

8 Mart yürüyüşlerinde müslüman kadınların, emekçi kadınların, göçmen kadınların ve daha sayabileceğimiz birçoklarının cinsiyet temsili dışında da kendilerine yer bulabildiğini, temsil edilebildiklerini, seslerini duyurabildiklerini düşünüyor musunuz? 8 Mart günü ve genel olarak kadın hareketi bu bağlamda ne kadar kapsayıcı? 

Ben 8 Mart dayanışma eylemlerinin de gece yürüyüşünün de tel örgülerle çevrili olmayan, geçirgen alanlar olduğunu düşünüyorum. Kamusal alanın sınırlarını kimliklerle çizemezsiniz. Eylemler karşılaşma alanlarıdır. Reçel-Blog’ta “bir fotoğraf çekinebilir miyiz?” diye bir yazı yayınlamıştık. Kadın hareketinin eylemlerinde başörtülü kadın görünce beraber fotoğraf çektirmek isteyenler olurdu eskiden. Şimdi kalmamış olsa gerek. Ben bu karşılaşmalardan çok şey öğrendim. O yüzden kapsayıcılıktan çok karşılaşma kavramının üzerinde durmayı tercih ederim. 

Görsel: Çatlak Zemin