Pandemi Dönemi Gelir Eşitsizliği: Dünya ve Türkiye

Eğitim ve kadın istihdamındaki pandemiyle gelen ek sorunlarımız; geleceğin daha büyük eşitsizliklerini şimdiden şekillendiriyor.

Bugünlerde dünya piyasalarında yapılan tartışmalarda başı, artan gelir eşitsizliği çekiyor. Bu tartışma klasik eşitsizlik mi yoksa adalet mi tartışmasının ötesine geçmiş durumda ve eşitsizliğin sürdürülemez olduğu fikrinin çok daha baskınlığında ilerliyor. Elbette ki içinden geçilen dönemler o dönemki baskın fikir akımlarını belirler ve bu nedenledir ki aslında bu konuda eşitlikten önce adaleti önceleyelim fikirlerinin yankı ve rağbet bulması bugünlerde pek mümkün değil. Ayrı bir yazı gerektiren tartışmanın bu kısmını bir kenara bırakıp pandemi döneminde gelir dağılımı ne durumda buna bir göz atalım. Gelir dağılımının önce dünyadaki tartışmasına bakıp devamında Türkiye’deki mevcut durumu irdeleyeyim.

Dünyada genellikle üniversite eğitimi de almış daha eğitimli kesim, pandemi döneminde kendi evinde veya diğerlerine göre daha sağlıklı ortamda çalışabilmekte. Bu insanlar yine genel itibariyle daha zengin ve iş kaybetme korkusu daha az olan insanlar. Çoğu büyük şirketlerde çalışıyor veya onların sahibi. Ayrıca büyük firmalar görece küçük firmalara göre salgın döneminde daha az oranda başarısızlık göstermekte, bunu da eklemeliyim. Yani bu insanlar pandemiden pek de negatif etkilenmiyor, hatta birçoğunun harcamaları bile azalıyor, tasarrufları artıyor. Durumdan negatif etkilenmeyen ve tasarrufları artan bu insanlar için bir diğer güzel gelişme pandemi döneminde merkez bankalarının para musluğunu açmaları ile birlikte para bolluğu dönemine girilmiş olması oldu. Merkez bankalarınca basılan paralar kredi faiz oranlarının düşmesine ve varlık değerlerinin artmasına yol açtı. Dolayısıyla tasarruf imkanı olan zengin kesimin tasarruflarını kullandığı hisse senedi ve konut gibi sektörlerde yükselen fiyatlar daha da zenginleşmelerine, servetlerine servet katmalarına yol açtı. Piramidin yukarısına doğru çıktıkça pandemide refah artışı daha da artıyor. Oxfam’ın birkaç gün önce yayınlanan ve çok ses getiren raporuna göre dünyanın en zengin 10 kişisinin serveti pandemi döneminde 540 milyar dolar arttı (1). Daha anlaşılır olması açısından, pandemi gibi bir dönemde en zengin 10 kişide Türkiye’nin bir yıllık ekonomik üretiminin %70’i kadar servet artışı olmuş. Rapora göre, bu artış miktarı tüm dünya nüfusunun aşılanması ve salgın koşullarında derinleşen yoksulluğu azaltmak için yeterli. Sanırım raporun en çarpıcı tespiti kısmı bu kısım olsa gerek. 

Varlıklı kesim bu haldeyken dünyada aynı dönemde birçok insan işsiz kalıp gelirinden olmakta veya düşen taleple geliri oldukça azalmakta. Dünya genelinde konaklama ve perakende gibi en çok etkilenen sektörlerde yüzlerce milyon kişi çalışıyor. Dahası bu sektörler özellikle yüksek oranda kadın, etnik azınlık, göçmen ve düşük vasıflı insanların çalıştığı sektörler. Yine en çok etkilenen sektörler aynı zamanda çalışanına düşük ücret ödeme eğiliminde olan sektörlerdi. Bu sektörlerin yara alması burada az kazanan insanların daha da çok etkilenmesine yol açtı. Bir de gelir gruplarının en alt katmanına inelim ve en yoksul kesime yani mutlak yoksulluk ile mücadele eden kesime bakalım. Tablo 1’den de görüleceği üzere, günlük kazancı 1,90$’ın altında olup mutlak yoksulluk ile mücadele eden insan sayısı yüzdesi Dünya Bankası’nın farklı Covid-19 senaryolarında hızla artıyor. Sürekli azalan mutlak yoksul sayısı Dünya Bankası’nın bu tahminlerine göre 25 yıl sonra ilk defa artıyor.  Bu durumda 2020 yılı için 88 ila 115 milyon, 2021 yılı da eklendiğinde 150 milyon civarı yeni insanın mutlak yoksulluğa düşeceği tahmini yapılıyor(ref). Tüm bu gelişmeler aslında gelir eşitsizliğinin pandemi döneminde oldukça arttığını gözden kaçırılamaz hale getirmekte. Yine Oxfam’ın raporuna göre 100 yıllık kayıtlarında ilk defa aynı anda tüm ülkelerde eşitsizlik artmış durumda. Pandemide zenginliği daha da artan kesimle birlikte geliri düşen bu iki kesimin gelir farklılaşması Peter Atwater’ın popülerleştirdiği şekilde aslında K harfi şeklinde bir gelir farklılığına işaret ediyor. 

Tablo 1: Dünyada Mutlak Yoksulluk Oranı

dünyada mutlak yoksulluk oranı
Kaynak: Poverty and Shared Prosperity 2020

 

Gelir eşitsizliğinde Türkiye tarafına baktığımızda da her ne kadar elimizde somut veri olmasa da göründüğü kadarıyla Türkiye birçok noktada dünyadan farklı değil, burada da toplumun yoksul kesimi ile varlıklı kesimi arasında fark pandemi döneminde hızla artıyor. Fakat bizi dünyanın birçok ülkesinden ayrıştıran bence iki faktör var: enflasyonun seyri ve kamu yardımı. Zaten yüksek olan enflasyonun son dönemde daha da artması, işsizliğin yükselmesiyle yoksul kesimin alım gücünü daha da düşürdü. Dolayısıyla gelirler düşerken harcama maliyetleri de hızla arttı. Bu nedenle yoksul kesimde gelirini koruyabilenler bile özellikle gıda tarafında gerçekleşen fiyat artışıyla alım gücünü kaybetti ve hızla kaybetmeye de devam ediyor. Diğer yanda ise tıpkı dünyanın geri kalanında olduğu gibi tasarrufları olan insanları çok uygun imkanlarla konut alabilme imkanı elde ederken ve hatta konut satışında tarihi rekorlar kırılırken, döviz, altın ve borsada yüksek kazançlar elde edildi. Özellikle hisse senedi piyasasında birçok yatırımcı tarihte hiç kazanmadıkları ve bir daha da kazanamayacakları gelirler elde ettiler. Türkiye’deki yüksek enflasyonun varlığında düşük faiz ortamının da etkisiyle yüksek kazanç arayan yatırımcılarla birlikte Türkiye’de borsa yatırımcısı 2 milyona ulaştı. Aşağıda Tablo 2’de görüleceği üzere hisse senedi yatırımcısı 2019 Aralık ayında 1.2 milyon civarı idi.  Yaklaşık %65’lik bu yatırımcı sayısı artışı insanların yüksek kazançlar peşinde koştuğuna ve hatta borsanın geldiği seviyelere bakıldığında gerçekten de bu kazancı elde edildiğine bir gösterge olurken aynı dönemde yukarda bahsedilen işsizliğin olması tarihi anlamda yüksek bir eşitsizliğin göstergesi.

Tablo 2: Hisse Senedi Yatırımcı Sayısı

hisse senedi yatırımcı sayısı
Kaynak: Merkezi Kayıt Kuruluşu

 

İkinci ayrıştırıcı faktör ise kamu yardımlarının yetersizliği idi. Türkiye pandemi kaynaklı gelir yardımında oldukça yetersiz kaldı. Aşağıdaki haritada ülkelerin milli gelirlerine göre yapılan mali yardımların oranları verilmektedir. Türkiye birçok Afrika ülkesi ile birlikte milli gelirinin %2,5 ve aşağısında maddi yardım yapanlar kategorisinde, yani en az yardım yapan ülkeler kategorisinde. Gelişmiş ülkelerle karşılaştırıldığında oldukça düşük bir mali yardım yapıldığı gözüküyor. Bu yetersiz yardımlar derinleşen gelir dağılımı sorunun pandemiyle daha da derinleşmesini engelleyemedi. Pandemi döneminde bu denli farklı iki kesimin varlığı zaten gelir dağılımı bozuk olan Türkiye’de eşitsizliği daha da yukarı çekiyor. Aşağıda Tablo 3’den de görüleceği üzere Avrupa Birliği ülkeleri ile karşılaştırıldığında Türkiye’de gelir dağılımı zaten görece yüksek durumda ve hatta en son sırada. Tabloya göre Gini değeri sıfıra yaklaştıkça gelir dağılımı daha eşit olmaktadır ve biz sıfırdan zaten yeterince uzağız. Kısacası Türkiye’de zaten bozuk olan gelir dağılımı  pandemi ile birlikte daha da bozuldu ve çok muhtemelen tarihi yüksek seviyelerde.

Harita 1: Ülkelere Göre Kamu Covid-19 Mali Yardımlarının Milli Gelire Oranı

Harita 1: Ülkelere Göre Kamu Covid-19 Mali Yardımlarının Milli Gelire Oranı
Kaynak: IMF, Fiscal Monitor Database

 

Tablo 3: AB Üye Ülke Gini Katsayıları

AB üye ülke gini katsayıları
Kaynak: Eurostat

 

Bitirirken şunu da vurgulamak gerekir ki Türkiye aşı ile pandemi sürecini atlatmaya hazırlanırken, sadece bugünün gelir eşitsizliğini değil, geleceğin gelir eşitsizliğinin zeminini de oluşturarak veda etmeye hazırlanıyor. Pandeminin başladığı süreden itibaren eğitimde fırsat eşitsizliği somut bir şekilde ortaya çıktı. Varolan eğitim seviyesi farkları daha da belirginleşirken Türkiye gibi ülkelerde birçok öğrencinin okuldan kopuşuna da neden olması kaçınılmaz gözüküyor. Eğitimdeki eşitsizliklerin yanında kadınlar da bu süreçten erkeklere göre daha büyük kayıplarla çıkmakta. Yukarıda bahsi geçen Oxfam raporunun da belirttiği üzere kadınlar genel itibariyle düşük ücretli güvencesiz işlerde çalıştırılmakta idi.  Düşük ücretli güvencesiz çalışanlar olarak pandemiden de en çok etkilenen olmaları kaçınılmaz durumda. Goldman Sachs’ın bir raporunda da önemle dikkat çektiği gibi kadınlar büyük olasılıkla ev paralarını gıda, eğitim, sağlık hizmetleri, mali ürünler ve hizmetler, giyim, dayanıklı tüketim malları ve çocuk bakımı dahil olmak üzere hanehalkının refahını iyileştiren mal ve hizmetlere harcayan kişilerdir ve bu şekilde orta sınıfı inşa ederler, orta sınıfı oluşturan bir anlamda onların bu tavırlarıdır(3). Kadınların bu dönemde görece çok daha fazla işsizlik problemleriyle karşılaşması ve bu işsizliğin telafisinin uzun süreler alabilecek olması geleceğe dair eşitsizlikleri besleyecek bir diğer çok önemli bir husustur. Eğitimdeki ve kadın istihdamındaki pandemiyle gelen ek sorunlarımız geleceğin daha büyük eşitsizliğini şimdiden şekillendiriyor. Bir de tabii milyonları bulan Suriyeliler var ve biz onların süreçle nasıl mücadele ettiğini ve gelecekte ne gibi sorunlar yaşayacaklarını başından beri göremiyoruz.

REFERANSLAR

https://www.oxfam.org/en/press-releases/mega-rich-recoup-covid-losses-record-time-yet-billions-will-live-poverty-least 

https://www.worldbank.org/en/news/press-release/2020/10/07/covid-19-to-add-as-many-as-150-million-extreme-poor-by-2021

https://www.goldmansachs.com/insights/investing-in-women/bios-pdfs/power-of-purse.pdf