Salgın Koşullarında Dijital Öğretmenlik 

Ekranın diğer tarafında müdahale edemeyeceğimiz bir ortama maruz kaldık, kalıyoruz. “Yeni normalde” öğretmenliği aslında biz de deneyimleyerek, düşe kalka öğrenmeye çalışıyoruz. Sessiz çalışacak bir yere sahip olamayan öğrencilerin gürültüsü, çocukların ders ortamında olduğunu unutan ve telefonda konuşan, sohbet eden ebeveynlerin gürültüsü ile boğuşmaya çalışırken aynı zamanda müfredatı ve hedef kazanımları çocuklara kazandırmaya çalışıyoruz.

Koronavirüs hayatımıza girdiğinden beri hayat tarzımızı, ritüellerimizi değiştirmek zorunda kaldık. Bu hem ev hayatına hem de iş hayatına yansıdı. Eğitim ve öğretim faaliyetleri de koronavirüs tedbirleri kapsamında değişmeye ve şekillenmeye başladı.

Koronavirüsün (Covid–19) dünyaya yayılarak pandemiye dönüşmesi sonrasında hemen hemen bütün ülkeler virüsün yayılmasını kısıtlamak için yüz yüze eğitime ara vererek tüm kademelerdeki okulları kapatma kararı aldılar. Avrupa’nın İsveç ve İzlanda hariç tamamında tüm kademelerdeki okullar 16 Mart’tan itibaren bir hafta içinde kapatıldı. Bu iki ülkede ise lise ve üniversiteler kapanırken, diğer kademeler için daha ciddi sosyal mesafe ve hijyen önlemleri alınarak okullar açık tutuldu. [1] 

Dünya genelinde başlangıçta okulların kısa süreliğine kapatılması öngörülürken, virüsün yayılması istenilen düzeyde yavaşlamaması nedeniyle okulların açılması daha sonraki tarihlere ertelendi. Bazı ülkelerde ise virüsün yayılım hızının yavaşlaması ile birlikte okulları yeniden açma kararı aldılar. Örneğin; 6 Nisan’da Japonya, 15 Nisan’da Danimarka, 20 Nisan’dan itibaren Norveç, Mayıs ayının ilk haftası itibarıyla Almanya ve Çin kademeli olarak okulları yeniden açmaya başladı. Diğer taraftan ise pandemi ile boğuşan İtalya gibi bazı ülkeler bu öğretim yılını kapattıklarını açıkladılar. [2]

Türkiye’de ise 17 Mart’ta ilk tatil ilan edildiğinde ‘üç beş gün sonra okullar açılır, kaldığımız yerden devam ederiz’ diyorduk. Okullar tatil olduğunda köy çocukları, dar gelirli ailelerin çocukları, dezavantajlı çocuklar, görme ve işitme engelli çocuklar, bireysel farklılıkları olan özel eğitim alan çocuklar online eğitimden faydalanamadı. Eğitimde fırsat eşitsizliği iyice görünürleşti. Taşra ve şehir merkezi hatta şehirden şehre, şehrin her semtinde ve ilçesinde bile eğitimde, eşitlik anlamında bir eşitlik sağlanamamışken online eğitime geçilmesiyle özellikle dar gelirli ve dezavantajlı çocuklar eğitimden mahrum kaldılar. 

Türkiye’nin doğusunun üniversite ve liselere giriş sınavlarında geride olduğu araştırmalarla ortaya konmaktadır.  Özellikle pandemi süreci ile birlikte evinde telefon, tablet, bilgisayar olmayan birçok çocuk ders görememektedir. Bu durumun da lise ve üniversitelere giriş sınavlarına gelene değin imkânlardan mahrum kalan doğu çocukları açısından araştırma raporlarındaki olumsuz sonuçları nasıl besleyeceği malumdur. Anayasanın 8. Maddesi eğitimde fırsat eşitliği olduğunu belirtir. İmkânı olmayan çocuklara tablet bilgisayar gibi teknolojik materyaller sağlanamayınca erişen ve erişemeyen çocuk arasında en az iki yıllık bir makas oluştu. Birleşmiş Milletler Çocuklara Yardım Fonu (UNICEF), dünya genelinde en az 463 milyon çocuğun yeni tip koronavirüs (Covid-19) salgını döneminde uzaktan sanal eğitime erişiminin olmadığını tespit etmiştir. 

Okulların kapatılması ve online eğitime geçilmesiyle Birleşmiş Milletler Eğitim, Bilim ve Kültür Örgütü (UNESCO) tarafından da bu husustaki öngörülere dair bir belge yayımlandı. Belgede, okulların kapatılmasının özellikle dezavantajlı grupların bu dezavantajlarını daha da artırdığı, sosyal ve ekonomik maliyetlerin daha da yükseldiği, eğitimdeki eşitsizliği daha derinleştirdiği ifade edilmiştir. UNESCO pandemi ile birlikte gelen yeni eğitim sürecinin sadece fırsat eşitsizliği değil yemek hizmetinin sunulduğu okullara devam eden çocuklar için yetersiz beslenme bunun dışında çocuk milisler, çocuk gelinler, çocuk işçiler, taciz gibi birçok olası riski barındırdığını ayrıca ebeveynleri çalışmaya devam eden çocukların yalnız kalma ve bu nedenle birçok kötü alışkanlık kazanma ihtimallerinin bulunduğunu değerlendirmiştir. [3]  

Tabii bir de öğretmene bakan yönü var bu işin… Online eğitim ile birlikte (Bilhassa 2005 öncesi üniversite okuyan; 2005’te yapılandırılmış yaklaşım modeline geçildi) canlı dersler öğretmenler için kâbusa döndü. Çocuklara temas etmeden, göz hizasında konuşmadan ekranın diğer tarafından ders anlatmayı öğretmenler etkisiz ve non-efektif bir süreç olarak görüyorlar. Özellikle sınıf ortamından uzak, ailelerin gayrı ciddi muamelelerini motivasyonlarını düşürdüğünü ifade ediyorlar. Öğretmenler seslerini çocuklara duyurmaya çalışırken internetten kopmaların olduğunu belirtiyorlar. Bunlardan biri de benim… On yıllık köy deneyimimden sonra şehir merkezinde bir okula bu sene başında geldim. Şehir ve köy öğretmenliğinin birbirinden her yönüyle farklı olduğunu tecrübe etmiş biri olarak köydeki çocuklara pandemi sürecinde telefonla bile ulaşamıyorken şehirdeki çocuklarla eylül- kasım ayları arasında haftada iki gün canlı ders yapmaya başladık. 

Ekranın diğer tarafında müdahale edemeyeceğimiz bir ortama maruz kaldık, kalıyoruz. “Yeni normalde” öğretmenliği aslında biz de deneyimleyerek, düşe kalka öğrenmeye çalışıyoruz. Sessiz çalışacak bir yere sahip olamayan öğrencilerin gürültüsü, çocukların ders ortamında olduğunu unutan ve telefonda konuşan, sohbet eden ebeveynlerin gürültüsü ile boğuşmaya çalışırken aynı zamanda müfredatı ve hedef kazanımları çocuklara kazandırmaya çalışıyoruz. Dersin tam ortasında sisteme giren anne babaların yüzünü aniden karşımda görünce dersten kopmalar yaşayabiliyorum. Teknolojiye hâkim olamayan meslektaşlarım mesela Zoom uygulamasını kullandıkları zaman White board gibi öğretmenlerin de dijital ortamda yazabildikleri uygulamaları kullanmayı bilmediklerinden bunun için de zorlandıklarını ifade ediyorlar. 

Buzdolabını sınıf tahtası olarak kullanan öğretmen arkadaşlarım, evde her türlü eşyayı eğitim materyaline dönüştüren öğretmen arkadaşlarımın alt yapısız ve hazırlıksız yakalandıkları bu sistemde kendini online ortamda güvensiz hissettiklerini söylüyorlar benim de zaman zaman bu hisse kapıldığım oluyor.

Eşit mesafeden göz teması kuramadığım birinci sınıf çocuklarının ellerini tutarak harfleri doğru gösteremediğim anlarda motivasyonum kırılıyor. Bazen çocuklar, ‘ablamın, abimin canlı dersi başladı’ deyip ders ortasında aniden çıkabiliyorlar. Canlı dersi yarım yamalak, çoğu zaman küçücük bir telefon ekranından takip etmek zorunda kalıyorlar. Ara tatilden sonra canlı ders saatlerinin çocukların bünyesine ağır geldiğini düşünüyorum. Tek iyi yanı iki gün canlı dersi dönem başında yapmış olmamız. Çocuklar eylül ayından beri yapılan iki günlük canlı dersler ile uzaktan eğitim ve canlı ders ortamına alışmışlardı. Bu süreç aslında büyük bir krizi nasıl yöneteceğimizle ilgili de bize bir ders verdi. 

Ülkelerin teknolojik gelişmeleri yakından takip etmesi ve bu gelişmeleri eğitim uygulamaları ve ortamlarına uygulaması gerektiğinin farkına varması gerekir. Eğer tekno-pedagojiye yeterince vakıf olsaydım/k uzaktan eğitim süreçlerini en az hasarla atlatabilirdik. Tabi uzaktan eğitim ilan edildiğinden beri uzaktan ders nasıl işlenir? Müfredatı dijital ortama nasıl çevirebiliriz? Çocukları ekranın karşısında dikkati dağılmadan nasıl oturtabiliriz? Evde online eğitimi nasıl en etkili şekilde yürütürüz? Soruları sürekli zihnimizde… Sosyal medya üzerinden, Facebook’ta kapalı öğretmen gruplarıyla ya da okulda birlikte çalıştığımız zümrelerimizle sürekli istişare ederek en verimli şekilde bu süreci geçirmeye çalışıyoruz. 

Eğitim Reformu Girişimi’nden Araştırmacı Umay Aktaş Salman yazısında Zonguldak, Hatay ve Diyarbakır’dan farklı örnekliklerle köyde görev yapan öğretmenlerin öğrencilerinin pandemi döneminde eğitim konusunda şehirdeki öğrencilerle aralarındaki eşitsizliği giderebilmek için nasıl fedakârlıklar yaptıklarını ele alarak bir de konuya dair anket bilgisi paylaşmış. Öğretmen Ağı Değişim Elçilerinden farklı illerde çalışan 17 psikolojik danışmanın meslektaşlarıyla gerçekleştirdiği ankette öğretmenlerin uzaktan eğitim sürecini nasıl yürüttüğüne dair ipuçları veriyor. 

Ankete, 80 ilden 16 farklı branştan 1.536 öğretmen katılmış. Çoğunluğu sırasıyla sınıf öğretmenleri, psikolojik danışmanlık ve rehberlik, okul öncesi öğretmenleri oluşturmuş. Ankete katılan öğretmenlerin yüzde 34’ü ilkokul, yüzde 25,5’i ortaokul, yüzde 22,9’u lise, yüzde 10,9’u okul öncesi, yüzde 4’ü de özel eğitim kademelerinde görev yapıyormuş.

Çalışmaya göre öğretmenlerin yüzde 24’ü öğrencilerle hafta içi her gün; günde birden fazla, yüzde 22’si her gün bir kez; yüzde 15’i gün aşırı, yüzde 18,2’si haftada bir kez, yüzde 14’ü seyrek iletişim kurduğunu, yüzde 4’ü ise hiç iletişim kuramadığını söylüyor. Öğrencileriyle en fazla iletişim kuran öğretmenler okul öncesi ve ilkokul öğretmenleri. [4]

Yukarıda başından beri ifade etmeye çalıştığımız tüm hususlar, pandeminin etkilerinin artışı ile birlikte imkân eşitliğine sahip olmayan çocukların eğitim konusunda daha bir eşitsiz konuma geldiğini ortaya koyuyor. Okulların ilk kapatıldığı dönemde geçilen online eğitimde yaşanan birçok aksaklığa rağmen veli, öğretmen ve öğrencilere dönük, “Yeni Normal” sürecine geçişi kolaylaştırıcı, dezavantajlı gruplar ve dar gelirli ailelerin çocuklarının online eğitime erişimlerinin önündeki engelleri kaldıran sistematik bir plan olmadığını da görüyoruz.

UNİCEF ve UNESCO’nun konu ile ilgili çalışmalarının Türkiye özelindeki olası yansımaları düşünüldüğünde etkisi belki şimdi değil birkaç (on) yıl sonra ortaya çıkacak bu yeni dönem için Aile Çalışma ve Sosyal Politikalar, Milli Eğitim Bakanlığı ve ilgili görülebilecek tüm bakanlıklar seviyesinde konu ele alınarak öğrenci ve velilerin özellikle de sürecin yükünü büyük oranda taşıyan öğretmenlerin süreçle ilgili olarak en yüksek düzeyde desteklenmesi hususunda bir politika ve eylem planı belirleyerek geç olmadan uygulamaya geçmeleri zaruret kesbediyor. 

Eğitimin bir ülkenin kalkınmasında bel kemiğidir. Öğretmenin motivasyonunun olmadığı, öğretmenin birçok anlamda yalnız bırakıldığı, eğitimi ve öğretmeni koruyan politikaların üretilmediği, öğretmenlerin sendikal faaliyetleri sebebiyle açığa alındığı, sürgün edildiği, ihraç edildiği ve teknolojik imkânları bırakın kaleme deftere erişimi olmayan çocukların olduğu bir düzenin gölgesinde tüm öğretmenlerin öğretmenler günü kutlu olsun.