Bal Ülkesi’nin Hatice’si ve Dünya Kadın Çiftçiler Günü…

Bal Ülkesi belgeselindeki Hatice, insan merkezli yaşam (antropsen) çağında insanın doğadaki diğer canlıları da düşünerek yaşayabileceğine ve parazit olmaktan kurtulabileceğine iyi bir örnek.

15 Ekim Dünya Kadın Çiftçiler Günü idi. Bugün, Birleşmiş Milletler (BM) tarafından önceki yıllarda kırsal kesimde yaşayan kadınlar (International Day of Rural Women) günü olarak anılıyordu. Ancak son yıllarda adı Kadın Çiftçiler Günü oldu. BM, Covid 19 pandemisi nedeniyle; gıda güvenliği altında göçmen tarım işçilerin durumuna da dikkat çekilen kadınların arazi hakkı, tarımda toplumsal cinsiyet rolleri arasındaki uçurumun açılması konularına vurgu yaptı. Ülkemizde de korona krizi nedeniyle sağlıklı gıdaya ulaşma gündemde olduğu için bugün daha çok dikkat çekti ve yerel yönetimler de gün dolayısıyla etkinlikler gerçekleştirdi. Ancak bu etkinlikler günün anlamına ve çiftçi kadınların sorunlarının gündeme gelmesine çok hizmet edemedi. Özel ve kamusal alanda yaşamı yeniden üretmenin çoğu yükü kadınların üzerinde olduğuna göre ve gıdayı masaya getirmede kadın emeğinin görünmezliği dikkate alınırsa bu günün niteliği hakkında düşünmeliyiz.

Kadın Çiftçiler Günü ile ilgili araştırmalarımda arıcı kadınlarla çokça karşılaştım. Dolayısıyla yazımda bu yılın önemli belgesellerinden Bal Ülkesi (Honeyland) filmi üzerinde duracağım.

Bala Değil Arıya Emek Veren Kadınlar

Bal Ülkesi  filminin yapımcıları, Balkanlar’ı iyi bilen Tamara Kotevska ve Ljubo Stefanov. Belgesel uluslararası film ve belgesel kategorilerinde Oscar dahil pek çok ödüle aday gösterildi. Belgeselin hikayesi, Avrupa Birliği’nin Makedonya’da ekolojik olarak biricik olarak belirlediği yerlerden birinde geçiyor. Yönetmenler ekolojik duyarlılığı artırma kaygısıyla bir doğa belgeseli çekmek için araştırma yaparken 50 yaşlarında altı çocuğuyla doğada tek başına yaşayan Hatice Muratova ile tesadüfen tanışırlar. Olayın doğal gelişmesi de belgesele ayrı bir tat katmış. Yapımcılar öyküyü kurgulamadan önce Hatice’nin yaşamını iki yıl izlemişler. Yaz ve kış adeta onunla yaşamışlar o hırçın doğa parçasının da özelliklerini yaşamışlar. Hatice’nin bakmak zorunda olduğu yaşlı annesine, çocuklarına ve hayvanlarına davranışlarını izlemişler.

Avrupa’nın son yaban arıcılarından olan Hatice, önceki nesillerden öğrendiği arıcılığı o kadar zevkle yapıyor ki; adeta arılarla harmoni içinde yaşıyor. Onlarla konuşuyor. Ve şarkılar söylüyor. Elektriksiz ve zor bir coğrafyada yaşamını sürdürmeye çalışmasına rağmen oldukça mutlu görünüyor. Kaya kovuklarında olan doğal petekleri hasat ederken arılara yeterli besin bırakmayı önemsiyor. Hatice’nin arıcılık pratiği ‘yarısı bana yarısı sana (arıya)’ etiğiyle süre gidiyor… Bu durum ekosistemin bütünlüğü açısından önemli! Biraz bizim Anadolu kültüründe var olan ekim sırasında dile getirilen ‘kurda-kuşa-aşa’ söylemini çağrıştırıyor. Ekosistemin parçası olan kurt ve kuş doyduktan sonra kalanı bizim olsun dileği aç gözlülükle ve endüstriyel tarımla ne kadar uyuşuyor bir  düşünelim.

Cinslere Göre Geçimlik Tarım ve Hayvancılık Yaklaşımı Neden Farklı?

Hatice örneğinden ilerlersek  arıların oğul verme* döneminde türküler söyleyip ve onlarla konuşarak sakinleştirmesi arıları yatıştırıyor. Benzeri gelenek başka kadim kültürlerde de var. Örneğin Afrika’da oğul dönemi ve bal hasadı gibi anlarda davul çalınıyor. Hatice’nin komşusu Hüseyin ise pazar için daha çok bal üretme peşinde… Bal hasadı sırasında arılar Hatice’yi sokmazken, Hüseyin bir dizi arı sokması sonucu kaosla yüzyüze geliyor. Oysa  Hatice’nin duman çıkaran körüğü dışında hiçbir balcılık aleti ve edevatı da yok.

Seattle’de kent arıcılığı yaptığımdan biliyorum; bal hasadı aşaması zordur. Arılar birkaç gün hatta bir hafta kendi ballarının peşine düşerler. Çünkü onu kışlık yaşamları için depolamışlardır. Birileri gelip onu ‘çalarsa’ korumaya çalışırlar ve saldırganlaşırlar. Hatta kışa doğru bir kenarda biriktirdikleri propolisle kovanların su alabilecek   yerlerini sıvamaya hazırlandıklarından bazı araştırmacılar özellikle propolisin alınmasının arıları daha da öfkelendirebileceğini belirtirler. Geçimlik ekonomi biriktirmeye satmaya yönelik değil de yalnızca ihtiyaca yönelik üretime dayanır. Hatice de yalnızca zorunlu ihtiyaçları için kilometrelerce ötedeki pazara bohçasını omzuna alarak dağ tepe aşarak gider.

Ülkemizde köylü pazarı denilen yerlerde  bir iki kilo  fasulyesini, birkaç yumurtasını satmak için gelen  kadınlara sıkça rastlarız. Peki kadınlar neden geçimlik ekonomiye yatkındır? Konuya özcülük açısından bakmadığımı hemen belirteyim. Bir başka deyişle kadınlar derleyici rollerinden dolayı doğaya daha yakın ola gelmişlerdir. Bu doğru. Ancak her kadının yaklaşımın da aynı olmayabileceğini vurgulamalıyız. Pratik yapmadan gözlemlemeden genetiğinde olan bir öğrenilmiş alışkanlığın her an canlanabileceği umudunu da taşımak ne kadar doğru? Hatice örneğinde olduğu gibi bir öğretinin sindirilegelmesi ve kuşaktan kuşağa geçerek kültürel bir birikim oluşturması önem taşıyor. Çünkü  Hatice kuşaktan kuşağa geçen yaban arılarıyla uğraşıyı sürdüren ailesinden son kişi imiş.

Şu bir gerçek ki; toprağı, tohumu, şifalı otları vb tanıyan kadınlar onların yetiştiği ortamı korumayı erkeklerden daha fazla sahipleniyorlar. Bu duruma 1970’lerde ekofeminizmin ortaya çıkmasına taban olan  kuzey Hindistan’daki  ormansızlaştırmaya karşı geliştirilen Chipco hareketinden, Japonya’daki toplum destekli tarım yöntemini  ortaya atan ve hatta nükleersiz bir dünya isteyen annelere kadar dünyanın bir çok yerinde sayısız örnekler verebiliriz.

Sonuç Yerine

Bal Ülkesi  belgeselindeki Hatice insan merkezli yaşam  (antropsen) çağında  insanın doğadaki diğer canlıları da düşünerek yaşayabileceğine ve parazit olmaktan kurtulabileceğine iyi bir örnek. İnsan için ekolojik ayak izi bırakmadan yaşamak mümkündür. Dünyada pazar ekonomisi yerine durma ve küçülmenin (degrowth) konuşulduğu son yıllarda, yetinme ve geçimlik ekonominin daha çok gündeme gelmesi gerekiyor. Kadının özel ve kamusal alanda özgürleşmesinin sağlıklı gıda politikalarının yanında gıda üretim sürecinin demokratikleşmesine de bağlı  olduğunu hatırlatarak, Dünya Çiftçi Kadınlar Günü’nün önümüzdeki yıllarda daha amacına uygun olarak kutlanmasını dilerim.

Emet Değirmenci

Üyelik Tarihi: 18 Kasım 2019
29 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör

İlgili Yazılar

Tüm Haberler