‘‘Gençlerin Umutsuz Olduğu Bir Ülkede Umutlu Olabilmek Çok Zor’’

ILO - Uluslararası Çalışma Örgütü istihdam uzmanı Gizem Karslı ile ILO Türkiye ofisinin çalışmaları ve Gençlik ve Covid-19 raporu hakkında konuştuk. Eski bir gençlik çalışanı olan Karslı; ‘‘Gençler en umutlu, en dirayetli ve direnci herhangi bir krizle karşılaştığı zaman baş etme kapasitesi en yüksek olan grup ve bunların sıkıntılarını ele alıyoruz. Hayalperest olarak görülebilir belki ama hakikaten gençlerin umutsuz olduğu bir ülkede umutlu olabilmek çok zor bir şey. Bu hepimizi, her yaştan, her kurumu, gençlerle çalışsın çalışmasın ilgilendiren bir konu’’ diyor.

 

Bize biraz kendinizden bahsedebilir misiniz?

Ben Gizem Karslı. 3 yıla yakın bir süredir Uluslararası Çalışma Örgütü’nde istihdam uzmanı olarak görev yapıyorum. Mülteci destek kapsamında eğitim ve istihdam arasındaki ilişkiyi, eğitim planlamaları, istihdama dönüşecek eğitim planlamaları üzerine görev yapmaktayım.

ILO nedir, genel olarak neler yapar? 

Uluslararası Çalışma Örgütü; Birleşmiş Milletler bünyesinde bulunan uzmanlaşmış kurumlardan bir tanesidir. Çalışma hayatı üzerine incelemelerini, çalışmalarını ve raporlamalarını sürdürür. Hem dünyada hem Türkiye’de en eski BM kurumları arasındadır.  ILO’nun en göze çarpan özelliği üçlü yapı olarak isimlendirdiğimiz işveren, işçi sendikaları ve kamu ile ortak iş birlikleri halinde tüm programlarını yürütmek. Bu bence çok değerli. Örneğin bizler eğitim programı dahi düzenlerken mutlaka işçi işveren sendikalarıyla, ilgili kamu birimleriyle yakın istişare halinde çalışmalarımızı yürütürüz ve tüm çalışmalarımıza hak temelli bir boyut kazandırır. ILO’yu bu şekilde özetleyebilirim.

ILO Türkiye ofisi olarak sizin gündeminizde neler var, şu an hangi konulara odaklanıyorsunuz?

Uluslararası Çalışma Örgütü olarak Türkiye’de yürüttüğümüz gerçekten kapsamlı ve farklı konulara odaklanan programlarımız bulunmakta. Bunlardan ilki mülteci destek programımız. Bu programın amacı; Suriyeliler başta olmak üzere ama Suriyeliler ile kısıtlı olmamak kaydıyla Türkiye’de bulunan hem geçici koruma hem uluslararası koruma başvuru sahibi ya da statü sahibi mültecilerin insana yakışır işlere erişimi noktasında birçok faaliyet yürütmek. Bu faaliyetleri üç ana başlık altında özetleyebiliriz. Birisi mültecilerin kendilerine odaklanan istihdam edilebilirliklerini arttırmak için birçok beceri ve eğitim programı. Şu notu düşmekte fayda var. Biz burada ihtiyaç sahibi yerel halklara ve mültecilere son derece eşit bir düzlemde hizmet sunmayı çok önemsiyoruz. Bir diğer ayağımız işverenlere ve işletmelere yönelik desteklerimiz. Bu noktada girişimcilere fon kaynakları yaratmak, kapasite geliştirme destekleri dahil olmak üzere programlarımız bulunmakta. Ek olarak şu anda sanırım ilgili partiler tarafında en çok bilinen programlarımızdan bir tanesi; kayıtlı istihdama geçiş programı. Bu program şüphesiz insana yakışır işin temeli. Bu noktada yine bakanlığımızla iş birliği halinde işletmelerimize sunduğumuz çok ciddi bir teşvik programı yürütmekteyiz. Tabi ILO işin içinde olunca uyum, ILO sözleşmeleri ve uluslararası çalışma hayatı standartlarını yakalamak bizlerin yaptığı her işin ayrılmaz bir parçası. Bu noktada uyum ve yönetişim dediğimiz birçok çalışma yürütmekteyiz. Örneğin; mültecilerin yasal süreçlere erişimi noktasında hakimlerle birlikte Adalet Akademisi ile birlikte yürüttüğümüz çalışmalar bulunmakta. Sosyal Güvenlik Uzmanlarıyla birlikte yine denetim süreçlerine ilişkin hak temelli yaklaşımları benimsediğimiz eğitimler yürütüyoruz. Çocuk işçiliği; ILO olarak çok uzun yıllardır Türkiye’de yürütmekte olduğumuz mevsimlik tarımda çocuk işçiliği çalışmalarımız sürmekte. Bu konuda çalışmalarımızı büyütme arifesindeyiz diyebilirim. Çok ciddi çalışmalar bakanlıkla iş birliği içinde başlayacak. Bunun dışında ILO’nun sosyal diyalog, iş sağlığı güvenliği gibi birçok farklı alanlarla kesişen çalışmaları sürmekte. Bu bahsettiğim programlar ışığında birçok raporlamamız olmakta. Bu raporlardan bir tanesi bugün konuşacağımız gençler ve COVID19 arasındaki bağ. Ayrıca kadın istihdamına yönelik çok ciddi programlarımız var. Kadınların adil işlere, insana yakışır işlere erişimi noktasında özel sektörle, markalarla iş birliği halinde çalışmalarımız var. Kamuyla da bu yönde iş birliğimiz çok kuvvetli. Toparlayacak olursam kadın, çocuk, mülteci, iş sağlığı güvenliğiyle ilgili bütün konularda biz hak temelli, Uluslararası Çalışma Örgütü sözleşme ve standartlarına uyumlu bir şekilde programlarımızı yürütmeye özen gösteriyoruz.

Raporda gençler üzerinde çok ciddi bir iş kaybı olduğunu görüyoruz. Yani 6 gençten 1’i, %17’lik bir rakamdan bahsediyoruz, iş kaybı yaşadığını belirtti. Bu çok ciddi bir rakam. Pandemi sürecine işsiz olarak giren kişileri değil, bu süreçte iş kaybı yaşayan kişileri dahil ediyor. Bu hakikaten bizi endişelendiren bir tablo. Zira biz çalışma hakkını bir insan hakkı olarak görüyoruz ve temel insan haklarından yoksun olmak, üretememek, artı değer yaratamamak raporumuzda da altını çizmeye çalıştığımız gibi çok ciddi psikososyal sıkıntıları bireyin üzerine yüklemekte.

Gençlik ve Covid-19 raporunuzda ne gibi bulgularla karşılaştınız, öne çıkan başlıklar neler, gençler bu süreçten nasıl etkilendi, bu sürecin çalışan gençlere etkisi ne oldu?

Öncelikle ben eski bir gençlik çalışanı olarak bu alanın en kıymetli parçasının gençlik örgütleriyle iş birliği halinde yazılmış olması olarak görüyorum. Sizlerde belki görmüşsünüzdür Avrupa gençlik forumu gibi birçok gençlik örgütünü çatısı altında toparlayan uluslararası gençlik örgütleriyle çalıştık. Bu bence çok kıymetli. Bu tüm uluslar ve uluslararası sivil toplum alanında çalışma yürüten kurumların benimsemesi gereken bir tutum. Bunun dışında gençler pandemi öncesinde de özellikle kayıtlı istihdama erişim noktasında son derece kırılgan bir gruptu. Türkiye’de yapısal problemlerden kaynaklı olarak genç işsizliği, gençlerin insana yakışır işlere erişimi hep sıkıntı olmuştu ve bu sıkıntılar daha da derinleşti ne yazık ki. Biz bunun Türkiye’ye özel olmadığını ve küreselde çok benzer dinamikler gösterdiğini bu anketimizde görmüş olduk. Yanlış hatırlamıyorsam 112 ülkede 120 binden fazla gencin katılımıyla bu rapor hazırlandı. Şunun altını çizmek gerekir; bizler bilgisayara, internete erişimi olan, eğitimli olarak tanımladığımız gençlerin katkılarını alabildik. Bu süreç bize hayatın çok normal parçaları olan internet, cep telefon gibi kaynaklara erişimin çok derin olduğunu, ciddi bir dijital uçurumla, dijital adaletsizlikle karşı karşıya olduğumuzu gösterdi. Raporda gençler üzerinde çok ciddi bir iş kaybı olduğunu görüyoruz. Yani 6 gençten 1’i, %17’lik bir rakamdan bahsediyoruz, iş kaybı yaşadığını belirtti. Bu çok ciddi bir rakam. Pandemi sürecine işsiz olarak giren kişileri değil, bu süreçte iş kaybı yaşayan kişileri dahil ediyor. Bu hakikaten bizi endişelendiren bir tablo. Zira biz çalışma hakkını bir insan hakkı olarak görüyoruz ve temel insan haklarından yoksun olmak, üretememek, artı değer yaratamamak raporumuzda da altını çizmeye çalıştığımız gibi çok ciddi psikososyal sıkıntıları bireyin üzerine yüklemekte. Depresyon, anksiyete gibi vakalarda çok fazla artış olduğunu biz bu çalışma ile gördük. Bunlar gerçekten çok önemli.

Gençler en umutlu, en dirayetli ve direnci herhangi bir krizle karşılaştığı zaman baş etme kapasitesi en yüksek olan bir grup ve bunların sıkıntılarını ele alıyoruz. Hayalperest olarak görülebilir belki ama hakikaten gençlerin umutsuz olduğu bir ülkede umutlu olabilmek çok zor bir şey. Bu hepimizi, her yaştan, her kurumu, gençlerle çalışsın çalışmasın ilgilendiren bir konu. Bunun yanında iki noktaya daha değinmek istiyorum. Biri iş kaybı yaşamamış gençlere dair. İş kaybı yaşamamak esasında olumlu olarak gördüğümüz bir sonuç olsa dahi bu gençlerin çalışma sürelerinde çok ciddi artışlar olduğunu gördük. İşten çıkarılanların yerine de çalışmak durumunda kaldıklarını ve bunun herhangi bir geri dönüşünü almadıklarını raporladılar. Bu ciddi bir istismara yol açmış durumda. Diğer kesim ise işin hala devam ettiğinin ama çalışma saatlerinin azaldığını raporladılar. Bu aldıkları ücrette emeklerinin karşılığında bir düşüş demek. Bu da aslında insanın temel ihtiyaçlarının karşılanmasında sıkıntıların başlaması demek. Türkiye bağlamında biz ailesiyle yaşıyor, herhangi bir konaklama durumu yok gibi düşünerek genci bir birey olmaktan çıkarıp aslında ailenin bir parçası olarak değerlendiriyoruz. Ama böyle olmamalı. Bir birey kendi başına tüm temel ihtiyaçlarını karşılayabilecek geliri elde etmeli. Bunu talep etmenin temel bir hakkı olduğunu bilmeli. Bu raporun bize söylediği konulardan biri; biz gençlerin seslerini duyurabilmeleri için gençleri güçlendirmeliyiz. Gençler haklarını bilmeli, bu hakları nasıl talep edeceklerini bilmeli. Bu yönde gençler için gençlerle birlikte çalışmalıyız. Not almamız ve aklımızda tutmamız gereken en önemli nokta bu diyebilirim.