Aşırı Hava Olayları Neden Oluyor?
Doğanın Ritmini Bozan İnsan Müdahalesi

TEMA Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç ve İzmir Ekolojik Denge Derneği Başkanı Tolga Çalışkanelli, son yıllarda etkisini artıran iklim sorunları, aşırı hava olaylarının nedenleri, sonuçları, alınabilecek önlemler üzerine sorularımızı yanıtladı. Aşırılığın bir sorunu işaret ettiğini söyleyen Deniz Ataç, doğanın ritmini bozan insan müdahalesinin, iklimi değiştiren, dengeyi bozan, yönetilemez kılan ve kriz yaratan sonuçları olacağını vurguluyor.

Tüm dünyanın etkisi altında olduğu iklim krizinin ana nedenleri nelerdir?

Deniz Ataç
Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandırma ve Doğal Varlıkları Koruma (TEMA) Vakfı Yönetim Kurulu Başkanı Deniz Ataç

Deniz Ataç: Bu soruya iklimin tanımını yaparak başlamak gerekir. İklim bir yerde uzun süreler boyunca gözlemlediğimiz ortalama sıcaklık ve yağış miktarını ifade eder. İklim değişikliği ise iklimin genel tanımından farklı olarak, iklimde yaşanan uzun süreli değişikliklerdir. Bu değişikliğin bilimsel kanıtı, iklimi oluşturan sıcaklık ve yağışa ilişkin uzun süreli ortalamalarda gizlidir. Hava durumundan farklı olarak iklim yavaş yavaş değişir ve yıllara ait uzun süreli ortalama verilerin yan yana dizilmesi, yaşanan değişimi matematiksel olarak ortaya koyar.

Normal şartlarda güneşten dünyaya belli bir miktar enerji gelir. Eğer atmosfer olmasaydı bu enerji dünyaya çarpıp uzay boşluğuna geri dönecek ve dünya olması gerektiğinden çok daha soğuk bir yer olacaktı. Fakat güneşten gelen enerjinin bir bölümü dünyaya çarpıp uzaya kaçmadan önce dünyayı battaniye gibi saran atmosfer tarafından tutulur ve böylece dünyanın sıcaklığı bugünkü ortalama sıcaklık olan 16°C’a ulaşır. Atmosferin güneşten gelen enerjinin bir bölümünü tutarak dünyanın sıcaklığını canlıların yaşaması için elverişli bir sıcaklığa getirmesine “sera etkisi” denir. “Sera etkisi” atmosferde bulunan ve ısıyı tutan sera gazları sayesinde gerçekleşir. Eğer atmosferdeki sera gazlarının miktarı artarsa güneşten gelen enerjinin daha büyük bölümü atmosfer tarafından tutulur ve dünya olması gerekenden daha sıcak bir yer olmaya başlar. Buna “insan kaynaklı sera etkisi” denir ve dünyanın ortama sıcaklığının artmasından kaynaklanan iklim değişikliği bu noktadan itibaren başlar.

Temel olarak atmosferde bulunan sera gazları karbondioksit, metan, diazotmonoksit ve su buharıdır. İnsan etkinlikleri sonucu olarak atmosferdeki su buharı dışındaki sera gazları oldukça artmıştır. Burada özellikle karbondioksit gazındaki artış oldukça dikkat çekicidir. Başta kömür olmak üzere, fosil yakıtların enerji üretiminde kullanılması, ormansızlaşma, arazi kullanım değişiklikleri atmosferdeki karbondioksit oranının artmasındaki temel nedenlerdendir. Bu etkinlikler sonucunda bugün, tarih boyunca ilk defa atmosferdeki karbondioksit gazı 280 ppm (milyon parçacık)’den 414 ppm’ye yükselmiştir. Atmosferdeki karbondioksit gazı artışının bir başka benzerini de metal ve diazotmonoksit gazlarında gözlemlemek mümkündür. Bu iki sera gazındaki artış; doğalgaz boru hatlarından yaşanan metan sızıntılarına, endüstriyel büyükbaş hayvan çiftliklerinden ve pirinç tarımından doğan metan üretimine ve kimyasal gübrelerden yayılan diazotmonoksite bağlı olarak artmaktadır.

Tolga Çalıkanelli
Tolga Çalıkanelli

Tolga Çalışkanelli: Tüm dünyayı etkisi altına alan küresel iklim krizinin başlıca nedeni tartışmasız sera gazı emisyonudur. Sera gazı emisyonundaki artışının sebeplerini ana hatlarıyla söylemek gerekirse “ormanların yok olması, tüketilen enerji kaynakları, küresel sermayenin etkileri ve atık maddeler” diyebiliriz. 

Konuyu biraz açmamız gerekirse; Sera gazı ile ilgili yapılan araştırmalar, dünyadaki sera gazı emisyonlarının en az yüzde 15’inin kaynağının büyükbaş hayvan besiciliği olduğunu gösteriyor. Yani bu oran, kullandığımız motorlu taşıtların yol açtığı sera gazı emisyonundan çok daha yüksek. Büyükbaş hayvan besiciliği aynı zamanda su kıtlığına sürüklenmemizin ana nedenlerinden biridir denilebilir. Yarım kilo büyükbaş hayvan eti üretebilmek için yaklaşık 7 ton su tüketmek gerekiyor. Sera gazı emisyonunu ciddi oranda arttıran önemli etkenlerden biride hem sanayide hem hanelerde fosil yakıtların (özellikle kömür) kullanılmasıdır.

Ormanların yok olmasına gelince, ilk sırayı hangisi alır bilemiyorum. Bilinçsizce ormanların yakılmasından, siyanürle değerli maden çıkarılmasına, hızla betonlaşan bir dünya olma yoluna kadar birçok etken var. Atıklar… Dünyanın doğal kaynaklarına zarar veren başka bir etken. Pet-G ve asetat içerikli maddelerdir bunlar, yüzyıllarca doğadan kaybolmadıkları gibi toprak ve suyun kirlenmesindeki ana unsurlardır. Aslında hepsinin temelinde insanoğlunun ekonomik ihtiyaçlarına çözüm bulmak için doğayı yıpratması yatıyor diyebiliriz.

Doğa insanoğluna mesajını verdi  ve yeter artık diyor. Aşırı hava olaylarının nedeni adının üstünde olduğu gibi “küresel ısınma”dır. Hava ne kadar sıcak olursa toprak ve su o oranda ısınır, sonucunda toprak nemini kaybeder kurumaya başlar, su buharlaşır buharlaşma miktarı ne kadar fazla olursa yağmurun şiddeti o kadar fazla olur.

2019 yılı, Türkiye’de aşırı hava olaylarının en çok meydana geldiği yıl olmuştu. 2020 yılında da bu olumsuz durumun devam ettiğini gözlemlemekteyiz. Aşırı hava olayları ve nedenleri nelerdir?

Deniz Ataç: Olağan mevsimsel durumun dışına çıkan; yağış halindeyse miktar, şiddet ve süresinde beklenmeyen değişiklikler meydana gelen hava olaylarına “aşırı” denmektedir. Fazla yağış, fazla sıcaklık gibi hava durumlarını bölgeler özelinde incelemek ve değerlendirme yaparken de uzun yılların verilerinden yararlanmak gerekir. Bu toplam veriler, bize mevsimlere ve aylara göre ortalama verir ve bir bölgenin hava olayları hakkındaki fikre bu ortalamadan yola çıkarak ulaşılır. Yine ortalama verilere ek olarak, bölgelerde karşılaşılan en yüksek sıcaklık ve en yüksek yağış verilerine ulaşmak ve bu durumun ortalama olarak hangi periyotlarda gerçekleştiğini belirlemek de mümkündür. Örneğin Doğu Karadeniz’de gerçekleşen kısa sürede fazla miktardaki bir yağış ‘aşırı’ gözükebilir; ancak bu, bölgenin normali olduğu için olağan kabul edilmelidir. Yine bazı bölgeler coğrafi olarak sıcaklığa ya da yağışa meyillidir. Bu, doğanın kendi şartlarıdır ve tüm planlamaları bu şartlar üzerinden yapmak gerekir.

Tüm bunların haricinde, verilerle okuyamadığımız; yıllar içinde edinilen bilgilerin neticesi olmayan, beklenmeyen hava olayları gerçekleştiğinde gerçek aşırılık ortaya çıkmaktadır. İşte bu da bize bir sorunu işaret etmektedir: Doğanın kendi ritmini bozmuş olan insan müdahalesi. Bu; iklimi değiştiren, dengeyi bozan, sonuçlarını yönetilemez kılan ve kriz yaratan bir müdahaledir.

Toplumların insan merkezli gelişmesi, ekosistemin bir bütün olarak düşünülmemesi, tüketimin bir yaşam biçimi halini alması gibi sebepler doğanın üzerindeki baskıyı arttırmaktadır. İklim krizi tüm bunların bir sonucu olarak karşımıza çıkmaktadır. Toplumların tercih ettiği üretim biçimleri iklimi değiştirmektedir. Fosil yakıt kullanımı, su varlıklarının tahribatı, orman ve tarım alanlarının kaybı, biyolojik çeşitliliğin azalması, betonlaşma, şehirlerin yanlış planlanması, aşırı tüketim gibi faktörler doğada bir değişime neden olmaktadır ve aşırı hava olayları da bu nedenle ortaya çıkmaktadır. Tüm dünya ülkeleri gibi Türkiye de bu değişimden etkilenmektedir. Daha önce karşılaşmadığımız sıcaklıklar, yağışlar meydana gelmekte; yaşanan afet sayıları artmakta, toplum kayıplar vermeye başlamaktadır. Bu sorunu çözebilmek için tüm dünyanın acilen konuyla ilgili eylem planı yapması ve durumu düzeltecek adımlar atması bir zorunluluk olarak önümüzde durmaktadır.

Tolga Çalışkanelli: 1800’lü yılların başından beri CO2 miktarı %40 artmış durumda. Yani  öncesinde başlayan bir süreç bu, sadece 2019 ve 2020 yıllarında küresel iklim krizi kendisini iyice hissettirmeye başladı. Doğa insanoğluna mesajını verdi ve yeter artık diyor. Aşırı hava olaylarının nedeni adının üstünde olduğu gibi “küresel ısınma” dır. Hava ne kadar sıcak olursa toprak ve su o oranda  ısınır, sonucunda toprak nemini kaybeder kurumaya başlar, su buharlaşır buharlaşma miktarı ne kadar fazla olursa yağmurun şiddeti o kadar fazla olur.

Yakın gelecekte eğer gerekli önlemleri almaz, arazi planlarımızı buna göre yapmaz ve iklim değişikliğini önlemeye yönelik tarımsal üretim biçimlerini benimsemezsek tüm dünya ile birlikte ülkemizde de ciddi şekilde gıda güvenliği sorunları yaşayacağız.

Aşırı hava olayları ve iklim değişikliğinin kamu sağlığı açısından   riskleri nelerdir?

Deniz Ataç: Aşırı hava olaylarının sıklığı ve şiddetinin artması iklim değişikliğinin sonuçlarından yalnızca bir tanesidir. İklim değişikliğinin –aslında bugün içinde bulunduğumuz durum itibari ile iklim krizi demek daha doğru olacaktır- kamu sağlığını ciddi şekilde tehdit eden farklı pek çok sonucu bulunmaktadır. Bununla birlikte, aşırı hava olaylarının çok daha fazla gündem olması; ülkemizde özellikle plansız kentleşme, doğal sistemleri hiçe sayarak gerçekleşen yapılaşma ve enerji, sanayi yatırımlarından kaynaklanan aşırı hava olaylarının sonuçlarını çok ağır bir şekilde yaşamamızdan kaynaklanmaktadır. Son zamanlarda meydana gelen seller, şiddetli rüzgârlar, aşırı sıcak ya da soğuklar gibi hava olayları nedeniyle ne yazık ki insanlar hayatlarını kaybediyorlar. Fakat şunu da belirtmek gerekir, iklim değişikliği yalnızca aşırı hava olayları biçiminde kamu sağlığını tehdit etmiyor. Aynı zamanda henüz ülkemizde çok konuşulmuyor olsa da su kaynaklarının azalması, kuraklık, iklim değişikliğinden kaynaklı arazi bozulumu gibi faktörler (çölleşme, erozyon gibi) tarımsal üretimi de ciddi biçimde tehdit altına sokuyor.

Yakın gelecekte eğer gerekli önlemleri almaz, arazi planlarımızı buna göre yapmaz ve iklim değişikliğini önlemeye yönelik tarımsal üretim biçimlerini benimsemezsek tüm dünya ile birlikte ülkemizde de ciddi şekilde gıda güvenliği sorunları yaşayacağız. Buna paralel olarak gerekli önemleri almazsak içilebilir, temiz suya ulaşımın da yakın gelecekte büyük bir halk sağlığı sorunu olarak karşımıza çıkacağına ilişkin şüphe bulunmuyor. Yine iklim değişikliğinin neden olduğu biyolojik çeşitlilik kaybı ve sıcaklık değişimleri, türlerin göç etmek zorunda kalmasına neden oluyor ve bunun sonucunda da ekosistem dengelerinin bozulması nedeni ile (Covid-19 örneğinde de gördüğümüz üzere) hayvanlar ve böcekler üzerinden insanlara bulaşacak hastalık risklerinin artacağı öngörülüyor. İklim değişikliğinin kamu sağlığını tehdit etmesinde bir diğer etken de sıcaklık artışlarının neden olduğu ve şiddetli rüzgârlarla birlikte seyreden yağış azlığının önlem alınmasını zorlaştırdığı orman yangınlarından kaynaklı risklerdir. Orman alanlarının kaybı hem iklim değişikliğinin şiddetini arttırmasına neden olmakta, hem de yangınlar sonucu hava kirliliği yaratmaktadır. Buna bir de termik santraller gibi yoğun kirletici insan faaliyetleri eklendiğinde oluşan hava kirliliği pek çok insan için öldürücü seviyeye ulaşan solunum ve akciğer hastalıklarını ortaya çıkarmaktadır.

Tolga Çalışkanelli: İklim değişikliği ve aşırı hava olaylarının sıklığının artması  insan sağlığını doğrudan etkiler. Sıcaklık değişiklikleri insan sağlığını etkileyen faktörler arasındadır. Son dönemde yaşadığımız Covid-19 virüsü bile bir gösterge olabilir. Tabii bu bilim insanlarının sağlıkçıların araştırıp açıklaması gereken bir konu. Ancak bizlere virüsten korunmada vurgulanan iki önemli konu vardı; “Kişisel- çevresel temizlik ve temiz hava”  Betonlaşma aynı hızla devam etmesinin ve karbon salınımının önüne geçilmezse temiz hava solumamız imkansız hale gelecek, kişisel ve çevresel temizliğimiz içinde temiz su kaynaklarımız kalmayacak. Farklı virüsler veya hastalıklarla karşı karşıya kalmamız kaçınılmazdır. Kamu sağlığı ile ilgili bir örnekte “Zonguldak” olabilir. Covid salgınından dolayı ilk kısıtlama getirilen Büyükşehir statüsünde olmayan tek ilimizdir. 

Yerel düzeyde iklim değişikliği ile daha etkin olarak mücadele etmek ve uyum kapasitesini güçlendirmek için yerel yönetimlerin, o bölgeye özel iklim değişikliğinin neden olduğu afetleri belirlemeleri gerekmektedir. Merkezi ve yerel düzeyde tüm kurumların hazırlayıp uygulayacakları stratejik planlarda iklim değişikliği uyum ve azaltım önlemlerine yer verilmelidir.

Aşırı hava olaylarının önüne geçilebilmesi için iyileştirici çalışmalarda yerel yönetimlerin rolü hakkında neler söylemek istersiniz?

Deniz Ataç: Aşırı hava olaylarının bu kadar yıkıcı şekilde etkilerini görmemizin en önemli nedenlerinin başında, buna hazır olmayan kentler gelmektedir. Ülkemizdeki kentsel alanların daha da genişleyeceği öngörülmekte ve buna paralel olarak kentleşmenin iklim üzerindeki baskısını artırması büyük bir çevresel sorun olarak karşımıza çıkmaktadır. Kentler, iklim değişikliği sonucunda aşırı hava olaylarındaki artıştan dolayı daha kırılgan hale gelmektedir. Bununla birlikte yerel yönetimler, aşırı hava olaylarının kentler üzerindeki etkilerinin azaltılması ve önlenmesi için yerinde ve hızlı müdahale etme yetisine ve sorumluluğuna sahiptirler. Aşırı hava olaylarının önüne geçilebilmesi için yerel ve merkezi yönetimin bir plan dâhilinde birlikte hareket etmesi gerekmektedir. Bu doğrultuda en etkin araç İklim Eylem Planları’dır. Türkiye’nin İklim Değişikliği Uyum Stratejisi ve Eylem Planı olmasına rağmen, iller bazında iklim değişikliği planlarının hazırlanması konusunda ülke olarak olması gerekenin çok gerisindeyiz. İllerin yarısından fazlası henüz bu planları tamamlamış değil. Tamamlanan illerdeyse eylem planlarının uygulanması ile ilgili ciddi sorunlar bulunuyor.

Yerel düzeyde iklim değişikliği ile daha etkin olarak mücadele etmek ve uyum kapasitesini güçlendirmek için yerel yönetimlerin, o bölgeye özel iklim değişikliğinin neden olduğu afetleri belirlemeleri gerekmektedir. Merkezi ve yerel düzeyde tüm kurumların hazırlayıp uygulayacakları stratejik planlarda iklim değişikliği uyum ve azaltım önlemlerine yer verilmelidir.

Yerel yönetimlerin, imar planlama süreçlerinde ve bina sektörü yatırımlarında iklim değişikliğini dikkate alarak yerel ihtiyaçlara göre süreci yönetmeleri gerekmektedir. Kentsel dönüşüm politikaları, aşırı hava olayları ile mücadelede önemli bir fırsat olarak görülmelidir. Yerleşim yerlerinin iklim felaketlerine hazırlıklı olmaları için iklim değişikliğine karşı dirençli altyapı sistemlerinin inşa edilmesi gerekmektedir.

Mekânsal planlama politikalarında, aşırı hava durumu şartları dikkate alındığında şehir afetleri azalacaktır. Sera gazı emisyonları kaynakları ve iklim değişikliğinin etkileri bir bölgede kendini taşkınlar şeklinde gösterirken bir bölgede; kuraklık, sıcak hava dalgaları olarak ortaya çıkmaktadır. Şehir İklim Uyum Eylem Planlarında belirtilen önlemler; şehrin sel riskine maruz kalma durumunu, ısı stresini, yangın riskini ve deniz seviyesi yükselmesini azaltabilir.

“Şehircilikte Yeni Vizyon” teması ile 2017 yılında toplanan Şehircilik Şurası’nda kentlerde yerel iklim eylem planlarının hazırlanmasına yol gösterici mahiyette bazı önemli kararlar ve Şura Komisyon Raporları’nın hemen hepsinde kentlerde iklim değişikliği ile mücadele etmeye doğrudan/dolaylı olarak faydalı olacak öneriler bulunmaktadır (T.C. Çevre ve Şehircilik Bakanlığı, 2017). Şura’da, Türkiye’de iklim değişikliği nedeniyle aşırı hava olaylarındaki artıştan dolayı kentlerin daha dayanıksız hale geleceği tartışılmış ve BM-HABİTAT III/Yeni Kentsel Gündemi çerçevesinde, yerel düzeyde iklim uyum eylemleri ile ilişkili değerlendirmeler yapılmıştır.

Tolga Çalışkanelli: Yerel yönetimlerin rolü tabii ki çok önemlidir. Bulundukları bölgeyi en iyi tanıyan, raporlayabilecek ve proje hazırlayıp hayata geçirebilecek en etkin kurumlardır bana göre. Tüm yerel yönetimlerin küresel ısınmaya karşı  yarının dünyasını bugünden şekillendirmek için ciddi adımlar atması da gerekiyor.  

Türkiye’nin enerji yatırımlarında acil olarak fosil yakıtlardan vazgeçmesi ve doğa ile uyumlu enerji üretim biçimlerini benimsemesi gerektiğini eklemek isterim. TEMA Vakfı olarak, tüm bu önlemlerin acilen alınması, kamusal bilincin artırılması ve karar vericilerin harekete geçirilmesi konularında çalışıyoruz ve tüm birey ve kurumları bu çalışmaları desteklemeye davet ediyoruz.

Eklemek istedikleriniz olur mu?

Deniz Ataç: İklim krizi ve bundan kaynaklı yaşanan tüm diğer sorunlarla baş edebilmek, bu değişikliği önleyebilmek için hepimizin yapabileceği şeyler bulunuyor. En basit şekilde bireysel olarak yapacaklarımız arasında, özel araçlar yerine toplu taşıma, yürüyüş ve bisiklet gibi ulaşım yollarını tercih etmek; ihtiyacımız olmayan ürünleri satın almamak; eskiyen, bozulan ürünleri çöpe atmak yerine tamir etmek ya da farklı amaçlarla kullanmak; ihtiyacımız kalmayan eşyaları paylaşmak; yerel ve doğal gıdaları tercih etmek sayılabilir. Bu küçük ama etili değişikliklerle birlikte iklim krizine karşı çok daha acil ve büyük çapta önlem alınmasını gerektiğinden Türkiye ölçeğinde ivedi olarak yapılması gereken hususlara da değinmekte yarar görüyorum. Bunları; Arazi Kullanım Planlarının ivedi olarak hazırlanması, Nehir Havza Yönetim Planlarının hazırlanarak su varlıklarının bu planlar çerçevesinde korunması, doğa ile uyumlu, iklim değişikliğine dirençli tarım yöntemlerinin benimsenmesi, iklim değişikliğini önlemede çok önemli bir rol üstlenen orman alanlarının -özellikle de doğal yaşlı orman alanlarının- kesin olarak koruma altına alınması ve bu alanlarla birlikte ekosistem açısından önem taşıyan doğa alanlarının sanayi ve madencilik gibi faaliyetlere kapatılması gibi başlıklar olarak sıralamak mümkündür.

Son olarak, Türkiye’nin enerji yatırımlarında acil olarak fosil yakıtlardan vazgeçmesi ve doğa ile uyumlu enerji üretim biçimlerini benimsemesi gerektiğini eklemek isterim. TEMA Vakfı olarak, tüm bu önlemlerin acilen alınması, kamusal bilincin artırılması ve karar vericilerin harekete geçirilmesi konularında çalışıyoruz ve tüm birey ve kurumları bu çalışmaları desteklemeye davet ediyoruz.

Tolga Çalışkanelli: En genel ve temel haliyle küresel iklim krizine karşı atılması gereken ilk adımlar şöyle olabilir diyebiliriz; “Minimalist yaşam ve ekolojik diyet ile birlikte insanoğlunun doğa üzerindeki baskının azaltılması, ekolojik bir bilinçlenmenin olması , ekonomi ve ekoloji arasındaki zararlı unsurların ortadan kaldırılması, sürdürülebilir ve yenilenebilir enerji kaynaklarının yaygınlaştırılması”.