Üç Farklı İnsan Hikayesiyle, Türkiye’de Mülteci Olmak

Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü. Mültecilerin yaşadıkları sorunları ve mevcut durumlarını insanlara anlatıldığı bu değerli günde; 3 farklı insan hikayesiyle Türkiye’de mültecilerin yaşadığı sorunlara dikkat çekiyoruz. “Enstrüman çalan eller silah tutamaz” diyen müzisyen Omer Alkilani, 66 yaşında onuruyla çalışıp hayatını idame ettirmek isteyen hat sanatçısı Tawfiq Dumyati ve geçimini sağlamak için çocuklarıyla el işi yapan İman Şerif’in yaşadıklarıyla mülteci sorununa odaklanıyoruz.

Omer AlkilaniSuriyeli müzisyen Omer Alkilani henüz 21 yaşında ve hayatını müziğe olan tutkusuyla kazanan bir genç. Halep’te mühendis babanın en küçük oğlu olarak varlıklı bir hayata doğan Omer, Suriye’de savaşın gölgesinde ölüm korkusuyla yaşadıkları dört yılından ardından ailesiyle birlikte Suriye’den kaçıp Lübnan’a gidiyor. Üç gün süren zorlu bir gemi yolculuğu ile Lübnan’dan Mersin’e oradan da İstanbul’a gelen Omer artık gitarının tellerine İstiklal Caddesi’nde titretecekti. 

“Enstrüman Çalan Eller Silah Tutamaz”

5 yıl önce İstanbul’a gelen Omer müziğe olan tutkusunun savaşta yaşadığı acılara nasıl merhem olduğunu şu sözlerle anlatıyor: “Müziğe olan tutkum çok küçük yaşlarda başladı. Babam çok güzel ud çalar, abim davul çalar. Bu yüzden İstanbul’a geldiğimde müzikten başka bir iş yapmak istemedim. İstiklal Caddesinde ilk yürüdüğümde dünya müziklerinin çoğunu duydum. O kadar çok yabancı müzisyenlerle karşılaştım ki; ‘Ben İstiklal’de müzik yapacağım’ dedim. İlk çalmaya başladığım gün 35 lira kazandım çok mutlu oldum. Çünkü Suriye parasına göre hesaplayınca iyi para. Yaklaşık dört yıl çok keyifle İstiklal’de çaldık. Keyfimizi kaçıranlar da oldu. ‘Ülkenizde savaşta insanlar ölüyor siz gelmiş burada eğleniyorsunuz. Gidin savaşın’ diyenler. Ama biz hiç yılmadık. Onlara nasıl anlatabiliriz ki yaşadıklarımızın nasıl korkunç şeyler olduğunu. Enstrüman tutan eller silah tutamaz. Silahın ve siyasetin karıştığı her türlü muhabbetten uzak kalarak İstanbul’daki Suriyeli müzisyen arkadaşlarımla birlikte Mood Band’i kurduk ve sadece müzik yapıyoruz.” 

Omer Alkilani

“Şimdi Profesyonel Bir Stüdyom Var”

Liseyi Silivri Anadolu Lisesi’nde okuyan ve hemen ardından Atlantic International Univercity’de Müzik Prodüksiyon bölümünü bitiren Omer gelecekle ilgili hayallerini şöyle ifade ediyor: “Suriye’de herkes kızgındı. Savaş bize gülmeyi unutturmuştu. Ama ben o zamanlar bile odama kapanır saatlerce gitar çalardım. Savaşın içinde yaşarken bile hep güzel zamanların geleceğine inandım. İstiklal’de sokak müziği yapmak bazı imkanlardan yoksun olanların tercih ettiği bir mekan. Yanlış anlaşılmasın ama fakir müziği, öyle kalmak istemedim. Çok çalıştım gece gündüz müzik yaptım ve şimdi profesyonel bir stüdyom var. Büyük festivallerde çalıyorum. Hedefimin yarısına geldim. ” 

“Türkiye’yi Dolaşmak ve Her Şehirde Şarkı Söylemek İstiyorum”

Suriye’de savaştan geriye yıkık şehirlerin kaldığını ve savaş bitse bile yaşanabilecek bir ülke olması için yılların geçmesi gerektiğini düşünen Omer, Türkiye’de kalmakla ilgili düşüncelerini ise şöyle sıralıyor: “Türkiye yaşamayı Arap bir müzisyen olarak seviyorum. Düşünsenize yirmi farklı milletten müzisyenin aynı sahnede müzik yaptık. İstanbul’da sanata büyük önem veriyorlar. Özellikle Mimar Sinan Üniversitesi’nden Evrim Hikmet Öğüt gibi insanların varlığı bize güç verdi. Çok seviyorum onu, harika bir kalbi var, bize çok yardım etti. İstanbul Arap müzisyenler için güzel bir seçenek ama ben Türkiye’yi dolaşmak ve her şehirde şarkı söylemek istiyorum.” 

“Ölümden Kaçabildiysek Eğer Yaşamayı Hak Etmek İçin Çabalayacağız”

Suriye’de devam eden savaşa inat hayatın devam ettiğini belirten Omer, çok sayıda sevdiği insanı kaybeden biri olarak hayatına devam etme motivasyonunu “Biz mültecilerin iki seçeceği var. Birincisi savaşın bize yaşattıklarından sonra kızgın, hayata küsmüş ve mutsuz bir insan olarak öleceğiz ya da ölümden kaçabildiysek eğer yaşamayı hak etmek için çabalayacağız. Ben vatanımı, kültürümü çok seviyorum ve vatanıma bir hediye vermek istedim. Bunu da müzikle yapıyorum. Bugün 20 Haziran Dünya Mülteciler Günü. Müziğimizi dinleyenlerin yüzlerinde küçük bir tebessüm görmek vatanıma en büyük hediye benim için”  sözleriyle özetliyor.

Tawfiq Dumyati

66 yaşındaki Tawfiq Dumyati bir hat sanatçısı… Suriye’de bir üniversitenin Güzel Sanatlar Fakültesi Hat Sanatı bölümünden mezun olan Dumyati, bir süre hat sanatı öğretmenliği yaptıktan sonra mesleğine çeşitli gazetelerde hattat olarak devam ediyor. Şam’daki Devrim gazetesinde, doğduğu şehir olan Ladkiya’da Birlik gazetesinde, Al Anbaa ve El Waset isimli gazetelerde hattat olarak sanatını icra eden Dumyati, savaşın şiddetini göstermeye başladığı 2013’te Suriye’yi terk etmek zorunda kalıyor. 

“66 Yaşındayım ve Kimse Beni İşe Almak İstemiyor”

Türkiye’ye gelmek için türlü zorluklara göğüs germek zorunda kalan Dumyati, Ankara’da tek başına sürdürdüğü hayat mücadelesini şöyle anlatıyor: “Hayat Ankara’da çok zor. Bunun en büyük sebebi de benim mesleğimle alakalı bir fırsatının doğmaması. 66 yaşındayım ve yaşımdan ötürü kimse beni işe almak istemiyor. Hayatımı idame edebilmek için farklı isterde çalıştım fakat şu an koronavirüs sürecinden dolayı işsizim. Bu durumda elimden gelen tek şey sabretmek ve dua etmek. Devletten aldığım tek yardım Kızılay’dan gelen 120 TL’lik kart yardımı. Ama bunun için de şükürler olsun. 

“Hayattan Tek Beklentim Onurumla Yaşamak”

Suriye’de savaşın daha uzun yıllar devam edeceğini ve savaştan sonra normal bir hayatın başlaması için çok uzun yıllar geçmesi gerektiğini belirten Dumyati gelecekle ilgili düşüncelerini şöyle ifade ediyor: “Savaştan dolayı ülkesini terk etmek zorunda kalan ve bundan ötürü acı çeken mülteciler gibiyim ve bu duruma katlanmak zorundayım. Hayattan tek beklentim onurumla yaşamak. Suriye’ye geri dönmem için beni cesaretlendiren hiçbir durum yok. Maalesef Suriye’de savaşın uzun yıllar devam edeceği görülüyor. Savaşın bitmesi için ümit etmekten ve dua etmekten başka bir şey gelmiyor elimden. 

Tawfiq Dumyati

“Ümit Ettiğim Tek Şey; İş Bulmam İçin Bana Yardım Edilmesi”

Ankara’da geçim kaynakları sınırlı olan üretici grupları için bir kapasite geliştirme platformu olan Joon’da bir süreliğine hat sanatıyla ilgili çalışmalar icra eden Dumyati, memleketi Suriye’den Türkiye’ye uzanan yolculuğundan esinlendiklerini bir koleksiyonda topladı. Daha fazla imkan verilmiş olsa sanatını devam ettirmek isteyen usta hattat, “Şimdi için hiçbir destek almadan yalnız yaşıyorum. Ümit ettiğim tek şey; iş bulmam için bana yardım edilmesi. Bu vesileyle kendi yaşamımı idame edebileceğim. Kesinlikle hiçkimseden bir yardım talep etmiyorum. Sadece 66 yaşında biri olarak onurumla çalışmayı ve kendi paramı kazanmayı tercih ediyorum.” diyor.  

Suriyeli Türkmen bir anne olan İman Şerif, savaşın ardından çocuklarıyla hayata tutunmuş ve içindeki mücadele azmini hiç bırakmamış bir kadın. Mart 2011’de Suriye’de savaşın başlamasıyla birlikte birçok akrabasını ve yakınını kaybeden Şerif yine de ülkesini terk etmiyor. Savaşın uzun sürmeyeceği umuduyla ailesiyle Halep’teki köylerinde kalmaya devam ediyor. Ta ki evlerine düşen bomba hayatlarını karartana kadar. 

“IŞİD Militanları 12 Yaşındaki Kızıma Göz Koydular”

İman ŞerifEvleri bombalandıktan sonra çocuklarıyla birlikte Cerablus’ta bir köy okulunun sınıfına sığınan İman Şerif, zorlu geçen Türkiye’ye geliş hikayesini şu sözlerle anlatıyor: “Üzerinde yattığımız döşeklerden başka hiçbir şeyimiz yoktu. Eşim Türkiye’ye geçti, çalışıp bize bir miktar para gönderdi ama o şekilde yaşamak çok zordu. Hiç bir şeyimiz yoktu Eşim Türkiye’ye geçip çalışıp bize para göndermeye başladı. Bu bizi biraz rahatlattı ama sonra da IŞİD bizi rahat bırakmadı. Kadın kadın başıma kaldığımı soruşturmaya başladılar. IŞİD militanları 12 yaşındaki kızıma göz koydular ve nikahlarına alacaklarını söylediler. Kızımı götürmesinler diye onların gözünün önünde akrabamızın oğluyla imam nikahı kıydık. Onların yüzünden kızımı erken yaşta evlendirmek zorunda kaldım. Hatta eşim gelmezse beni de başkasıyla nikahlamakla tehdit ettiler. IŞİD’in baskıları artınca kardeşim bizi Türkiye’ye geçirdi.” 

“Kızımı Bombalardan Koruyamadım”

Türkiye’ye sığınan aile, bu sefer de işsizlik sorunuyla karşılaşınca üç ay sonra tekrar Halep’e gidiyor. Bu gidiş onlar için büyük bir acının başlangıcı oluyor. Evine düşen bombayla kızını kaybeden anne yaşadığı derin acıyı şöyle anlatıyor: “Türkiye’de geçinemeyince Halep’e geri döndük. Bir gece yarısı evlerimiz uçaklara bombalandı ve kızımı kaybettim. İkiz kızlarımdan birini IŞİD’ten korudum ama diğer kızımı bombalardan koruyamadım. Suriye’deki savaş herkesten bir şeyler aldı. Benden çocuğumu, bir sürü çocuğun annesini babasını aldı, kadınların kocalarını aldı. Yaşadığım tüm acılara rağmen çocuklarımın varlığı ve Allah’a olan inancım beni ayakta tuttu. Türkiye’de yiyecek ekmeğimiz, içecek suyumuz, yaşayacak günümüz varmış.” 

“8 Aydır Eşimden Haber Alamıyoruz”

Eşinin Suriye’ye dönmek istediğini ve bunun için fırsat kolladığını belirten Şerif, eşinden uzun zamandır haber alamıyor. 7 çocuğuna tek başına bakmak zorunda kalan anne, “Eşim hep ülkemize dönmek istiyordu. Suriye’deki duruma bakmak için geçen yıl Suriye’ye gitti ve 8 aydır eşimden haber alamıyoruz. Hapiste olduğundan şüpheleniyoruz. Çünkü Türkiye’ye geçenleri casus olarak görüp hapse atıyorlar.” diyor. 

“Evde Çocuklarımla Birlikte Hediye Kutuları Yapıyoruz”

İman ŞerifBodrum katta bir evde yaşadığı için astım hastası çocuğunun hastalığının ilerlediğini belirten Şerif, çocuklarının sağlığı için güneş alan ve yüksek katlı bir evde yaşamak istiyor. Bolluk içinde yaşamadığını ama kimseye muhtaç bir halde olmadığını belirten anne, “Belediyeden ve Kızılay’dan aylık yardım alıyorum. Onlarla kiramı ve faturalarımı ödüyorum. İHH da çocuklarımın okul eşyalarına yardım ediyor. Biz de evde çocuklarımla birlikte bir markanın hediye kutularını yapıyoruz. Bir de çorap paketliyoruz. Evde el işi yaparak günlük 25 TL çıkardığımda şükrediyorum. Bugüne de yarına da yettiriyorum.” diyerek devam etti.

“Çocuklarım Okulda Çok Başarılı, Hep Takdir Getiriyorlar”

Türkiye’de mülteci bir aile olarak birçok sorunla karşılaştıklarını belirten Şerif, çocuklarının okulda yaşadığı ayrımcılığı ise şöyle anlatıyor: “Sokağa her çıktığımızda bizi üzen bir olay yaşıyoruz. Çarşıda pazarda dışlandığımız zamanlar oluyor. Mesela çocuklarım okulda çok başarılı, hep takdir getiriyorlar. Bana bir veli ne zaman ülkemize döneceğimizi, çocuklarımın hep Türkiye’de mi okuyacağını soruyor. Ben Türkiye’de değil başka ülkede olsam yine çocuklarımı okuturdum. Ama öğretmenlerimizin desteği olmasa bu insanlarla baş etmek çok zor olurdu. Bu beni çok üzüyor. Ben de kendi ülkemde kalmak isterdim. Savaşı yaşamayan insanlar bizim neler çektiğimizi asla tam olarak anlayamazlar. Biz yurdumuzdan yuvamızdan çıktığımızdan beri hiç rahat değiliz. Çocuklarım için bazı şeylere susuyorum ve hayat mücadelesi veriyorum. Suriye yaşanacak bir ülke olursa tekrar dönmek isterim. Ama tekrar aynı şeyleri yaşayacaksam da asla gitmek istemem.”