Pandemi Günlerinde Kültür Sanat: Dönüşüm Üzerine Düşünme Zamanı 

Kültür sanat kurumları, Koronavirüs salgını sebebiyle alınan tedbirlerden etkilenen sektörler arasında yer aldı. Tiyatro, konser, sinema, müze, sergi gibi topluluk halinde katılımların olduğu kültür sanat etkinliklerinde ertelemelere, mekanlarda ise geçici olarak kapatmalara gidildi. Yıl içinde çok sayıda önemli festivale ve etkinliğe sahne olan İstanbul Kültür Sanat Vakfı ve sergi, araştırma, konferans, yayın gibi alanlarda faaliyet gösteren kültür kurumu SALT, pandemi günlerine yönelik aldıkları önlemleri ve pandemi sonrası kültür sanat dünyasına dair öngörülerini bizlerle paylaştı. 

İKSV Kültür Politikaları Çalışmaları Direktörü Özlem Ece, İKSV’nin salgının ilk anından itibaren harekete geçtiğini ve ivedilikle önlemlerini aldıklarını söylüyor. Ece; “Kültür ve sanat dünyasında özellikle “sürdürülebilirlik” konusunda yeni yaklaşımlar, politikalar ve dönüştürücü pratikler üzerinde düşünmenin de tam zamanı” diyor.

İKSV salgın sürecini kurum bünyesinde nasıl yönetti, hangi önlemleri aldı? 

Özlem EceKoronavirüs salgınını başından beri yakından izledik, Dünya Sağlık Örgütü ve TC Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarını takip ettik. İKSV olarak toplum sağlığını tehlikeye atacak durumların önüne geçmek, salgının ilerleme riskine karşı tüm önlemleri hızlıca almak amacıyla öncelikle binamıza yurtdışından konuk kabul etmeme kararı aldık. Ardından 39. İstanbul Film Festivali’ni ileri bir tarihe erteledik. Daha sonra Salon İKSV ve İKSV Alt Kat’taki faaliyetleri 15 Nisan tarihine kadar durdurduk ve bilet satış ile Lale Kart üyelik operasyonlarımızı ay sonuna kadar yalnızca Biletix internet sitesi üzerinden yürütme kararı aldık. Çalışanlarımız için hızla uzaktan çalışma düzenine geçtik. Hâlâ gereken önlemleri almak üzere hem Türkiye’deki hem de dünyadaki gelişmeleri takip ediyoruz ve önümüzdeki dönem için planlanan faaliyetlerimizi bu doğrultuda değerlendirmeye devam ediyoruz. Biz gelişmelerin bu boyuta varacağını öngörerek tedbirlerimizi almış olduk, bu kararları almasaydık sanatçı ve izleyicilerin de mutlaka talebi olacaktı, şu anki durum doğru karar verdiğimizi gösteriyor. Sosyal medyada da erteleme kararlarımıza olumlu ve destekleyici yorumlar aldık.

Kültür saat ortamının içine düşmesi muhtemel maddi sorunları aşmanın yolları neler olacak? İKSV’nin bu konulara dair halihazırda çalışmaları başladı mı örneğin? 

İnsanlık tarihinin içinden geçtiği bu zor dönemde yaratıcı sektörlerin ve tüm bileşenlerinin hayatta kalabilmesi için dünyanın farklı coğrafyalarında açıklanan tedbirler, yaratıcılığa ve sanatın iyileştirici gücüne duyulan ihtiyacın giderek daha da artacağının sinyallerini veriyor. Ülkelerin kültür yönetimi modelleri uyarınca geliştirilen politikalar ve ekonomik imkanlar doğrultusundaki destek paketleri, bir yandan kültür-sanat sektörünün güç kaybetmeden devam etmesine yardımcı olurken diğer yandan evlere kapanılan bu dönemde insanlara şifa olacak yaratıcı programların farklı şekillerde devam etmesine aracılık ediyor. 

İKSV’nin kültür politikaları çalışmaları kapsamında hem dünyadaki farklı destek ve dayanışma modellerini incelediğimiz hem de bu örneklerden yola çıkarak Türkiye’ye yönelik önerileri dile getirdiğimiz bir politika metni üzerinde çalışıyoruz. Önümüzdeki günlerde yayımlayacağımız bu araştırmayı yürütürken, çeşitli paydaşlarca ortaya konan destek mekanizmalarının birkaç ana başlıkta toplandığını gördük. Bunları kültür-sanat sektörü ve yaratıcı endüstrilere yönelik olarak oluşturulan krediler ve fonlar; bağımsız sanatçı, tasarımcı ve kültür çalışanlarına sağlanan kolaylıklar ve maddi destekler; sosyal mesafelenme döneminde yapılacak sanatsal üretimlere yönelik teşvikler ve kültür-sanat sektörü özelinde yürütülen bilgilendirme ve savunuculuk faaliyetleri olarak özetlemek mümkün.

Türkiye’de de oldukça kırılgan bir yapıya sahip olan sanat dünyasının geri dönülemez bir yara almadan faaliyetlerine devam edebilmesi için kamu, sivil toplum ve özel sektörün el ele vererek geliştireceği, kapsamlı ve uzun vadeli bir destek modelinin hızla hayata geçirilmesi gerektiğine inanıyoruz. Alana özgü ihtiyaçları gözeten, odaklı ve tüm disiplinleri kapsayıcı bir destek mekanizması oluşturulmasının, kültür-sanatın sağaltıcı, kapsayıcı ve dönüştürücü gücünü görünür kılmada ve geniş kitlelere ulaştırmada büyük bir etkisi olacaktır.

Tüm dünyayı evlere kapatan bu çaptaki bir salgın kültür sanat dünyasının geleceğini nasıl etkileyecektir sizce? Uluslararası işbirliklerinde azalmalar olur mu, dijital programlara bir yönelim gözlemlenir mi ileride? 

An itibarıyla gidişata dair gerçekçi bir tahmin yürütmek zor olmakla birlikte, bu süreçte dile getirilen çeşitli senaryolar arasından iyimser olanlarına odaklanarak plan yapmanın, gezegenimizin geleceği açısından elzem olduğuna inanıyorum. Bu bağlamda, kültür ve sanat dünyasında özellikle “sürdürülebilirlik” konusunda yeni yaklaşımlar, politikalar ve dönüştürücü pratikler üzerinde düşünmenin de tam zamanı. Bu yıl Doç. Dr. Hande Paker tarafından hazırlanan kültür politikaları raporumuz da kültür ve sanatın, sürdürülebilirlik ile farklı şekillerde nasıl ilişkilendiğini tartışmaya açacak.

Öte yandan, hepimizin insanlığın bir parçası olarak birbirimizle bağlı olduğumuz gerçeğini daha çok hissettiğimiz sosyal mesafeli bu günlerde, uluslararası işbirliklerine de dijital ağlar ve platformlar aracılığıyla kurulacak yeni bağlara da her zamankinden daha çok ihtiyacımız olacağını düşünüyorum. En temel özelliklerinden biri insanları bir araya getirmek olan kültür-sanat alanı bu koşullar altında çok zor bir dönemden geçse de, yeni ve yaratıcı çözümlerle kendi geleceğini de şekillendirecektir çünkü sanat sağaltıcı bir etkiye sahiptir ve duygusal bir ihtiyacı karşılar; bu nedenle de vazgeçilmezdir. Karantinadaki İtalya’da insanların balkonlara çıkıp birlikte şarkılar söylemeleri de geçtiğimiz günlerde İKSV’nin Youtube kanalında yayımladığımız Leyla Gencer belgeselini yaklaşık 40 bin kişinin izlemesi de bu ihtiyacın bir sonucu.

İKSV olarak programımızı, çalışmalarımızı ve stratejimizi gelişmelere göre şekillendiriyoruz ancak tabii ki dileğimiz bir an önce kamusal alanlara geri dönebilmek ve sağlıklı, neşeli, hareketli bir yaz ve sonbahar dönemi geçirmek.

“Niyet, Olağan Sayılana Geri Dönmek Olmamalı”

SALT Araştırma ve Programlar Direktörü Meriç Öner, SALT bünyesinde alınan önlemleri anlatırken genel olarak bir değişim gerektiğini vurguluyor: “Olağan dışı koşullar söz konusu, bu bir gerçek. Niyetin olağan sayılana geri dönmek olmamasını diliyorum. Bu anlamda öncelikler konusunda çok katı bir değişim gerekiyor. “

Koronavirüs salgını önlemlerinin en çok etkilediği alanlardan biri de kültür sanat oldu. SALT yaşadığımız olağanüstü günlerde neler yapıyor? 

Meriç Öner
Fotoğraf: Mustafa Hazneci

SALT’ın çalışmalarını sürdürdüğü iki yapı 14 Mart itibariyle geçici olarak kamunun erişimine kapandı. Mekân dâhilinde yapılma zorunluluğu olmayan bütün işler kısa sürede ekibimizin evlerine taşındı. Yapılarımız kütüphane gibi kamuya açık birimleriyle yoğun ve sürekli kullanımda olan yerler. Gündelik içeriklerimiz çok kişiyle bir araya gelmeyi sağlıyor, hatta özünde böyle bir karşılıklı ilişkiye dayanıyor. Koşullar keskin bir biçimde olumlu yönde değişene kadar alışkanlıklarımızı kenara bırakmak, işleyişimizde halk sağlığına sakınca arz eden ortamları oluşturmamak sorumluluğumuz.   

Pek çok sanat kurumu ve sanatçı online ve ücretsiz imkanlarla izleyicilerle buluşma yollarına yöneldi. Bu işin güzel yanı. Öte yandan tablonun çok sorunlu bir ekonomik yüzü var; sanat üreticileri ve mekanları için maddi krizin kapıda olduğunu görüyoruz. Bu süreçte SALT’ın yaşadığı sorunlar ve ürettiği çözümler neler oldu?

SALT’ın tüm içeriği her zaman ücretsiz olarak erişime açık. Sanat, tasarım, kent, toplum ve ekonomi alanlarındaki birikim, tipik olarak bir müzenin sakladığı ve kolladığı nesnelerden kurulu koleksiyonlara değil dijital kaynaklara dönüştürülerek paylaşılıyor. Bugünlerde dolaşıma giren içeriğin bir kısmı dokuz yıldır belli programlar kapsamındaki üretim kayıtlarından, diğer kısmı ise asli bir mesele olarak Türkiye’nin 19. yüzyıl ortalarından 20. yüzyıl sonlarına uzanan geçmişine dair arşivleri derlediğimiz SALT Araştırma’dan seçiliyor. Anlayacağınız, SALT’ın sanatçı ve mimarların yanı sıra çeşitli kişi ve kurumlardan bir araya getirdiği arşivler, zaten yerden bağımsız araştırma yapabilme imkânı üzerine kuruluydu. Bugünlerde kullanımda gözlediğimiz coğrafi yayılım ise sıradışı sayılacak ölçüde geniş. 

Öte yandan mevcut koşullar, çevrimiçi ortamları kültür kurumlarının asıl mecrasına dönüştürdü. SALT’ta bir yanda birikmişleri incelemeye sunarken arka planda uzun vadeli çalışmalarımıza devam ediyoruz. Yeni içerik geliştirilmesi konusunda bir takım hassasiyetlere dayanarak yol alıyoruz. Öncelikle altını çizmemiz gereken kültür kurumlarının gündelik akışında, çok çeşitli bilgi alanından gelen kişilerin, kurumların ve inisiyatiflerin katkısına gereksinim duyulduğu. Günümüz kısıtlarında çalışırken bu ekosistemi nasıl sürdüreceğiz? Yaptıklarımızı değerli kılan ve dönüştürenler ise kullanıcılarımız. Herkesin daha fazla zamanı olduğu varsayımı meşru ve makul değil. Ne kadar ilgiye talip olacağız, olmalıyız? Bu soruların başlangıcı teşkil ettiği tartışmaları hem SALT, hem de üyesi olduğumuz Avrupa müzeler konfederasyonu L’Internationale bünyesinde sürdürüyoruz. Olan bitene karşı reflekslerimiz test edildi. Önümüzde daha çok adım var. Hem sağduyulu kalmaya, hem tetikte olmaya ve birbirimizin gereksinimlerini gözeterek ilerlemeye meyilliyiz. Kuşkusuz hepimiz yöntemlerimizi yenileyeceğiz, ancak odağımız hangi yeni mecrada kendimizi sunacağımızdan çok üretenler ve kullananlarla nasıl yeniden ve anlamlı şekilde bir araya geleceğimize yönelik olursa yaptıklarımız faydalı bir hâl alacak. Ne tek, büyük ve eksiksiz bir çözüme; ne de anlamı olmayacak parçalı bir çoğaltmaya ihtiyacımız var. Ardışık ama bütüncül önerilerle bugünkü zafiyetlerin sebebi olan yöntemleri sökmek, parçaları değiştirmek, başka biçimlerde takmak; yeri geldiğinde yeniden bozmaktan yanayım. Böyle bir denemenin anlatımından önce uygulaması geliyor. Gerçekçi çözümlerden konuşmak için biraz vakte ihtiyaç var. Şu anda SALT’ta pratikte yapılanlar dikkatli ve titiz sunumlardır; hâlihazırdaki içerik ve düşünce kapasitemizi yansıtır. 

Peki, genel olarak bakıldığında kültür sanat ortamının salgın sonrası yaşayacağı maddi sorunlar sizce nasıl aşılacak? Bu konuda devlet ve ilgili sivil toplum kuruluşları tarafından hangi adımlar atılmalı? 

Bu sorular birbirine içkin birkaç kritik meseleyi hatırlamayı gerektiriyor. Öncelikle, bugünlerin neticesinde içine düşülecek maddi sorunlar yalnızca kültür ortamına özgü olmayacak. Ancak kültürün büyük bir lüks gibi algılandığı durumda çok yakıcı bir etki bırakacağı açık. Hiçbir parantez açmadan bu algıyı besleyenin kültürü sektörleştiren ve önceleri bir halkla ilişkiler, şimdilerde bir deneyim aracına dönüştüren eğilim ve buna kurumların dolaysız katkısı olduğunu söylemek şart. Temelde kurumların ne işe ve kimin işine yaradığının sorgulanması gerekiyor. Aynı şekilde hangi biçimlerde çalıştıkları ve buna göre maddi kaynaklarını hangi alışkanlıklarla bölüştürdükleri de incelenmeli. Kurumlara vurgudaki sebep, çok kişiyle ortaklaşan üretim ve paylaşım ortamındaki sorumluluklarımızda kendimize işaret etmek. Olağan dışı koşullar söz konusu, bu bir gerçek. Niyetin olağan sayılana geri dönmek olmamasını diliyorum. Bu anlamda öncelikler konusunda çok katı bir değişim gerekiyor. Geçici ile kalıcı olanı kurmak, tek seferde tüketim ile çoklu kullanıma aracılık etmek gibi seçenekler arasında durduğumuzun idrakine varmak lazım. Maddi sorunları aşmaktan ziyade, her türlü maddi kaynağı asıl üretimi yapanlar ve kullananlar arasındaki aracılığımızda yerli yerinde değerlendirmekten söz etmek ilk adım olabilir. Devlet ve sivil toplum kuruluşlarının da imkânlarını uzun vadeli bir görevin içinde oldukları bilinci ve sorumluluğuyla paylaşmalarını somut bir eylem olarak tavsiye edebilirim. Kültür dâhilindeki üretim çok çeşitli. İlkesel bir yaklaşımdan ilerisini konuşmak bu bakımdan zor. 

Salgın sonrası kültür sanat ortamında nasıl bir manzara bekliyorsunuz? Sanat galerileri yoluna nasıl devam edecek? Dünya karantina günlerinden yeni sanatçı ve sanat izleyicisi eğilimleriyle çıkabilir mi? Ülkeler kendi içlerine kapanabilir ve uluslararası işbirliklerinde azalma gözlemlenir mi? 

Salgın sonrası için senaryolar, ihtimaller ve hatta hayaller çok çeşitli. Benim bir kehanet ekleme arzum yok. Bir yanda her öngörümüzün sürece göre yeniden değişebileceğini, diğer yanda doğallıkla neticenin çoklu olacağını düşünüyorum. Son sorunuza odaklanırsak, böyle eş zamanlı yaşanan sarsıcı ortak deneyimin ardından kültür düzleminde gerçek anlamda ulusal bir içe kapanma yaşanması bana mümkün gelmiyor. Ancak hareketliliğin zorunlu sınırlanması ile kurulu mekânsal alışkanlıklardaki değişikliklere kısıtlı fonların devletler veya kuruluşlar düzeyinde yerel ihtiyaçlara ayrılması olasılığı eklenince, eski temas biçimlerinin aynı şekilde sürdürülemeyeceği açık. Sanıyorum gösteriş, büyüme, rekabet ve benzeri “küresel” varsayılanlara hizmet etmeye takılı olmasaydık çoktan ve kendiliğinden böyle arayışlara yoğunlaşacaktık. Kendi adıma eskinin yerine bir benzerinde – adı dijital olsun – aynı işi yapma çabasındansa kültür etrafındakilerin nasıl yeni ilişkiler, geçmişten farklılaşan yapılar kuracak diye araştıranları takip edeceğim.