“Ne İnkar, Ne İtiraf, Bu Yalnızca Sitem”: AK Partililerin Şikayeti

Birçok yorumcu 31 Mart seçim sonuçlarının AK Parti’den kopma anlamı taşımaktan ziyade bir ihtar mahiyetinde olduğunu öne sürdü. Seçimler öncesinde Dissensus Araştırma olarak gerçekleştirdiğimiz ekonomik kriz ve duygular araştırması ihtardan ziyade bir şikayet durumu ile karşı karşıya olduğumuzu gösteriyor. Bu durumu şikayet olarak tanımlamak şikayetin nasıl bir ilişkilenme biçimi olduğunun da altını çizmeyi gerektiriyor.

Şikayet güçsüz olanın sesini duyurmasının bir biçimidir. İçinde yaşadığı koşulları değiştirme olanağı olmayanların giriştiği bir davranış şekli olarak şikayetin ne bir tarihçesi ne de birikip ciddi bir söyleme dönüşme ihtimali vardır. Kendisine yapılan haksızlığı bir anlık dile getirip unutma eylemidir şikayet; hayatın akışı içinde bir parantez… Bu tarz eylemenin bir farklılık yaratma gücünden yoksun olması, sonunda bunun bir mızmızlanma olarak duyulmasına yol açar.

Şikayet güçsüzlerin güçsüzlüklerinin aleniyet kazanmasıdır.

Şikayetin muhatapları yapısal bir değişim yapmak zorunda hissetmezler kendilerini. Zira ağızlara bir iki parmak bal çalıp, geçiştirilebilecek bir itiraz biçimidir söz konusu olan. Şikayet güçsüzlerin güçsüzlüklerinin aleniyet kazanmasıdır. Şikayetin önemli bir tarafı daha vardır; yaşanan sıkıntıları toplumda genel olarak kabul görmüş söylemler vasıtasıyla aktarabilir ancak. Her şikayet ancak herkes tarafından kabul gören, toplumun kültürel, dini ya da milli söylem kalıpları vasıtasıyla dillendirilebilir. Bu şekilde tesis edilen düşünsel sarmalanma, görüşmecilerin mevcut durumdan uzaklaşma isteğine rağmen herhangi bir alternatifi düşünememe sonucunu doğuruyor. Bu açıdan şikayet, görüşmecilerin AK Parti’den uzaklaşsalar da nereye gideceklerini bilememe haline de işaret ediyor.

Şikayet, görüşmecilerin AK Parti’den uzaklaşsalar da nereye gideceklerini bilememe haline işaret ediyor.

AK Parti’ye sadık olanlar, partilerinin açıklarını görseler de, bu açıkları kapatma ya da bunların sebeplerini açıklayarak faturanın partiye yüklenmesini engelleme yoluna gidiyorlar. Örneğin, pahalılığı bir sorun addetseler de, sorumlunun dış güçler ya da aracılar olduğunu, partinin eninde sonunda bunun üstesinden geleceğine inandıklarını söylüyorlar: Araştırmamıza katılan kişilerin bir kısmını AK Parti’ye sadık (sabırlı umutlular), bir kısmını AK Parti’yi eleştiren ama kopma eğilimi taşımayan (sabırlı karamsarlar), bir kısmını da AK Parti’den kopma eğiliminde olan ya da hali hazır hazırda kopmuş olanlar (telaşlı karamsarlar) olarak tanımlamak mümkün.

“Cumhurbaşkanı ruhani bir şey değil. Her an her yerde olamaz, onun elinde değil, onun bilgisi dışında kötü şeyler yapıyorlar, halbuki herkes üzerine düşen vazifeyi yapsa…”

Bir diğer savunma yöntemiyse, “Ne olursa olsun,” mantığında bir inanç/mecburiyet söylemi:

“Ama aynı gemideyiz. Bir şekilde ülkemizi kalkındırmak zorundayız, şartlar ne olursa olsun.”

AK Parti’yi eleştiren ama kopma eğilimi taşımayanların şikayet ve eleştirileri biraz daha sert. Bu kişilere göre yaşanan ekonomik sorunların sorumlusu AK Parti’den başkası değil. Hemşehricilik yapıp yakınlarını kayırmaları, astronomik maaşları ve geniş imkanları, ülkeye Suriyelileri “doldurmaları” vb. konular yaygın şikayet konuları. Ne var ki bu şikayet ve eleştiriler kısık sesle söylenen bir söz olarak değerlendirilebilecek söylemler:

“Türkiye ekonomisi çok sağlam değil. Ben şu anda hükümetimizi sorumlu tutuyorum, hükümet suçlu. Tayyip Erdoğan’ın ani yorumları çıkışları gerçekten doları etkiliyor. Bir de şöyle, sözüne sadık kalamıyor.”

Bu kategorideki görüşmeciler için hükümet hatalı olsa da, muhalefet daha hatalıdır. Bu yüzden de ne partiden tamamen kopuyorlar ne de başka bir partiye oy veriyorlar:

“Normalde güçlü bir muhalefet yönetimi daha güçlendirir, ama bizim kötü muhalefet yönetimi hep güçlendiriyor.”

AK Parti’den kopma eğiliminde olan ya da hali hazırda kopmuş olanlar, şikayet etmenin bile artık lüzumsuz olduğunu hissettiriyor, bir tür vaz geçmişlik içinden konuşuyorlar. Herhangi bir alternatif de göremedikleri için başka bir partiyi desteklemek yerine evlerinde oturmayı tercih ediyorlar.

“Boş… Etkisiz… E ne yapıyorlar ki? Yapmıyorlar bir şey. Sadece gösteriş…”

Bu kategorideki görüşmecilerin diğerlerinden en büyük farkları soru sormaları:

“Tek parti iyi mi, kötü mü? Bir yandan hızlı karar alma ve istikrar, öte yandan haksızlıklara karşı hiçbir şey yapılamıyor. “

Bu gruba göre, partinin eski başarıları da erozyona uğramış durumda:

“Eskiden özele de gidebiliyordun, ama şimdi para yok diye AKP bizi tekrar devlet hastanelerine yönlendirdi.”

İnsanlar hem şikayet edip hem de eski aidiyetlerini sürdürebiliyorlar.

Özetle, görüşmecilerimizin en sık gündeme getirdikleri tutum, eleştiri ve şikayet oldu. Gündelik hayattan kaynaklanan şikayet hareketli bir alana işaret ediyor. İnsanlar bu noktada heyecanla tartışıp görüş bildiriyorlar ve bunu daha çok AK Parti’den hali hazırda kopmuş olan, kopma eğilimi taşıyan ya da AK Partili olmayanlar yapıyor. Sabırlı umutlular, yani AK Parti’nin kemikleşmiş seçmeni, şikayet etmekten çok, en fazla memnuniyetsizliklerini dile getiriyorlar. Gündelik hayatta kriz olduğunu görseler bile, bunu partiye mal etmeyerek parti aidiyetlerini sürdürme imkanı buluyorlar.

Şikayet söylemleri AK Parti’den uzaklaşma eğilimine meydan vermemekte; yöneten ile vatandaş arasındaki ilişkinin eşitsiz, çocuklaştırıcı bir biçimde devam etmesini mümkün kılmaktadır.

İlginç olan AK Parti’den hali hazırda kopmuş olan ya da kopma eğilimi taşıyanlarla, şikayet etseler bile partilerinden kopmayanların şikayet etme oranlarının aşağı yukarı aynı olması. Bizce bu durum şikayetin kalıcı bir etki yaratmaktan uzak bir eyleme ve söyleme haline işaret ettiğini göstermektedir. Başka bir deyişle, insanlar hem şikayet edip hem de eski aidiyetlerini sürdürebiliyorlar. Bununla birlikte üzerinde durulması gereken ikinci nokta ise şikayetin dile getirilmesinde kullanılan kültürel, dini ya da milli söylem kalıplarının kişiyi tekrardan var olan hegemonik söyleme taşıyor olmasıdır. Dolayısıyla söz konusunu şikayet söylemleri AK Parti’den uzaklaşma eğilimine meydan vermemekte; yöneten ile vatandaş arasındaki ilişkinin eşitsiz, çocuklaştırıcı bir biçimde devam etmesini mümkün kılmaktadır.

* Dissensus disiplinlerarası araştırmalar yürüten bir kollektiftir. Dissensus ürettiği bilginin aynı anda pek çok yöne aktığının farkında olan bir grup antropolog, ekonomist, siyaset bilimci, sosyolog ve tarihçiden oluşur. Muhalif olma anlamındaki dissent ile uzlaşı anlamındaki consensus kelimelerinin birleşiminden oluşan Dissensus belirsizlik ve çelişkilerin çoğalttığı imkanları görme yollarını arar. Gündelik hayatı şekillendiren duygu, deneyim, davranış ve düşüncelerin çokluğuna nüfuz ederek görmenin, anlamanın ve söz üretmenin yeni biçimlerinin peşindedir.

* Bu yazı 4 Haziran 2019’da Gazete Duvar’da yayınlanan yazının kısaltılmış halidir.

* Araştırmaya desteğinden ötürü Yaşama Dair Vakıf’a (YADA) teşekkür ederiz.

Etiketler