‘Kimyasal Hadım’da suç ve ceza tartışması

01 Ağustos 2016
Geçtiğimiz hafta kamuoyunda “kimyasal hadım” olarak bilinen, cinsel suçlardan hüküm giyenlere ilaçla tedavi yaptırımı yönetmeliği Resmi Gazete’de yayınlandı. Günlerdir bu ceza ile ilgili dönen tartışmalara bir katkı sağlamak için Başkent Kadın Platformu’ndan Berrin Sönmez, Hazar Derneği Başkanı Ayla Kerimoğlu ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ile konuştuk. Cezanın niteliğini, caydırıcılığını ve cezaya […]

Geçtiğimiz hafta kamuoyunda “kimyasal hadım” olarak bilinen, cinsel suçlardan hüküm giyenlere ilaçla tedavi yaptırımı yönetmeliği Resmi Gazete’de yayınlandı. Günlerdir bu ceza ile ilgili dönen tartışmalara bir katkı sağlamak için Başkent Kadın Platformu’ndan Berrin Sönmez, Hazar Derneği Başkanı Ayla Kerimoğlu ve Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu Genel Temsilcisi Gülsüm Kav ile konuştuk. Cezanın niteliğini, caydırıcılığını ve cezaya alternatif olabilecek önerileri anlattılar.

 

Bir ceza olarak kimyasal hadım kararı Resmi Gazete’de yayınlandı. Bu kararı nasıl değerlendiriyorsunuz?

“Bunun ‘uygulanacak bir tedavi’ olarak isimlendirilmesi cinsel saldırı suçlarının bir şiddet eylemi olarak değil bir hastalık olarak görünmesine sebep olur”

Berrin Sönmez: İlk olarak bu bir yasa değil yönetmelik. Uzun ismiyle tekrar edersek adı, cinsel suçlardan hüküm giyenlere “ilaçla tedavi” yaptırımı; kısaca kimyasal hadım. Resmi Gazetede Adalet Bakanlığı tarafından yayınlanarak yürürlüğe girdi. Yönetmeliğin yürütüş kurumu da Adalet Bakanlığı. Bu yönetmeliğin adı başlıca bir sorun. Bunun “uygulanacak bir tedavi” olarak isimlendirilmesi cinsel saldırı suçlarının bir şiddet eylemi olarak değil bir hastalık olarak görünmesine sebep olur. Bu yüzden de kamuoyunda kimyasal hadım olarak bilinen ilaç enjekte edilmesi meselesi de suçlunun cinsel duygularını kontrol etmesini ya da ilaçla bastırılmasının kontrol edilmesini amaçladığı bilinen bir işlem. Tüm bunların sonucu ilaçlı tedavi cinsel saldırı suçlarının bir suç olarak değil bir hastalık olarak görünmesi eğilimini açıkça ortaya koyuyor. Bu, kadına şiddetle mücadeleyi zorlaştıran çok ciddi bir hata.

“Kimyasal hadım cezasına, failin insan hakları açısından değil, mağdurun hakları ve toplumun güvenliği açısından bakmak daha doğrudur”

aylakerimoglu

Ayla Kerimoğlu:  Ülkemizde gittikçe artan cinsel suçlar hepimiz için ciddi bir sorun olarak varlığını korumaktadır. Çocukların maruz kaldığı taciz ve tecavüz toplumsal infiallere neden olmakta, suçlulara verilen cezaların yeterli olmaması toplumun vicdanını yaralamaktadır.

Yeni çıkan yasalarla cezaların çeşitli şekillerle ağırlaştırılması memnuniyet vericidir. Burada üzerinde en çok tartışma yaratan kimyasal hadım cezası olmuştur. Buna göre; kimyasal hadım cezası Türkiye’de belli şartlarda ve hakim kararıyla verilebilecektir. Tekrarlanan tecavüz vakaları ve çocuklara uygulanan taciz ve tecavüzlerle sınırlandırılmış olan kimyasal hadım cezasına, failin insan hakları açısından değil, mağdurun hakları ve toplumun güvenliği açısından bakmak daha doğrudur.

“Yönetmelik kararı adeta OHAL döneminin bir sonucu gibi görünüyor”

Gülsüm Kav: Cinsel saldırı suçlularına, “kimyasal hadım” olarak adlandırılan “Cinsel Dokunulmazlığa Karşı Suçlarda Hükümlü Olanlara Uygulanacak Tedavi ve Diğer Yükümlülükler Hakkında Yönetmelik”  Resmi Gazetede yayınlanmış haliyle anayasaya, insan haklarına ve tıp etiğine aykırıdır. Yönetmeliğin içeriğinde “tedavi” diye sunulan hadım-kastrasyon uygulaması, bu haliyle tedavi değil “ zora dayalı bir bedensel cezalandırma” olarak karşımıza çıkıyor, çünkü maddelerde “tedaviyi yarım bırakan daha ağır cezalandırılacak” deniyor. Oysa bu ve benzeri tıbbi bedensel işlemler, anayasa, insan hakları evrensel etik ilkeler ve Biyotıp Sözleşmesi hükümlerine göre bireyin onayı olmadan uygulanamaz. Nitekim geçerli olduğu bazı ülkelerde de ancak suçlunun kendi rızası varsa ve gerçekten toplumu korumayı hedefleyerek uygulanmaktadır.  Bizdeki yönetmelik maddeleri ise tıpkı son dönemde gündeme gelen “idam cezası” gibi yeni hak ihlallerine yol açacak tarzda düzenlenmiştir. Bu bakımdan adeta OHAL döneminin bir sonucu gibi de görünüyor.

Cezanın uygulanışıyla ilgili beklentileriniz nelerdir. Sizce caydırıcı olacak mı?

“Belli bir süre bu insanların cinsel dürtülerini bastırarak onları toplum nezdinde hasta gibi görülmeye sevk edecek bir yöntem. Sadece toplum nezdinde de değil aynı zamanda mahkeme heyeti üzerinde de benzer bir etki yaratabilecek, hatta sanıklar ve avukatları tarafından cezasızlık talebine yol açabilecek bir yöntem”

berrinsonmez

Berrin Sönmez:  Çeşitli ülkelerde kimyasal hadım olarak isimlendirilen bu yöntem uygulanıyor. Bahsettiğimiz ülkelerden birisi de İngiltere ve bu soruya en doğru cevabı verebilmek için o ülkelerde bu yöntemin uygulanmaya başlanmasıyla edinilen tecrübelerin neler olduğunu takip etmek gerekiyor. Mesela İngiltere’de bazı vakalar biliyoruz ki, kimyasal hadım yönteminin bir tedavi olarak algılanılmasına dayanarak bazı sanıklar ve avukatları mahkeme süresince “Ben suçlu değilim, hormonlarım suçlu” savunması yaparak cezasızlık talebinde bulundular. İngiltere kamuoyunda bu çok ciddi tartışıldı. Şunu bilmek lazım; cinsel saldırı suçlarının nedeni hormonlar ya da cinsel dürtüler değil, erkeğin kendinde doğrudan doğruya çocukların ve kadınların üzerinde hegemonya kurma hakkı görmesidir. Bu gerçeği görmeden sadece hastalık gibi ele alarak tedavi yoluna gitmek cezasızlığı talep eden cinsel saldırı suçlarının önünü açar.

Yönetmelikle ilgili bir diğer mesele de şu; yönetmeliğin hukuki dayanak gösterdiği 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Önlemlerinin İnfazı Hakkında Kanunun 108. maddesi mükerrirler ifadesini kullanıyor. Yani bir suçu birden fazla defa işlemiş olanlara uygulanacak olan bir yöntem olarak karşımıza çıkıyor bu kimyasal hadım diye isimlendirilen yöntem. Bu da ayrı bir sorun, birkaç kere aynı suçu işledikten sonra bu insanların toplumdan uzaklaştırılıp tecrit edilmeleri gerekiyor. Ayrıca kimyasal hadım denilen bu işlem ömür boyu etkili olan bir işlem değil. Bir nevi aşırı doz hormon yükleme işlemi ve bu ilaç alındığı sürece cinsel dürtüleri bastırıyor fakat ilaç bırakıldıktan sonra hiçbir etkisi kalmıyor. Bir nevi doğum kontrol hapı gibi, bıraktığınız zaman etkisini yitiriyor. Bu nedenle eylem hastalık olmadığı gibi öne sürülen işlem de tedavi değil, sadece baskılayıcı bir yöntem. Üstelik bu çok aşırı bir hormon yüklemesi gerektirdiği için insanların üzerinde ömür boyu aynı dozda kullanılması mümkün değil, belli sürelerde kullanılabilir.

Bütün bunlar şunu gösterir; bu yönetmeliğin önerdiği şey kesinlikle şiddetle mücadelenin amacına ulaştığı bir yöntem değil. Belli bir süre bu insanların cinsel dürtülerini bastırarak onları toplum nezdinde hasta gibi görülmeye sevk edecek bir yöntem. Sadece toplum nezdinde de değil aynı zamanda mahkeme heyeti üzerinde de benzer bir etki yaratabilecek, hatta sanıklar ve avukatları tarafından cezasızlık talebine yol açabilecek bir yöntem. Kimyasal hadımın yasalarımızda şiddetle mücadele yöntemi usulünde yer bulması kesinlikle yanlış.

“Cezaların artırılmasının kısmi bir caydırıcılığından söz edilebilse de tam olarak suçu belirgin şekilde azaltan sonuçlar doğurmadığı ortadadır”

Ayla Kerimoğlu: Burada dikkat edilmesi gerek husus, kimyasal hadım cezasının verileceği kişilerin titizlikle tespit edilerek yeni mağduriyetlere kapı açılmasını önlemektir. Aslında hiç bir suç sonuçlarından hareketle önlenemez. Cezaların artırılmasının kısmi bir caydırıcılığından söz edilebilse de tam olarak suçu belirgin şekilde azaltan sonuçlar doğurmadığı ortadadır. Yine de bu suçların gerektiği şekilde cezalandırılması gereğini ortadan kaldırmaz. Suç ve suçlularla mücadelede en etkili yöntem suç oluşmadan alınacak önleyici tedbirlerin artırılmasıdır. Suça teşvik edici psikolojik, sosyolojik, ekonomik, ahlaki ve hukuki süreçler iyi değerlendirilmeli ve bu meyanda alınacak önleyici tedbirler esas olmalıdır.

“Adil ve insan haklarına uygun olmayan hiçbir yaptırımın caydırıcı olamayacağı gibi bu da caydırıcı olmayacaktır”

gulsumkav

Gülsüm Kav: Yönetmelik tedaviyi reddedeni cezalandıracağını açıkça söylüyor ama uygulamanın nasıl yapılacağını net biçimde tarif etmiyor. Kimler seçilecek, nasıl bir yol izlenecek belli değil ve bu belirsizlik hiç hayra alamet değildir. Amacın adaleti sağlamak, toplumu korumak değil de intikam almak olduğunu düşündürüyor. Adil ve insan haklarına uygun olmayan hiçbir yaptırımın caydırıcı olamayacağı gibi bu da caydırıcı olmayacaktır. Daha da önemlisi, cinsel şiddeti sadece bir patoloji olarak ele almak, şiddetin gerçek kaynaklarını ve toplumsal bir sorun olduğu gerçeğini gizlemektedir. Cinsel suç olarak kabul edilen eylemler, saf bir cinsel eylem olarak kabul edilmesi yanlıştır. Bu eylemler, bir cinsel birliktelik biçimine karşılık gelmez, kişiyi bu suça ve suçun yinelemesine iten motivasyon sadece cinsel nitelikte değildir. Bu suçlar daha sıklıkla şiddet uygulanmasının, başkası üzerinde güç kullanımının ve iktidar sergilenmesinin yolları olarak kavramsallaştırılmalıdır.  Şiddeti yaratan asıl kaynak olan cinsiyet ayrımcılığı ile mücadele edilmediği sürece caydırıcı olamayacak, aksine bizi gerçek çözümden uzaklaştıracaktır.

Özetle; bir insanlık suçu, bir başka insanlık suçuyla örtülecektir. Şiddete meyilli erkekler için diğer şiddet eğilimleri -fiziksel şiddet belki de cinayete varacak suçlar- devam edecektir. Yine belirtmek gerekir ki, bu tedavilerin doğru kullanıldığında bile etkinliği sınırlı ve sonuçları tartışmalıdır. Kimyasal kastrasyon dahil yinelemeyi önlemek üzere tüm farmakolojik, cerrahi ve psikolojik girişimlerin etkinliği gözden geçirildiğindeyse, bu uygulamaların cinsel suç yinelemesini bir ölçüde engelleyebildiği, ancak bu etkinin herkes için geçerli, mutlak bir koruyuculuk içermediği, yineleme davranışında ancak % 20’ler oranında etkili olabildiği gösterilmiştir.

Kurum olarak konu ile ilgili alternatif çözüm önerileriniz nelerdir?

“Ciddi sorunlar yaşatacak bu maddenin ve diğer cinsel suçlarla ilgili maddelerin yeniden ele alınacağı bir çalışma yasama erki tarafından gerçekleştirilmeli”

Berrin Sönmez:  Bu yönetmelik Türk Ceza Kanunu’nun 102, 103 ve 104. maddelerine atıf yapmakta. Bunlar çocuk cinsel istismarına ilişkin maddeler. Aslında hatırlamamız gereken çok önemli bir konu da 103. maddeyle ilgili bazı sorunların olması. Anayasa Mahkemesi 103. maddenin 2. fıkrasını 2015 yılı Aralık ayında iptal etti, iptal kararının yürürlüğe girmesini de bir yıl süreyle erteledi ve 2016 yılı Haziran ayında da aynı maddenin 1. fıkrasını iptal etti Anayasa Mahkemesi ve iptal edilen bu fıkranın yürürlüğe girmesini de 6 ay erteledi. 103. madde çocuk istismarı açısından çok önemliydi, bu yüzden ilk iki fıkranın bu sene sonuna kadar düzenlenmesi gerekiyor. Aksi takdirde 2017 yılından itibaren bu maddede tek bir fıkra kalmış olacak ve madde çok zayıflamış olacak. Toplum olarak bizim burada yapmamız gereken cinsel suçlarla ilgili kanun maddelerini önümüze serip hepsini bütünlüklü bir bakış açısıyla yeniden değerlendirmek, düzenlemek ve yeni bir kanun oluşturmak. Bu maddeler üzerinde günün şart ve ihtiyaçları göz önünde bulunduğu yeni düzenlemelerin yapılması gerekiyor.

Başkent Kadın Platformu Derneği olarak bizim önerimiz; şurada önümüzde 5 ay kaldı, ciddi sorunlar yaşatacak bu maddenin ve diğer cinsel suçlarla ilgili maddelerin yeniden ele alınacağı bir çalışma yasama erki tarafından gerçekleştirilmeli. Bu çalışma gerçekleştirilirken kadın, çocuk ve cinsel saldırı suçları alanında çalışan sivil toplum örgütleri, çoğulcu ve şeffaf bir sistemle, katılımcı yasa yapım sürecini etkin bir şekilde uygulayacak usullerle toplanmalı. STK’ların görüşü alınmalı ve görüşü alınacak STK’lar çoğulcu bir yapıda belirlenmeli. Bu sırada bütün örgütlerin bir arada bulunduğu, herkesin katılabileceği açık bir toplantı olmalı ve bu basına, kamuoyuna dijital ortamda da sunulmalı. Bu STK’ların yasa yapım sürecine, müzakere ederek, etkin bir şekilde katılımını da sağlayacak. Aksi takdirde toplantılardaki kazanımlar masa başında, kapalı kapılar ardında ve bazı sivil toplum kuruluşların baskısıyla kaybedilebilir. Önerilerimiz bu sıralamada gerçekleşirse ortaya çıkacak yasa birçok tartışmayı önleyecek ve gerçekten şiddetle mücadeleyi kolaylaştıracak

“İndirimlerin sınırlandırılmasını istiyoruz, ayrıca cinsel şiddet davalarında, küçücük çocukların faillerin bile ‘rıza var’ denilerek cezasız bırakılmasının ortadan kaldırılması gerekiyor”

Gülsüm Kav: Kadın Cinayetlerini Durduracağız Platformu olarak, kadına yönelik şiddet, cinsel saldırılarla ilgili takip ettiğimiz yüzlerce davada, “haksız tahrik”, “iyi hal”, “pişmanlık indirimi” başlıklarında verilen indirimlerin cezasızlığa neden olduğunu ve bu suçların sürmesine sebebiyet verdiğini gözlemleyip, buna dayanarak Türk Ceza Kanunu’na ek madde önerileri getirmiştik. İndirimlerin sınırlandırılmasını istiyoruz, ayrıca cinsel şiddet davalarında, küçücük çocukların faillerin bile “rıza var” denilerek cezasız bırakılmasının ortadan kaldırılması gerekiyor. Bu taleplerimizi özellikle Özgecan cinayetinden sonra toplum da sahiplendiği halde halen somut bir adım atılmadı.

Bununla beraber şiddetle mücadele bütünsel ele alınmalı ve izlenmesi gereken yolu tarif eden çok iyi bir kılavuzumuz var: ilk imzacısı olmakla gurur duyduğumuz İstanbul Sözleşmesi. Sözleşme şiddetle mücadelenin sadece ceza ile sınırlı olmayan temel adımlarını çok net ve isabetli biçimde ortaya koyar:

  • Önleme (şiddeti önleme),
  • Koruma (şiddet mağdurunu koruma; bizdeki 6284 sayılı kanunun etkin uygulanması),
  • Kovuşturma (şiddet uygulayanı soruşturma; cezasızlığın ortadan kaldırılması; indirimlerle ilgili teklifimizin yasalaşması)
  • Politikalar (kadına karşı şiddetin sonlandırılmasına yönelik politikalar).

Sonuç olarak, izlenecek yol, şimdiye kadar dile getirdiğimiz talepler ve Anayasa 90. maddesine göre iç hukuk olarak geçerli olan İstanbul Sözleşmesi ile net tarif edildiği halde, bu çerçevenin tamamen dışında, hiçbir biçimde kadınların talebi olmayan uygulamaların gündeme gelmiş olması kabul edilemez. Biz Platform olarak kadınların kendi talepleri için mücadele etmeye devam edeceğiz.