Kalkınma Atölyesi: Mevsimsel işçilik yoksulluk üreten bir mekanizma

03 Temmuz 2016
Kalkınma Atölyesi geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de Tarımsal İşlerde Yabancı Göçmen İşçiler Araştırma Raporu’nu yayınladı. Tarım aracılarıyla yapılan yüz yüze görüşmelerden alınan bilgiler ve 2015 yılında Kalkınma Atölyesi tarafından 13 ilde gerçekleştirilen saha çalışması sonucu hazırlanan rapor hakkında Kalkınma Atölyesi yöneticisi ve Kalkınma Uzmanı Ertan Karabıyık ve projede akademik danışmanlık yapan Kalkınma Uzmanı Saniye Dedeoğlu ile konuştuk. […]

Kalkınma Atölyesi geçtiğimiz haftalarda Türkiye’de Tarımsal İşlerde Yabancı Göçmen İşçiler Araştırma Raporu’nu yayınladı. Tarım aracılarıyla yapılan yüz yüze görüşmelerden alınan bilgiler ve 2015 yılında Kalkınma Atölyesi tarafından 13 ilde gerçekleştirilen saha çalışması sonucu hazırlanan rapor hakkında Kalkınma Atölyesi yöneticisi ve Kalkınma Uzmanı Ertan Karabıyık ve projede akademik danışmanlık yapan Kalkınma Uzmanı Saniye Dedeoğlu ile konuştuk.

Kalkınma atölyesinden bahseder misiniz?

“Türkiye’de o kadar çok yabancı göçmen işçi var ki, biz bu büyük fotoğrafı ortaya koymak istedik”

Ertan Karabıyık: Kalkınma Atölyesi, 2004 yılında bir grup genç tarafından kurulmuş sosyal kalkınmayı amaçlayan bir kooperatif. Bu kooperatif ağırlıklı olarak gezici tarım işçiliği konusunda çalışmalar yapıyor fakat bunun dışında toplumun en dezavantajlı kesimlerine, çocuklara, yaşlılara, gençlere yönelik çalışmaları da olan, hayalleri peşinde koşan bir grup gencin Türkiye’nin ve dünyanın sosyal kalkınmasına katkı vermesini öngören ve farklı bir örgütlenme tarzı olarak kooperatifçiliği seçen bir sivil toplum kuruluşudur.

Yabancı Göçmen İşçiler raporunuzu hazırlama motivasyonunuz neydi?

Ertan Karabıyık: Biz 2002 yılından itibaren Türkiye’nin farklı yerlerinde mevsimlik gezici tarım işçileriyle, özellikle de çocuk işçilerle ilgili araştırmalar yapan bir kuruluşuz. Bu kapsamda Anadolu’da çok yerde çalışma yaptık ve her gittiğimiz yerde yabancı göçmen işçilerle karşılaştık. Bunu sosyal kalkınmanın sorunlarından biri olarak belirledik ve bunun üzerine gitmek istedik. Karadeniz’de yaptığımız bir araştırmada, çay hasadında Gürcülerle karşılaştık, Kars-Ardahan’a gittiğimizde Azerilerle karşılaştık, hemen hemen her yerde Suriyelilerle karşılaştık, kırsal alanlara gittiğimizde Afgan çobanlarla karşılaştık, Ankara’nın Çubuk ilçesine gittiğimizde Orta Asya’dan gelen birçok insanla karşılaştık. Biz sadece bitkisel üretimde ve hayvancılıkta yabancı göçmen işçilerin durumuna bakabildik. Örneğin balıkçılıkta veya ormancılıkta durum ne bilmiyorum. Türkiye’de o kadar çok yabancı göçmen işçi var ki, biz bu büyük fotoğrafı ortaya koymak istedik.

mevsimlik isci

Raporda “Yoksulların nöbetinden yoksulların rekabetine” başlıklı bir kısım var. Bu başlığa göre yoksulların nasıl rekabet ettiğinden bahsedebilir misiniz?

“Mevsimlik işçiler toplumun en yoksul kesimi”

Saniye Dedeoğlu: Kalkınma Atölyesi alana çıkarken yoksullar arasındaki bir tür rekabetten bahsediyordu fakat ben kendi adıma bu rekabete rastlatıp rastlamayacağımızdan çok emin değildim. Rekabetin çok net yaşandığı alanlar var ama yaşanmadığı alanlar da var. Raporun söylemeye çalıştığı şeylerden bir tanesi de bu rekabetin süreci içerisinde daha da keskinleşeceğine dair bir işaret vermek istemesi. Şu anda gördüğümüz kadarıyla rekabetin en keskin olduğu alan fiyatlar. Yani günlük ücretler üzerinden yaşanan bir rekabet var. Aynı zamanda alanı incelediğimizde gördük ki farklı etnik kimlikler arasında da bir sınıfsal hiyerarşileşme yaşanıyor. Örneğin bir ile gittiğinizde ilin yerli tarım işçileri var. Onların kendi şehirlerinde yaptıkları tarım işçiliğinden kazandıkları ücretle gelen yabancı göçmenin aynı iş karşılığında aldığını ücret arasında ciddi bir fark var. Farklı etnik köken üzerinden iş gücü piyasasında farklı katmanların oluştuğunu gördük aslında, ki bu en bariz fındıkta yaşanıyordu. Bir tarafta mahalli işçiler, bir tarafta Gürcü işçiler, diğer tarafta doğudan gelen işçiler var. Raporda bir katmanlaşmadan bahsettik. Raporda da şunu söyledik, Türkiye’de belki ilk defa homojen sandığımız kırsal alanda farklı etnik ve dini gruplardan işçiler bir araya geliyor. Bu ilişki sadece çatışmayı doğurmak zorunda değil, diğer yandan ilerici bir yönü de olabilir bu karşılaşmanın ama bunu şu anda bilmiyoruz.

mevsimlik

Ertan Karabıyık: Saniye Hoca’nın söylediklerine ek olarak; uzun süredir mevsimlik işçilerle çalışırken onların aslında toplumun en yoksul kesimi olduklarını fark ettik. Çünkü toplumsal katman olarak bakarsanız evini, yurdunu birkaç aylığına trenle, kamyonla gerekli barınma ihtiyaçlarından bile yoksun yerlerde, ağır şartlarda çalışan insanlar toplumun en yoksul insanlarıdır. Bütün sosyo-ekonomik göstergelere göre en alt sıralarda olan insanlardır. Türkiye Cumhuriyeti vatandaşı olan gezici mevsimlik işçiler çeşitli şehirlerden başka şehirlere göç ederek hayatlarını kazanmaya çalışıyorlar, bu inanılmaz bir şey ama bu sürece bir taraftan Gürcüler, Azeriler, Afganlar, diğer taraftan da 2011 yılından beri çok büyük kitlesel gruplar halinde hayatlarını kurtarmak için Türkiye’ye gelenler ekleniyor. Bu son grup hayatta kalma stratejilerinde en düşük maaşa bile razı durumdalar. O yüzden yoksulların rekabeti dediğimiz şey bu noktada cereyan ediyor. Saniye Hoca’nın farklı etnik grupların kırsal kesimde karşılaşması ve katmanlaşmasından kastı biraz da bu. İkincisi, özellikle köyden kente göç edenler bazında Türkiye’de yoksulluğa 5, 10 yıl süren bir yoksulluk nöbeti olarak bakıyorum. Bu yoksulluk nöbeti bir süre sonra bitiyor ve onların yerine yeni yoksullar geliyor. Köy boşaltmalarıyla veya başka ekonomik-politik nedenlerle yeni yoksullar geliyor. Eskiden yoksulluk nöbeti tutanlar o nöbetten vazgeçip orta sınıfa doğru biraz yükselirlerdi fakat mevsimlik tarım işçileri arasında böyle bir durum gelişmiyor. 10 yıl önce mevsimlik tarım işçiliği yapan insanlar; Suriyeli, Gürcü ya da Azeri geldi diye bu yoksulluk nöbetini terk edip daha üst bir sınıfa yükselemediler. Aslında yoksulluk nöbetinden yoksulların rekabetine ifadesi bunun karşılığıdır.

Yoksulluk nöbeti ifadesini örneklendirir misiniz?

“Mevsimlik tarım işçileri kendi yoksulluklarıyla baş edemeden başka yoksullarla birlikte aynı pastayı paylaşmak zorunda kaldılar”

Ertan Karabıyık: Örneğin bir şehirden İstanbul’a 10-15 yıl önce göç etmiş bir aile ekonomik şartları el vermiyorsa bir süre yoksulluk çekiyorlar. Bir gecekondu yapıyorlar mesela ve imar geliyor, orada 3 tane daire alıyorlar. Birden ekonomik olarak sınıf atlıyor aile. Bu aile zengin olana kadar yoksulluk nöbeti tutuyordu. Nöbeti terk ettiğinde onun yerine başka birileri geliyor ve onlar yoksulluk nöbeti başlıyor. Mevsimlik tarım işçiliğinde bu olmuyor. Bu işçi 20 yıl mevsimlik tarım işçiliği yapıyor, eğitimi ve sermayedarı olmadığı için yoksulluktan çıkamıyor ve bu sırada onun yaptığı işi daha ucuza yapacak yeni yoksullar geliyor. Suriyeliler bunlardan biri. Böylece yoksullar arasında rekabet başlıyor. Mevsimlik tarım işçiliğine başlayan kişi şu zamana dek yükselmiş olsaydı Suriyeliler en yoksul durumdakiler olacaktı. Şimdi yoksulların mücadelesi başlıyor.

Saniye Dedeoğlu: Şunu da eklemek lazım, zamansal ve mekansal sıkışmadan bahsediyoruz. 1970’lerde gelenler yoksulluklarını 80’lerde gelenlere devrederlerdi. 80’lerde gelenler 90’larda gelenlere devrederlerdi ama bu içinde yaşadığımız hızlı toplumsal değişim bizi farklı bir noktaya sürüklüyor. 2010’da Türkiye’ye 3 milyon Suriyeli geleceğini bilmiyorduk. Mevsimlik tarım işçileri kendi yoksulluklarıyla baş edemeden başka yoksullarla birlikte aynı pastayı paylaşmak zorunda kaldılar.

Yabancı gezici tarım işçilerinin çalışma şartları yerli işçilere kıyasla ne durumda?

“Suriyeli işçilerde sömürü daha fazla”

Ertan Karabıyık: Biz burada üç kategori oluşturuyoruz. Göç eden yabancı çalışanların ulaşım şartları çok sıkıntılı. Mevsimlik tarım işçilerini taşıyan minibüslerde trafik kazası sayısı çok fazla ve ölümler çok artıyor. Bu bütün mevsimlik tarım işçileri için geçerli aslında. İkincisi barınma ortamları çok sınırlı. Şu an hava Adana’da 40 derece ve naylon çadırlarda kalıyorlar. Yazın sıcak, kışın soğuk ve yağışlı hava şartları işçileri direkt etkiliyor. Beslenme konusu gerçekten yetersiz ve sudan kaynaklanan ihtiyaçlar rahatlıkla giderilemiyor, protein gibi insan direncini arttıran şeyleri yeteri kadar alamıyorlar vücutlarına. Temizlik imkanlarına ulaşamadıkları için hastalıklar nüksedebiliyor. Son olarak hepimizin bildiği gibi eğitim ve sağlık hizmetlerinden yeterince yararlanamıyorlar. Sürekli yakalanma korkusu içerisinde yaşıyorlar. Yakalandıkları takdirde bazı yabancı göçmenler sınır dışı ediliyor ve cezaya tabi tutuluyorlar. Çalışma ortamlarına baktığımız zaman iş güvencesi olmayan ve kaçak olarak görülen bir toplumsal kesim söz konusu. İllegal oldukları için haklarını savunamıyorlar, zaman zaman ücretlerini alamadıklarını duyuyoruz. Çalışma ücreti ve çalışma süresi birçok yerde değişkenlik gösteriyor. Örneğin 2015 yılında Antep’te antepfıstığı toplaması yevmiyesi 26 liraydı. Bunun 2 lirasını aracıya veriyorlardı yani 24 liraya topluyorlardı. Sadece biz, Azeriler ve Gürcülerde bahsettiğimiz rekabet henüz gerçekleşmediği için ücretlerin yüksek olduğunu biliyoruz. Günlük ortalama 100 liraya yakın yevmiye alıyorlar ama Suriyeliler birçok yerde tüm gün güneşin altında 40 liraya çalışıyorlar.

Saniye Dedeoğlu: Ücretteki farklılıklara bakarak Suriyeli göçmenlerde sömürünün daha fazla olduğunu söyleyebiliriz fakat yerli veya yabancı fark etmiyor, mevsimlik işçiler için çalışma koşulları çok kötü bir durumda. Mevsimlik işçiliğinin kendisi yoksulluk üreten bir mekanizma ve bu yoksulluk ve sosyal dışlanmışlık üreten mekanizmanın temelinde bu işçilerin maruz kaldığı yaşama ve çalışma koşulları var.

Bunca olumsuz şartlara karşılık olarak sivil toplumda atılan adımlar nedir?

Ertan Karabıyık: Fındık tedarik zincirinde insan hakları konusunda yapılan bir çalışma var fakat orada yabancı göçmen işçilere çok değinilmiyor. Benzer çalışmalar pamuktan konfeksiyona kadar tedarik zincirlerinde var, orada da yalnızca Suriyelilere değiniliyor. Özellikle uluslararası ticarete konu olan ürünlerde insan haklarına uygun üretim süreçleri için yapılan çalışmalar Türkiye için henüz çok yeterli değil. Doğrudan sivil toplumun ilgi alanına sadece Suriyeliler giriyor ki o da yavaş yavaş girmeye başladı. Kalkınma Atölyesi Avrupa Birliği destekli olarak Adana ve civarında mevsimlik tarım işçiliğine dair daha derin bir araştırma yapıyor ve onların savunu çalışmasını yapacak. Fakat özellikle tarımda yabancı göçmen işçilere odaklanan ve onlar için doğrudan program uygulayan herhangi bir sivil toplum kuruluşu yok. Yine de dolaylı yoldan Hayata Destek Derneği mevsimlik tarım işçileriyle ilgilenirken bazı çalışmalar yapıyor ya da Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu Suriyelilere yönelik çalışma yaparken mevsimlik tarım işçilerine de değiniyor. Diğer insani yardım kuruluşları da Suriyelilere yönelik çalışmalarında mevsimlik tarım işçilerine değinebiliyor fakat Kalkınma Atölyesi Adana’daki çalışmaları ve bu rapor odaklı çalışma aracılığıyla hedef grubunu direkt olarak mevsimlik tarım işçileri olarak belirlemiştir. Şu dönemde Gürcü ve Azerilerle ilgili doğrudan bir çalışma yapamıyoruz çünkü onların vizeyle ilgili illegal bir statüleri var. Biz bunu illegal olarak görmüyoruz, yoksulların kendi hayatlarını idame ettirmek için geliştirdikleri bir strateji bu ama yasalar onları kaçak işçi olarak görüyor. Yakalandıkları takdirde bu işçileri istihdam edenlere 8500 lira ceza veriliyor. O yüzden Avrupa’nın değişik ülkelerindeki sivil toplum kuruluşları gibi illegal işçilere doğrudan hizmet veremiyoruz, çünkü bu da suç. Yasalarımıza göre illegal işçiliği gördüğümüz anda ihbar etmemiz gerekiyor. Devletin ilgili kurumları onların nerede çalıştıklarını ve koşullarını biliyor fakat ihbar edilmedikleri için kimse işlem yapmıyor. Bu yüzden biz de Suriyeli sığınmacılara özel daha ayrıntılı programlara başladık. Örneğin Adana Çukurova’da 7 aylık Suriyeli sığınmacıların gezici mevsimlik tarım işçiliği koşullarını inceleyen bir pilot projeye başladık. Projenin hedeflediği çalışmalar; bu bölgedeki Suriyeli işçileri daha ayrıntılı incelemek, eğitim ve sağlık hakları konusunda bilgilendirme çalışması yapmak, iki ayrı dönemde koruma kitiyle hijyen kitinin dağıtımı ve bu insanların haklarını savunmaya yönelik iki bölgesel toplantı.

Raporunuzda yayınladığınız çözüm politikalarını özetler misiniz?

“Yabancı göçmen tarım işçilerine tarım vizesi verilmeli”

Saniye Dedeoğlu: Diğer mevsimlik tarım işçilerine dair sunulan önerilerden ayrılan bir iki öneri sunduk. Onlardan en önemlisi, yabancı göçmen işçilere geçici tarım vizelerinin verilmesiydi. Çünkü Suriyeliler dışındaki yabancı gruplara baktığımızda, özellikle Gürcülere verilen 3 aylık vize onların çay döneminde bölgede kalmalarını sağlayan bir vize işlemi de görüyor. Bunu daha resmi, kurumsal bir hale getirip işçilerin, en azından tarım vizesiyle çalıştırılmasının hem insan hakları hem de işçi hakları açısından önemli olduğunu söyledik. Raporu incelerseniz göreceksiniz, buna ilişkin diğer ülke örneklerini de Sinem arkadaşımız bir kitap haline getirdi. Bunun dışında sunduğumuz diğer bütün politika önerileri diğer mevsimlik işçileri de kapsayacak şekilde sunuldu. Barınma koşullarından çalışma koşullarının iyileştirilmesine kadar bir dizi önlem içeriyor rapor. Kayıt altına alma ve insana yaraşır çalışma koşullarını yerine getirme, güvenlik kapsamına alma, çocuk işçiliğinin engellenmesi, etnik kökenden kaynaklanan ayrımcılık üzerine araştırma yapma gereklilikleri, sivil izleme ve denetleme kurumlarının iyileştirilmesi gerekliliği sunduğumuz önerilerden bazıları.

mevsimlik gocmen

Ertan Karabıyık: Bu konu çözüm üretmenin en zor olduğu alanlardan biri. Biz yaklaşık 2002 yılından beri mevsimlik tarım işçileri meselesiyle uğraşıp bu meseleye dair bir çözüm üretemezken yoksulların rekabetine yol açan bu durumla ilgili yabancı göçmen işçilere çözüm üretmek çok zor. Vizeyle ilgili çalışma yapanlar ve sığınmacı konumuyla hayatlarını artık Türkiye’de geçirecek olan Suriyeli yurttaşlar olmak üzere iki kategori var elimizde. Mevsimlik tarım işçisi olan Türkiyeli vatandaşların yasal hakları henüz verilmemişken, onlara uygun yaşama ortamlara sağlanamamışken bir de yeni insanların gelmesiyle aslında iş çok çetrefilleşti ve zor oldu. Özellikle vizeyle gelenlere yönelik politika önerileri ancak hükümetin alacağı kararlarla ilgilidir. Hükümet tarım vizesi verme taraftarı değil, “Bunca şey arasında ayrı bir sosyal sorun ortaya çıkarır bu. Onun da bir sürü gereklilikleri var, uluslararası hakları var. Biz henüz kendi tarımda çalışan yurttaşımızı sosyal güvenlik kapsamına alamamışken tarım vizesi verdiğimiz takdirde yabancı göçmen işçileri sosyal güvenlik kapsamına almak zorundasınız” diyorlar. Gördüğünüz gibi zor bir alan bu ama çözümsüz olduğunu söylemiyorum. Burada da temel şey insan haklarını, standartları dikkate alan önerilerde ısrarcı olmaktır. Ayrıca yabancı göçmen mevsimlik tarım işçilerinin çocuklarını dikkate alan çalışmalar yapılmalı.