“Demokrasi ve sivil toplum bir bütünün parçaları gibidir”

22 Mayıs 2016
İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü geçtiğimiz sene Sivil Toplum Kuruluşu ve Sosyal Sorumluluk Yönetimi yüksek lisans programını başlattı. Programın koordinatörü Doçent Doktor Yusuf Adıgüzel’le programı, Türkiye’de sivil toplumu ve akademiyle sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkiyi konuştuk. Doç. Dr Adıgüzel “Sivil toplum düşüncesi, Türkiye’deki demokratikleşme sürecinden ayrı ele alınamaz.” dedi.   Sivil toplum oluşumumuz bile devlet […]

İstanbul Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü geçtiğimiz sene Sivil Toplum Kuruluşu ve Sosyal Sorumluluk Yönetimi yüksek lisans programını başlattı. Programın koordinatörü Doçent Doktor Yusuf Adıgüzel’le programı, Türkiye’de sivil toplumu ve akademiyle sivil toplum kuruluşları arasındaki ilişkiyi konuştuk. Doç. Dr Adıgüzel “Sivil toplum düşüncesi, Türkiye’deki demokratikleşme sürecinden ayrı ele alınamaz.” dedi.

 

Sivil toplum oluşumumuz bile devlet eliyle oluyor.

Türkiye sivil toplum dünyasını nasıl değerlendiriyorsunuz? 

IU. SOSYOLOJI BOLUMU OGRETIM UYESI DOC. DR. YUSUF ADIGUZEL (RECAI KOMUR 31.01.2016)

Modern toplumun en önemli gelişmişlik göstergelerinden biri de, bireylerin toplumsal sorunların çözümüne yönelik faaliyetlere gönüllü olarak katılma düzeyleri. Bu tür gönüllü hizmetler, üçüncü sektör de denilen, kar amacı gütmeyen Sivil Toplum Kuruluşları (STK) üzerinden yürütülüyor. Ayrıca bazı kamu ve özel sektör kuruluşları da, başta kendi çalışma alanları olmak üzere, herhangi bir maddi beklentileri olmadan, sosyal sorumluluk projeleri ile toplumsal fayda güden projeler üretiyor ve topluma karşı sorumluluklarını yerine getirmek istiyorlar.

Öncelikle ifade etmeliyiz ki Türkiye açısından sivil toplum kavramsal olarak çok yeni ve dolayısıyla bir sivil toplum kültüründen bahsetmemiz zor. Batıda da Eski Yunan’a kadar götürülebilmekle birlikte, ilk kez Hegel tarafından, modern ulus devletin bir ürünü olarak, ulus devletin yasal çerçevesinde, bireysel hakları korumayı amaçlayan grup, kurum, kuruluş ve pratikleri içinde barındıran, devlete bağlı olmayan her türlü girişimi ifade etmek amacıyla kullanılmıştır.

Sivil toplum düşüncesi, Türkiye’deki demokratikleşme sürecinden ayrı ele alınamaz. Gerçek bir sivil toplum ancak demokratik bir ortamda gelişebilir. Yani demokrasi ve sivil toplum bir bütünün parçaları gibidir. Hatta devleti yönetmeye talip olan siyasi partiler bile örgütlenme hakkının kullanılması bağlamında sivil toplumun önemli bir parçasıdır. Siyasi partilerin adayları, aslında seçilip, parlamentoda görev alana kadar birer sivil toplumun temsilcisidir. Neticede siyasi partiler birer devlet kuruluşu olmayıp, benzer dünya görüşlerine sahip insanların bir araya gelerek örgütlendiği ve yönetime talip oldukları sivil oluşumlardır. Diğer taraftan devletin, hükümetin politikalarını etkilemek üzere örgütlenen baskı grupları, demokratik yönetimlerin önemli bileşenleridir.

Türkiye’de gerek demokratikleşme, gerekse modernleşme doğal toplumsal dinamikler ile ortaya çıkan, tabandan gelen bir tazyikle oluşmamış, yukarıdan aşağıya yayılmak istenen bir biçimde kendisini göstermiştir. Yani sivil toplum oluşumumuz bile devlet eliyle oluyor. Bu trajikomik durum, “neden sivil toplum gelişmiyor”un cevabını fazlasıyla veriyor aslında.

İstanbul Üniversitesi böyle bir program açarak Türkiye’de sivil toplum kuruluşları ve sosyal sorumluluk projeleri için uzman yetiştirmesi ve STK alanın bir “sektör” olarak yapılanmasında önemli bir katkı sağlamayı hedefliyor.

Türkiye akademi dünyasının sivil toplum üzerine yaptığı çalışmaları yeterli buluyor musunuz? Yeterli değilse nedenleri ne olabilir?

Avrupa ülkeleri ve ABD’nin önde gelen üniversitelerinde Sivil Toplum Kuruluşları Yöneticiliği (NGO Management) ve Sosyal Sorumluluk (Social Responsibility) üzerine Yüksek Lisans ve Sertifika Programları oldukça yaygın. Türkiye’de bu alanda büyük bir eksiklik söz konusu. Lisans düzeyinde bir program bulunmamakla birlikte, yüksek lisans düzeyinde STK ve Sosyal Sorumluluk Yönetimi veya benzer alanlarda henüz eğitime başlayan veya başlamak üzere olan sadece bir kaç üniversite bulunuyor. Dünyanın en eski ve saygın üniversitelerinden biri olan İstanbul Üniversitesi, birçok farklı kriterlere göre dünyanın en iyi 500 üniversitesi arasında yer alıyor ve akademik başarıları ile daha üst sıraları hedefliyor. Üniversite sıralama sistemlerine göre, akademik başarı kadar üniversitelerin topluma katkıları, sivil toplumun gelişmesi ve sosyal sorumluluğa verdikleri önem de kapsamlı bir şekilde değerlendiriliyor. İstanbul Üniversitesi Sosyoloji Anabilim Dalı altında böyle bir program açarak Türkiye’de sivil toplum kuruluşları ve sosyal sorumluluk projeleri için uzman yetiştirmesi ve STK alanın bir “sektör” olarak yapılanmasında önemli bir katkı sağlamayı hedefliyor. Program ilk kez 2015 Güz yarıyılında öğrenci almaya başlamasına rağmen yüksek bir ilgi ile karşılaşmış ve diğer üniversitelerden de benzer girişimlerin canlanmasını sağladı.

İstanbul Sosyoloji’nin öncülük yaptığı bu akademik girişim, STK’lar ve Akademi arasında köprü olmayı da hedefliyor.

Türkiye’deki akademi-STK işbirliklerini nasıl değerlendiriyorsunuz? Bu iki sektör yeterince birbirini besliyor, işbirliği kuruyor mu? Kurmuyorsa nedenleri ne olabilir? Nasıl aşılabilir?

Akademi ve STK’lar arasındaki ilişki ve işbirliğinin yeterli olduğunu söyleyemeyiz. STK’lar için insan kaynağını yetiştirecek kurumlar üniversiteler. Yetişmiş personel ve finansal kaynak ihtiyaçları ile birlikte, yürütülecek projeleri için ihtiyaç duyulan gönüllüleri bulmak, faaliyetlere toplumun ilgi ve desteğini çekebilmek için doğru ve etkili bir iletişim yönetimi uygulamak da bir bilgi birikimi ve akademik kariyer gerektiriyor. İstanbul Sosyoloji’nin öncülük yaptığı bu akademik girişim, STK’lar ve Akademi arasında köprü olmayı da hedefliyor. Gerek uygulama dersleri, gerekse hazırlanacak bitirme tezleri, bu ilişki ve iletişimi daha da güçlendirecek.

STK proje grubu

Lisans üstü programlarını açma kararını nasıl verdiniz? Program hakkında bilgi alabilir miyiz?

Çevremize baktığımızda çok sayıda STK’nın projelerine kaynak sağlayamazken, projelere kaynak vermek isteyen kurumların fonlarının da önemli bölümünün ellerinde kaldığını görüyoruz. Ortada tam bir iletişim ve yönetişim sorunu var. Bu sorunu da ancak bu alanda yetişmiş uzman kişiler aşabilir. Kar amacı gütmeyen, toplumsal sorunlarla ilgilenen ve genellikle toplumdaki dezavantajlı gruplar için çalışan STK’larda, profesyonel veya gönüllü olarak çalışacak nitelikli insan bulma ve finans oluşturma en önemli sorunlar olarak karşımıza çıkıyor. Hali hazırda, STK’ların sosyal projelerine fon sağlayabilecek çok sayıda ulusal ve uluslararası kurum ve kuruluş var aslında. Ancak, STK’ların veya ticari şirketlerin, proje geliştirebilmeleri, fon sağlayıcıların belirlemiş olduğu standartlara uygun proje dosyası hazırlayabilmeleri, projeleri yürütebilmeleri ve tanımlanan süre içerisinde kapatabilmeleri belli bir uzmanlık gerektirdiğinden, sosyal projelere ayrılan fonların maalesef çok küçük bir bölümü kullanılabiliyor. Program içeriğini baktığınızda teorik bilgiler yanında, hem proje yazma ve yönetme, hem de kaynak bulma konularında uzmanlaşma sağlayacak bir eğitim sunduğunu göreceksiniz.

Bu programı başarı ile tamamlayanlar, Türkiye toplumumun sosyolojik altyapısını daha yakından tanıyarak, görev alacakları sosyal projelerin kurgulanmasından yürütülmesine, fon bulunmasından raporlanmasına kadar her aşamada bilimsel metotları kullanabilme becerisi kazanacaktır.

Programa talep nasıl? Programı tamamlayan öğrencilerden ne bekliyorsunuz? Tamamlayanlar neler yapıyorlar? 

Program çok yeni olmasına rağmen yüksek bir ilgi var. Programdan geç haberi olanlar ve kayıt dönemini kaçıranlar için bu yıl Bahar döneminde de başvuru aldık. 15 kişilik kontenjan ilan etmiştik ve 70 kişi başvurdu. Şu anda mevcut öğretim üyesi kapasitesini ve yürütülecek projeleri de hesaba katarak bu kayıt döneminde sadece 10 öğrenci almayı kararlaştırdık. Yine çok yüksek bir başvuru bekliyoruz. Ancak, Üniversite ve Sosyoloji Bölümü olarak, alacağımız sınırlı sayıda öğrencinin bireysel, toplumsal ve küresel iyilik için önemli adımlar atacak ve STK sektörüne en fazla katkı sağlayabilecek kişiler olmasını önceleyeceğiz.

Türkiye’nin ve STK Sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda en verimli olacak bir program geliştirildi.

Programın içeriğini oluştururken sivil toplum dünyasıyla ortak çalışmalar yapıldı mı? Program içerisinde STK’lar ile işbirliği yapılıyor mu? 

Program içeriği oluşturulurken uzun süreli bir fizibilite çalışması ve STK temsilcileri ile görüşmeler yaptık. Sektörün sorunları analiz ettik. Yerli ve yabancı üniversitelerde benzer programlar olup olmadığını araştırdık. Türkiye’de çok kısıtlı birkaç girişim dışında bir şey yok iken, Batıda çok sayıda örnek olduğunu gördük. AB müzakere sürecinde bir ülke olarak Türkiye’nin ve STK sektörünün ihtiyaçları doğrultusunda en verimli olacak bir program geliştirdik. Derslerde Türkiye ve dünya örnekleri üzerinden uygulama yönüne ağırlık verilmesi amaçlıyoruz. Zaten ders programı incelediğinizde, STK’lar ile işbirliğine ne kadar açık bir program olduğu görebilirsiniz.