İnsan Hakları İzleme Dünya Raporu: ‘Korku Siyaseti’ insan haklarını tehdit ediyor
İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün açıkladığı Dünya Raporu’nda, 2015 yılında korku siyasetinin tüm dünyadaki hükümetlerin insan haklarında geri dönüşüne yol açtığını belirtiyor. Avrupa’nın mülteci akınına karşı tutumunu yanlış ve tehlikeli olarak niteleyen rapor, Türkiye’deki ihlallere de değiniyor. İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), 26. baskısı olan 659 sayfalık Dünya Raporu’nu bugün yayınladı. Örgütün İcra […]
İnsan Hakları İzleme Örgütü bugün açıkladığı Dünya Raporu’nda, 2015 yılında korku siyasetinin tüm dünyadaki hükümetlerin insan haklarında geri dönüşüne yol açtığını belirtiyor. Avrupa’nın mülteci akınına karşı tutumunu yanlış ve tehlikeli olarak niteleyen rapor, Türkiye’deki ihlallere de değiniyor.
İnsan Hakları İzleme Örgütü (Human Rights Watch), 26. baskısı olan 659 sayfalık Dünya Raporu’nu bugün yayınladı. Örgütün İcra Direktörü Kenneth Roth, 90’dan fazla ülkede insan hakları pratiklerini inceleyen raporun önsözünde, “Orta Doğu’da yayılan terör saldırıları, baskı ve çatışmalar sebebiyle doğan devasa mülteci akışı, birçok hükümetin kendi güvenliklerini korumak amacıyla yanlış çabalar içerisine girmesine, insan haklarını kısıtlamalarına yol açtı. Aynı zamanda, son zamanlarda tüm dünyadan otoriter hükümetler, çoğunlukla sosyal medya tarafından büyütülen barışçıl muhalefet korkusuyla, bağımsız gruplar üzerinde yoğun baskı girişiminde bulundu. Geri atılan bu adım sıradan insanları korumak adına ispatlanmış bir etkisi olmadan tüm haklarını ihlal ediyor” dedi.
İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre, çoğunlukla Suriye’de yaşanan çatışmalardan kaynaklanan ve Avrupa’ya olan kayda değer mülteci akını, IŞİD adına sivillere yönelik yapılan saldırıların da artmasıyla birlikte, gittikçe büyüyen bir korku tellallığına ve İslamofobi’ye yol açtı. Fakat Avrupa hükümetleri sınırlarını kapatıp mültecileri daha az donanımı olan Avrupa dışı sınır ülkelerine geçirdikçe, mülteci sorumluluklarını geçiştiriyor, eski yöntemleri yeniden hayata döndürüyorlar. Mültecilerin yarattığı potansiyel tehdit vurgusu da Avrupa hükümetlerinin yurt içinde gelişen terör tehditlerini irdeleme ve muhalif nüfusun sosyal anlamda marjinalleşmesini engellemek için atılması gereken adımlar konusunda dikkatlerini dağıtıyor.
GÖÇMENLERİN ÜZERİNİN KAPATILMASI YANLIŞ VE TEHLİKELİ
Rapor özeti şöyle devam ediyor: “İngiltere ve Fransa izleme yetkilerini genişletmeye çalışırken, Amerika Birleşik Devletleri’nin devlet politikasına yön verenleri, terör tehditlerini istihbarat bürolarının kitle gözetim kabiliyetleri üzerindeki son mütevazı kısıtlamaları tersine çevirmek için kullanmıştır. Bu durum, terörü önleme kabiliyetinde hiçbir ispatlanmış artış olmadan mahremiyet haklarını zayıflatacaktır. Nitekim Avrupa’da son zamanlarda yaşanan bir dizi saldırının failleri kolluk kuvvetleri tarafından biliniyordu, fakat İnsan Hakları İzleme Örgütü’ne göre polis fazla bunalmıştı ve hedeflenen ipuçlarını takip etmek için daha fazla kapasite ihtiyacı olduğunu öneriyordu.”
Göçmen ya da azınlık topluluklarının üzerlerinin kapatılmasının hem kendi içinde yanlış, hem de tehlikeli olduğunu belirten rapor, “Bütün toplulukları birkaç kişinin eylemleri yüzünden karalamak, terörist yetiştiren kişilerin tam anlamıyla bayıldığı ve istismar etmek istediği bölünmeyi ve düşmanlığı doğuruyor” diyor. Avrupa’nın mülteci akınına karşı verdiği karşılığın da aynı zamanda zarar verici olduğunu belirtiyor. Denizlerde zayıf teknelerle Avrupa’ya ulaşmak için hayatlarını riske atan birçok sığınmacıya çok az seçenek bırakmasının, teröristlerin kolayca istismar edebileceği kaotik bir durum oluşmasına sebep olduğunu ifade ediyor. Önerisiyse; mültecilere Avrupa’ya ulaşabilmeleri için güvenli ve düzenli bir yol oluşturmak. Bunun denizlerde yiten yaşamların sayısını azaltırken göçmen bürolarına güvenlik risklerini denetlemek için de yardımcı olacağını ve herkes için güvenliğin artmasını sağlayacağını söylüyor.
RUSYA, ÇİN, TÜRKİYE: AKTİVİSTLERİ DİZGİNLEMEK
Raporda diğer başlıklar şu şekilde yer alıyor:
- Sosyal medyanın da yardımıyla sivil toplum örgütleri tarafından başlatılan halk hareketleri, birçok otoriter hükümeti korkuttu. Arap ayaklanması, Hong Kong’da gerçekleştirilen “şemsiye protestosu” ve Ukrayna’nın Meydan hareketi gibi eylemler, birçok otokratı insanların seslerini duyurmak amacıyla bir araya gelmesinin engellemeye yöneltti. Kötü eğilimli hükümetler, sivil grupların eylemlerini ve ihtiyaçları olan uluslararası fonlamaları kısıtlamak amacıyla kanunlar çıkartarak bu grupları bastırmak istemişlerdir. Bu anlamda Rusya ve Çin en kötü suçlular arasındadır. Rusya’daki kritik grupların kapatılması ve Çin’deki hak avukatlarının ve savunucuların tutuklanması da dâhil olmak üzere bu gücün bastırılması yıllardır görülmemiştir. Türkiye’nin iktidar partisi, hükümeti eleştiren aktivistleri ve medyayı hedef alarak güçlü bir baskıya öncülük etmiştir.
SESSİZ KALAN BATILI HÜKÜMETLER
- Etiyopya ve Hindistan, genellikle milliyetçi söylem kullanarak, hak ihlallerinin bağımsız olarak izlenebilmesi için alınan yurtdışı fonlarını kısıtlamışlardır. Bolivya, Kamboçya, Ekvator, Mısır, Kazakistan, Kenya, Fas, Sudan ve Venezüella aktivistleri dizginlemek ve bağımsız grupların idare kabiliyetlerini bastırmak amacıyla muğlak ve geniş kapsamlı yasalar çıkarmışlardır. Batılı hükümetler ise bu küresel tehditlere karşı seslerini çıkarma konusunda yavaş kalmışlardır.
OLUMLU GELİŞMELER
- İnsan haklarına karşı olan bu muazzam büyüklükteki tehditlere rağmen 2015 yılı olumlu gelişmeler de getirmiştir. Kötüleyici yasalara ve şiddet saldırılarına sıkça maruz kalan lezbiyen, gey, biseksüel ve transgender (LGBT) bireyler; Meksika, İrlanda ve ABD’de eşcinsel evliliklerinin yasalaştırılması ve Mozambik’teki eşcinsel olmanın suç olmaktan çıkarılması ile eşitlik bağlamında büyük aşamalar kaydetmişlerdir. Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nden cinsel yönelim ve cinsiyet kimliğine dayalı şiddet ve ayrımcılığa son vermek amacıyla 72 ülkenin de onayladığı bir taahhüt verilmiştir.
- Burma’da (Birmanya) kasım ayında seçimler barış içerisinde gerçekleştirilmiş ve Nijeryalılar da iktidar gücünün muhalefet tarafına geçmesini barış içerisinde kutlamışlardır. Eylül ayında Birleşmiş Milletler ilk defa evrensel ve insan hakları temelli 17 büyük kalkınma hedefi benimsemiştir; bu taahhütler herkes için cinsiyet eşitliğinin ve adalete erişimin sağlanması hedeflerini içermektedir. Birleşmiş Milletler’in Paris’te gerçekleştirilen iklim zirvesinde hükümetler ilk defa iklim değişikliklerine verdikleri karşılıkla özellikle yerli halk, kadınlar, çocuklar, göçmenler ve diğer korunmasız kesimler açısından insan haklarına “saygı göstermeyi, teşvik etmeyi ve dikkate almayı” kabul etmişlerdir.
- Uyuşturucu kullanımına karşı cezalandırıcı yaklaşımların yetersizliği; Kanada, Şili, Hırvatistan, Kolombiya, Jamaika, Ürdün, İrlanda, Tunus ve Amerika Birleşik Devletleri’nin de dâhil olduğu birçok ülkede diyaloğun artırılması ve uyuşturucu kullanımının suç olmaktan çıkarmak konusunda atılacak adımlar için harekete geçirici olmuştur.
- Eski Çad diktatörü olan ve 80’li yıllarda insanlığa karşı işlediği suçlar sebebiyle Senegal’de yargılanan Hissene Habre’nin, eski bir devlet başkanının başka bir ülke mahkemesi tarafından gerçekleştirilen ilk duruşma olması kurbanlar tarafından coşkuyla karşılanmıştır.
Raporun önsöz yazısında “Uluslararası insan hakları hukukunda yüceltilen bilgelik; kendi uluslarını güvende tutmak ve insanlarına daha etkili bir şekilde hizmet etmek isteyen hükümetler için vazgeçilmez bir rehberlik sunar” diyor Roth. “Bu bilgeliği kendi vahametimizde terk ettik” diye de ekliyor.
Raporun orijinal metni için tıklayınız.
*Özet raporun çevirisi Sivil Sayfalar tarafından yapılmış olup sadece bilgi amaçlıdır.
Bizi Takip Edin