Munzur’da HES’lere karşı Ekoloji Mücadelesi
1990’lı yıllarda büyük şehirlere göç eden Dersimliler, STK’larda örgütlenerek baraj ve HES projeleriyle doğa talanına karşı mücadeleye başladı. Kentte verilen çevre mücadelesi, son birkaç yılda 1. derece SİT alanı olan Munzur Gözeleri’ndeki peyzaj projesine odaklandı. Munzur Gözeleri, Milli Park statüsündeki Munzur Vadisi'ne akan akarsu yatağı ve uluslararası sözleşmeler ile koruma altında. Gözeler Alevi inancında kutsal bir mekân olarak kabul ediliyor. Bu nedenle de peyzaj çalışmalarının koruma altındaki bir mekânın betonlaştırılarak doğal bir inanç merkezinin özünden koparılarak mesire ve ticaret alanına çevrilmesine karşı imza kampanyası başlatıldı. Yanı sıra, çok sayıda STK, siyasi parti, yazar, sendika ve insan hakları savunucusu bir deklarasyon yayınlayarak, Munzur Gözeleri’ndeki peyzaj projesine izin vermeyeceklerini açıkladı. Munzur Çevre, Kültür ve Dayanışma Derneğ’inden (MÇD) Sevil Doğan ile ekoloji mücadelesinin dinamiklerini konuştuk. Doğan, Dersim’de verdikleri ekoloji mücadelenin asıl sahiplerinin yaşam ve geçim araçları yıkıma uğratılan, temiz havaya, yeşil bir çevreye hasret yaşayan milyonlarca insan olduğunu vurguluyor ve bu nedenle önceliklerinin bu milyonların doğru bir bilince ve mücadele pratiğine sahip olmaları olduğunu belirtiyor. Yerel düzeyde çevre hareketiniz nasıl ve ne zaman başladı?

Ekoloji Mücadelenin Asıl Sahipleri, Yaşam ve Geçim Araçları Yıkıma Uğratılan Milyonlar!
Neler yaptınız? Hangi yol ve yöntemleri kullanıyorsunuz? Hukuki süreç ve diğer yolları denediniz mi? Doğaya ve yaşam alanlarına yönelik saldırılar sistemli ve sürekli. Mücadele de kaçınılmaz olarak uzun soluklu gelişecek. Geride bıraktığımız dönem boyunca yapmaya çalıştıklarımız elbette ki geniş bir yelpazeye sahip. Anlama, öğrenme ve talana karşı koyma çabası ve pratiği olarak özetlenebilir. Mücadelemizin benimsediği yol ve yöntemler, doğaya ve yaşam alanlarına yönelik saldırıların niteliğine ve düzeyine göre biçimleniyor. Başlangıç noktamız, doğayı ve yaşam alanlarını kuşatan saldırılara örgütlü karşı koyabilmek. Doğanın gün gün yoksullaşmasının yanı sıra sömürü ve talandan etkilenen yoksul köylüler ve kentlerde yaşayan işçi ve emekçiler bulunuyor. Kendimizle sınırlandıramayacağımız mücadelenin asıl sahipleri sularına, toprağına el konulan, yaylaları yasaklanan, ormanları kesilen, dağları delik deşik edilen, yaşam ve geçim araçları yıkıma uğratılan, temiz havaya, yeşil bir çevreye hasret yaşayan milyonlarca insan.Önceliğimiz, sömürü ve talanı sonlandıracak milyonların doğru bir bilince ve mücadele pratiğine sahip olmaları.Bilinç taşıyan etkinlikler, kahvaltılardan, panel ve konferanslara kadar çeşitlenerek sürüyor. Periyodik olarak çıkardığımız “derği” yine bu görevi yerine getirerek süren direniş ve mücadelelerin sesi olmaya çalışıyor. Talan ve sömürüyü frenleyecek, geriletecek ve püskürtecek tek yöntem ciddi ve kararlı mücadelelerdir. Bizler de mücadeleyi sapmaya uğratacak her şeye göğüs gererek, gelişen her mücadelenin parçası olamaya, içinde yer almaya, dayanışmanın sınırlarını aşmaya çalışıyoruz. Hukuksal mücadeleler de dahil, biliyoruz ki başvurduğumuz yol ve yöntemler bugüne kadar yaptıklarımızdan daha fazlasını yapmaya muhtaçtır. Size destek olan STK’lar, siyasiler ya da başka kurumlar var mı? Öncelikli olan doğanın tahribatından doğrudan etkilenen kitlelerin buluşması ve mücadele etmesidir. Asıl gayemiz bu yöndedir. Ekoloji mücadelesi sürdüren, ciddi ve bağımsız örgütlenmeler birlikte hareket edeceğimiz, dayanışma içerisine olacağımız güçlerdir. Yakın zaman da sosyal medya paylaşımları nedeniyle tutuklanan derneğimizin başkanı Ali Ekber Barmağıç’ın özgürlüğüne kavuşmasında dayanışmanın payı büyük oldu. Bu türden dayanışmalar karşılıklı olarak örülmeye devam edecektir.
Ekoloji mücadelesini programına yazmakla yetinmeyen, sömürü ve talana karşı mücadele eden her örgütlenmeyle ve siyasi partiyle dayanışma içerisindeyiz.Siyasi partiler konusunda elbette ki ihtiyatlı bir yaklaşıma ve ölçülere sahibiz. Devletten olduğu gibi siyasi partilerin etkisinden bağımsız bir ekoloji mücadelesi yaklaşımına sahibiz. Doğanın sömürüye açılmasına ön ayak olan, yasalar hazırlayan, yasaların altına imza atan hiçbir siyasi partiyle ilişkimiz ve iletişimimiz söz konusu olamaz. Yine programına sadece “yeşil” güzellemeler yazan siyasi partilerle aramızda asla kapanmayacak mesafeler var. Ekoloji mücadelesini programına yazmakla yetinmeyen, sömürü ve talana karşı mücadele eden her örgütlenmeyle ve siyasi partiyle dayanışma içerisindeyiz.
Ekoloji Mücadelesi Zorlu ve Sancılı Bir Sürecin İçinden Geçiyor
Medyada yer almak için bir çaba gösteriyor musunuz? Kampanyanızı yürütmek için neler yapıyorsunuz? Size yerel ve ulusal medyada yer veriliyor mu? Elbette çaba gösteriyoruz. Doğayı talan eden şirketlerin sözcülüğüne soyunan burjuva basında görünür olmak, imkansızı başarmaktan farksız. Ekoloji mücadelesinin sesi olan yazılı ve görsel basında yer almak bu nedenle önceliğimiz oluyor. Kampanyalarımızı kendi gücümüze ve olanaklarımıza dayanarak sürdürmeye çalışıyoruz. Kampanyamızı destekleyecek tüm kesimlerle buluşmaya özen gösteriyoruz. Süreç nasıl ilerliyor? Talepleriniz nasıl karşılık buldu? Olumlu yanıt bulan talebiniz var mı? Yıllar içinde bir değişim gözlemlediniz mi?
Ekoloji Hareketine Mücadele ve Direniş Çizgisi Hâkim Olmalı
Eleştirel bir değerlendirme yaparsanız, Türkiye’de genel olarak çevre hareketini ve siz kendi yerel çevre hareketinizi nasıl değerlendirirsiniz? Siz etkili yol ve yöntemler kullandığınızı düşünüyor musunuz? Hangi konuda kendinizi başarılı ve hangi konuda başarısız görüyorsunuz? Ekoloji mücadelesinin bugünü ve geleceği için, sistemin yarattığı sonuçlar yerine, onun karşısında konumlanan bir mücadele çizgisine ulaşmak tayin edici olacak. Bizler içinde bulunduğumuz koşulların (salgın sürecinin) kendiliğinden gösterdiği gerçeklerin ekoloji hareketinin hanesine olumlu etkide bulunacağını düşünüyoruz. Biz elimizden geldiğince ekoloji hareketinin net ve berrak bir çizgiye, kitlelerle bütünleşen bir mücadeleye doğru yol alması için mücadele edeceğiz. Ekoloji hareketine mücadele ve direniş çizgisi hâkim olmaksızın doğa ve insanlık yıkıma uğramaya, ağır bedeller ödenmeye devam edecektir. Bu mücadele çizgisi olmaksızın ekoloji mücadelesini büyütmek, sömürünün, talanın önüne geçmek mümkün değildir. Ekoloji hareketinin en büyük dezavantajı, ekoloji mücadelesiyle bu zeminde buluşmada yaşadığı handikaptır. Salgın süreci bu handikabın aşılmasına uygun zemin hazırladı. Salgın gibi, yok edilen ormanlara, kuruyan derelere, delik deşik edilmiş dağlara, yağmalanmış tarım arazilerine, kirletilmiş havaya, denize baktığımızda gördüklerimize vereceğimiz cevap önemlidir. Salgın süreci bu cevabı tüm açıklığıyla bize veriyor. Sadece virüse yakalanmış insanlar, kesilmiş ağaçlar, kurumuş dereler, nefes alamayan insanlar ya da kıyıya vurmuş balıklar, katledilmiş hayvanlar görmüyoruz. Gördüğümüz tam da emperyalist kapitalist sistemin kendisi. Ekoloji hareketi yaratılan her türlü sonuçta, yıkımda bu sistemi görmeye başladığı zaman, doğanın ve yaşamın özgürleşme mücadelesi dinamizm kazanacak. Sömürüyü ve talanı engelleme çabamız doğru araç ve yöntemlerle buluştuğunda mücadelemiz başarı kazanacak. Bir yandan bugüne kadar sonuç aldığımız, başarı kazandığımız yöntemleri geliştirmekle, bir yandan da bizi ileriye taşımayan yöntem ve araçlardan kurtulmakla yükümlüyüz. Doğru olan bilinçle buluşsak da en büyük zorlanmayı asıl olarak o yöntemleri hayata geçirmekte, pratiğe uygulamakta yaşıyoruz. Bu nedenle, üzerinde yoğunlaşacağımız konular, ekoloji mücadelesini daha derin kavrama çabası ve uygulama yöntemleri olacak.Nerede sömürü ve talan varsa hemen önünde yeni direniş ve mücadeleler boy veriyor.
Bizi Takip Edin