Güneydoğuda Yerel Ekoloji Mücadelesi: Hevsel Koruma Platformu

Diyarbakır Surları ve Hevsel Bahçeleri Kültürel Peyzaj Alanı, “7 bin yıllık tarihsel varlığını sürdüren orijinal ve özgün kültür varlıkları” olduğundan 2015 yılında UNESCO Dünya Miras Listesi’ne alındı. Kültür Bakanlığı, “Hevsel Bahçeleri, bahçe kültürünün çok önemli olduğu bir coğrafyada yer alan tarihi boyunca, halkın kullanımına açık bir alan olarak özgün bir değer ortaya koymakta; 30’dan fazla uygarlığın izlerini taşıyan bir bölgede 8 bin yıl gibi çok uzun süredir bahçe olarak tarımsal değerinin dışında, kültürel ve tarihi olarak da özgün bir yere” sahip diyor.  Buna karşın Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın hazırladığı “Dicle Vadisi Rekreasyon Alanı” ismi verilen projenin ilk etabı Dicle Vadisi’nde başladı ve ağaç kıyımına dönüştü. Birçok endemik türün bulunduğu bölgedeki ağaçların kesilmesine karşı, UNESCO’dan uyarı yapıldı ve bölgedeki çevre savunucuları Dünya Kültürel Miras listesinde bulunan 8 bin yıllık Hevsel Bahçeleri’ne verilen zararın sürmesine karşı uyarı ve mücadelelerini sürdürüyor.

Hevsel Koruma Platformu

Hevsel’deki durumu Hevsel Koruma Platformu eş sözcüsü ve aynı zamanda Amed Ekoloji Derneği üyelerinden Vahap Işıklı ile konuştuk. “Hevsel Bahçeleri'nde başlayan bir talan meselesi vardı ve acıdır hâlâ var.” diyen Işıklı, Hevsel Koruma Platformu oluşmadan önce Hevsel bahçelerine yapılan doğa yürüyüşlerine katılması sayesinde ekoloji mücadelesini tanımış. Çevre hareketinin içinde yer alma sebebini, “yanı başımızdaki talana karşı duruştan öte, hem mücadelesini verme, hem de zihniyet yaratma çabası” olarak özetleyen Işıklı, “kadına, çocuğa, ağaca, hayvana bütünüyle yaşama düşman insan merkezli bir zihniyetin, yaratmak istediği tahakküme, tükenişe karşı bir mücadele vermek gerektiğine” inandığının altını çiziyor. Hevsel’de yerel çevre hareketi, 2014’te Dicle Üniversitesi Rektörlüğü “bataklık kurutma” gerekçesi ile 30-50 yaşlarındaki 7 bine yakın ağacın kesimine dönüşmesiyle başladı. Buna karşı çıkan çevreciler Mezopotamya Ekoloji Hareketi ve Amed Ekoloji Derneği’nin öncülüğünde Hevsel bahçelerinde nöbet tutmaya başladılar ve onlara gençlik hareketlerinden, kentteki TMMOB, KESK ve çeşitli siyasi partilerle birlikte, bireysel olarak yazarlar, aktivistler ve Barış Anneleri’nin de eklenmesiyle mücadele büyüdü. Hevsel için tutulan ve günlerce süren nöbetlerin sonunda ağaç kesimleri Diyarbakır Valiliği tarafından durduruldu. 2015 yılında UNESCO’nun Hevsel Bahçeleri ve Diyarbakır surlarını birlikte kültürel peyzaj alanı olarak ilan etmesi ve doğal miras listesine alması önce ekoloji mücadelesi verenleri ümitlendirdi. Ancak tabii ki talan durmadı. 2016’da Hevsel Bahçeleri’nin içinde bulunduğu alan, “özel proje planı” olarak ilan edildi. Diyarbakır’da da Millet Bahçesi inşa etme çabaları, birkaç katlık kafe için 1095 metrekare yeşil alanın yok edilmesiyle sürdü. Vahap Işıklı o zamanın yetkililerinin, “Biz bu alandaki yeşili yok ediyoruz ama kentin farklı alanlarında yine yeşil alanlar inşa edeceğiz’’ dediklerini hatırlıyor.Vahap Işıklı Vahap Işıklı, Dicle 1. Etap projesinin yapılmaya başlanmasının ardından Hevsel Bahçeleri’nin de içinde olduğu Dicle nehrinin bir kısmına yasal olarak talan için meşruiyet yaratıldığını ve söz konusu alanın Kıyı Koruma Muhafaza Kanunu kapsamına girmemesi için statüsüz bırakıldığını söylüyor. Tüm bu gelişmelerin sonunda, Hevsel için ekoloji mücadelesi veren tüm kurumları içine alan Hevsel Koruma Platformu 2017'de kurulmuş oldu. Hevsel’i korumak amacıyla TMOB üzerinden söz konusu projelere karşı hukuki yollardan başvurular yapıldı. Dicle 1. Etap projesine Bölge İdare Mahkemesi tarafından 2019 yılında yürütmeyi durdurma kararı verilmesine rağmen Mahkeme kararı uygulanana dek zaten proje tamamlandı. Bu yılın başında UNESCO’nun kente ziyareti planlanıyordu ancak pandemi nedeniyle bu gerçekleşemedi. Platform içinde içindeki kurumlar, ekoloji mücadelelerini ve süregelen tahribatı raporlaştırma sürecini sürdürürken bir yandan da UNESCO ile görüşmelere devam ediyor. Hevsel Koruma Platformu, özellikle salgın sürecinde sosyal medyayı etkin kullanmaya çalışıyor, bunun yanında bölgedeki yerel medyaya ve ulusal düzeyde çeşitli medya araçlarına ulaşmaya çalışıyor. Mezopotamya Ekoloji Hareketi üzerinden uluslararası alanda çeşitli mecralarda yer almaya gayret ettiklerini belirten Işıklı; “Forumlar, paneller, seminerler dahil her yerde meramımızı dile getirmeye ve 8 bin yıllık tarihe sahip bir alan ve ülkenin içinde olduğu insan merkezli zihniyet algısına karşı talanı durdurmak amacıyla tüm alanları aktif kullanmaya çalışıyoruz.” diyor.
Hevsele Dokunma “Türkiye’de Ekoloji Mücadelesi Büyüyor”

Işıklı, Türkiye’de 2000’li yıllarla birlikte ekoloji mücadelesinin evrildiğini, Ekoloji Birliği, Ekoloji Politik gibi kurumsal yapıların oluşması, sonrasında kadın hareketlerinden, sosyalist, anarşist hareketlerden çevre hareketine katkı sunanlar ve çeşitli siyasi partilerin ekoloji mücadelesini sahiplenmesiyle bugün “Türkiye’de bu alanda verilen mücadelenin bir aşamaya geldiği görüşünde.

Pandemiyle birlikte doğa talanın zirveye ulaşmasını, sermaye-iktidar birliğinin, insanların evde kalmasını fırsata çevirmesine karşın “ekoloji mücadelesi daha da büyüyor” diyen Işıklı, bunların yanında mücadele büyüdükçe, hukuki yollardan dilekçelere, sosyal medyada mitinglerden, hashtag kampanyalarına kadar taleplerin farklı zeminlerde dile getirilebildiğine ve talana karşı durulmaya çalıştıklarını söylüyor. “Mücadelenin sermaye-iktidar birliğini zorlar noktada olduğunu” düşünen Vahap Işıklı, bu gelişmelerden yerel-mikro düzeyde kendilerinin de olumlu anlamda etkilendiklerini ve tabloyu bütün olarak değerlendirdiklerini söylüyor. Bölgede ekoloji mücadelesi diğer mücadele alanlarından daha çok sancılı olabildiğini kaydeden Işıklı, "Kürt Sorunu’nun getirdiği çatışmalı süreç nedeniyle, bölgede ekoloji mücadelesi ve bu karşı duruşu terörize etme ve kriminalize edilmesi durumu var." diyor. HevselProf. Dr. Beyza Üstün ve Cihan Erdal’ın tutuklamasını, Amed Ekoloji Derneği Başkanı-yazar arkadaşları Güner Yanlıç’ın gözaltına alınmasını örnek gösteren Işıklı, “Ülkemiz için ekoloji mücadelesinin gitgide çetrefilli bir hal aldığını fakat bölgede çok daha zor olduğunu görüyoruz.” diyor.
Ekoloji Mücadelesi bir anlamda yaşam savunuculuğunun kendisidir, kriminalize veya terörize edilmesi akla, mantığa aykırıdır.
Bölgede ekoloji mücadelesi verenlerin, alanlara çıkmasının, basın açıklaması yapmasının örgüt üyeliği ya da propagandası ile yargılanmalarına sebep olduğunu söyleyen Vahap Işıklı, bölgede orman yangınlarından ağaç kesimlerine kadar, her konunun “güvenlikçi bir yaklaşımla” ele alındığını savunuyor. Ekolojik duruşun politik bir zemine özellikle çekilip, kriminalize edilmeye çalışıldığını kaydeden Işıklı,  “Bu sürecin ülkenin tamamına yayılmasının önüne geçilmeye çalışılıyor. Oysaki Ekoloji Mücadelesi bir anlamda 3. yol: bir mücadele tarzıdır. Ne bir siyasi partiye ne de bir ideolojik mecraya sıkıştırılabilir. Kadınlardan, hayvan hakları savunucularına, sosyalist hareketlerden anarşist hareketlere ve çeşitli siyasi partilere kadar çok farklı aktörün ve toplumun tamamını bu mücadelede görebiliyoruz. Ekoloji Mücadelesi bir anlamda yaşam savunuculuğunun kendisidir, kriminalize veya terörize edilmesi akla, mantığa aykırıdır.”
“Yerel Düzeyde Farklılıklar Olsa da Doğa Talanı Bütünseldir
Yerelde çevre mücadelesi veren bir aktör olarak ve genel olarak Türkiye’de çevre hareketini eleştirel bir şekilde nasıl değerlendireceği sorumuza Işıklı, “Eleştiri için şikâyet eder konumdan, çözüm bulan konuma gelmek için öncelikle birey olarak kendimizden başlayıp, sonrasında yarattığımız kurumlara kadar özeleşti ile yaklaşmamız” gerektiğine işaret ediyor. Ekoloji mücadelesinin büyüdüğünü tekrar vurgulayan Işıklı, sosyal medyanın kullanımı, imza kampanyaları ve hukuki yollara verilen gayretlerle mücadelenin bir aşamaya getirdiğine işaret ediyor. Bununla birlikte Vahap Işıklı, “Ülkemizde toplumsal sorun olan bir meselemiz var, ayrışma ya da bir anlamda yan yana durmaktan imtina etme ya da aslında ortak bir dili yakalayamama sorunumuz var. Tabi ki hem yerel düzeyde hem özel olarak Güneydoğu ile diğer yerler arasında bölgesel olarak farklılıklar var.” diyor. Türkiye’de ekoloji mücadelesi veren herkesin bu anlamda derdinin farklı olabileceğini, kiminin JES, diğerinin RES ya da endüstriyel plantasyon ya da kentsel dönüşüm gibi karşı duruşlarının farklılaşabileceğinin fakat temel olan şeyin “doğa talanı bütünseldir” yaklaşımı olması gerektiğini altını çiziyor.
Yeni Bir Dünya Tahayyülü...
Ekoloji Mücadelesi’nin bir alanı kurtarmak ya da talanın karşısında durabilmenin yanında, yeni bir zihniyet yapılanması için bireyden topluma, yeni bir dünya tahayyülünde bulunulmasını gerektirdiğini söyleyen Işıklı, evrensel anlamda bir yok oluşla karşı karşıya olduğumuz için, bu mücadelede başarılı olmak için “yeni bir toplum, yeni bir dünyaya yani geçmişten geleceğe birbirini besleyen bir reçeteye, amaca, bireylerden, kurumlara ihtiyaç olduğu açık.” diyor. Yerel çevre hareketlerinin nasıl daha başarılı ve etkili olabileceğine ilişkin sorumuza ise Hevsel Koruma Platformu eşsözcüsü Vahap Işıklı, bugün çeşitli medya kanalları, siyasi partiler ya da çeşitli kurumlarla bir seviyede ortaklaşma başarıldığı, yanıtını veriyor. Işıklı, herkesi dahil ederek ortaklaşabilecek ve meramımızı herkese dinletebilecek dile ve duruşa ihtiyaç olduğunu; aksi halde verdiğimiz ekoloji mücadelesinin bireysel ve kurumsal düzeyde elitleşme ve yalnızlaşma sürecine girmesiyle istediğimiz sonucu almamızın mümkün olmayacağını kaydediyor. Uluslararası düzlemde bireyler ve kurumlara ulaşma noktasında verdiğimiz ekoloji mücadelesinde diplomatik kanalları oluşturmada eksik kalındığını düşünen Işıklı, bunu hem yerel hem de ekoloji mücadelesi verenlerin tamamında görülebildiğini vurguluyor. Işıklı’ya göre, “Bu tabloda bireyden kurumlara kadar her kesimin eksikleri daha çok görülmeli, neyi, neden ve ne amaçla yaptığımız bilinirse, ortaklaşma ve yan yana durma birlikte mücadele verilene kadar zorlayabiliriz. Nihayetinde daha ne tür yollar geliştirebileceğimiz üzerine kafa yormamız gerekiyor.”
Bundan sonrası için mücadelenin tüm toplumsal zeminlere inmesi ve ortak bir mücadele hattının örülmesi zaruret.
Bundan sonraki sürece dair beklentilerini dile getiren Işıklı, pandemi sürecinin ve artan doğa talanının, dünyanın her yerinde farklı başkaldırı türleri ya da sivil inisiyatiflerin gelişmesine ve örgütlenmesine olanak verdiğini ve bunun sonucunda farklı bir aşamaya evrildiğini söylüyor. Hevsel Bahçeleri Bundan sonrası için mücadelenin tüm toplumsal zeminlere inmesi ve ortak bir mücadele hattının örülmesi zaruret” diyen Işıklı, yerel, ulusal ve uluslararası arenada kurumlaşma, örgütlenme ve bunun halk tabanına yayılması, mücadelenin geliştirilmesine ve büyütülmesine ihtiyaç olduğunu vurguluyor. Hevsel Koruma Platformu eşsözcüsü Işıklı son olarak, “Bunların hepsiyle beraber umuda mecburuz zira yeni bir yaşam tahayyülünde bulunuyoruz ve elbette ekolojik krizlere karşı yeni bir yaşam şart iken, buna dair umudumuz, inancımız olmalıdır” diyerek, Yılmaz Odabaşı’ın ‘’umuttan umudu kesmemek istiyorum, çünkü hâlâ hayatın düşlere borcu var.’’ sözlerini hatırlatıyor. Işıklı, Hicri İzgören’in 'masallarımız aynı düşlerimiz bir, aynı ateşin yaktığı ağıtlardan’’ geliyoruz dizesini ise “talana, yok oluşa karşı ve bütünüyle bu karanlığa bir ateş yakmak, karşı durmak ve birlikte duruşun ateşten meselesini yakmaya ihtiyacımız var.” sözlerine ekleyerek ekoloji mücadelesinde talana karşı tüm aktörlerin dayanışarak hareket etmesi gerektiği çağrısında bulunuyor. Dosyanın ilk haberi için tıklayınız.

İlgili İçerikler