Derin Yoksulluk Ağı: Yoksullukla Mücadelede Başarılı Bir Dayanışma Modeli
Derin Yoksulluk Ağı (DYA), ağ üyelerinin ifadesi ile “bir iyilik hareketi” ya da bir yardım kuruluşu değil. DYA, kurulmasında hemen sonra başlayan pandemi koşullarında, derin yoksullara temel gıda ve bakım ihtiyaçlarını karşılamak için başlatılan bir kriz müdahalesi, bir dayanışma modeli. Pandemi Döneminde Derin Yoksulluk ve Haklara Erişim Araştırması, Pandemide Derin Yoksullukla Mücadele Raporu ve Kamu Kurumları ve Yerel Yönetimlere Çağrı: Derin Yoksulluk Yaşayan Bireyler için Acil Eylem Planı hazırlayan DYA hem bu alanda literatüre katkı sunan çalışmalar yapan hem İstanbul’da İBB dahil çeşitli belediyeler ile iş birlikleri yaparak yerel yönetimlerin sosyal hizmet prosedürleri ve eksiklikleri konusunda onlara destek veren bir sivil ağ. DYA ekibinden Hacer, Şeyma, Şevval ve Selen ile derin yoksulluğunu, kamu politikalarında değişiklik ihtiyacını ve yardıma ihtiyaç duyan kişilere destek vermek isteyenlerin yapabileceklerini konuştuk. https://www.youtube.com/watch?v=iLZ8z0_-fMo Derin Yoksulluk Ağı’nı bize kısaca nasıl anlatırsınız? Burada ne yapıyorsunuz? Şevval: Derin Yoksulluk Ağı (DYA), Açık Alan Derneği ve Çimenev’in gönüllü ve üyeleri tarafından 2019 yılı Aralık ayında kuruldu. DYA, aslında yıllardır destek verdiğimiz yoksul ailelerin yoksulluk boyutunu araştırmak amacıyla ortaya çıktı ancak 2020 yılı Mart ayında pandemi başlamasıyla asıl amacımız olan yoksulluk konusundaki araştırma hedefin yerine, daha çok yardımlara yoğunlaşmak durumunda kaldık. İletişimde olduğumuz ailelerin bize ulaşması ile ilk faaliyetimizi gıdaya erişemeyen kişilere destek olmak için bir dayanışma kampanyası olan DYA ile başlattık. DYA kurulurken hem derin yoksulluğun sebeplerini ve nasıl çözüleceğini ortaya koymak hem de bunu yaparken kriz müdahalesi gibi ihtiyaç sahibi kişilere destek olmayı amaçladık. DYA şu an bu ikisini beraber yürütüyor. Derin Yoksulluk Ağı’nı kurumsal olarak nasıl tanımlıyorsunuz? Selen: Biz destekçiler, gönüllüler ve destek olduğumuz ailelerle büyük bir dayanışma ağıyız. Açık Alan Derneği altında faaliyet gösteriyoruz. Her anlamıyla sivil toplumun içinde faaliyet gösteren bir oluşumuz. Derin Yoksulluk Ağı’nda kimler var? Sadece 4 kadından mı oluşuyor?

"Derin Yoksullar: Açlık Sınırının da Altında Kalanlar"
“Derin yoksul” olarak tanımladığımız kişiler kimler?
Derin yoksulluk, nesilden nesile aktarılan bir yoksulluk. Bir sonraki neslin daha iyi şartlarda yaşam umudunun kalmadığı bir yoksulluk Hep bir geleceksizlik hali… Aynı zamanda gizli evsizlik.Selen: Derin yoksulluk sıkılığı ve yoğunluğu üzerinden de tanımlanabilir; nesilden nesile aktarılan bir yoksulluk. Bir sonraki neslin daha iyi şartlarda yaşam umudunun kalmadığı bir yoksulluk. En temelinde, raporumuzda da ortaya koyduğumuz temel ortak nokta, eve giren düzenli bir gelirin olmaması. Düzenli gelir olmaması üzerinden bir yoksulluk, dolayısıyla günlük gelir, günlük gelir olmadığında günlük açlık. Hacer: Hep bir geleceksizlik hali… Aynı zamanda gizli evsizlik. Sürekli kirayı ödeyememe ve her ay bunu tekrar tekrar yaşamak. Şevval: Her anlamda risk durumunda olmak; çünkü o ay kira ödese de gelecek ay ödeyemeyebilir. Hacer: Derin yoksullukta en kötüsü, derin yoksulların çocuklarının, bebeklerinin de o koşullara alıştırmaya mecbur kalmaları. Anne mama alamadığı bebeğine hazır çorba vermek, patates ya da mercimek vermek zorunda kalıyor. Bunları dinlemek bile çok zor. Bu çocukların interneti yok, tableti yok. Derin yoksullar gıdaya erişemeyince, çocuklarını da alıp kağıt toplamaya ya da temizliğe gidiyor. Bu çocuklar o koşullara uymak zorunda. Sonra, bu çocuklar da 8-10 yaşlarına gelince, çocuk olmaktan çıkıyorlar; hayata dair her konuda onlarla konuşabileceğiniz bir duruma geliyor. Derin yoksulluk bu: sadece maddi değil, manevi ve ruhen bir yoksulluk. Derin Yoksulluk ağı kimlerden oluşuyor?

“Derin Yoksulların 4 Temel İhtiyaca Erişimini Sağlamak!”
Çok boyutlu yoksullukla, derin yoksullukla nasıl mücadele edilir? Hacer: İnsanlar bazen bize şunu söylüyorlar, “tek tek insanlara yardım etmek çözüm değil” diyorlar. Ama tek tek dedikleri insan sayısı şu an 2.500 aile oldu. Burada olayın özü şu: MEB 1,5 milyon öğrencinin İstanbul’da internet erişimi yok demişti. Bu korkunç bir sayı. Geçen yıl mart ayında bu sözlerin üzerinden bu yana geçen zamanda, bu sorununun çözülmesi için ne yapıldı? “Çözüm balık tutmayı öğretmek” yaklaşımına yanıt olarak, şunu söylüyorum: bir sürü çocuk gelecek öğretim yılında okula gitmeyecek, bu çok görünen bir durum. Bunun için kâhin olmaya gerek yok. Balık tutmak, bu yoksul çocukları okula devam ettirmek. Bu çocukların okula devam etmemesi demek, yepyeni bir yoksulluk, derin yoksulluğun, kronik yoksulluğunun devam etmesi demek. Bu çocukların okula devam etmesi gerekiyor.Bu çocukların okula devam etmemesi demek, yepyeni bir yoksulluk, derin yoksulluğun, kronik yoksulluğunun devam etmesi demek.Bazen şunu göremiyorlar: pandemi öncesi ve şuan durum farklı; şu dönemde yapılacak tek şey, bu kişilerin gıdaya erişimini, 4 temel ihtiyaca erişimini sağlamak. Şu an içinde olduğumuz koşullarda istihdam erişimi sağlamak imkansız. Türkiye’de gittikçe büyüyen bir işsizlik var. Oturup “bu bir sistem sorunu” deyip bu insanların aç kalmasını izleyemeyiz. Bizim pandemi koşullarında, iki yıl mesela, hep beraber, derin yoksulluk çeken insanların “temel ihtiyaçlarını nasıl ortada kaldırabiliriz? Birlikte ne yapabiliriz? sorularına yanıt aramamız gerekir.

“Pandemi Öncesi ile Bugün Arasındaki Fark: Açlık”
Pandeminin yoksulluk üzerindeki etkisini nasıl anlatırsınız? Pandemi öncesi ile bugün arasındaki fark ne? Hacer: Geçmiş ve bugün arasındaki fark, tek kelime ile açlık. Ben neredeyse 20 yılı aşkın süredir derin yoksulluk yaşayan topluluklarla çalışıyorum. Bu gruplarla şekilde bir örgütlenme çalışması yapıyor, Çimenev gibi merkezler kuruyorduk ancak bu seviyede gıda ihtiyacı, dip açlık, kronik yoklukla hiç karşılaşmamıştım. Bu yokluk durumu pandemi ile mi başladı? Hacer: Aslında pandemiden önce, 2018 yılında başlayan ekonomik krizle birlikte sahada, gizli evsizlik, faturayı ödeyememe durumlarını görüyordum. Ama o zaman açlık yoktu. Pandemi sonrası açlık baş gösterdi. Şu an gerçekten aç insanlar. Çocuğunun önüne yemek koyamamak başlı başına bir travma. En çok bu insanları kahreden, çocuklarını besleyememek. Çocuğa çikolata alamamak, oyuncak alamamak değil. Çocuğun önüne yemek koyamıyor. Bu açlık durumu pandemi öncesi ile bugün arasındaki en büyük fark.Bu seviyede gıda ihtiyacı, dip açlık, kronik yoklukla hiç karşılaşmamıştım.Şevval: Burada Açık Alan Dernek ofisinin binası bir bilim sanat merkezi idi. Çimenev’de desteğe ihtiyacı olan çocuklara eğitim gibi alanlarda ya da diğer alanlarında güvenli bir alan olarak kurmuştuk. Bir süre sonra buraya çocukların anneleri de gelmeye başlamıştı: biz bu şekilde bu insanların içinde bulundukları yoksulluk döngüsünü bir şekilde kırmaya çalışıyorduk. Yani biz eskiden o kişilere bu şekilde destek verirken, şu an onlara sadece gıda desteği vermek durumundayız. 2016 yılından pandeminin başladığı 2020 yılına gelindiğinde böyle bir fark varı görüyoruz. Biz yaklaşık 8 aydır sadece gıda, fatura ve kiraya odaklanmak zorunda kaldık. Geri kalan her şey, askıya alındı çünkü sadece ihtiyaç duyulan şey bunlar.

“Elinizde Veri Olmadan Türkiye’de Derin Yoksul-Aşırı Yoksul Yok Diyemezsiniz”
Türkiye’de derin yoksulluk içindeki kişi sayısını biliyor muyuz? Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı Zehra Selçuk, bir süre önce “Türkiye’de aşırı yoksul yok” açıklaması yapmıştı. Hacer: En son Dünya Bankası Türkiye Raporu'nda aşırı yoksulluk 5 ya da 5,5 doların altında yaşayanlar olarak tanımlandı. Yani, günlük olarak 40-50 TL altında geliri olanlar aşırı yoksul oluyor. Türkiye’de sokakta çalışanların sayısı son yıllarda arttı. Türkiye’de mesela bir kağıt toplayıcı günlük olarak 5 dolar kazanamıyor, günlük kazandığı 20-30 tl. Zaten biz bunu sahada görüyoruz. Aynı anda 4 temel ihtiyaca erişememek, zaten aşırı yoksulluk demek. “Türkiye’de aşırı yoksulluk yok” “yok” demek için elinizde veri olması gerekir. Türkiye, 2014 yılında dek BM’ye çok boyutlu yoksulluk ile ilgili veri vermiş ancak o tarihten bu yana vermemiş. Bu UNDP’nin web sitesinde de var. Çok boyutlu yoksulluk verisine sahip olan ülkelerin pandemide neler yaptıklarına bakınca, mesela Kolombiya dayanışma geliri gibi, güvencesiz insanlara gelir verilmesi ya da Arjantin’de zenginlerden belli oranda vergi kesintisi ile yoksul kesimlere kaynak aktarılması gibi politikaları görebiliyoruz. Türkiye’de aşırı yoksul-derin yoksul sayısına dair bir veri yok. Bu nedenle, aşırı yoksulluk yok diyemezsiniz; bu gördüğümüz yoksulluğa da veri olmadan çözüm üretemezsiniz. Bu veriyi kim üretecek?
DYA- Belediye İş Birlikleri
Derin Yoksulluk Ağı sürdürülebilir bir yapı mı? Siz ne kadarına yetişeceksiniz? Hacer: Tam da bu sürdürülebilirliği sağlamak için İstanbul’da belediyelerle çalışmaya başladık. Şeyma: Raporumuzun çıkmasının ardından, belediyelerin dikkatini çektik. Onlar bizi aradı. Ataşehir, İBB ve başka belediyelerle çalışmaya başladık. Keşke biz hiç olmasak, bize hiç ihtiyaç duyulamasa! DYA’ sürdürülebilir değil tabi. Aslında bu işleri belediyelerin yapmasını istiyoruz. Çoğumuz zaten gönüllükten geliyoruz, şartlar bizi buraya getirdi. Bu işler sosyal hizmetler birimlerinin yapması gereken şeyler. Biz de belediyelerle beraber saha çalışmaları yapıyoruz. Ailelere gıda yanında nasıl destek olunabilir? Aileler, neye daha çok ihtiyaç duyuyor: istihdam mı eğitim mi sağlık mı? Ataşehir Belediyesi'nde şu an gönüllü olarak onlara destek veriyoruz. Resmi olarak belediyenin sosyal hizmet uzmanlarına yardımcı oluyoruz. Şevval: Ataşehir belediyesi bizim zaten saha araştırması yaptığımız bir ilçe. Mahallerinde, evlerinde insanların durumlarını gördük. Bir kısmı belediyeden destek almayan, yerel yönetimlerle bağı olmayan kişiler. Biz belediyelerle iş birliği yaparak, belediyelerin fark etmediği, incelemediği, koşullarını görmediği kişileri görmesini sağlamayı amaçlıyoruz. Belediyelerin politika geliştirmesi için dahi gidip görmediği kişileri tespit etmesine katkı sunmaya çalışıyoruz. Belediyeler genelde temel kalemlerde ihtiyaç sahibi kişilere destek veriyor ama mesela o mahallede bir toplum merkezi ihtiyacı ya da başka bir ihtiyaç da olabilir. Bunları da görmelerini sağlamak istiyoruz. Belediyelerin sosyal izleme prosedürlerini beraber inceliyoruz.
Belediyecilik, bir aileyi ziyaret edip, o aileye para vermek ya da gıda paketi verip oradan çıkmak değil.Hacer: Belediye ile çalışmanın katkısı, biz de bilmediğimiz şeyleri, mesela mevzuatı iyi öğreniyoruz. Bazen mevzuatta bazı hükümlerin ne kadar işe yaramaz olduğunu da özellikle pandemi sonrası, görüyor ve söylüyoruz. Belediyecilik, bir aileyi ziyaret edip, o aileye para vermek ya da gıda paketi verip oradan çıkmak değil. O hanede spesifik olarak ihtiyaçları tespit etmek, farklı hanelerde farklılaşan ihtiyaçları bütün olarak ele almak gerekiyor. Biz bunun yapılmasını istiyoruz. İstanbul’da Arnavutköy’ün yoksul mahalleri dahil birçok belediye ile görüşmeyi planlıyoruz. En yoksul mahallerde sürdürülebilir projeler yapmak ve çalıştığımız belediyelerin sürdürülebilir sonuçlara ulaşmasına katkı sunmak istiyoruz. Selen: Biz şu an yerel yönetimler ile işbirliği yapıyoruz. Ancak aslında derin yoksullukla mücadele hükümetin doğrudan sorumluluğunda. Biz raporlarımızı Aile ve Soysal Politikalar Bakanlığı, MEB, İstanbul’da il müdürlükleri gibi ilgili birimlere ilettik. Ama şu ana kadar bize doğrudan ulaşan olmadı. Arjantin, Kolombiya gibi ülkelerde vatandaşlık geliri gibi yerel yönetim ve kamumun yoksullukla mücadele ve güçlendirme odaklı yaklaşımının benzeri, Türkiye’de atılabilir. Bunlar sürdürülebilir değişimin ilk adımları olabilir. Bizim DYA’da hayata geçirdiğimiz model sürdürülebilir değil; DYA bir kriz müdahalesi. Asıl olarak politika bazında değişim olması gerekiyor; biz sahada bu politika değişikliğinin gereğini görüyoruz. Hacer: Bu bahsettiğimiz politika değişiklikleri olursa, biz de o zaman asıl yapmak istediğimiz şeylere odaklanacağız; yeni merkezler açacağız, yeni Çimenev’ler geliştirebileceğiz.
DYA, Alan- Veren İlişkisi Kurmuyor: Hak Temelli Yaklaşım İzliyor
Daha çok kişiye ulaşmak ve destek almak için görünürlüğünüzü artırmak için çaba gösteriyor musunuz?
Biz, kimsenin sahibi değiliz. Herkes bir birey. İlişkimizde buna çok dikkat ediyoruz. Bu dil çok önemli.Hacer: Akademisyenlerden de destek alıyoruz. Ailelerin hikayelerini sosyal medyada paylaşıyoruz, bunun etkili olduğunu gördük. Çünkü insanlar bu derece açlık olduğunu bilmiyorlar. Bu hikayeler bizim görünürlüğümüzü artırdı. Rapor da çok etkili oldu. Tüm bunları yaparken biz şuna dikkat ediyoruz: biz yardım alan kişilerin ve çocukların fotoğraflarını paylaşmıyoruz, bunun yapılmasına da izin vermiyoruz. Hem destekçilere hem gazetecilere hem siyasetçilere bunu anlatıyoruz. “Biz buradan bakıyoruz” diyoruz. “Ev ziyareti yapalım, fotoğraf çekelim” gibi yaklaşımları doğru bulmuyoruz. Biz, kimsenin sahibi değiliz. Herkes bir birey. İlişkimizde buna çok dikkat ediyoruz. Bu dil çok önemli. Şevval: Biz sahaya gittiğimizde de kendimiz fotoğraf çekmiyoruz. Kendi fotoğraf arşivimizde insanlar çoğunlukla yer almıyor çünkü onları çekmiyoruz. Selen: Burada, biz bir alan- veren ilişkisi kurmuyoruz. Bu çok hassas bir nokta: insan hakları temelli yaklaşıyoruz. Biz, bu kişilerin zaten ulaşması gereken haklara erişiminde destek olmak, tüm toplumun sorumluluğunda diye düşünüyoruz. Biz DYA olarak bu faaliyetleri üretirken keşke tüm aktörler dahil olsa ve tüm bileşenlerin, kamu, yerel yönetim tüm aktörlerin dahil olması ile politikalar üretilse… Şevval: Rapor hazırlarken görüştüğümüz kişilere şunu sorduk: kamu size nasıl destek olsun? Ne farklı olsun? Raporun sonundaki talepler ve öneriler, insanların söyledikleri ve önerileri üzerinden kuruldu. Derin Yoksulluk Ağı yoksullukla mücadelede bir model olarak değerlendirilebilir mi? Kendinizi nasıl konumlandırıyorsunuz?

"İyilik Hareketi Değil, Hak Temelli Bakış"
Derin yoksul ya da yoksul kişilere, ihtiyaç sahiplerine destek vermek isteyenler ne yapabilirler?
Pandemide hepimiz yoksullaştık. Sokakta, her yerde yoksulluk var. Öncelikle, bunun kabul edilmesi lazım. Bu gerçekliği kabul ediş, sizi bu yola götürüyor. Yeter ki o gözle bakılsın, yeter ki ne yapılabilir diye düşünülsün. Yapılabilecek o kadar çok şey var ki!Şeyma: Bu aslında çok kolay tespit edilebilir. Belediyelerin sosyal işler birimlerine sorabilirler. Lokanta işleten biri, kalan yemeklerini ya da askıda yemeklerini ihtiyaç sahiplerine verebilir. Yapılabilecek o kadar çok şey var ki! Öğretmenler de ihtiyaç sahipleri kişileri çok iyi biliyor. Bazı öğretmenler çocuklara beslenme parası veriyor, eve internet bağlanmasına vesile oluyorlar. Biz hepten bitmiş ülke değiliz. Bir sürü iyi insan var. Yeter ki o gözle bakılsın, yeter ki ne yapılabilir diye düşünülsün. Çok şey var yapılacak. Türkiye’de kutuplaşmanın hep yüksek olduğu ve bağışçılığın diğer ülkelere kıyasla düşük olduğu tespitlerine katılır mısınız? Türkiye’de yardımlaşma ne düzeyde? Hacer: Türkiye’de yardımlaşma çok yüksek. Bize ilk dönemlerde en az destek verenler, bu sistemden en şikayet eden kesimdi. DYA’ya en çok destek verenler ise beyaz yakalılar ve öğrenciler oldu. “Bu sistem sorunu, bu sorunu bu şekilde çözemezsiniz” diyenler de şimdi bizi yavaş yavaş desteklemeye başladılar. Türkiye’de ihtiyaç sahiplerine çok fazla destek verecek kişi var. Tek sorun var, “bu destek doğru yere gidiyor mu? Güvenilir bir ağ mı?” Gerçekten böyle bir çocuk var mı? Böyle bir aile var mı? Bu konuda güven duyarlarsa, size destek veriyorlar.
Pandemide Dayanışma Duygusu Arttı
Türkiye’de dayanışma yüksek mi?
Bizi Takip Edin