102. Yılında, 23 Nisan’ın Ardından (2)
Çocuk Katılımı, Peki Nasıl?

01 Mayıs 2020
23 Nisan’dan hareketle ele aldığımız “çocuk katılımı”, bu özel günde çocuklara yönelik etkinliklerin çocuk katılımı ilkeleri ile uyumlu olup olmamasının ötesinde; başta ev içinde olmak üzere, sokakta, oyunda, okulda, kısaca çocuğun içinde bulunduğu her türlü ortamda üzerine düşünülmesi ve çalışılması gereken bir konu. Dolayısıyla çocuğa doğrudan veya dolaylı olarak dokunan kişi ve kurumların bu konularda farkındalık ve donanım kazanmalarının yanı sıra, çocuğun da bu alanda güçlendirilmesi ve ebeveynlerin sürece dair desteklenmesi konuşulması gereken diğer konular arasında yer alıyor.

Kuşkusuz, başta ailelerin ve tüm yetişkinlerin çocuklarla birlikte “katılım” meselesini sorgulayan bir noktada durmaları,  onlarla birlikte düşünerek ve konuşarak daimi bir araştırmacı pozisyonu benimsemeleri ve akabinde mevcut durumu ve rolleri yeniden konumlandırmaları uzun bir sürece işaret ediyor. Bu bölümde, ailelerin yanı sıra etrafında çocuk olan her bireyin çocukların gelişimine sunabileceği katkıdan hareketle, yetişkinlerin çocuk katılımı konusundaki sağduyularını gözden geçirmelerini destekleyecek bir takım tarif ve öneriler yer alıyor.

Çocuk katılımı denince akla çoğunlukla çocuklarla bir araya gelinen etkinlikler planlamak gelse de, çocuk katılımını birkaç taktiği bulunan ve kolaylıkla uygulamaya alınabilecek “teknik” bir mesele olarak ele almak çok zor. Daha ziyade çocuk katılımı, doğal hayatın bir parçası olarak ele almak üzere ihtiyaç duyduğumuz bir yaklaşım meselesi. Bu yaklaşımın arka planında ise çocukla “bir arada yaşama” mevzusunu merkeze almak ve – yetişkinin çocuğa ve diğer yetişkinlere karşı sorumluluklarının korunması bir yana –  çocuk / yetişkin ayrımını mümkün olduğunca belirsizleştirmek duruyor. 

Bu, kulağa oldukça soyut gelen kavramı, çocuk çalışmaları alanında önde gelen bilim insanlarından biri olan Laura Lundy, Çocuk Katılımı Modeli (2007) aracılığıyla, dört temel bileşen etrafına oturtarak daha somut bir zemin kazandırıyor:

  1. “Alan”: Çocuğun kendini ifade edebilmesi için öncelikle ona ihtiyaç duyduğu alan sağlanmalıdır. Bu alan çocuk için her şeyden önce güvenli ve şeffaf olmalıdır.  Yanı sıra çocuğun tüm ihtiyaç ve beklentileri açısından kapsayıcı ve çocuğun gönüllülük esasına dayalı olmalıdır. Çocuk konuyla ilgili öncesinde bilgilendirilmeli, konunun onunla olan ilgisine dikkat çekilmelidir.
  2. “İfade”: Çocuğun kendini ifade edebilmesi için ifadesinin kolaylaştırılmasına, yani bu süreçte desteklenmesine ihtiyacı vardır. Bu süreç çocuk dostu ve çocuğun varlığına saygı gösteren bir yaklaşımı esas almalıdır.
  3. “Dinlemek”: Çocuk ciddiyetle dinlenmeli ve görüşü etraflıca alınmalıdır. Yetişkinlerin bu süreçte kendi pozisyonlarını “Çocuk bana bir şey söyleyecek, dinlemeye hazır mıyım? Ona sormaya ve duymaya hazır mıyım?” gibi sorular aracılığıyla değerlendirmeleri kıymetli olacaktır.
  4. “Etki”: Son olarak çocuk, görüşü alındıktan sonra da o görüşün hayata geçip geçmediğiyle ilgili olarak nedenleriyle birlikte bilgilendirilmelidir. 

Bu kavramsal çerçeveden hareketle çocuk katılımını hayata geçirmenin daha somut adımlarını tarif etmek anlamlı olabilir. Her şeyden önce çocuğun kararlara katılımının sağlanması için ihtiyaç duyduğumuz temel araç/anahtar “soru sormaktır”. Çocuğa, açıkça ve doğrudan, “Böyle bir konu var, dâhil olmak ister misin?” ve “Nasıl dâhil olmak istersin?” diye soru sormak. Bu anahtarı işlevsel/amacına uygun olarak kullanabilmek ve çocuk katılımını bir yaklaşım meselesi olarak ele alabilmek için ise çocukla kurduğumuz her türlü ilişkide aşağıdaki adımlara dikkatimizi vermek önemli olabilir:

  • Çocuğun yaş ve gelişimine uygun olma ve çocuğu ilgilendiren konularla sınırlı olma gibi ilkelere uyumlu olarak çocuğa danışın/görüşünü alın.
  • Genel anlamda çocukla kendi yaş ve gelişimine uygun şekilde birlikte iş bölümü ve işbirliği yapın.
  • Çocuğun hayatını ilgilendiren konularda alınan her türlü kararı açık ve net bir biçimde onunla paylaşın.
  • Katılımdan bağımsız çocuk için “hayır” diyebilmeyi güvenli kılın ve her koşulda ihtiyacını sorun.
  • Eğlenceli ve keyifli olma halini sürdürmeye özen gösterin.
  • Çocukla şiddetsiz iletişim kurmaya, iletişiminizde sözel olmayan araçlar kullanmaya özen gösterin.
  • Sıklıkla çocukla ilişkinizdeki konumunuza, rolünüze ve çocuğun katılımının sağlanmasına dair öz değerlendirme ve süreç değerlendirmesi yapın ve bu esnada çocuktan geri bildirim alın.
  • Çocuğun katılım araçlarını kullanabilmesi için onu güçlendirin. Bu konuyu gündemde tutun, farkındalık ve eğitimlerle destekleyin.
  • Çocuğun inisiyatif alabilmesini teşvik etmek için ortamlar hazırlayın.
  • Yetişkinler olarak konuya dair farkındalık ve donanım kazanmaya çalışın, çocuğun katılım sağladığı konularda ona karşı “hesap verebilir” olmayı içselleştirmeyi deneyin. 

Alt alta öneriler sıralamak her zaman işin en kolayı olsa da tüm bunların hayata geçirilmesi elbette zaman alır ve yoğun emek ister. Bu nedenle de hazırlık sürecinin tasarlanması da bir o kadar mühimdir. Hazırlık esnasında öncelikle konuya dair özel bir zaman ve emek ayırma ihtiyacı akılda tutulmalı, bu durum planlama sürecinde göz önünde bulundurulmalıdır. Ardından mevcut durumu anlayabilmek adına yetişkinler olarak durduğumuz yere bakmak önemli olacaktır. “Çocuğun fikrini duymaya hazır mıyım,  merak ediyor muyum, dikkate almak istiyor muyum?” sorularıyla birlikte, “yetişkinler olarak çocukların kararlara katılımlarının önünde, hangi tutum ve davranışlarımız aracılığıyla, nasıl engeller oluşturuyoruz?” meselelerinin de sorgulanması yine hazırlık sürecinin temelini oluşturabilir.

Yetişkinler bu süreçte kendilerini hazırlayabilmek adına kendi becerilerinin, kendi iç ve dış motivasyonlarının ve sahip oldukları kaynakların neler olduğunu değerlendirebilirler. Benzer biçimde katılımı beklenen çocukları dinleme becerisinden hakları bilmesine kadar çeşitli konularda güçlendirecek bir süreci beraberinde başlatabilirler. Ayrıca çocuğa etki eden diğer yetişkinleri, kişi ve kurumları bu sürece hazırlamak önemli olacaktır. Bir diğer ifadeyle, çocukla ilgili sorumluluk zincirinde yer alan farklı aktörler (devlet, aile, öğretmen vs.) olduğunu fark etmek, her birini kapsayan bir yaklaşım oluşturmak ve onları da sürece dâhil etmek üzere aksiyon almak sürecin işlevselliğini artıracaktır. Böylelikle çocuk katılımı meselesi doğal hayatın bir parçası olarak ele alınırken aslında gündelik hayatımızın da bir parçası haline gelerek gündemimizde daimi olarak yer alacak ve anaakımlaştırılmasına katkı sağlanacaktır.

Yazının ilk bölümüne buradan ulaşabilirsiniz.

Selin Sezen

Üyelik Tarihi: 29 Nisan 2020
2 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör