Sosyolog Mahmut Kaya: “Suriyeliler, ikinci evliliklerin fırsatçılığa dönüştüğünü düşünüyor”

Harran Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Mahmut Kaya, Türkiye’deki Suriyeliler: İçiçe Geçişler ve Karşılaşmalar isimli kitap çalışmasında, göçle birlikte gelişen yerinden edilme ve yeniden yerleşme süreçlerindeki iç içe geçişler ve çatışmaları; çok eşli evlilik ve akrabalık ilişkileri üzerinden inceliyor. Suriyelilerin gelişinin bölgede unutulmaya başlayan çok eşli evlilikleri tekrar gündeme getirdiğini belirten Mahmut Kaya, “Her iki toplum […]

Harran Üniversitesi’nden Yrd. Doç. Dr. Mahmut Kaya, Türkiye’deki Suriyeliler: İçiçe Geçişler ve Karşılaşmalar isimli kitap çalışmasında, göçle birlikte gelişen yerinden edilme ve yeniden yerleşme süreçlerindeki iç içe geçişler ve çatışmaları; çok eşli evlilik ve akrabalık ilişkileri üzerinden inceliyor. Suriyelilerin gelişinin bölgede unutulmaya başlayan çok eşli evlilikleri tekrar gündeme getirdiğini belirten Mahmut Kaya, “Her iki toplum arasındaki akrabalık bağları ve tarihsel ortaklıklar uyum açısından işlevsel olurken evlilik alanındaki problemler çatışmayı ve nefreti körükleyen bir sonucu doğurmaktadır. Suriyeli göçmenler, aydınlar ve STKlar elbette ki bu durumlardan rahatsız. Görüşmelerde gerek Suriyeli politik aktörler, gerek alim ve akademisyenler ve gerekse STK temsilcileri ikinci evliliklerin yerliler açısından bir fırsatçılığa dönüştüğünü düşünmekte. Özellikle kadınlar bu duruma çok tepkili. “Şayet yerliler bir iyilik yapmak istiyorsa Suriyeli kadınları Suriyeli erkekle evlenmesine destek olmalı” diye fikir beyan ediyorlar.” Diye anlatıyor.

Öncelikle bu çalışma ortaya nasıl çıktı nasıl bir yöntemle yürütüldü?

Mahmut Kaya Harran Üniversitesi Sosyoloji Bölümü Öğretim Üyesi

Çalışma yaklaşık 2 yıllık bir emeğin ürünü. Suriyelilerin 2011’den itibaren yoğun olarak Türkiye’ye göç etmesi “Suriyeli göçmenler/mülteciler” gibi bir olguyu gündeme soktu. Benzer şekilde Urfa da bu göç akınlardan en fazla nasibini alan şehir. ilk dönemlerde ülkedeki en fazla göçmene sahip olan şehir şu anda İstanbul’dan sonra ikinci en çok mülteci barındıran şehir konumunda. Tabi bu kitlesel göçler çok yönlü sosyolojik sonuçlar da doğurdu. Bu bağlamda göç olgusu zorunlu olarak sosyologların gündemine girmeye başladı.

Göç ve yeniden yerleşme ile ilgili akrabalık ve evlilik ilişkileri bağlamında yoğunlaşmanızın sebebi nedir?

Çalışma alanlarım arasında aşiret ve çok eşlilik konuları var. Ancak bu konular bölgeye ve yerlilere yönelikti. Suriye’den kitlesel göçlerle birlikte söz konusu konuları mülteciler bağlamında da ele almayı istedim. Çünkü konular hem sıcaktı hem de spekülatif bir zeminde tartışılıyordu. Bu nedenle bilimsel boyutuyla incelemeyi arzuladım. Ve ortaya söz konusu eser çıktı.

Araştırmamızda gördük ki akraba ve aşiretler arasındaki asabiyetin güçlü veya zayıf oluşu söz konusu yardımlaşma ve dayanışmanın ölçüsünü belirliyor. Örneğin akrabalık bağının güçlü olduğu gruplar tam bir dayanışma sağlarken zayıf bağların hakim olduğu gruplarda hayal kırıklığı yaşanmakta. Ayrıca göç süresinin uzun, kitlenin kalabalık ve göçün ekonomik maliyeti de dayanışma ilişkilerini etkileyen faktörler olarak öne çıkıyor.”

Akrabalık, aşiret ilişkileri göç süreçlerini nasıl etkiliyor?

Öncelikle şunu belirletmek gerekir. Bölgedeki akrabalık, tarihsel temellere dayanıyor. Osmanlı döneminde coğrafyadaki ortak alanlar ve esnek sınırlar kan ve soy bağlarının çok farklı şekillerde örgütlenmesine yol açmış. Ancak Cumhuriyet döneminde çizilen sınırlar akrabalık bağlarını da belirli ölçülerde bölmüş. Kardeşler, amca çocukları her grubun neredeyse yarısı sınırın bir tarafında kalmış. Hatay’dan Mardin’e doğru uzanan hat bahsi edilen akrabalığın kümelendiği hattır. Zaman içerisinde karşılıklı geliş gidişler, ziyaretler, kız alıp vermeler ve aşiretsel yükümlülükler devam ediyor. Hatta bir görüşmeci Şanlıurfa’da gerçekleşen bir öldürme olayı için Suriye tarafındaki akrabalar olarak diyete ortak olduklarını aktarıyor. Yani aşiretsel yükümlülükler sınıra rağmen sürüyor. Daha sonra Suriye’deki iç savaşla birlikte Arap, Kürt ve Türkmen topluluklar Türkiye’ye göç ediyorlar. Göçmenlerin önemli bir kısmı sosyal ağları kullanarak geliyorlar ve akrabalarına sığınıyorlar. Sınırın bu tarafındaki akrabalar gelenleri karşılama, yerleştirme temel ihtiyaçlarını karşılama gibi birçok hizmeti sağlıyor. Evini, ekmeğini, eşyalarını paylaşıyor. Araştırmamızda gördük ki akraba ve aşiretler arasındaki asabiyetin güçlü veya zayıf oluşu söz konusu yardımlaşma ve dayanışmanın ölçüsünü belirliyor. Örneğin akrabalık bağının güçlü olduğu gruplar tam bir dayanışma sağlarken zayıf bağların hakim olduğu gruplarda hayal kırıklığı yaşanmakta. Ayrıca göç süresinin uzun, kitlenin kalabalık ve göçün ekonomik maliyeti de dayanışma ilişkilerini etkileyen faktörler olarak öne çıkıyor.

Akrabalık ilişkileri, mültecilere bakış ve birlikte yaşam açısından nasıl bir fonksiyon icra ediyor?

Şunu açıkça ifade edebiliriz ki Suriye göçmenlerinin en büyük kitlesinin Türkiye’ye gelmesi sadece coğrafi bir yakınlık değil. Kan ve soy bağına dayalı bağlar, tarihsel ve kültürel bellek Türkiye’yi ve özellikle sınır illerini çekim merkezi haline getirmektedir. Bu gün sayıları 3.2 milyona ulaşan Suriyelilerin neredeyse yarısı Urfa, Antep, Kilis, Hatay, Mardin gibi sınır illerinde ikamet etmekte bu da toplumsal kabul açısından önemli bir gösterge. Akrabalık ilişkileri, aşiret bağları ve geleneksel normlar kabul ve uyumu pekiştiren önemli unsurlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Örneğin Kilis’te her iki kişiden biri Suriyeli, Urfa’da her beş kişiden biri Suriyeli, tarihsel ve toplumsal ortaklıklar büyük ölçekli gerilim ve çatışmaları engelliyor. Fakat kalış süresinin uzaması ihtiyaç ve taleplerin farklılaşması,  işsizlik,  çeşitli sömürü mekanizmaları, göçmenlerin iç siyasete malzeme edilmesi gibi nedenlere bağlı olarak risk ve tehditler de bulunmaktadır.

Evlilik konusuna gelecek olursak Suriyelilerin gelişinin bölgede unutulmaya başlayan çok eşli evlilikleri arttığıyla ilgili gözlemleriniz var. Ne dersiniz?

Yerli halkla Suriyeli göçmenler arasında gelişen ilişkilerden biri de evliliklerde ortaya çıkmaktadır. Özellikle kumalık veya çok eşlilik olarak topluma yansıyan bu ilişkilerde yerlilerin göçmen kadınları ikinci eş olarak almasını kitapta araştırma konusu yaptık. Çok eşlilik, geçmişten günümüze çeşitli nedenlerle toplumumuzda uygulanan bir evlenme biçimi. Malum 1926 yılındaki Medeni kanunla yasaklanmış. Ancak yasağa rağmen sosyo kültürel saiklerle yapılagelmekte. 2004 yılında Urfa’da yaptığım araştırmada çok eşliliğin özellikle kırsal kesimde belirli koşullarda yapıldığını tespit etmiştim. Ancak Urfa’daki artan kentleşme, kitle iletişim araçlarının yaygınlığı, kadınların haklarına daha fazla sahip çıkması gibi gelişmelerle çok eşliliğin görece azaldığını gözlemlemiştik. Suriye göçü ile birlikte geleneğin yeniden yaygınlaştığına şahit olduk. Nitekim kitapta yerlilerin Suriyeli göçmen kadınlarla ikinci evlilikleri bu evliliği yapan tarafların bakış açısıyla detaylı olarak anlatılmaktadır.

Peki bu evlilikler hangi amaçla yapılmakta?

Bu tür evlilikleri analiz ederken olguyu iki yönlü ele almakta yarar var. Yerli erkeklerin bakış açısıyla bakıldığında çocuksuzluk, erkek çocuk isteği, Türkiye’de evliliğin maliyeti, bölgede devam eden yüksek başlık oranları,  eşler arası geçimsizlikler, akraba evliliği,  Suriyeli kadınların güzelliği ve kültürü, aşk ve gönül İlişkileri, koruma ve himaye gibi nedenler görülmektedir. Göçmen kadınların ise ikinci evliliğe yaklaşımında savaş ve göç ortamında bir sığınak bulmak, iffetini nikâhla garanti altına almak, çocuklar ve ailenin geçimi için bir çıkış yolu, sosyal bir destek edinme, yabancılık kimliğinden sıyrılma vb. faktörler öne çıkıyor. Tabi bu gerekçeler görüşme ve vakalardan elde edilen bilgilere dayanıyor.

Fuhuş, evlilik çeteleri ve komisyoncular olgusu. Dini nikâh yoluyla veya zorla kimsesiz mülteci kadınlar çeşitli çeteler tarafından fuhşa düşürülmektedir. Bu bir vakıa. Benzer şekilde yerli ve Suriyeli kişiler, mülteci kadınları yerli erkeklerle adeta bir tür aracılık yoluyla komisyon karşılığı evlendiriyor. Bunu gelir kapısı haline getiren gruplar var, bir sektör oluşmuş durumda bölge illerinde sıkça duyuluyor. Tüm bu süreçlerde şiddet, dışlama, damgalama pratikleri de işliyor.

Bunun Urfa’nın bugünkü toplumsal yapısına ve yine gündelik hayata etkileri nelerdir? Bu durumda hem Suriyeli kadınların hem de yerel kadınların mağduriyetler yaşadığı genel olarak haberlere yansımakta sizin araştırmadaki bulgularınız neler?

Benzer sonuçları biz de gözlemledik. Yerlilerin büyük bir kısmı söz konusu evlilikleri gizli yapıyor, ayrıca ikinci evlilik kanunen yasak olduğu için resmi nikah yerine dini nikah tercih ediliyor. Bu da hem yerli aileler içinde ilk eş ve çocukları hem de Suriyeli ikinci eş ve çocukları açısından çok boyutlu sosyal, ekonomik ve hukuki sorunların yaşanmasına zemin hazırlıyor. Eğitim, sosyal güvenlik, geçim, miras vb. birçok problem bu tür evliliklerin sonucu olarak karşımıza çıkıyor. Ayrıca baro yetkilileri ile yapılan görüşmede yerli aileler arasında boşanmaların arttığı ifade ediliyor. Akrabalar arasında husumet ve kavgalar da işin başka bir yönü. Yine yereldeki kadın STK yöneticileri ile yaptığımız odak grup görüşmelerinde yerli kadınlar arasında tedirginlik olduğu,  kadın mültecilere yönelik kin ve nefretin geliştiği aktarılmaktadır.

Mülteci kadınların yaşadığı istismarlar nelerdir?

Alanda karşılaştığımız birkaç sorunlu alan söz konusu. Örneğin fuhuş, evlilik çeteleri ve komisyoncular olgusu. Dini nikâh yoluyla veya zorla kimsesiz mülteci kadınlar çeşitli çeteler tarafından fuhşa düşürülmektedir. Bu bir vakıa. Benzer şekilde yerli ve Suriyeli kişiler, mülteci kadınları yerli erkeklerle adeta bir tür aracılık yoluyla komisyon karşılığı evlendiriyor. Bunu gelir kapısı haline getiren gruplar var, bir sektör oluşmuş durumda bölge illerinde sıkça duyuluyor. Tüm bu süreçlerde şiddet, dışlama, damgalama pratikleri de işliyor. Diğer bir husus özellikle kırsal bölgelerde korumasız, kimsesiz ailelerin kızları veya ebeveynsiz kimselerin üstünde kurulan çeşitli patronaj ve baskı yöntemleriyle gerçekleşen zorla evlilikler. Bu evliliklerde birçok sosyal ve kültürel ritüel devre dışı kalmakta, çok düşük mehirle aileler evliliğe zorlanmaktadır. Bunlar da istismarın diğer tezahürleri.

Peki tüm bunlar olurken Suriyeli ve yerli STK ve aydınlar nasıl bir tutum içinde?

Her iki toplum arasındaki akrabalık bağları ve tarihsel ortaklıklar uyum açısından işlevsel olurken evlilik alanındaki problemler çatışmayı ve nefreti körükleyen bir sonucu doğurmaktadır. Suriyeli göçmenler, aydınlar ve STKlar elbette ki bu durumlardan rahatsız. Görüşmelerde gerek Suriyeli politik aktörler, gerek alim ve akademisyenler ve gerekse STK temsilcileri ikinci evliliklerin yerliler açısından bir fırsatçılığa dönüştüğünü düşünmekte. Özellikle kadınlar bu duruma çok tepkili. “Şayet yerliler bir iyilik yapmak istiyorsa Suriyeli kadınları Suriyeli erkekle evlenmesine destek olmalı” diye fikir beyan ediyorlar. Diğer yandan yerli aktörler de bu durumlardan rahatsız. Her iki toplumun önderleri istismarları önlemek adına çeşitli örgütlenmeler de oluşturmuş. Örneğin yerli STK ve Suriyeli önderlerden müteşekkil bir heyet, bu tür istismarları önlemek için her iki toplum içinde farkındalık oluşturucu etkinlikler yapmakta. Ancak buna rağmen problemler çok katmanlı ve daha büyük bir katılım gerektiriyor. Bu bağlamda toplumsal bilincin gelişmesi çok önemli.

Son olarak eklemek istediğiniz bir şey var mı?

Ev sahibi toplum olarak mültecilerin haklarına daha çok riayet edilmesi gerektiğini ifade etmek isterim. Özellikle hükümetin denetimleri sıklaştırması birçok istismar ve sömürü mekanizmasını ortadan kaldıracaktır. Bir an önce Suriye’ye ve tüm Ortadoğu’ya barışın gelmesini diliyorum. Size ve Sivil sayfalar sitesine de ilginiz için ayrıca teşekkür ederim.

Emine Uçak

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
116 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör