Son AB raporuna göre Türkiye’de STK’ların durumu

17 Eylül 2015
Yayınlanan son Avrupa Birliği ‘İlerleme Raporu’nda, Türkiye’de sivil toplumun içinde bulunduğu durum dile getirildi. Sivil toplum kuruluşlarının, özellikle mali denetim yoluyla, faaliyetlerini etkileyecek şekilde devletin orantısız denetimine tabi olduğunu belirten rapor, mevzuatın STK’ı sınırlayıcı biçimde yorumlandığına dikkat çekti. Raporda şu tespitler yer aldı: Türkiye’de aktif bir sivil toplumun gelişmesi devam etmiştir. İçişleri Bakanlığı, derneklere yönelik […]

Yayınlanan son Avrupa Birliği ‘İlerleme Raporu’nda, Türkiye’de sivil toplumun içinde bulunduğu durum dile getirildi. Sivil toplum kuruluşlarının, özellikle mali denetim yoluyla, faaliyetlerini etkileyecek şekilde devletin orantısız denetimine tabi olduğunu belirten rapor, mevzuatın STK’ı sınırlayıcı biçimde yorumlandığına dikkat çekti.

Raporda şu tespitler yer aldı:

  • Türkiye’de aktif bir sivil toplumun gelişmesi devam etmiştir. İçişleri Bakanlığı, derneklere yönelik Yardım Toplama Kanunu’nun ve diğer önemli reformların hazırlanması aşamasında sivil toplum aktörleriyle istişarelerde bulunmuştur.
  • Bununla birlikte, bu tür ad hoc istişareler dışında, sivil toplum kuruluşlarının yasama ve politika yapma sürecinde aktif olarak yer alabildikleri yapılandırılmış katılımcı mekanizmalar bulunmamaktadır.
  • Hükümet-sivil toplum ve Meclis-sivil toplum ilişkileri, yasama sürecinin bir parçası olarak ve idarenin her düzeydeki mevzuat dışı tasarrufları açısından, sistematik, kalıcı ve yapılandırılmış istişare mekanizmaları aracılığıyla politika düzeyinde geliştirilmelidir.
  • Sivil toplum kuruluşları, özellikle mali denetim yoluyla, faaliyetlerini etkileyecek şekilde devletin orantısız denetimine tabi olmaya devam etmektedir.
  • İlgili mevzuat, sivil toplum kuruluşlarını sınırlayıcı biçimde yorumlanmaya devam etmiştir.
  • Derneklerin tescili, mali denetim ve yasadışı faaliyetlerin önlenmesi gibi görevlerin İçişleri Bakanlığı altındaki tek bir birimde toplanması, ilgili mevzuatın sınırlayıcı biçimde hazırlanmasına ve yorumlanmasına yol açabilecektir.
  • Türkiye, vergi teşvikleri gibi tedbirlerle sivil toplum kuruluşlarının yurt içi özel finansmanını teşvik etmek yerine, çoğunlukla orantısız olan muhasebe gereklilikleriyle mali yönetimleri zorlaştırmaya devam etmiştir.
  • Bakanlar Kurulu, net olmayan kriterler kullanmak suretiyle vergi muafiyetini ve kamu yararı statüsünü çok kısıtlı sayıdaki sivil toplum kuruluşuna verdiğinden, sivil toplum kuruluşlarına yönelik kamu finansmanı da yeterince şeffaf ve kurallara dayalı değildir.
  • Kamu fonları, sivil toplum kuruluşlarına bakanlıklar aracılığıyla ve proje ortaklığı mekanizmalarıyla tahsis edilmekte, hibe tahsisatına veya hizmet sözleşmelerine nadiren başvurulmaktadır.
  • AB-Türkiye sivil toplum diyaloğu programları devam etmiş, sivil toplumun gelişmesine ve sivil toplum kuruluşlarının yerel düzeyde daha fazla tanınmasına katkıda bulunmuştur.

Raporun sonuç bölümünde ise şu görüşler yer aldı: “Türkiye’de, politika yapma süreçlerinde ve yönetimde vatandaşın öncelikli olması ve temel haklardan yararlanmanın kanunla güvence altına alınması için ısrarcı olan, hak-temelli ve büyüyen bir sivil toplum mevcuttur.  Hükümet-sivil toplum ve Meclis-sivil toplum ilişkileri, özellikle yasama sürecinin bir parçası olarak, sistematik, kalıcı ve yapılandırılmış istişare mekanizmaları aracılığıyla politika düzeyinde geliştirilmelidir. Sivil topluma yönelik yasal, mali ve idari çerçeve, aktif vatandaşlığı teşvik ederek açık toplumu daha iyi desteklemelidir.”