“Muhafazakâr kadınlar Instagram’da paylaşım yaparken mahremiyetlerini ihlal ettiklerini düşünüyorlar”

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Felsefe Tarihi yüksek lisans eğitimi gören Hafsa Nur Aslanoğlu İLKE (İlim Kültür Eğitim) Derneği’nin Yüksek Lisans Destekleme Programı için bir çalışma hazırladı. “Muhafazakâr Genç Kuşağın Instagram Profilleri” başlıklı bu çalışma hakkında Aslanoğlu’yla sohbet ettik. Aslanoğlu muhafazakâr kadınlar özelinde yaptığı bu çalışma sırasındaki gözlemlerini bizimle paylaştı. “Instagram’ı seçme sebebim son dönemde en […]

Marmara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nde Felsefe Tarihi yüksek lisans eğitimi gören Hafsa Nur Aslanoğlu İLKE (İlim Kültür Eğitim) Derneği’nin Yüksek Lisans Destekleme Programı için bir çalışma hazırladı. “Muhafazakâr Genç Kuşağın Instagram Profilleri” başlıklı bu çalışma hakkında Aslanoğlu’yla sohbet ettik. Aslanoğlu muhafazakâr kadınlar özelinde yaptığı bu çalışma sırasındaki gözlemlerini bizimle paylaştı.

“Instagram’ı seçme sebebim son dönemde en popüler uygulama olması”

-Bu konuyu neden seçtiniz?

Hepimizin içinde olduğu bir konu. Sosyal medya çoğumuzun her an içerisinde yaşadığımız bir ağ. Instagram’ı seçme sebebimse son dönemde en popüler uygulama olması. Facebook ve Twitter’a kıyasla Instagram daha çok görsel odaklıydı ve özel alan ifşasına yatkındı. Yakın çevremdeki Instagram kullanıcılarını gözlemliyordum ve onların bu uygulamayı ne kadar sık kullandıklarını görüyordum. Bu bende bir ilgi uyandırdı. Bu şekilde karar verdim.

“İnsanlar fotoğrafları paylaşıyorlar fakat daha sonra paylaşımlardan pişmanlık duyuyorlar”

-Muhafazakâr kadınların Instagram kullanımına yönelik çalışmadan önceki izlenimleriniz neydi?

İzlenimlerimi sürekli kıyaslama üzerinden yaptım. Annemi ve annemin yaş grubundaki insanlarla kendi yaş grubumdaki insanlar arasında bir kıyaslamaydı bu. Sürekli fotoğrafını çekeceksin ve bunları insanlarla paylaşacaksın. Onlar için muhtemelen anlaşılmaz olan bu durum bizim neslimizin gerçekliği oldu. Şu çok fazla dikkatimi çekti; insanlar fotoğrafları paylaşıyorlar fakat daha sonra paylaşımlardan pişmanlık duyuyorlar. Yani o süreçteki sıkıntı dikkatimi çekti.

-Bu pişmanlık hissetme duygusu belli bir topluluğa mı ait yoksa genel Instagram kullanıcılarının kapıldığı bir his mi?

Tamamen belli bir gruba ait. Ben bunu muhafazakâr dediğimiz kitle için söylüyorum.

-Peki muhafazakâr kadınlar neden pişmanlık duyuyorlar?

Çünkü alışık olmadıkları bir şey ve mahremiyetlerini ihlal ettiklerini düşünüyorlar. Paylaşımını yapıyor ve bir sürü insan o paylaşıma bakıyor, etkileşim veriyor. Yüzünün göründüğü fotoğrafı yabancı bir erkek beğendiğinde bir iç çatışmaya giriyor kendisiyle. Profilde manzara fotoğrafları da var, onlar beğenilince bir sorun olmuyor ama yüzünün belli olduğu fotoğraflar beğenildiği zaman bir çatışma yaşamaya başlıyor.

-Neden “muhafazakâr” kadınlar? Neden Müslüman kadınlar veya dindar kadınlar değil de muhafazakâr demeyi seçtiniz?

Aslında bu biraz karşı söylemin tanımı, tamamen bize ait bir tanım değil. Çoğu insan kendini muhafazakâr değil de Müslüman olarak tanımlıyor. Fakat muhafazakârlık dediğimiz bir hal var ve bu muhafazakârlık hali Türkiye’deki muhafazakârlık tanımıyla tam örtüşmüyor. Muhafazakâr belli değerleri koruyan insana denir, fakat şu an ülkemizde Müslümanlar için muhafazakâr denilmeye başlandı ve bu da son zamanlarda gerçekleşen bir şey. Müslümanların markalaşmaya başladığı dönemde başladı sanırım bu tanımlama.

“Son zamanlarda yaşam şekli görselleştirilen ve değer atfedilen bir şey haline geldi”

-Müslümanların markalaşmasından kastınız ne?

Daha çok görselleştiği aslında. Markalaşmaktan kastım Müslümanların zenginliği sergilemeleri, giydikleri markayla önem kazanmaları ve sahnede daha fazla yer almaları. Belki hep marka giyiniliyordu fakat son yıllarda bunu daha fazla görmeye başladık. Örneğin benim üniversite yıllarımdan bu yana bir arkadaşım var. Biz onunla 5 sene önce tanışmıştık, fakat ben kendisinin zengin olduğunu şu son bir buçuk sene içerisinde öğrendim. Normalde o aynı hayatı yaşamaya devam ediyordu fakat Instagram gibi uygulamaların yaygınlaşmasıyla ben onun aslında çok zengin olduğunu öğrendim. Şu anda da 30-40 bin civarı takipçisi var.

Toparlarsam; son zamanlarda yaşam şekli görselleştirilen ve değer atfedilen bir şey haline geldi. Fakat benim çalışma yaptığım grup bu kadar fazla takipçisi olan kişilerden oluşmuyor. Daha az takipçileri var. Instagram’ı daha sınırlı kullanan, belli sınırlara dikkat eden ve sınırı aştığını düşünebilen, pişmanlık hisseden insanlar.

Müslüman demememin sebebi aslında şu; bizden önceki nesle kıyasla daha farklı bir yaşam şeklini yaşayan kadınlar var ve bu kadınlar İslam’ın çatışma yaşadığı noktaları içinde bulundukları çağın getirilerine uydurma çabası içerisindeler. Daha sekülerleşmiş, seküler yaşam biçimine neredeyse tamamen uyum sağlamış başını örten kadınlar olarak tasvir edebiliriz muhafazakâr kadınları. Namaz kılıyorlar, oruç tutuyorlar, vakti geldiğinde Hacca, umreye gidiyorlar… Bunlar hep korumaya devam ettikleri bir değer olduğunu gösteriyor. Korudukları bazı değerler var, fakat yaşam şekli itibariyle de seküler hayata uyum sağlama çabaları her geçen gün artarak devam ediyor. Bu sebeple muhafazakâr tanımını kullanmayı tercih ettim.

“Erkekler muhafazakâr kadınların paylaşımlarında süs eşyası”

-Peki neden kadınlarla çalışmaya karar verdiniz?

Aslında bu çalışmanın bir ayağı da erkeklerle yapılmalı ve onlarla farklı bir çalışma yürütülmeli. Kadınların profillerini incelediğimde fark ettiğim şey şu; erkekler bu kadınların fotoğraf karelerinde nesne konumundalar. Yani kadınlar fotoğrafın odak noktası, erkekler de oradaki tamamlayıcı bir süs eşyası. Direkt özne olarak var olmuyorlar.

“Örtü, kadınların kamusal alanda görünebilmeleri için var zaten ama Müslümanların zihnindeki kamusallıkta bir sıkıntı var”

-Kadınlar mahremi ifşa ettiklerini düşündükleri için pişmanlık duyuyorlar demiştiniz. Sizce erkekler de mahremin ifşasından dolayı bir pişmanlık hissine kapılıyorlar mı? Yoksa bu pişmanlık kadınlara mı özgü?

Müslümanlar arasında erkeğin dışa dönük bir yeri var. Kadınınsa yeri sanki hep evin içi. Bu algı birçok sorunun kaynağı. Geçenlerde başörtülü bir kadının pilot olmasıyla ilgili haberlere denk gelmişsinizdir siz de. İnsanların şaşkın tepkilerine kızan bir Twitter kullanıcısı “Zaten başörtüsü, onu örten kadın doktor olsun, pilot olsun, sokağa çıksın, dışa dönsün diye var. Eğer bunları yapamayacaksa başörtüsünün ne anlamı var, gider evinde oturur” gibisinden şeyler demişti. Örtü, kadınların kamusal alanda görünebilmeleri için var zaten ama Müslümanların zihnindeki kamusallıkta bir sıkıntı var. Kadınların kamusal alanda var olması uzun zaman çok mümkün olamadı, son 10 yıldır belli sancılarla mümkün olabiliyor. Erkeklere ise kamusal alan hep açıktı zaten. Bu yüzden hiçbir erkek mahremini ifşa ettiği hissine kapılmıyor. Bu yüzden erkeklerin pişmanlık duyduğunu da pek sanmıyorum. Kadınlarsa yeni kamusallaşan ve özel alanlarından çıkan, çıkmak isteyen figürler.

-Kadınların hem kamusal alanda var olmak istediklerini söylüyorsunuz hem de bunu yapma biçimlerinden pişmanlık duyduklarını. Bir çelişki içerisindeler mi?

Aslında tamamen dengeyi kuramamalarından kaynaklanıyor, en azından böyle hissediyorlar. Kadınların kamusal alanda var olmaları gerekli bir durum elbette, ama bunu yapma yöntemleri sonrasında onlarda sıkıntı uyandırıyor. O an o fotoğrafı bir şeyden bahsetmek için değil de kendini güzel bulduğu için paylaşıyorsa sonrasında neden paylaştığı konusunda bir iç muhasebeye giriyor, pişman oluyor ama fotoğrafı da kaldırmıyor. Buradaki pişmanlık unsuru sadece fotoğraf da değil, örneğin içini döküyor uzun uzun ve sonra “Bunu neden paylaştım tanımadığım bu kadar insanla?” diyerek duygularını ifşa ettiği için rahatsızlık duyuyor.

-Muhafazakâr kadınlar Instagram’da en çok neleri paylaşıyor?

Kendi fotoğraflarını paylaşıyorlar. Eğer nişanlı, sözlü ya da evlilerse medeni durumlarını öne çıkaran paylaşımlar yapıyorlar. Bu medeni haller birden bire tüm fotoğraflarda baskın hale geliyor. Nişanlılık öncesi ve sonrası arasındaki farklar bariz olarak görülebiliyor. Benim katılımcı kitlem markaları çok fazla öne çıkaran bir kitle değildi. Daha çok günlük hayatından kareleri paylaşmayı seviyorlar. Okuduğu kitabı, oturduğu kafeyi, gezdiği yeri paylaşan bu kişiler ortalama muhafazakâr kadınlar.

“Ben aslında orta sınıfın iç çatışmasını gözlemlemek istedim”

-Katılımcı kitlenizi seçerken nelere dikkat ettiniz?

Sınıfsal ayrışmanın son zamanlarda iyice belirginleştiğini düşünüyorum. Müslüman toplumlarda bu kadar belirgin olmaması gereken bu ayrım muhafazakâr camiada da mevcut. Alt tabaka var, orta sınıf var ve üst sınıf var. Burada benim esas aldığım kesim orta sınıf oldu. Üst sınıf uç bir örnek olabilirdi. Ben aslında orta sınıfın iç çatışmasını gözlemlemek istedim. Gerçekten bu çatışma var mı yoksa bu bizim iddia ettiğimiz bir şey mi onu merak ettim ve çalışmaya başladığımda bu çatışmanın var olduğunu gördüm. Beni bu çalışmaya teşvik eden şeylerden biri de üst sınıfın çok görünür olması oldu. Üst sınıftan kastım 30-40 bin takipçisi olan “yeşil sosyete” diyebileceğimiz bir topluluğa dâhil kadınlar. Bu Instagram kullanıcıları Müslüman kadınların hayat tarzlarının temsilcisi gibi görülmeye başlanmıştı. Bu yüzden orta sınıf muhafazakâr kadınlara da ışık tutmak gerektiğini düşündüm. 20-25 yaş aralığında, üniversite öğrencisi ya da yeni mezun olmuş, bekarın da evlinin de olduğu orta sınıf bir katılımcı kitlem oldu.

-Maddi durum Instagram kullanımını ne şekilde etkiliyor?

Üst sınıf kullanıcılar giydikleri markalarla, seyahat ettikleri mekânlarla ve göz alıcı yaşam tarzlarıyla Instagram’da belli bir ağırlığı oluşturuyorlar. Alt sınıftan gelen kullanıcılar eğer çok takipçisi olsun istiyorsa o markaları giyemese bile o göz alıcı yaşamı taklit etmek ve o görünümü sağlamak zorunda kalıyor. Takipçi edinme yolunu üst sınıftan gelen Instagram kullanıcıları belirliyor.

-Yani belli bir görselliği sağlamak gerekli?

Evet. Benim katılımcılarla konuştuğum konulardan biri de buydu. Hepsi eğer daha fazla takipçiye ulaşmak istiyorlarsa mahremiyeti bir kenara bırakmaları gerektiğini düşünüyorlardı. Çünkü sınıf yok, zaten profiliniz 30 bin insan tarafından takip ediliyor ve siz o sayıda takipçiye sürekli çay bardağı, çay tabağı kombini paylaşarak sahip olmuyorsunuz. Nişanlanıyorsunuz, sizin nişan yemeğini sunduğunuz tabağı görmek istiyorlar. O tabağı görmesi gerekiyor. Paylaşıyorsunuz ve takipçi tatmin oluyor. Yani bu karşılıklı bir durum, takipçinin isteklerini görmezden gelerek var olmak pek mümkün değil.

“Instagram’ı hayatına ciddi ölçüde dâhil etmiş insanlar için artık fotoğraf çekmek anı yaşamaya engel değil”

-Peki konuştuğunuz katılımcı kitlesi fotoğraf paylaşırken “anı kaçırma” kaygısı duyuyor mu? Bu sizin kitlenize sorduğunuz sorulardan biriydi. Nasıl cevaplar aldınız?

Bu sorunun cevabını çok merak ediyordum. Bu kadar sık fotoğraf paylaştıklarına göre anı yaşamaları pek mümkün değil gibi görünüyor dışarıdan. Fakat bu kitle için fotoğraf çekmek çok da anı yaşamaya engel olan bir durum değil. Aslında anın içinde olan bir şey, artık böyle bir noktada. Yani fazladan bir aktivite değil, artık günlük aktiviteye dâhil olmuş durumda. Bir mekâna gidiliyor, fotoğraf çekiliyor, o çekim yapıldıktan ve paylaşıldıktan sonra sohbete geçiliyor. O fotoğraf çekiminin bir vakti var. Aklımdaki sorulardan biri şuydu çalışma sırasında; fotoğrafı sosyal medyada paylaşmak için mi çekiyorlar yoksa hatıra olsun diye çekilen fotoğrafı mı paylaşıyorlar? Cevap birincisiymiş. Sosyal medyada paylaşılacağı için çekiliyormuş. Fakat ben artık kafamızda oluşan “anı yaşamaya engel” yargısından çıktığımı düşünüyorum. Instagram’ı hayatına ciddi ölçüde dâhil etmiş insanlar için artık fotoğraf çekmek anı yaşamaya engel değil.

-Katılımcı kitlenize sorduğunuz diğer sorular nelerdi?

Mahremin sınırlarını sordum. Bu mahremin sınırlarını Instagram’da nasıl ihlal ettiklerini düşündüklerini sordum. Pişmanlık duyup duymadıklarını öğrenmek istedim. Mahremiyetlerini koruyarak Instagram’da ya da sosyal medyada var olup olamadıklarını sordum. Medeni durumla ilgili paylaşımları nasıl karşıladıklarını ve evin mahrem bir alan olup olmadığını sordum. Çoğu katılımcım evin mahrem bir alan olduğunu ve paylaşılmaması gerektiğini düşündüğünü söyledi.

-Evin paylaşılmasından kastınız ne?

Evi görselleştirerek yani evi ön plana çıkararak yapılan paylaşımlar. “Pijamamla dolaştığım, mahremimi yaşadığım evim burası” mesajını veren paylaşımlar. Bir de gerçekten görselde neyin ön plana çıkarılmak istendiğini anlamak mümkün. Fotoğraf metin görevi görüyor.

“Muhafazakâr kadın mahremiyeti ihlal ederek kamusal alanda var olmaya başladı”

-Mahremiyet hassasiyeti muhafazakâr kadına mı özel?

Hayır kesinlikle değil. Tanıdığım birçok seküler kadın mahremiyet konusunda oldukça hassas. Burada başladığımız yere dönüyoruz. Müslüman kadının kamusal alanda var olma problemi var. Muhafazakâr kadın mahremiyeti ihlal ederek kamusal alanda var olmaya başladı.

-Bunun sebebi nasıl var olacağı hakkında kafasının karışık olması mı?

Ben böyle düşünüyorum. Bir kafa karışıklığı var çünkü hala bir erkek Instagram’da başörtülü bir kadının fotoğrafını beğenir fakat okulda karşılaştığında selam vermeden geçip gider. Bu bize ciddi bir kafa karışıklığının söz konusu olduğunu gösteriyor. Sosyal medya da kamusal bir alan. Orada fotoğrafımı beğenebiliyorsan kampüste gördüğünde de selam verebilirsin. Buradan şunu çıkarıyorum; kamusal alan algımızda bir sıkıntı var.

-Muhafazakâr kadınlar Instagram paylaşımlarına ne gibi yorumlar alıyor? Eleştirel yorumlar mahremiyeti aşma pişmanlıklarını besleyebiliyor mu?

Daha iki gün önce bir arkadaşımın paylaşımına denk geldim. Kendisi benim katılımcı kitlemden değil ama bu profile uyan biri. Biri Instagram’ın mesaj kısmından yazarak ona nasihat veriyor “Kardeşim niye böyle yapıyorsun? Kendini bu kadar ortaya koyma, paylaşma. Günaha giriyorsun, biraz geri planda dur” gibisinden bir şeyler yazmış. Arkadaşımsa bu mesajın görüntüsünü alıp “Kendilerini ahlak bekçisi sananlar var” diyerek paylaşıyor. Bu genelde böyle oluyor. “Uyarılan” kadın sert bir tepki veriyor bu tür uyarılara. Uyarı biçimi de çok etkili tabii, onu göz ardı edemeyiz.

“Başını örten bir kadının üstlendiği rol tüm kamusal alanlarda geçerli”

-Son olarak şunu sorayım; kamusal alan algısındaki sıkıntı neden kaynaklanıyor?

İlahiyat kökenim de olduğu için çok sık karşılaştığım bir gerilim var. Erkekler ve kızlar kantinlerde karışık mı otursun, ayrı mı otursun? Erkekler sınıflarda öne mi otursun, arkaya mı otursun? gibi. İki kişilik sırada karşı cinsle beraber oturmak istemeyen kız veya erkek öğrenci, toplu taşımada yanına karşı cinsten biri oturunca aynı ısrarı göstermiyor, kabulleniyor. Benzeri bir durum sosyal medyada da var. Sınıfta bir erkek bir kızın yüzüne kolay kolay iltifat edemez fakat Instagram’da paylaştığı fotoğrafı “beğenebiliyor” Sosyal medya kamusal alana dâhil değilmiş gibi bir algı var. Oysa kadınların şunu anlamaları gerekiyor; başörtü zaten kamusal alan için. Bunu erkeklerin de anlaması gerekiyor. Başını örten bir kadının üstlendiği rol tüm kamusal alanlarda geçerli. Buna toplu taşıma da dâhil, sosyal medya da.

Çalışmanın metnine ulaşmak için tıklayınız