Mazlumder’de neler oluyor?: Mazlumderliler yaşanan gelişmeleri yorumladı

19 Mart’ta MAZLUMDER’de yapılan olağanüstü kongreden çıkan kararlarla derneğin 16 şubesi kapatıldı, genel başkan değiştirildi ve genel merkez Ankara’dan İstanbul’a taşındı. Yaşanan bu gelişmeler hakkında bilgi almak ve bu gelişmeleri nasıl yorumladıklarını öğrenmek için MAZLUMDER yeni Genel Başkanı Ramazan Beyhan’la, Mazlumder üyeleri Recep Karagöz, Mehmet Akif Koçer, Emre Berber ve kapatılan 16 şubeden biri olan […]

19 Mart’ta MAZLUMDER’de yapılan olağanüstü kongreden çıkan kararlarla derneğin 16 şubesi kapatıldı, genel başkan değiştirildi ve genel merkez Ankara’dan İstanbul’a taşındı. Yaşanan bu gelişmeler hakkında bilgi almak ve bu gelişmeleri nasıl yorumladıklarını öğrenmek için MAZLUMDER yeni Genel Başkanı Ramazan Beyhan’la, Mazlumder üyeleri Recep Karagöz, Mehmet Akif Koçer, Emre Berber ve kapatılan 16 şubeden biri olan Mazlumder Diyarbakır Şube üyesi Reha Ruhavioğlu’yla konuştuk.

“Katılımcı delegelerin iradesini ortaya koymasıyla yönetim değişti”

-Şubelerin kapatılmasının ve tüzük değişikliğinin sebebi nedir? Mazlumder’de neler oluyor?

Ramazan Beyhan: Bir sene önce Mazlumder’de bazı şeylerin doğru gitmediğini, eksenin kaydığını gördük. Mazlumder 91 yılında bir ihtiyaç üzerine kuruldu. Değişik görüşlerden, değişik okumalardan gelen ama adalet ve hak bilincini koruyan insanların üye olmasıyla aynı insanlar yönetimi de oluşturdular. Fakat bugün Mazlumder Genel Merkez ve bazı şubelerin tek görüş etrafında toplandığını ve bir siyasi görüşün baskın olduğunu görüyoruz. Bu şubelerin yazdığı raporlarda kullanılan dil de bizim haklı olduğumuzu gösterdi. Biz de bu tasarrufun doğru olmadığını ve derneğin kendi kuruluş ilkelerinden saptığını söyleyerek olağanüstü genel kurul toplantısı talep ettik. Delegelerin yaklaşık yarısı bu talepten yana oy kullandığı halde yönetim talep edenlerin delege değil üyelerden oluşması gerektiğini ve Türkiye’deki tüm üyelerin en az beşte birinin bunu talep etmesi gerektiğini öne sürdüler. “Üye mi, delege mi?” ihtilafı sonucu genel merkez mahkemeye başvurabileceğimizi söyledi. Biz de 6 Şubat’ta mahkemeye başvurduk. Mahkeme bizim haklı olduğumuza karar verdi ve 3 kişilik bir çağrı heyeti oluşturdular. bu 3 kişilik çağrı heyeti bütün delegeleri 19 Mart’ta toplanmak üzere genel kurula çağırdı ve delegeler Ankara’da olağanüstü olarak toplandılar. Bazı delegeler gelmedi ve bu toplantıyı boykot etti. Katılımcı delegelerin iradesini ortaya koymasıyla yönetim değişti. Yeni bir yönetim oluştu. Genel merkez Ankara’dan İstanbul’a taşınması kararı verildi, bu uzun zamandır konuşuluyordu zaten. Bir diğer karar da çeşitliliğin sıkıntılı olduğu illerdeki şubeleri kapatmak oldu. İlerleyen zamanlarda ekipler, kriterlerimize uygun bir şekilde, şubeleri tekrar açabilecek.

Ramazan Beyhan-Mazlumder yeni Genel Başkanı

“Güneydoğu ve Doğu’da hendek ve barikatla başlaya çatışma sürecinde hazırlanan raporlar, olağanüstü kongre talebi sürecinin ifade edilmesinin başlangıç noktasıdır”

Recep Karagöz: Mazlumder’in olağanüstü kongreye geliş süreci Suriye’de meydana gelen olaylar ile başlar. Hani şu meşhur 3. Yol Mümkün bildirisi, açıklaması ile. Yani 2011 yılı sonrası. Mazlumder yaptığı açıklamalarda ve görüşmelerde sürekli Suriye’de şiddetten uzak durulması gerektiğinin altını kalın çizgilerle çizerek vurgulamıştır. Bilindiği gibi o yıllarda ve son zamanlara kadar hükümetin Suriye politikası farklıydı. Mazlumder yaptığı tüm açıklamalarda hükümetin bugün geldiği diplomasi politikalarına ve çözümün masa da aranmasına vurgu yapmıştır.

Gezi olayları süreci bir başka boyuttur. Gezi olaylarında Mazlumder’in duruşu bazı kesimleri rahatsız etmiştir. Bizim geniş mahalle dediğimiz ve hükümet kanadını… Mazlumder gezi protestoları esnasında şiddete bulaşmayan gösteri hakkını savunmuş ve dahası şiddeti tırmandıran bazı kirli odaklara dikkat çekmiştir. Söz konusu odaklar 15 Temmuz da açığa çıkmıştır.

Güneydoğu ve Doğu’da hendek ve barikatla başlayan çatışma sürecinde hazırlanan raporlar, olağanüstü kongre talebi sürecinin ifade edilmesinin başlangıç noktasıdır. Mazlumder söz konusu süreçte hiçbir şekilde barikatları, hendekleri meşru gören bir ifade, ima veya irade serdetmemiştir. Bunları hak talep etme aracı olarak görülmesini asla ve kata doğru bulmamış ve şiddetle eleştirmiştir. Öte yandan hazırladığı raporlarda  devletin de sivillere yönelik hak ihlallerine dikkat çekmiştir. 15 Temmuz darbe girişimin rütbeli subaylarının o gece nereden Ankara’ya intikal ettiğini göz önünde bulundurursanız bazı ihlallerin hangi amaca yönelik olduğunu anlaşılır kılarsınız. Mazlumder süreçte yaptığı raporlarla adil duruşunu korumuştur. Tarih buna kayıt düşecektir.

Recep Karagöz-Mazlumder eski GYK üyesi/Mazlumder üyesi

“İstanbul Şubesi şubeler arası eşitliği kabul etmemiştir”

Reha Ruhavioğlu: Bizce meselenin esası İstanbul şubenin kemiyete dayalı bir güç üzerinden MAZLUMDER’in her organı üzerinde kurduğu ve birkaç yıldır zayıflayan hegemonyasını yeniden tesis etme meselesidir. İstanbul Şubesi hemen her toplantıda açıkça kendisini diğer şubelerin üstünde görmüş, şubeler arası eşitliği kabul etmemiş, kendisi dışındaki organları onun hegemonyasından çıkmadığı sürece kabul etmiştir. Yapılan tüzük değişikliğinin de, şube kapatmalarının da nirengi noktası budur.

Önceki çatışma süreçlerinde toplum iktidar odaklarından farklı bir yerde durup daha uzaktan uzakta değerlendirme yapabiliyordu. Ancak son çatışma süreci o kadar sert yaşandı ki, toplum kutuplaşmış iki kanaat üzerinden gitti. Bu esnada soğukkanlılığını koruyan Mazlumder çatışan aktörlerden her ikisini de rahatsız etti. Birinin rahatsızlığıyla memnun olan arkadaşlarımız, öbürüyle aynı duygudaşlık içerisinde kalıp raporlara sahada yahut yazılma süreçlerinde katkı vermemeye başladılar, daha çok eleştirmeyi tercih ettiler.

“Mazlumder’de İstanbul şubesiyle geri kalan şubeler arasındaki ihtilafın kökü çok eskilere gidiyor”

Emre Berber: Mazlumder’de İstanbul Şubesi ile geri kalan şubeler arasındaki ihtilafın kökü çok eskilere gidiyor. Bu ihtilafın idari bir boyutu olduğu gibi siyasi bir yönü de mevcut. Her iki grup yalnızca Kürt meselesinde değil; Gezi olaylarında, Suriye meselesinde, yolsuzluk iddialarında ve benzeri bütün meselelerde farklılaşan fikirlere sahip. Bu durum da ister istemez mevcut siyasal iktidara yakınlık ve siyasi iktidardan bağımsızlık şeklinde bir farklılaşmaya tekabül ediyor. İstanbul şubesi, ülkenin bütün kritik meselelerinde siyasi iktidara daha yakın bir duruş geliştirmişti. Mazlumder’in genel merkeziyle tutuştuğu kavganın bu duruşla doğrudan bir ilişkisi mevcut.

“Tabelasından başka hiçbir faaliyeti olmayan, Ağrı, Uşak, Akyazı Şubeleri açık tutulurken, faaliyetleri ile insan hakları alanına sürekli katkı yapan, onlarca şubemiz kapatılmıştır”

Mehmet Akif Koçer: Mazlumder bir çatı örgüt, ortak payda çalışması idi. Baştan beri her zaman da böyle oldu. Çok zıt noktalardan meseleye bakar, tartışır, ama sonunda uzlaşacağımız doğruya ulaşırdık. Yani bir noktada fikirlerin çatışmasından Barika-i hakikat(hakikat ışığı ) çıkardı. Ancak süreç içinde , özellikle son 5-6 yıldan beri bazı kırılmalar yaşandı. Özellikle Suriye meselesinde “Barışı ve barış masasını güçlendirmek lazım, 3.bir yol mümkün” tavrımız, sonrasında Gezi olaylarında, şiddetten arınmış olmak kaydıyla, insanların gösteri hakkını savunmamız, daha sonra da çözüm sürecinin bitirilmesi akabinde, iki taraflı ateşkes ve diyalog ve siyaset kanallarının açık tutulması ile barışa ulaşılması gereğini dillendirmemiz, bu koalisyonun çatırdamaya başlamasına sebep oldu. Bunda kendi tabanımızın politize oluşu, günlük politikaların çok etkisinde kalmaları, hükümetin ayrıştırıcı politikalarının da etkisi oldu. Biz bu krizi insan hakları seviyesi içinde çözmeye, krizi yönetmeye çalıştık. Ama dış etkenler çok güçlü idi ve bir ayrışma noktasına gelindi.

İstanbul Şubesi’nin başını çektiği bir grup arkadaşımız Mersin GYK toplantısında bu konuyu gündeme getirdi, önce GYK üyelerinin 1/5 ile Olağanüstü Genel Kurul’a gitmek istemiş, bunun üzerine Türk Medeni Kanunu 75. maddesinde düzenlenen ve MAZLUMDER tüzüğüne aynen alınan “Genel Kurul, yönetim veya denetim kurulunun gerekli gördüğü hallerde veya dernek üyelerinden beşte birinin başvurusu üzerine, yönetim kurulunca olağanüstü toplantıya çağrılır.” kısmı hatırlatıldı. Bunun üzerine bu defa delegelerinin 1/5’inin imzası ile bu yapılmak istenmiştir. 192 delegenin imzası Genel Merkeze gönderilmiş, ancak yasa ve tüzüğümüzün açık hükmü karşısında bunun mümkün olmadığı bir kere daha ifade edildi.

Ürgüp GYK toplantısının bir aşamasında bu arkadaşlar, salonu terk etti. Daha sonra uzlaştırıcı olarak seçilen 4 kişilik ekibimizin “Genel kurula 1 yıllık süre var, MYK’yı yeniden oluşturalım, hatta genel başkanı da değiştirelim, bu şekilde genel kurula kadar devam edelim” teklifleri de reddedildi. Daha sonra davalar açıldı. Yasa ve tüzükte açıkça “üyenin beşte biri “ yazdığı halde, delegenin beşte biri ile olağanüstü genel kurul yapılabileceğine mahkeme karar verdi. Son duruşmadan bir öncekinde hakim karşı tarafa dönerek , “burada üye yazıyor, delege yazmıyor, bu şekilde olmaz” dediği halde, bir sonraki celse tam aksi bir tutumla hiçbir talebimizi dinleme zahmetine bile katlanmadan, tam aksi yönde karar verdi. Hatta bu karar şahsın hukukuna ilişkin olduğu için kesinleşmeden işleme konamayacağı halde, bunun icrasına başlanması için yazı işleri müdürünü görevlendirdi. Daha sonra da olağanüstü genel kurul ilanı hukuksuz ve keyfi olarak yapıldı. Seçim gündemli genel kurul, güç gösterisine dönüştürüldü, hukuk ve ahlakla birleşmemiş bir gücün ne kadar zorbalaşabileceğini izledik. Şubelerimizin 2/3 ü  ne dediği bile sorulmadan, dinlenmeden kapatıldı. Tabelasından başka hiçbir faaliyeti olmayan, Ağrı, Uşak, Akyazı Şubeleri açık tutulurken, faaliyetleri ile insan hakları alanına sürekli katkı yapan, onlarca şubemiz kapatılmıştır. Farklı hiçbir sese tahammül edilmediği bu şekilde anlatıldı. Bu mazlumder bizim bildiğimiz mazlumder değil, olamaz. Traji komik olan ise, kendileriyle hareket eden ve derneğin kaderiyle ilgili işlerde imza vermek dışında yaklaşık 10 yıldır hiçbir faaliyeti olmayan Uşak şube delegesinin, “biz tabela şubesi olduk, bizi de kapatsanız iyi olur” sözüne olumsuz yanıt verilmesidir.

Ayrıca İstanbul Şubesinin bir önceki dönem 2015’te yaptığı genel kurulda 1278 kişi hazirun cetvelinde imzası varmış gibi gösterilip, 230 kişinin oy kullandığı, seçilmiş gibi gösterilen ve bu olağanüstü genel kurul oy kullanan 70 kişinin delegeliği şaibelidir. İstanbul Şube’den bir üyemizin 2015 yılında İstanbul Şube Genel Kurulu’nun iptali için açtığı dava halen devam etmektedir.

Sonuç olarak; Kesinleşmeden işleme konulan mahkeme kararı ile yapılan bu genel kurul yok hükmündedir. İstinaf itirazımız ise hala devam etmektedir.Bozma halinde bu genel kurul dayanaksız kalacak ve yine yok hükmünde olacaktır. Bu genel kurulun iptali için de dava açacağız. Hukuk mücadelemizi sonuna kadar sürdüreceğiz. Zorbalığa boyun eğmeyeceğiz.

Yine, olağanüstü genel kurulda operasyonel ekip, 27 yıllık hülyalarını da gündem maddesi olarak eklemiş ve genel merkezi İstanbul’a taşımıştır. Bunların hiçbiri hukuki ve ahlaki değildir, tanımıyoruz ve kabul etmiyoruz.

“Mazlumder tek fikirden, tek anlayıştan gelen; herhangi bir vakfın ya da siyasi görüşün derneği değildir”

-Bir insan hakları kuruluşunun 16 şubesinin kapatılmasından bahsediyoruz. Bu kapatmaların gerekçelerinden biraz daha bahseder misiniz?

Ramazan Beyhan: Kamuoyunda dışarıdan bir el tarafından kapatılmış gibi gösterilmek isteniyor fakat bu genel merkezin kararıydı, delegelerin iradesiyle kapatıldı bu şubeler. Şubelerin kapatılması teklif edildi ve bu teklif kabul gördü. Dediğim gibi bunun en temel sebebi ilk olarak derneklerin üyelerinin çeşitlenmesi gerekliliği oldu. Tek fikirden, tek anlayıştan gelen; herhangi bir vakfın ya da siyasi görüşün derneği değildir Mazlumder. Hak arama kaygısı taşıyan, hak bilinci gelişmiş insanların katıldığı bir dernektir. 25 yıldır böyle insanlar tarafından yönetildi. Kapatılan şubelerde, geçmişte, farklı düşünceden insanlar küstürülmüş, bir şekilde dernekten uzaklaştırılmış ve birkaç kişinin elinde kalarak sadece onların yönettiği bir motif haline dönüşmüştür, bazılarının şube yerleri bile yok. Dolayısıyla dernek söylemiyle örtüşmeyen bu şubeleri kapatma kararı alındı. Bir diğer şey de, delegeler gittikçe siyasileşen bir hal gördü. Zaten kamuoyunun da bununla ilgili bir rahatsızlığı vardı. Buraya müdahale etmemiz gerekiyordu. “Mazlumder belli bir eksene kaydı, belli bir görüşün savunucusu haline geldi” diyen, Anadolu’nun çeşitli yerlerinden insanlar bu sebepler yüzünden küstü, uzaklaştırıldı ya da istifa etti. İstanbul şube olarak bu durumu eleştiren açıklamalarda bulunduk sürekli fakat bu hal yıllardır devam ediyordu. Delegelerin de bu hal karşısındaki takdiri, tek tipleşen şubeleri kapatmak oldu.

“Bu raporların dili, performansların çeşitlenmemesi, tanıkların konuşurken ifadelerinin bir kısmının alınıp bir kısmının alınmaması her şeyden önce bizim birbirimize karşı güvenimizi sarstı”

-Kapatılan şubeler arasında Kürdistan’daki çatışma sürecinde gözlemci rol üstlenen ve raporlar yazan Diyarbakır Şube de bulunuyor. Bu raporlar, şubenin kapatılmasına sebep olmuş olabilir mi?

Ramazan Beyhan: Sadece Diyarbakır Şube kapatılmadı. Diğer yandan raporlar önemli bir sorun teşkil ediyor tabii ki. Bir kere Mazlumder’in ilkesi şudur “Mazlum kim olursa olsun, onun kimliğine bakmadan doğruyu savunmalıyız” Fakat bu raporların dili, performansların çeşitlenmemesi, tanıkların konuşurken ifadelerinin bir kısmının alınıp bir kısmının alınmaması her şeyden önce bizim birbirimize karşı güvenimizi sarstı. Dolayısıyla biz kendi kendimize ilkelerimizi çiğnemiş oluyoruz. Biz kamuoyuna gördüğümüz neyse onu anlatacağımızı, adil şahitlik yapacağımızı deklare etmişiz, bunun sözünü vermişiz ve insanlar çalışmalarımızı bu ilkelerle icra ettiğimiz için bize madden ve manen destek veriyorlar. Eğer bu tür raporları çarpıtarak sunarsak, o zaman kendi kendimizi inkar etmiş oluruz. Raporlar bahane edilerek kamuoyuna yansıtılmaya çalışılan yanlış bir algı var. Raporlar doğru yazıldıktan sonra kimse “Neden yayınlıyorsunuz bu raporları?” diyemez.

“Raporlama çalışmasına katılmak isteyen katıldı. Çalışmayı şeffaf yürüttük”

Recep Karagöz: Raporların hazırlanış sürecine kısaca temas etmek isterim. Raporlama çalışması yapmak için sahaya çıkmadan önce Mazlumder MYK-GYK ve tüm şubelerimize her defasında çağrı yaparak raporlama çalışmasına davet ettik. Katılmak isteyenler katıldı. Çalışmayı şeffaf yürüttük. Sahada edindiğimiz bilgi ve belgeleri bir taslak metin hazırlayarak MYK ve GYK grubumuzda tartıştık. İtiraz edilen bazı yerleri kaldırdık ve son şeklini vererek kamuoyuna ondan sonra açıkladık. Bunu burada ifade etmemin sebebi, olağanüstü hukuksuz kongreye giden arkadaşların toplumda oluşturmaya çalıştıkları algıdır.

Sorunuza gelince, bilindiği gibi sadece Diyarbakır şube değil 16 şube birden kapatılmıştır. Bunlar, yani kapatılan şubeler yine toplumda yaratılan algı gibi Doğu ve Güneydoğu şubeleri değildir. Bursa, İzmir, Kocaeli, Sakarya gibi şubeler de kapatılmıştır. İşin en ilginç yanı, hukuki olmasa bile ahlaki yanı 6-7 şubenin bazı delegelerinin toplandığı olağanüstü kongrede 16 şubeyi kapatmasıdır. 16 Şubenin kapatılması demek binlerce üyenin de Mazlumder’den ihracı demektir. Bu tam olarak; gönüllü bir teşekküle üye olmuş insanlara yapılmış bir etik yoksunluğudur.

“Mazlumder Diyerbekir ve diğer bölge şubeleri topluca bir cezalandırmaya maruz kalmıştır”

Reha Ruhavioğlu: Hangi suçlamanın karşılığı olarak hangi karar alınmış, bunun bilinmediği bir cezalandırma, OHAL KHK’larını hazırlayanların elinden çıkmış gibidir. Bu yüzden ancak “olmuş olabilir mi?” gibi çıkarımlarda bulunabiliyoruz. Ama kanaatimce Mazlumder Diyarbekir ve diğer bölge şubeleri sadece yazdıkları raporlar sebebiyle değil, çatışma bağlamında yapıp ettikleri işlerin geneli gerekçesiyle topluca bir cezalandırmaya maruz kalmışlardır.

Herkes gibi Mazlumder de yanlış yapabilir, önemli olan yanlışı kabul edip düzeltme yoluna gitmektir. Örneğin bir rapor hakkında İstanbul Şubesi’nin birkaç sayfalık bir eleştirisi olmuştu ve o rapor eleştirilerin haklı olduğu noktalar doğrultusunda revize edildi. Sonra, bir raporla ilgili öncesinde raporu beğenmiş ve paylaşmış bir gönüllümüzün yaklaşık bir ay sonra rapora itiraz etmesi ve raporlamayı yapan arkadaşların uzlaşamaması sebebiyle o rapor derhal geri çekildi fakat çatışmalar daha geniş bir katılımla yeni bir rapor yazmaya imkan tanımadı. Yani meselenin esası raporlardaki hatalar değil; bunların eleştiriler ışığında elden geçirildiğini, somut eleştiriler üzerinden revize edildiğini en çok bu arkadaşlarımız biliyorlar.

Reha Ruhavioğlu-Kapatılan Mazlumder Diyarbakır Şube üyesi

“İstanbul şubeyle yakın hareket etmemeleri ve çalışmalarında insan hakları alanının gerektirdiği şekilde bağımsız bir duruş sergilemeleri şubelerin kapatılmasının esas sebebi oldu”

Emre Berber: Mazlumder’in çatışma sürecinde yürüttüğü raporlama çalışmaları bütün şubelerine açıktı. Ama İstanbul Şube ve ona yakın olan yöneticiler ısrarlı çağrılara rağmen raporlama çalışmaların çoğuna katılmamayı tercih etti. Diyarbakır’ın da aralarında bulunduğu şubeler elbetteki saha hakimiyetlerinden ve coğrafi yakınlıklarından dolayı raporlamalarda daha etkin bir rol üstlendi. Bu şubelerin kapatılmasında raporlama çalışmalarında oynadıkları rolün de etkisi mutlaka bulunuyor. Ama olağanüstü genel kurulda İzmir, Bursa, Kocaeli, Sakarya şubelerinin de kapatılması kararlaştırıldı. Bu şubelerin raporlama çalışmalarına etkin bir şekilde katıldığından bahsetmek pek mümkün değil. Dolayısıyla, şubeleri kapatma tercihlerinin arkasında sadece Kürt meselesine ve raporlamalara ilişkin bir sorun yer almıyor. İstanbul şubeyle yakın hareket etmemeleri ve çalışmalarında insan hakları alanının gerektirdiği şekilde bağımsız bir duruş sergilemeleri şubelerin kapatılmasının esas sebebi oldu.

Emre Berber-Mazlumder Ankara Şube üyesi

“Son Cizre raporumuz hariç hiçbir çalışmaya İstanbul ile birlikte hareket eden şubeler katılmadı”

Mehmet Arif Koçer: Doğu ve Güneydoğu bölgesindeki raporlarımızın da bu kırılmada ciddi rolü olmuştur. Tüm şubelerin katılımı ile raporlama ve tespit yapmak istediğimizi ilan ettik. Ancak son Cizre raporumuz hariç hiçbir çalışmaya İstanbul ile birlikte hareket eden şubeler katılmadı. Hatta bu raporların ham hali 1 gün MYK mail grubunda katkı ve düzeltme için bekletildiği halde, hiçbir müdahale yapmadılar. Halbuki MYK’nın yarısından fazlası İstanbul Şube’den arkadaşlar idi. Hiçbir katkı yapmayan bu arkadaşlar daha sonra ithamlar ile hayatını riske ederek, bölgede tespit çalışmaları yapan arkadaşlarımızı ve genel merkezi suçladılar. Bunun ise hiçbir ahlaki tarafı ne yazık ki yoktur.

Mehmet Arif Koçer-Mazlumder eski Genel Başkan Yardımcısı/Mazlumder üyesi

“Mazlumder iktidara da muhalefete de eşit uzaklıkta olacak”

-Yaşanan gelişmeler derneği ne şekilde etkileyecek? Bundan sonra neler olacak?

Ramazan Beyhan: Bundan sonra Mazlumder tekrar kendi ayarlarına, kendi ilkelerine dönecek. İktidara da muhalefete de eşit uzaklıkta olacak. Hiç kimsenin değirmenine su taşımayacak. Gördüğü hakikat neyse, haksızlığa uğramış kim varsa, kim haksızlık yapmışsa bunu net bir şekilde kamuoyuna duyuracak ve ilgilileri de bu konuda işini yapmaya çağıracak. Herhangi bir tarafa yaslanması söz konusu değil. İkincisi, yönetim kurulu üyelerini çeşitlendirerek katılımcı bir yönetim oluşturacak. Üçüncüsü, gerek yöneticiler, gerekse Mazlumder’in hakkaniyetli kurumları istişare etmeden, bir insanın kendi siyasi görüşü doğrultusunda beyanlarda bulunmasına müsamaha göstermeyecek. Çünkü biz hakların hukuki bir zeminde aranması gerektiğine inanıyoruz. Bunun herhangi bir siyasi görüşe alet edilmesini ve araçsallaştırılmasını kesinlikle istemiyoruz. Bu net bir şekilde ortaya konulmalı ve kamuoyu doğru bir şekilde bilgilendirilmeli.

“Hukuki süreci sonuna kadar takip edeceğiz”

Recep Karagöz: Mazlumder tarihinde İstanbul şubenin sürgit bir talebi olmuştur, genel merkezin İstanbul’a taşınması. Son gelişmeleri fırsat bilip; darbeci bir yaklaşımla nasıl ki 16 şubeyi kapatmışlar ve binlerce üyesini ihraç etmişlerse olağanüstü kongrede aldıkları kararla genel merkezi İstanbul’a taşımışlardır.

Yukarıda temas etmeyi unuttum. Olağanüstü kongreye bizim katılmayışımızın gerekçesi hukuki süreç tamamlanmadan kayyum tarafından baskın olarak yapılmak istendiği içindir. Kongrenin hukuki süreç tamamlanmadan yapılması ayrı bir hukuki sorun çıkarmıştır. Ez cümle hukuki süreç devam etmektedir. Hukuki süreci sonuna kadar takip edeceğiz.

İnsan Hakları mücadelesi bir kurumla kaim değildir. Hak mücadelesi tarihi süreçte de görüleceği gibi çeşitli isimler ve yapılarla verilmiştir. Ben 28 Şubat sürecinde Türkiye’de Mazlumder başta olmak üzere insan hakları derneklerinin saldırı altında olduğu bir tarihsel kesitte merkezi Almanya’da olan uluslararası bir insan hakları (Organization for Human Dignity and Rights – İnsan Onuru ve Hakları Örgütü –HDR) derneğinin başkanlığı yaptım. Sonra geldim 2007 tarihinden bugüne Mazlumder’in çeşitli kademelerinde insan hakları mücadelesi verdim. Kısaca hak mücadelesi devam eder. Bunun zemini Mazlumder veya başka bir zemin fark etmez. Esas olan adalet mücadelesidir.

“Türkiye’nin insan hakları mücadelesine önemli katkıları olmuş şubeleri kapattığınızda geriye kalan şey insan hakları için mücadele eden bir dernek olmaz”

Reha Ruhavioğlu: Mesele insan hakları mücadelesinde ‘ilkesel tutum’ ve ‘konjonktürel tutum’ arasında ortaya çıkan farklılığın bir yarılmaya dönüşmesidir. Bu yarılma taşınamaz bir hal almış ve 4 tanesi sadece kağıt üstünde var olan, son 5 senedir tek bir etkinliğe imza atmamış olan toplamda 8 şubenin toplanarak, ‘güçlü olan azınlık da olsa haklıdır’ tavrı benimseyip çoğu aktif ve dinamik 16 şubeyi kapatmasıdır. Bu güç de şaibelidir çünkü İstanbul’un son şube kurulunda iki rakip liste yarışmış ve 500 kili kapasiteli bir salonda yapılan toplantıda toplam 230 oy kullanılmıştır. Ancak İstanbul, toplantıya katılım sayısını 1200 üzerinde göstererek fazladan 70 delegeye sahip olmuştur. 70 delegenin bütün dengeyi etkilediği bir durumda haklı olarak şu soru sorulmuştur: Nasıl oluyor da iki rakip listenin yarıştığı bir seçimde toplantıya katılan 1200 küsur kişiden 1000 kişi oy kullanmaz? Oy kullanmayanlar kendi listelerinin kazanacağından nasıl emin olabilir? İstanbul Şubesi bu soruya cevap vermemiş, yürütülen soruşturmaya evrakları sunmamış üzerindeki şaibeyi büyütmüştür. Böyle şaibeli bir çoğunluk üzerinden kapatılan şubelerin üyelerini de üyelikten ihraç eden bu arkadaşlar içlerinde Mazlumder’e 25 yıldır emek veren insanların olduğu binlerce insanı Mazlumder’den sürgüne göndermişlerdir. Bu da “kuruluş felsefesine dönüş” iddialarının tutarsızlığına delalettir. Bir ‘fabrika ayarına dönüş’ olduğu aşikar ama bu Mazlumder’in değerlerinin üretildiği fabrika değildir. Türkiye’nin insan hakları mücadelesine önemli katkıları olmuş şubeleri kapattığınızda geriye kalan şey insan hakları için mücadele eden bir dernek olmaz.

Başka bir yerde aynı vesile ile söylediğimi tekrar edeceğim; yapılan şeyin bir darbe uygulaması olduğu kanaatindeyim. Kayyumlar eliyle hukuksuz bir şekilde toplanmış bir kongrenin ülkenin içinde bulunduğu radikal hukuksuzluklar ve kayyum keyfiliğine denk gelen bir görüntü vermesi, insan hakları mücadelesine bir utanç olarak yazılacak ama bu utanç bizim değil, bizi tasfiye edenlerin boynuna asılacaktır. bunu bize zaman çok veciz bir şekilde gösterecektir.

Bize gelince; söylediğim gibi, İnsan hakları meselesine ilkesel bakan arkadaşlarla, konjonktürün etkisinde kalan arkadaşlar ikiye ayrılmış durumda. Eğer istinaf alt mahkemenin kararını bozmazsa bu arkadaşlar gücün adalete galip geldiği bir gayrımeşru ilişkinin neticesi olarak Mazlumder’i ele geçirmiş ve bir darbe uygulamasıyla bizi tasfiye etmiş oldular. İnsan hakları mücadelesi Mazlumder’le başlamadı, biz tasfiye edilince de bitmiş olmaz. Biz bir yandan hukuki süreci takip ederken, diğer yandan Mazlumder eliyle zulme uğramış olan şubeler olarak insan hakları mücadelesine devam etme noktasında birbirimizle istişare halinde olacağız.

“Bu kararlar iptal edilmediği takdirde Mazlumder çoğulcu yapısından arındırılmış bir dernek olacak”

Emre Berber: Bizler olağanüstü genel kurulda alınan bu kararlarla alakalı hukuki süreçleri takip edeceğiz. Bütün bu kararların pek çok açıdan iptale tabi tutulacağını düşünüyoruz. Bu kararlarla sadece şube yönetim kurullarını feshetmediler, kendilerine muhalif bütün şubeleri bütün üyeleriyle birlikte dernekten sildiler. Bu kararlar iptal edilmediği takdirde Mazlumder çoğulcu yapısından arındırılmış bir dernek olacak. Siyasi otoriteye karşı bağımsızlığını da kaybedeceğinden endişe etmek için elimizde pek çok sebep var. Bunların yaşanmaması için gereken mücadeleyi vereceğiz.