Mağduriyeti değil hak talebi ve iradeyi konuşalım

“Mağduriyeti değil hak talebi ve iradeyi konuşalım” diyor Kemal Ördek. 3 Mart Dünya Seks İşçileri günü kapsamında, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nden Kemal Ördek ile seks işçiliğini, örgütlenmeyi ve paydaşlarla ilişkileri konuştuk. “Seks işçiliği meselesi, evet bir mağduriyet meselesi. Ama seks işçiliği olduğu için değil, düzenlenmediği için oluşan bir mağduriyet” Seks işçiliği […]

“Mağduriyeti değil hak talebi ve iradeyi konuşalım” diyor Kemal Ördek. 3 Mart Dünya Seks İşçileri günü kapsamında, Kırmızı Şemsiye Cinsel Sağlık ve İnsan Hakları Derneği’nden Kemal Ördek ile seks işçiliğini, örgütlenmeyi ve paydaşlarla ilişkileri konuştuk.

“Seks işçiliği meselesi, evet bir mağduriyet meselesi. Ama seks işçiliği olduğu için değil, düzenlenmediği için oluşan bir mağduriyet”

Seks işçiliği konusundaki yaklaşımınızı anlatır mısın biraz?

Biz diyoruz ki mağduriyeti değil hak talebi ve iradeyi konuşalım. Mağduriyet var tabi ki, insan hakları hareketi bir mağdurlar hareketidir zaten, dolayısıyla o mağduriyet hikayeleri otomatikman bizim hayatımızda da var. Ama biz mağdur olduğumuzu ağlak ve agresif bir siyasetle ortaya atmıyoruz. Bizim derdimiz evet bir mağduriyetimiz var ama biz irade sahibi özneleriz ve bizim taleplerimiz var. Daha pozitif bir yerden mücadele yürütme derdindeyiz. Bu mağduriyetleri ortadan kaldırmanın yolu bu mücadeleyi kendi sesimizle ve argümanlarımızla yürütmemiz ve sizin bizi muhatap almanız. Biz dernek olarak kurulduğumuzdan beri hep şunu söylüyoruz; bu doğru bir siyaset yapma tarzı değil, doğru bir aktivizm yapma tarzı değil. Mağduriyetlerimizi hak talepleri ile eşleştirerek öne atarsak ancak dikkate alınabiliriz. Seks işçiliği meselesi evet bir mağduriyet meselesi ama seks işçiliği olduğu için değil o mağduriyet, düzenlenmediği için o mağduriyet. Dolayısıyla biz bu mağduriyetten kurtulmak isteyen insanlar olarak bu sektörün düzenlenmesi gerektiğini ve bizim taleplerimiz paralelinde düzenlenmesi gerektiğini söylüyoruz. Bizim konumuz kim neden bu işe başladı değil. Bu işi yapıyorsa bir insan, onurlu bir şekilde yapacak koşulların sağlanması. Bizim talebimiz bu. Şiddete uğramasın, ayrımcılık görmesin, bir takım ahlak kodları üzerinden damgalanmasın, öldürülmesin. Çok temel, çok somut şeyler.

“Kaç tane işportacı ‘ben işportacı olmak istiyorum’ diye sokağa çıkar ki? Herkes zaten kısıtlı alternatiflerin farkında olarak kendisine en uygun alternatifi seçiyor.”

Bu zorunluluk mu gönüllülük mü tartışmalarına ne diyorsun?

Biz seks işçiliğinin zorunluluk ve gönüllülük yapay ayrımından kurtulması gereken bir tartışma olduğunu düşünüyoruz. Zorunluluk bütün sektörlerde var. CEO’dan fabrika işçisine kadar o zorunluluğun örüntülerini görürsünüz. Herkes zaten kısıtlı alternatiflerin farkında olarak kendisine en uygun alternatifi seçiyor. O kısıtlı alternatifler içerisinden seks işçiliği tam da budur. Aslında taksi sürücüleri de budur. Maden işçileri de budur. Temizlikçi kadınlar da budur. İşportacılar da budur. Kaç tane işportacı ‘ben işportacı olmak istiyorum’ diye sokağa çıkar ki? İstemiyor yani. Kayıt dışı sektör olduğu ve düzenlenmediği için çok fazla hak ihlali var ve bunlar izlenmiyor. İzlenmediği ve belgelenmediği için bu ihlallerin ortadan kaldırılması için bir savunuculuk da yürütülemiyor.

Tarlada çalışan çocuklara hiç kimse bir şey demiyor ama sektöre itilmiş çocuklara herkes bir şey söylüyor çünkü oradaki dert gerçekten çocukların onurlu bir yaşam sürmesi değil, ahlakları. Evet çocuklar seks işçiliği yapmamalı çünkü onun adı istismardır. Ama bu argümanı üretirken doğru dili kullanmak gerekir. Tarlada çalışan, çalıştırılan çocukları konuşurken bu dili kullanmıyorsan onun bir istismar biçimi olduğunu söylemiyorsan, sen ikiyüzlü bir siyaset yürütüyorsundur. Veya şiddete uğrayan bir kadın ‘aa işte fuhuş yapıyor o yüzden şiddete uğruyor’ ya da ‘fuhuşun kendisi zaten bir şiddet biçimidir’ diyorsan, sen seks işçilerinin hayatını bilmiyorsun demektir. Hiç tanımıyorsundur, hayatında bir seks işçisi görmemişsindir.

“Zaten kendimizi zor kabullendiriyoruz, bir de seks işçisi olanları nasıl kabullendireceğiz?”

Seks işçiliği konusu diğer LGBT çalışan örgütler tarafından nasıl algılanıyor?

2012’de Pride’a katıldım. Orada bir panelde LGBT hareketinin geçmişinden ve bugüne nasıl evrildiğinden bahsediliyordu. Ben de seks işçiliğine vurgu yapılması gerektiğini söyledim. Hareketin çok bilinen bir yüzü tedirgin oldu böyle bir şey söylememden ve böyle platformlarda çok fazla seks işçiliği meselesini ön plana atmanın stratejik olarak doğru olmadığını söyledi. “Zaten kendimizi zor kabullendiriyoruz, bir de seks işçisi olanları nasıl kabullendireceğiz” gibi son derece elitist, üstten bir çıkış yaptı. Fakat şimdi hareket değişiyor, dönüşüyor. Özellikle biz dernek olduktan sonra ortaya çıkan tablo ister istemez onları seks işçiliğini meslek olarak tanınmaması noktasında söylem üretmelerini engelledi. Yani o kadar kolay değil artık çünkü altını argümanlarla dolduran bir hareket var ve bu hareketin karşısına çıkmak için o argümanlardan daha güçlü argümanlar lazım.

“Kadın hareketinin de iktidarı var LGBT’lilerin de”

Bu konu dışlanıyor yani?

Hepsi için söylemiyorum bunları, LGBT hareketinin önemli bir kısmı zaten seks işçiliği yaparak örgütlenen kişiler. Dolayısıyla onlardan gelen de bir direnç var. Onlarla biz birleşince bu beyaz, daha çok eşcinsel orta sınıf, orta-üst sınıf arkadaşların hareketi biraz daha kapsayıcı bir hareket haline geldi. Daha doğrusu büyük tartışmalar oldu büyük kavgalar oldu ondan sonra dönüşebildi.

Zamanında radikal feministler vardı, fuhuşla ilgili her şeye karşı çıkarlardı. Şimdi seks işçiliği söz konusu olduğunda “ya bir durun bu konuda soru işaretlerimiz var” falan demeye başladılar. En azından o soru işaretleri oluştu ve insanlar bir şeyleri düşünür tartışır hale gelebildiler. Aslında ne kadar dışlayıcı bir hareket olduğunun farkına vardılar zamanında, hala öyle. O iktidar, her yerde iktidar, çok da değişen bir şey değil. Yani kadın hareketinin de iktidarı var LGTBİ’lilerin de var. Belki ilerde seks işçileri hareketinin de olacak. Biraz daha ana akım haline geldiğimiz zaman.

İnsan hakları hareketi zaten hala LGBT hareketini çok kabul edebilmiş değil”

Peki insan hakları örgütlerinde durum nasıl?

İnsan hakları hareketi zaten hala LGBT hareketini çok kabul edebilmiş değil, seks işçilerini dışarda bırakıyorum. 90’ların başında insan hakları dernekleri atıyordu LGBT’leri, “gelmeyin, sizin hak talepleriniz şuan çok şey değil, biz işkence görüyoruz” falan diye. Hiyerarşi kuruyorlardı. Şimdi o hiyerarşinin seviyesi biraz azaldı fakat hiyerarşi her zaman var. Kodamanlar köşe başlarını tutmuş, o kodamanların istediği şeyler oluyor istemediği şeyler olmuyor. Dolayısıyla böyle alternatif politikalar üretmek zorunda kalıyor bizim gibi insanlar. Yani “biz de varız” demek zorunda ve oraları dürtmek zorunda kalıyoruz.

“Şu anki insan hakları mücadelesi yürütme sistemi biraz birilerini taklit etme üzerinden gidiyor”

Bizim gibi arkadaşların o direncini gördükleri zaman ve karşısına bizim kadar güçlü argümanlar koyamadıkları zaman ister istemez kendi platformlarına girmemize tırnak içerisinde “izin veriyorlar”. ‘E, hadi gel. Siz de çok zararlı değilmişsiniz aslında bizim gördüğümüz gibi’ diyorlar. Yani 10-15 kişi falan var ve bu 10-15 kişi ele geçirmiş durumda. Projelerin kime çıkacağı, bakanlık toplantılarına kimlerin gideceği belli… Ama işte onlar kabul etmek zorunda kalıyorlar, yeter ki marjinal olarak algılanan gruplar da o iktidar sistemi içerisinde kendilerine pay biçip onlar gibi olmasınlar. Çünkü oluyorlar. Bu işin doğasında var belki. Çünkü şu anki insan hakları mücadelesi yürütme sistemi biraz birilerini taklit etme üzerinden gidiyor. 15 sene önce bilmem ne insan hakları savunucusu cezaevine girdi, hapis yattı, işte şu kadar dava açıldı hakkında ama şuan onun geldiği yer burası ve ben de onun gibi olmalıyım, aynı metotlarla aktivizm yapmalıyım tartışması var. Bunlar çok konuşulan şeyler değil o yüzden ben de konuşurken acaba doğru mu söylüyorum yanlış mı söylüyorum tedirgin oluyorum, haksızlık mı ediyorum insanlara diye. Ama gördüğüm bu. 10 senedir bu işin içindeyim. Genel itibariyle böyle. Ama biz ne yaptığımızı bildiğimiz sürece, doğru metotlarla ilerlediğimiz sürece bir sıkıntı görmüyorum. Dediğim gibi onlar zaten bize gelmek zorunda kalıyorlar, kalacaklar.

“Şahıs ve meslek olarak marjinaliz, evet ama bağırıp çağırmıyoruz. Protesto etme yöntemlerimiz farklı.”

Kamu kurumlarıyla temas ediyor musunuz?

Kurulduğumuz andan itibaren bizim yaklaşımımız; müzakereci, diyaloğa açık, dayatmacı olmayan, orta yolda buluşabilen bir yöntem ve dille gitmek, konuşmak oldu. Ankara İl Emniyet Müdürü’yle de görüşüyoruz, her hangi bir ildeki Ahlak Büro Amiri ile de görüşüyoruz, bakanlıklardan kişilerle de görüşürüz. Biz bir siyasi parti değiliz. Bizim ideolojiler ile hareket etme gibi bir lüksümüz yok, öyle bir derdimiz de yok. Öyle bir derdimiz olursa gideriz, şahsi olarak başvurumuzu yapar, siyasi olarak mücadelemizi yürütürüz bir partide. Ahlak büro amiri ile konuştuğumuzda nasıl konuşmamız gerektiğini biliyoruz, BM ile irtibat kurup proje alma derdine düştüğümüzde nasıl konuşmamız gerektiğini biliyoruz, bir bakanlık yetkilisi ile konuştuğumuzda hangi spesifik konu ile ilgili konuşuyorsak, orada hangi dili kurmamız gerektiğini biliyoruz. Sonuç almak istiyorum, benim derdim o.

Bizim derneğin kuruluş amacı mesela fuhuşla mücadele kuruluşlarının bertaraf edilmesi ama fuhuşla mücadele kuruluşlarıyla görüşmek de aynı zamanda önceliğimiz. Yani klasik aktivizm yapma metoduna bakarsan devlet her zaman düşmandır ve devletle hiçbir şekilde görüşülmemesi gerekir. Hele hele ismi fuhuşla mücadele komisyonu olan bir kurumla. Ama yani bunlar çok artık ‘80 öncesi sol jargonla aktivizm yapma tarzı. Eline taş al, orayı kır. Onu da yapabilirsin ama ben yapmıyorum. Dolayısıyla o diyalog zeminini her zaman tutmaya çalışıyoruz.

Evet marjinaliz şahıs olarak, meslek olarak kimlik olarak ama bağırıp çağırmıyoruz. Protesto etme yöntemlerimiz farklı. Toplantılarda biz protesto etmiyor muyuz, ediyoruz. Ama bu protesto etme yöntemi alkış tutmak, bağırmak, çağırmak değil. Sorularla zorluyoruz. Farklı yöntemleri keşfetmek lazım.

“Genel ahlakı, genel kamu düzenini ve genel sağlığı korumak istiyorsanız; şiddet uygulamayacaksınız, polisinizi eğiteceksiniz, seks işçilerini üzerinde kondom taşıdığı için göz altına almayacaksınız”

Ne diyorsunuz mesela, nasıl yaklaşıyorsunuz?

Ben 3,5 sene seks işçiliği yapmış bir insanım. Dolayısıyla sektörü biliyorum ve dolayısıyla bu taleplerle geliyoruz size diyorum. Örneğin fuhuşla mücadele tüzüğü diyor ki; genel sağlığı ve genel ahlakı tesis etmek görevim. Biz de diyoruz ki ‘genel ahlakı’ (yani biz kabul etmiyoruz ama mesele bizim kabul edip etmememiz değil), genel kamu düzenini ve genel sağlığı korumak istiyorsanız, bunu yapacağınız yollar belli. Şiddet uygulamayacaksınız, polisinizi eğiteceksiniz, genel sağlığın tesisi için cinsel yolla bulaşan enfeksiyonların azalmasını istiyorsanız caddede bulunan bir seks işçisinin üzerinde kondom taşımasını bir tehdit sayıp, onu kanıt olarak kullanıp, onu göz altına almayacaksınız. Çünkü o insan kondom taşımamaya ve güvenliksiz ilişkiler kurmaya başlıyor. Aksine sen dağıtacaksın diyoruz.

Arka sokağınızdaki kadınlar dayak yiyor her gece. Ve sizin bu dayağı önleme yetkiniz var diyoruz. Nasıl yapacaksınız bunu; polis devriye aracının benzinine o parayı harcayacağına kızları avlamak için 10 tur atıp. 2 tur atsın, o kızlara saldıran çeteleri göz altına alsın, o kadar. Çok kolay şeyler bunlar. Karakola verilecek tavsiye bu olabilir. Emniyete, İç İşleri Bakanlığı’na verilecek tavsiye bu olabilir. Böyle dediğin zaman bunlar boş konuşmuyormuş diyor. Kabul etmiyor belki ama boş konuşmuyormuş diyor.

“Ben de ibnelere özgürlük derim ben de çok kuir bir ortamda yaşıyorum, ben de öyle düşünüyorum ama ben bunu neden bir milletvekili ile bu şekilde konuşayım ki.”

Bu alanda kamu kurumlarıyla kurulan diyalogları nasıl değerlendiriyorsun?

Her örgütün savunuculuk yöntemi farklı. Eğer sen alanda o dili kuruyorsan, o dille örgütleniyorsan, eylemini yapıyorsan, protesto ediyorsan bunda ben bir sıkıntı görmüyorum. Ama aynı dili örneğin bakanlık toplantısında bilmem nerede yapıyorsan ve ben yıllardır oradaki insanları dönüştürmeye çalışmışken onları irrite ediyorsan, ben derim. Bunlar ne diyor, biz hemen kalkıp gidelim diyor ve 5 dk. oturup gidiyor milletvekili. Bana oy verenlere anlatamam bunu diyor. Kusura bakma arkadaşım doğru bir savunuculuk stratejisi değil bu. Çünkü ikinci randevuyu vermiyorlar bize. Niye veriyim ki diyor. Kamera gelecek, beni bu tiplerle çekecek. Böyle konuşuyorlar. İbnelere özgürlük diyor. Ben de ibnelere özgürlük derim ben de çok kuir bir ortamda yaşıyorum. Ben de öyle düşünüyorum ama ben bunu neden bir milletvekili ile bu şekilde konuşayım ki. Yani bunu yapacaksan AB’den fon alıp profesyonel bir savunuculuk yapıyorum diye dolaşmayacaksın. Devlete sövüp saymakla olmuyor bu işler. Gerektiğinde sövüp sayacaksın ama yeri orası değil.

Bu anlamda iyi bir örnekten bahsettin, kondom dağıtılması konusunda, nasıl oldu, paylaşır mısın?

Evet, İl Halk Sağlığı Müdürlüğü ile ortak bir çalışma yapıyoruz. Her ay onlardan 30-35 bin kondom alıyoruz ve seks işçilerine ücretsiz dağıtıyoruz. Önceden başlamış bir çalışmaydı ama 4 sene hiç dağıtmadılar. Basın duyuruları yayınladık, Hürriyet’e röportajlar verdik, bakanlıkla görüştük. Bakanlık, İl Müdürlüğü’ne döndü bizden randevu istedi. Bir seri randevular döndü. Sonra ihale yapıldı ve ayda 30-35 bin kondomu ücretsiz dağıtmayı kabul ettiler.

Pınar Gürer

Üyelik Tarihi: 02 Ocak 2017
8 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör