Kızım, Kürdüm, Aleviyim, ayrımcılığa uğruyorum

Tarih Vakfı’nın “Türkiye Eğitim Sisteminde Ayrımcılık” raporu, formel eğitim sisteminde renk, etnik köken, dil, din ve inanç temelli ne tür ayrımcılıkların var olduğunu ortaya koyuyor. Nurcan Kaya imzalı raporun kapak çizimi Kemal Gökhan Gürses’e ait. Türkiye’de Formel Eğitim Sisteminde Eşitliğin İzlenmesi İçin Sivil Toplumun Mobilize Edilmesi (Eğitimde Eşitliğin İzlenmesi) adlı projenin alan araştırması ve İzleme Ağı […]

Tarih Vakfı’nın “Türkiye Eğitim Sisteminde Ayrımcılık” raporu, formel eğitim sisteminde renk, etnik köken, dil, din ve inanç temelli ne tür ayrımcılıkların var olduğunu ortaya koyuyor. Nurcan Kaya imzalı raporun kapak çizimi Kemal Gökhan Gürses’e ait.

Türkiye’de Formel Eğitim Sisteminde Eşitliğin İzlenmesi İçin Sivil Toplumun Mobilize Edilmesi (Eğitimde Eşitliğin İzlenmesi) adlı projenin alan araştırması ve İzleme Ağı bileşenlerinin derlediği verilere dayanılarak hazırlanan rapor, 2014-2015 eğitim ve öğretim yılında Türkiye’de formel eğitim sisteminde renk, etnik köken, dil, din ve inanç temelli ne tür ayrımcılıkların var olduğunu ortaya koymayı amaçlıyor.

Eğitimde Eşitliğin İzlenmesi Projesi, Uluslararası Azınlık Hakları Grubu (MRG) ile Tarih Vakfı ortaklığında, Avrupa Birliği’nin mali desteğiyle 1 Mart 2014 ile 31 Ekim 2015 tarihleri arasında yürütülüyor. Türkiye’de yaşayan farklı toplulukların uluslararası standartlara göre korunan eğitim haklarının eşitlik temelinde güvenceye alınmasını ve bu toplulukların eğitim sisteminde maruz kaldıkları ayrımcılıkla mücadele edilmesini amaçlayan projede 17 sivil toplum örgütünün katıldığı bir izleme ağı oluşturuldu. Ağ bileşenlerinin eğitim sisteminde öğrencilere yönelik ayrımcılığı izleyebilmelerine ilişkin donanımlarının güçlendirilmesi ve bu alanda yerel ve uluslararası düzeyde savunu yapma kapasitelerinin artırılması hedeflendi.

PARADİGMA DEĞİŞİKLİĞİ ŞART

Eğitimde Ayrımcılık Raporu, eğitim sisteminde eşitsizliğin ve ayrımcı uygulamaların ortadan kaldırılmasına yönelik zaman zaman olumlu adımlar atılmış olsa da sorunların kökten çözümü ve eşitliğin etkili bir şekilde sağlanması için temel bir paradigma değişikliğine ihtiyaç duyulduğunu belirtiyor. Bu paradigma değişikliği şu noktalarda ele alınıyor:

  •  Bir ulus-devlet olarak inşa edilen Türkiye’de tüm etnik, dilsel ve dinsel toplulukların eşitliği hâlâ hem resmi alanda hem de sivil alanda tam olarak benimsenmiş değildir. Farklı kimliklerin haklarının korunmasına ilişkin olarak atılan adımlar köklü değişiklikler getirmekten ziyade hak taleplerinin küçük bir kısmının karşılanması şeklinde gerçekleşmekte ve topluluklardan bu küçük adımlarla yetinmeleri beklenmektedir. Anadilinde eğitime ilişkin bu kadar yaygın ve güçlü talepler varken seçmeli dil derslerinin verilmesinden ibaret adımlar atmak; zorunlu din dersinde Alevilik inancına ilişkin yalan yanlış birtakım bilgilere yer verip Alevilerin böyle bir dersi almaya itiraz etmemelerini beklemek böyle bir yaklaşımın sonucu olarak görülebilir.

Müfredatta hâlâ Türkler dışında kalan grupların hiç yer almaması veya olumsuz referanslarla yer alması yine bu yaklaşımın sonucudur. Eğitim sistemindeki sorunlara köklü bir çözüm bulunabilmesi için öncelikle tüm toplulukları eşit gören ve hak taleplerini de bu eşitlik anlayışıyla karşılayan bir yaklaşımın geliştirilmesi gerekmektedir.

TÜRK MİLLİYETÇİ GENÇ’TEN DİNDAR TÜRK MİLLİYETÇİ GENÇ’E

  •  Eğitim sistemi hâlâ devlet ya da hükümette hâkim olan tek bir siyasi-toplumsal ideolojiyi hayata geçirebilmenin, belirli bir tarzda düşünen ve yaşayan gençler yetiştirmenin bir aracı olarak görülmektedir. On yıllarca Türk milliyetçisi gençler yetiştirmeyi hedefleyen “milli” eğitim sistemi, son yıllarda dindar Türk milliyetçisi gençler yetiştirmenin aracı haline gelmiştir. Bu yaklaşım nedeniyle eğitim sisteminde yaşanan pek çok sorunun ortadan kaldırılması için eğitimin amacının ideolojik referanslardan arındırılması, uluslararası standartlar doğrultusunda çocuğun eğitim hakkının ve üstün yararının korunmasının esas amaç olarak görülmesi gerekir.

FARKLI KİMLİKLERİN HAKLARI İHLAL EDİLİYOR

  •  Pek çok konuda olduğu gibi eğitim sistemiyle ilgili politikalar da merkezi  düzeyde, katılımcılıktan uzak bir şekilde belirlenmektedir. Yerel yönetimler eğitim politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması konusunda herhangi bir yetkiye sahip değildir. Çeşitli etnik, dilsel ve dinsel toplulukların temsilcilerinin, eğitim hakkı konusunda çalışan STK’ların ve akademik kuruluşların katılımı olmadan, alelacele geliştirilen eğitime ilişkin genel politikalar ülkede yaşayan farklı kimliklere sahip kişileri dezavantajlı duruma düşürebilmektedir.

TEOG sınavında zorunlu Din Kültürü Ahlak Bilgisi dersine ilişkin sorulara yer verilmesinin, imam hatip okullarının sayılarının artırılmasının farklı kimliklere sahip kişilerin din ve inanç özgürlüğünü ve eğitim hakkını ihlal etmesi buna örnek gösterilebilir. Farklı kimliklere sahip toplulukları ilgilendiren konularda politikalar geliştirilirken katılımcılık ilkesine uyulmaması ise sorunlara köklü çözüm bulunmasına engel olmakta ya da atılan adımların hayata geçirilmesinde zorluklar yaşanmasına yol açmaktadır. Seçmeli dil derslerinin hızlı bir şekilde müfredata alınması ve sonrasında ortaya çıkan sorunlar, katılımcılıktan uzak adımlar atılmasının ne tür sorunlara yol açtığına bir örnek teşkil etmektedir.

YOKSUL KESİMLER DE HAKLARINDAN YOKSUN

  •  Eğitim sistemine ilişkin politikalar belirlenirken ülkede yaşayan farklı kimliklere sahip topluluklar gibi dikkate alınması gereken bir diğer önemli toplumsal kesim de yoksullardır. Türkiye’de yaşayan başta Romanlar, mevsimlik tarım işçileri, Afro-Türkler ve zorunlu göç mağduru Kürtler gibi yoksul kesimlerin, eğitim hakkından etkili bir şekilde yararlanmadığı ortadadır. Eğitimde fırsat eşitliğinin sağlanması için, konuya ilişkin politikalar geliştirilirken yoksul kesimlerle ilgili özel önlemler alınması gerektiği ortadadır.
  • Raporda ortaya koyulan sorunlar hukuki ve idari mekanizmaların eğitim sisteminde ayrımcılıkla mücadelede ne kadar yetersiz kaldığını göstermektedir. Mevcut idari ve hukuki mekanizmalar kapsayıcı ve etkili değildir. Türkiye’de eğitim hakkı dahil çeşitli haklardan yararlanmada ayrımcılığı yasaklayan bir ayrımcılık yasağı kanununun bulunmaması ve ayrımcılık mağdurlarının başvurabileceği bir eşitlik kurumunun henüz kurulmuş olmaması, ayrımcılıkla mücadelede büyük sıkıntılara yol açmaktadır. Bunun yanı sıra yapılan görüşmeler, STK’ların aktardığı gözlemler, adalet mekanizmasına olan güvenin eksikliğini ve mağdurlaşma korkusunun yaygınlığını göstermektedir.

Eğitimde Ayrımcılığı İzleme Ağı’nın tüm bileşenleriyle birlikte geliştirilen, sorunların ortadan kaldırılmasına ilişkin tavsiyelerin de yer aldığı raporu, aşağıdaki dosyadan okuyabilirsiniz.

Eğitimde Ayrımcılığı İzleme Ağı Bileşenleri:

KAFFED, MEZODER, Laz Enstitüsü, İstanbul Kürt Enstitüsü, Mersin Ayrımcılıkla Mücadele Platformu, Sıfır Ayrımcılık Derneği, ROMFO, Mardin EĞİTİM-SEN, Edirne Roman Eğitim Gönüllüleri Derneği, Hubyar Sultan Alevi Kültür Derneği, Ermeni Kültür ve Dayanışma  Derneği, MAZLUMDER, Protestan Kiliseler Derneği, Süryani Dernekleri Federasyonu, İzmir Roman Kültürü Yardımlaşma ve Dayanışma Derneği, Göç Vakfı.