KHK’lara direnme biçimi olarak esnaf lokantaları

İhraç psikolojisinin yerini bir şeyler yapma arayışına bıraktığı son zamanlarda, ‘KHK mağduru esnaf’ kimliği giderek görünür olmaya başladı. Reha Ruhavioğlu, Diyarbakır’ın yeni esnaflarının hikâyelerini Sivil Sayfalar için mekanlarında dinledi…  Diyarbakır’da 500 kadar kamu çalışanı, 1500’ü belediye personeli olmak üzere yaklaşık 2 bin kişi Olağanüstü Hal (OHAL) nedeniyle işinden edildi. Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) veya sözleşmelerin […]

İhraç psikolojisinin yerini bir şeyler yapma arayışına bıraktığı son zamanlarda, ‘KHK mağduru esnaf’ kimliği giderek görünür olmaya başladı. Reha Ruhavioğlu, Diyarbakır’ın yeni esnaflarının hikâyelerini Sivil Sayfalar için mekanlarında dinledi

 Diyarbakır’da 500 kadar kamu çalışanı, 1500’ü belediye personeli olmak üzere yaklaşık 2 bin kişi Olağanüstü Hal (OHAL) nedeniyle işinden edildi. Kanun Hükmünde Kararnameler (KHK) veya sözleşmelerin iptaliyle işsiz kalan 2 bin kişinin çoğu, çevrelerinden gördükleri destek, sendikaların düzenlediği dayanışma fonları ile asgari ihtiyaçlarını gidermeye çalışıyor. Ancak ihraç psikolojisinin yerini bir şeyler yapma arayışına bıraktığı son zamanlarda, ‘KHK mağduru esnaf’ kimliği giderek görünür olmaya başladı. Reha Ruhavioğlu, Diyarbakır’ın yeni esnaflarının hikâyelerini Sivil Sayfalar için mekanlarında dinledi…

Hemşire, İstatistikçi ve Zabıta Mezze’de Buluştu

İlk ziyaretim, KHK mağduru üç memurun açtığı Mezze’ye oluyor. Mekâna girdiğimde Selma Hanım önlüğüyle oturmuş, ortaklardan biri ve ihraç edilmeden önce belediyede beş yıllık zabıta memuru olan Haluk Bey ile hesap yapıyordu. Biri hemşire diğeri istatikçi, üçüncüsü de zabıta memuru olan üç memuru buluşturan aslında kendi deyimleriyle ‘siyasal görüşleri’. Onları ihraç eden ve ortak yapan şeyin, düşüncelerinin benzerliği olduğunu dile getiriyorlar.

Selma Atabey, sivil toplum camiasına aşina bir yüz. Yirmi iki yıllık bol ödüllü bir hemşire ve yakın zamana kadar Sağlık Emekçileri Sendikası (SES) Diyarbakır Şubesi Eş Başkanı’ydı. Şimdi SES Genel Merkez Yönetim Kurulu adayı. Hakkında beş tanesi idari diğerleri adli olmak üzere otuz civarı soruşturma açılmış ve devam eden üç davası var. Soruşturma ve davaların hepsi 7 Haziran 2015 genel seçimlerinden sonra açılmış. ‘Çözüm süreci’nin yerini çatışmaya bırakmasıyla birlikte yaptığı sivil toplum ve gönüllü sağlık çalışmaları birer birer soruşturma konusu olmaya başlamış. ‘Bingöl, İstanbul, Van depremlerinde bir sağlıkçının olması gereken hemen her yerde bulundum’ diye söze başlıyor Selma Hanım. İhraç gerekçesini bilmiyor ama ‘bir gerekçe aranacaksa Cizre ve Sur’daki çatışmalar esnasında halkın sağlık erişimine ulaşamaması hakkında röportajlar veren, gönüllü sağlık hizmeti vermek için uğraşan biri olmama bağlıyorum’ ifadelerini kullanıyor. Cizre’deki çatışma ve operasyonların sona ermesinden sonra hazırladıkları ortak rapor sebebiyle de soruşturma geçiren Selma Hanım, Diyarbakır’a döndükten sonra düzenlenen protesto yürüyüşünün tertip komitesinde yer alması ve Sur’daki çatışmalar esnasında ‘içerde mahsur kalmış sivillere sağlık erişimi için’ Büyükşehir Belediyesi önünde düzenledikleri 51 günlük oturma eylemleri nedeniyle de hakkında başka soruşturmalar açılmış. Bütün bunları konuşurken Cizre raporlarının geçen yıl tam da bugünlerde yayınlandığını hatırlıyoruz.

“MUTFAK ÖNLÜĞÜ BENİM YENİ KİMLİĞİM”

 ‘Alternatif bir üretim ve dayanışma mekânı kuralım istedik, mesela mantı ve mantarı ihraç edilmiş başka arkadaşlarımızdan alıyoruz. Sur çatışmalarının mağduru bir kadın geldi mesela bulaşıkçı lazım mı diye, çatışmalardan dolayı beş çocuğuyla evini terk ettikten sonra gidecek yeri olmadığından bir hafta hastanede kalmış. Biz henüz yeniyiz, kendimizi geçindiremiyoruz ama onu da aldık, yarın gelip başlayacak’ diyor Selma Hanım. Selma Hanım çalıştığı birim sebebiyle hastalarıyla çok iyi tanışıyor, onu ziyarete gelen hastaları olduğunu anlatıyor: Önlüğümü zorla çıkarmaya çalışıyorlar, onlara çay getireceğim zaman kolumdan tutup kalkmama izin vermiyorlar ama ben alıştım, bu önlük benim yeni kimliğim.

Serap Kılıç ve Selma Atayabey
Serap Kılıç ve Selma Atayabey

‘Gitmedim çünkü Diyarbakır, ihraç psikolojisi ile baş edebileceğim tek yer’

Serap Kılıç, sekiz yıllık memuriyetinin ardından yine Ekim 2016’da ihraç edilmiş. İhraç edildiğinde henüz bir yılını yeni doldurmuş Diyarbakır’da. 2016’nın Aralık ayında ihraç edilmiş kamu emekçileri için bir dayanışma konseri hazırlığında Selma Hanım’la tanışmış. Bugün açtıkları Mezze’de ortak olarak çalışıyorlar. Aslen Bayburtlu ama İstanbul’da büyümüş Serap Hanım, Edirne Türkiye İstatistik Kurumu Müdürlüğü’nde (TÜİK) çalışırken çıkarılan zorunlu rotasyonla  ‘sendikalı ve muhalif’ olanları ‘Doğu’ya  gönderdiklerini ama kendisinin gönüllü ve tercih ederek geldiğini anlatıyor:

‘Temmuz 2015’te geldim ve gelir gelmez de çatışmalar başladı. Binamız Sur’daydı, bütün çatışma ve bomba seslerini dinledik, o yıkımın hepsini yaşadık. Her sabah valiliğin sitesine bakıyorduk, ofisimizin olduğu yerde yasak var mı diye, her gün üstümüz başımız aranarak geçiyorduk. Üst katta olduğumuz için yıkılan yerlerin bazıları görünüyordu, biz de perdeleri hep kapalı tutuyorduk, hedef olmayalım diye. Belki bizi vururlar ve kim vurduya gideriz, bizi öldürenler de cezasız kalırlar diye perdeleri kapatıp çalışıyorduk. Ayın son gününde analizini bitirip göndermem gereken bir anket vardı ve patlama sesleri dayanılmaz haldeydi. Ankara’yı arayıp o gün, söz konusu çalışmayı yetiştiremeyeceğimi söyledim. Arkadaşlar da sağ olsunlar anlayışla karşılamışlardı. Yani bizim o ortamda çalışıyor olabilmemiz çok akla ziyan bir şeydi ki, bizim hemen karşımızda bir evde bir kadın öğretmen gözünden vuruldu ve uzun süre yoğun bakımda kaldı. Diyarbakır’da pek aktif değildim, daha yeni gelmiştim. Ama geldiğim yerde Büro Emekçileri Sendikası’nın yönetimindeydim. İsmimin listeye oradaki kurumun başındakiler tarafından eklendiğini düşünüyorum. Darbe, muhalifleri tasfiye için bahane edildi ve biz de KHK ile ihraç edildik ki, ‘terör ilişkisi’ dedikleri şey hayatımızın her alanında karşımıza çıksın.’

İhraç edildikten sonra ilk iki hafta uykusuzluk, moral bozukluğu yaşadığını söyleyen Serap Kılıç, ailesinin yanına dönmeme gerekçesini “Diyarbakır, ihraç psikolojisi ile baş edebileceğim tek yer’ diyerek şöyle açıklıyor: İstanbul’da KHK ile ihraç edilmiş olarak bir iş bulsam bile hemen her yerde ihraç edilmiş olmam karşıma çıkacak ve yaftalanacağım. Burada öyle değil, herkes birbirine sahip çıkıyor, bir dayanışma duygusu var.

Çalışma hayatında manipüle edilerek kullanılan istatistikler, çalışma barışının olmayışı gibi gerekçelerle bunaldığını söyleyen Serap Hanım, şimdiki hayatında daha çok çalışarak eski gelirinin dörtte biri kadarını kazandığını fakat daha mutlu olduğunu belirterek şunları dile getiriyor: Burada parayla olan ilişkimi de sorguladım. Eskiden gelen parayla krediyi, kredi kartını ödüyordum. Elimde hiçbir şey kalmıyordu, sahip olduğum şeyleri ödeyebilmek için yaşıyordum. Tek başıma yaşıyordum mesela ama şimdi ev arkadaşlarım var ve daha paylaşımcı oldum. Eskiden ben konforuma düşkünmüşüm, bunun farkına vardım. Hayatıma yeni bir pencere açıldı, bu bitiş yeni bir başlangıç oldu. Eskiden sinemaya, tiyatroya gidiyordum, kendim gibi arkadaşlarla görüşüyordum ve kendimi özgürce ifade ettiğimi sanıyordum ama öyle değilmiş. Buraya her görüşten insan geliyor. Onlarla görüşüp konuşuyorsun, tahammül etmeyi, onu anlamayı dinlemeyi öğreniyorsun. Özlük haklarımız için mücadele edeceğiz elbette, emeklilik gibi haklarımızı alacağız da. Ama davaları kazansak dahi şu anda geri dönmeyi düşünmüyorum.

 Kadın Çalışmalarından Kadın Dayanışmasına: BÊJING

Ebru, Dilek ve Ayten, Kayapınar Belediyesi’ne bağlı Ekin Ceren Kadın Merkezi’nin çalışanlarıydı. Sosyal hizmet uzmanı, sosyolog ve kadın çalışmaları sorumlusu üç arkadaş, hizmet alım personeli olmalarına rağmen sözleşmelerinin feshedilmesi yerine şubat ayında KHK ile ihraç edilmişler. Onlar da Serap Hanım gibi, ‘her yerde karşılarına çıkması ve böylece sürekli bir cezalandırma olması için’ KHK ile ihraç edildiklerini düşünüyor.

 

Ebru, belediye bünyesinde ‘kadının toplumsal rolünün iyileşmesi, eşitsizliğin giderilmesi’ için  çalıştıklarını, dolayısıyla ‘ihraç edilmiş olarak öncülük edip bir model oluşturmalarının, eski çalışmalarının anlamına da uygun olacağını düşündüklerini’ söylüyor. Köy yerinde kadınların sosyalleşme imkânı olan işlerden teşî (yünden iplik yapımı), tevn (yün ipliklerden çul yapımı), bêjing (buğday eleme) gibi isimler arasında ‘Bêjing’ ismini tercih ettiklerini, burada da önceliklerinin kadınlar olduğunu ve bir şekilde kadınlarla temaslarının sürmesini istediklerini anlatıyor.

Bêjing henüz iki haftalık bir mekân. İçli köfte, güveç, Hatay’ın biberli ekmeği, nohut dürüm gibi ev yapımı yiyecekler bulunuyor. İş yerinin kurulmasında arkadaş ve çevre esnafından çok destek aldıklarını anlatan Ebru, ‘Örneğin raflarımızı yapan arkadaş çok cüzi bir para aldı, camekândaki yazıları bir arkadaşımız peçetelerle hazırladı, bir arkadaş duvar süslemelerini yaptı, yan taraftaki erkek kuaförü müşterilerini yemek için bize yönlendiriyor’ diyor.

‘Alternatiflerin eksikliğini daha iyi anladık, onları inşa ediyoruz’

Dilek ise sosyolog. Çalışma hayatının birinci yılında ihraç edilmiş. Ekin Ceren Kadın Merkezi’nde işe girdiğinde çatışmaların zaten başladığını söylüyor. Sur’dan çıkan kadın ve çocuklarla çeşitli etkinlikler düzenlediklerini anlatıyor. Sur’daki çatışma mağduru çocuklar için sürdürdükleri psiko-sosyal destek çalışmaları var, bunlara bir yandan devam ediyorlar. Kendisi cumartesi, Ebru pazar günleri katılıyor çalışmalara. Bu şekilde ‘sivil toplum çalışmalarından ayrılmadıklarını, ekmekle terbiye edilme politikasına karşı yenilmediklerini göstermek için de çalıştıklarını ve bu şekilde çevrelerine moral motivasyon vermek istediklerini’ anlatıyor.

Dilek kendi yaşıtlarının hala sınavlara hazırlanmasını, atanmak dışında bir yol olduğunu düşünmediklerini hatırlatarak böyle bir tecrübe yaşamış olmanın arkadaşlarına göre onun ufkunu genişlettiğini, sınava girmeyi düşünmediğini anlatıyor. İhraçların başlaması ve kayyımların atanmasıyla birlikte öncelikle soysal ve kültürel alanda bir tasfiye yaşandığını dile getiren Dilek, Bütün bunlar bize şunu gösteriyor, biz sistemle aynı anlayışta olmasak da bir yerde onun gibi çalışıyoruz. Bütün bu çalışmaları bir siyasal imkân sayesinde yapıyoruz. Bütün bunlar yok olduğunda alternatiflerin eksikliğini görüyoruz. Ama sonrasında, tiyatrocu arkadaşların alternatif yer açması, kreşteki arkadaşların alternatiflere yönelmesi, bizim bu girişimlerimiz zamanında yapılmayan alternatiflerin eksikliğini hem öğretiyor hem de o boşluğu dolduruyor. Sistem sizi sindirmeye çalışıyor ve kabuğunuza çekilmenizi istiyor ama kendi kabuğumuza çekilmemek, toparlanabilmek, bunların yapılabilmesi bana güç veriyor. Yarın bizler işlerimize dönsek bile buraya başka arkadaşlar devam edecek, burada oluşan alternatiflerin bir ağa dönüşeceğini ve ileride bambaşka bir alternatif oluşturacağına inanıyorum. Bu bambaşka bir kanal açıyor ve devam edecek’ diyor.

‘Sermayesi en az olan iş olduğundan nohutlu pilavcı oldum’

Bêjing’den ayrılıp Sanat Sokağı’na doğru giderken nohutlu pilav satan arabaya uğradık, taburede oturmuş nohutlu pilav yerken bulduk Mehtap Hoca’yı. Mevzuya hızlı girince, önce Diyarbakır’ın meşhur ‘ya medyasın ya emniyetdesin’ bakışıyla karşıladı bizi Mehtap Hoca. Sonra kendisi biraz ‘ifademizi alınca’, nohutlu pilavına kaşık sallayıp sohbete başladık. Mehtap Yörük, Adıyamanlı. Hazro’nun bir köyünde başladığı öğretmenliğinin birinci yıldönümünde ihraç edilmiş. Adıyaman’a dönmemiş çünkü ‘zaten döneceğim, neden git gel yapayım?’ diyor.

Mehtap Yörük
Mehtap Yörük

İhracını öğrenme hikayesi çok ilginç Mehtap Hoca’nın. Gece açıklanan KHK’dan haberi yok, interneti de yok. Sabah hazırlanmış, arkadaşları da onun bilmediğini tahmin etmiş olacak ki, her sabah olduğu gibi onu almaya gelmişler. En son alacakları arkadaşın evinin önünde durup hasta olduğunu söyleyerek yukarı çıkıp bakmayı teklif etmişler. Yukarı çıkınca ona ‘Hasta kimse yok, hepimiz sağlıklıyız ama sen ihraç edildin’ demişler. Mehtap Hoca’nın ağzından çıkan ilk söz ‘ben anneme babama ne diyeceğim’ olmuş ama söylediğine göre şoku on dakika sürmüş.

Okul Öncesi Öğretmeni olan Mehtap Hanım, ertesi gün okula vedalaşmaya gitmiş. Ailelerle hala telefonla görüştüğünü, bir keresinde toplanıp onu ziyarete geldiklerini anlatıyor. Ama o gün şehir dışında olduğundan görüşememişler. İhraç edilmiş bir nohut pilavcısının arabasının camında ihraç edilmiş başka arkadaşların açtığı yerin reklam broşürü var; Mezze. Mehtap Hoca bir gün onları arayıp ‘Her gün nohutlu pilav yemekten içim dışım pilav oldu, bana yiyecek bir şeyler gönderin ben de pilav gönderiyorum’ demiş.

Önceleri bir tencere satabildiğinde mutlu olduğunu söyleyen Mehtap Hoca, şimdi yetiştiremediği için eşi çalışamayan, ihtiyaç sahibi bir teyzeyle ortak olmuş. Biz sohbet ederken teyze haşlanmış tavuk takviyesine gelip eksiği gediği sordu. ‘Ulusal ve uluslararası basında haber oldum, bu kadar ilgi beklemiyordum’ diyen Mehtap Hoca nohut pilav işini şöyle açıklıyor: Düşündüğüm işler içinde sermayesi en az olan iş buydu, ben de nohutlu pilav işine girdim. Arabayı 1300 liraya İstanbul’dan getirttim, diğerleri de günlük alınıyor zaten.

Reha Ruhavioğlu

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
64 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör