İnsani felaket hikayeleri nasıl anlatılır?

26 Ağustos 2016
İnsani yardım için yapılan PR çalışmaları tabiri caizse ahlaki bir mayın tarlası. Bağış toplamak için yapılan çalışmalarda konu edilen hikayelerin, sadece bir vaka çalışması olmadığını ve ardındaki insanları her zaman aklın bir köşesinde tutmak ise oldukça önemli. İnsani aciliyet durumlarının yükselişte olduğu ve dijital haber döngüsünün 7/24 ilerlediği günümüzde baş sayfalarımızı, üzgün çocukların, ağlayan annelerin […]

İnsani yardım için yapılan PR çalışmaları tabiri caizse ahlaki bir mayın tarlası. Bağış toplamak için yapılan çalışmalarda konu edilen hikayelerin, sadece bir vaka çalışması olmadığını ve ardındaki insanları her zaman aklın bir köşesinde tutmak ise oldukça önemli.

İnsani aciliyet durumlarının yükselişte olduğu ve dijital haber döngüsünün 7/24 ilerlediği günümüzde baş sayfalarımızı, üzgün çocukların, ağlayan annelerin ve put kesilmiş babaların görüntüleri kaplıyor. İletişim felaketleri ise ahlaki bir mayın tarlasına dönüşmüş durumda ve bu durum, bazı iletişimcilerin aklına şu soruyu getiriyor: biz iletişimciler olarak medyanın ilgisini çekmek, gerçeğe ulaşmak için ‘doğru açıyı’ bulmak ve halkı harekete geçirmek için teşvik etmek arasındaki dengeyi nasıl buluruz?

World Vision yardım kuruluşunda acil durum program sorumlusu olan Lara Ghaoui, The Guardian için kaleme aldığı yazıda insani vakalara etik açıdan nasıl yaklaşmak gerektiği ile ilgili ipuçları veriyor.

1. Bilgilendirilmiş onay alın

Öncelikle kendinize şu soruyu sorabilirsiniz; birisi sizin izniniz olmadan çocuğunuzun fotoğrafını yayınlasa nasıl hissederdiniz? İnsanlar gerçek hayat hikayelerini paylaşırken, kendilerinden bir parçayı da paylaşmaya rıza gösterirler. Yardım çalışan iletişimciler, fotoğrafları kullanmak üzere hak sahiplerinden imzalanmış, açık ve net bir onay almalıdırlar.

2. Kişiyi nesnelleştirmekten kaçının

Hepimiz biliyoruz ki çekilen acılar, çoğu zaman insani yardım kuruluşları için asıl para kazandıran şey olur. Okuyucular arasında bir empati yaratmak amacıyla insan ızdırabını resmetmek sıkça karşılaşılan bir durum. Bağış toplamak ne kadar önemliyse, bahsi geçen insanlar için okuyucuları acımaya teşvik etmek bir o kadar uygunsuzdur. Hakkında konuşulan insanların hala gururlu bireyler olduğunu unutmamalı ve onurlarını korumanın bizim görevimiz olduğunu aklımızdan çıkarmamalıyız.

3. Duyguları mübalağa etmekten kaçının

Bilgi kanalları olarak rolümüz yorumlamak veya megafonla ne olduğunu bağırmak değildir. Doğru miktarda duygu yakalamak narin bir iş olabilir. Yardımseverlik çalışan iletişimcilerin verdikleri en zorlu sınav, gerçeği değiştirmeden sezgileri gittikçe artan izleyicilerimiz karşısında konuya bağlı kalmak ve tesirli olmaktır. Çoğu zaman kendime, bunun benim ne hissettiğim ya da ne düşündüğüm ile ilgili değil konuştuğum insanın ne hissettiği ile ilgili olduğunu hatırlatırım.

4. Bilgiyi kullanma amacınızı açıklayın

İnsan hikayeleri paylaşmanın çoğu zaman birden fazla amacı olur; bilgi sağlamak, farkındalık artırmak, bağış toplamak ya da karar vericileri etkilemek gibi. Görevimiz, topladığımız hikayeleri nasıl ve nerede kullanacağımızı insanlara açıklamak ve açıkladığımız doğrultuda aksiyon almaktır.

5. İnsanları daha fazla konuşmaları için zorlamayın

Bir bireyin hikayesini almak çoğu zaman zor bir iştir. Özellikle görüşülen kişiyseniz daha zordur çünkü savaş ya da başka bir sebepten dolayı evinizi terk etmek zorunda kalmışsınızdır ve ilk olarak bir yardım kuruluşu ile temasa geçmişsinizdir. Görüştüğümüz kişiler bize yabancı olduğu kadar biz de onlara yabancıyızdır, bu sebeple sizinle her şeyi paylaşmak istemeyebilirler. Görüşmenin sonuçları ile ilgili korku, şüphe, utanç ya da endişe hissedebilirler. Ayrıca hikayemizi yazmak için bireylerin tüm bilgilerine de ihtiyacımız yoktur. Gerekenden fazlasını sormayın, bireylerin susma özgürlüklerine saygı gösterin.

6. Olumlu yanları gösterin

Görüntüler her zaman tartışmaya açıktır. Farkındalık artırsalar ve bağış sandıklarımızı doldursalar da, görüntüler oldukça kuvvetli etik soruları da beraberinde getirirler. Bahsedilen konu çoğu zaman çok ciddi olurken, aynı zamanda hafif anları da olabilir. Bu durum görüştüğünüz kişi sizi karşıladığı zaman, size çay ikram ettiği zaman ya da buzları eritmek için şaka yaptığı zamanlar olabilir. İş bu anlar sizin “ölümsüzleştirmek istediğiniz anlar”dır. Geçen yıl, son 80 yıl içerisindeki en şiddetli depremini yaşayan Nepal’i ziyaret ettim. İnsanların yaşamlarında meydana gelen büyük yıkım ve hasarı görmek oldukça sarsıcı oldu. Ancak, zihnimde diğerlerinin yanında bir adım öne çıkan anlardan biri, sarsıntılarda evini kaybetmiş ama hala gülümsemeye devam eden 9 yaşındaki kız çocuğu ile tanışmamdır.

7. Kusursuz alıntı yapın

Bireylerden alıntı yapmak orijinalliği korumanın yollarından biridir. Kelimeleri ağızlarına yerleştirmek, gerçeği çarpıtmakla eşdeğerdir. Bu yüzden eğer görüştüğümüz kişi bize “sıkkın” olduğunu söylüyorsa, bunu “travma geçirmiş” olarak yansıtmamalıyız.

8. Olguları dışarda bırakmayın

İstatistik hayranı değilimdir ama bağlam kurmak için sayıların gücüne güvenirim. Sayılar, belli bir noktaya kadar okuyucular arasında bazı çarpık varsayımları düzeltmeye ve okuyucuların olguları bir perspektife oturtmalarına yardımcı olur. Bir hikayeyi safi duygusal açıdan anlatmak gerçeği bulandırma riskini beraberinde getirir ve okuru yanlış yönlendirebilir.

9. Kayıt altına aldığınız bilgileri koruyun

Hikayemizi yazmak için topladığımız bilgilerin bazıları kişisel ve hassas bilgiler olabilir. Bu bilgiler bir isim kadar basit de olabilir. Bu sebeple veri gizliliği hayati bir önem taşır. Yaptığımız işin doğası gereği konuşacağımız birçok kişi hali hazırda savunmasızdır ve onlara zarar vermek amacıyla kullanılabilecek olan detaylara kolay erişim sağlayarak onları bulundukları durumdan daha kötü bir duruma düşürmemek ise bizim sorumluluğumuzdur.

10. Son olarak, okuyucular için görüştüğünüz kişinin sesi her zaman odağınız olarak kalsın

Bir gerçek hayat hikayesi anlatırken birçok sosyal ikilem işe dahil olur. Örneğin, bir anne oğlunun şiddetli kanaması olmasına rağmen hastanenin onu kabul etmediğini size anlatıyor olabilir. Bu durum çalıştığınız kurumun daha geniş toplumsal konular ile ilgili ne yaptığı hakkında daha fazla ses çıkarmanız için size baskı yapabilir. Ancak kendimize şunu sormalıyız: kimin sesini duyurmaya çalışıyoruz, kurumumuzun mu yoksa doğrudan etkilenen insanların mı?

 

Kaynak: The Guardian

Etiketler