“İki Yakın Halk, İki Uzak Komşu”nun Yarım Kalan Filmi…

8 Eylül’de gösterime giren Yarım Kalan isimli sinema filmi, Türkiye-Ermenistan gerilimini, hem tarihi acılar hem de gündelik hayattaki ötekileştirmeler üzerinden, birbirine geçmiş aşk öykülerinin eşliğinde anlatıyor. Hrant Dink’in ‘iki yakın halk, iki uzak komşu” nitelemesini hatırlatan filmde; iki milletin geçmişteki acılara bakışının benzerliği kadar, kültürel yakınlığına ve tabi bir de o kadar uzaklığına dikkat çekiliyor. […]

8 Eylül’de gösterime giren Yarım Kalan isimli sinema filmi, Türkiye-Ermenistan gerilimini, hem tarihi acılar hem de gündelik hayattaki ötekileştirmeler üzerinden, birbirine geçmiş aşk öykülerinin eşliğinde anlatıyor. Hrant Dink’in ‘iki yakın halk, iki uzak komşu” nitelemesini hatırlatan filmde; iki milletin geçmişteki acılara bakışının benzerliği kadar, kültürel yakınlığına ve tabi bir de o kadar uzaklığına dikkat çekiliyor.

Yapımcılığını Haşim Akkaya, senaryosunu Yaşar İliksiz ve Adnan Erdoğan’ın, yönetmenliğini ise Emre Yılmaz’ın yaptığı Yarım Kalan filmi, Türkler ile Ermeniler arasında yaşanan tarihi olayların gündelik hayata ve ilişkilere nasıl yansıdığını bir aşk öyküsünün ekseninde anlatıyor. Başrollerini Ali Buhara Mete, Iskui Baldzhian, Anıl Altan’ın oynadığı filmin sinematografik açıdan sıkıntıları olduğunu belirten Atilla Dorsay, içerikle ilgili olarak ise şunları dile getiriyor: “Film aslında hayli cesur. İki yanı da tam olarak suçlamıyor ya da eşit biçimde suçluyor. Ve bu tartışmanın geçmişten gelen kişiler ve onların yaşadıklarına dayanarak, barış içinde yeniden buluşarak, konuşarak, hatta sevişerek aşılabileceği konusunda bir mesaj vermeye çalışıyor.”  Dorsay’ın filmle ilgili sinematografik eleştirileri karakterlerin ve olay örgüsünün derinleşmemesiyle ilgiliydi, bu eleştirileri sorduğumuz senaristlerden Yaşar İliksiz, çok geniş zamanlı ve iç içe geçmiş öyküler anlattıklarını ve derdi olan, derdini tüm çıplaklığıyla gözler önüne seren bir film oluşturmaya çalıştıklarını belirterek, “Üstelik düğümlerin çözümünü son sahnelere bırakıyoruz. Hem düğümlerin önceden çözülmemesi, hem de gerilimin insanları bunaltmaması lazımdı.. Buna rağmen filmin ritmini olabildiğince hızlı ve seyredilebilir kılmak gerekiyordu. Belirli sürede, görsel dilin izin verdiği anlatım olanaklarıyla hareket etmek zorundaydık. Tüm bunları bir araya getirince yapılabileceğin en iyisini yapmaya çalıştık. İzleyen herkesin şu ya da bu şekilde tat alabileceği bir yapıt olsun istedik. Ne tek bir konuya derinleşerek ortaya “bunalımlı festival filmi” çıkartmayı ne de olabildiğince fazla gişe hasılatı hayaline kapılarak ‘ciklet tadı veren’, ‘izle unut’ filmine imza atmayı kendimize yakıştırabildik.” dedi.

 

“İnsanları insaflı ve duyarlı olmaya çağırıyoruz”

Yaşar İliksiz, bu konuda yapılan çalışmaların ya “vatan-millet-sakarya” edebiyatı ile gişeden nemalanma ya da ‘Türkiye’yi karalayarak uluslararası platformda ödülü garantileme’ niteliğinde olduğunu belirterek bu iki bakışın dışında bir senaryo oluşturmaya çalıştıklarını belirtiyor. İki tarafı da ‘empati’ye zorlayacak bir senaryo ortaya koymaya çalıştıklarını belirten İliksiz, “Adnan Erdoğan ile kafa kafaya vererek, evrensel temalardan hareketle, her iki tarafın da yer yer kızacağı, yer yer duygulanacağı bir öykü kurguladık. ‘Nefret’ ve ‘aşk’ öykümüzün başat unsurlarıydı” dedi. Filmin bir ‘yüzleşme’ filmi olmadığını, yaşananlara yargıç, sosyolog veya psikolog olarak değil izleyicilerle aynı yerden bakmaya çalıştıklarını belirten İliksiz, “Biz bu filmde; “Anı yaşa” felsefesiyle insanları insaflı ve duyarlı olmaya çağırıyoruz. ‘Şöyle ya da böyle, şunun ya da bunun suçu olarak geçmişte ne oldu ise oldu. Geçmişte olanların günümüzü zehir etmesine ve geleceğimizi karartmasına izin vermeyelim’ diyoruz. Ne kadar yansıtabildik bilemeyiz ama Yunus’un diliyle ‘Ben gelmedim dava için/ Benim işim sevi için/ Dost’un evi gönüllerdir/ Gönüller yapmaya geldim’ demeye çalıştık.

Yaşar İliksiz, filmle ilgili tepkileri değerlendirirken ise şunları dile getiriyor: “Bir kaç değişik seansa filmi izleyenleri izlemek için özellikle gittim. Filmin ilk yarısında verilen tepkiler ile sonunda verilen tepkiler çok farklı. Filmi ilk yarıda küçümseyen insanlar gördüm. İlk yarı için genel algı ‘vasat bir Yeşilçam senaryosu’ izliyoruz  şeklinde. Fakat filmin sonunda aynı insanlar, duygulu gözlerle birbirine bakıp “ama…” diyorlar. Filmin fikirlerine katılmadığı halde ‘ağlamadan edemedim’ diyenler de var. Her film gibi bunun da beğeneni, beğenmeyeni, öveni, söveni olacaktı. Buna zaten hazırdık. ‘İyi iş’ diyenler ortalamanın üstünde… Bu sevindirici. Öte yandan hem hatalarımızı gösteren hem de yapıcı eleştiriler yapanlar oluyor. Onların eleştirileri bizim için daha kıymetli.”

Filmde Ermeni bir baba ile oğlu canlandıran İbrahim Gündoğan ile Ali Buhara Mete’nin değerlendirmeleri ise şöyle:

 

Ali Buhara Mete: Filmi Hrant Dink’e ithaf ediyorum

Beklediğimin aksine olumlu tepkiler alıyorum. Filmin verdiği mesaj benim çok önemli.  ‘Nefreti nefretle çözemezsiniz, nefreti sevgiyle çözebilirsiniz’ filmin anlatmak istediği cümle bu. Filmde ön yargılı bir karakter oynuyorum ama gerçek hayatta bir çok Ermeni arkadaşım var. Onları öteki olarak değil biz olarak görüyorum. Başka bir röportajda da söyledim, bu filmi kendi açımdan Hrant Dink’e adıyorum. Hrant Dink, barışçıl yaklaşan, ön yargıdan uzak bakan, ortak kadim değerlerle olaya bakabilen bir Anadolu insanıydı. Filmi izleyenler, o insanları anlayabilirse, yaşadıklarını bir nebze hissedebilirse, mesajımız yerini bulmuş olur.”

 

İbrahim Gündoğan: Halkların kardeşliğine inanıyorum

Sevgi ve kardeşliğin temel bakış olması gerektiğini düşünüyorum yoksa bu savaşlar, bu kinler, bu acılar bitmez. Oynadığım karakterin ismi Hrant. Hrant Dink iki tarafın da aşırılarının sevmediği biriydi. Gerçekleri söylediği için. Evrensel olarak halkların kardeşliğine inanan bir insanım. O yüzden pek bir çaba sarf etmedim bu rolü oynarken. Kendi düşüncelerim de böyle olduğu için sadece perdeye yansıttım. Şunu ayırt etmeliyiz.  Milletler kardeştir, hükümetler düşmandır. Yani bugün bir hükümet gelir Ermenistan’la her türlü ilişkiyi koparır yarın başka bir hükümet her türlü dostluğu kapıyı açar. Milletler düşman değildir, milletleri birbirine düşüren hükümetlerdir bütün dünyada bu böyle.

 

 

 

 

 

 

Emine Uçak

Üyelik Tarihi: 08 Eylül 2017
116 içerik
Yazarın Tüm Yazılarını Gör