Tigris Bisiklet Kulübü Başkanı Alioğlu: Duyarlı ve Sağlıklı Bireyler Yetişmesi Önemli

Diyarbakır’da bisiklet kullanımının artmasıyla şehrin birçok yerine bisiklet yolu yapıldı ve yapılmaya devam ediyor. Bisikleti ve bisikletçileri Tigris Bisiklet ve Özel Sporcular Kulübü’nden Ali Alioğlu’yla konuştuk.

Tigris nedir? Nasıl oluştu?

Tigris, Dicle Nehri’nin eski adıdır. Tigris Bisiklet Kulübü, sosyal sorumluluk projeleri ile toplumsal farkındalık yaratan ve birçok aktivistin yer aldığı; spor, sağlık, çevre, engelli temaları başta olmak üzere toplumsal yeniliklere karşı geniş yelpazesi olan bir oluşum.

Tigris’i oluşturmadan önce de biz bisiklet kullanıyorduk. Başka bir grupla engelliler üzerine çalışmaya başladık. Çeşitli meslek gruplarından arkadaşlar ile kulübü kurduk. Bisiklet ve doğa sporları adına çıkış noktamızı otizm ve bisiklet oluşturdu. Doğa sporları da hayatımızın merkezinde, doğa turlarımızla da faaliyetlerimizi sürdürdük.

Bisiklet kulübü ile engellilik ilişkisini kurarken özel bir durum mu vardı? Bu süreç nasıl oldu?

Zaten topluma duyarlı insanlardık. İşe girince insanın hassasiyeti artıyor. Otizmli çocuklar olması, benim ilk atandığım yerde otizmli öğrencilerle çalışmamdan ötürüydü. Bu çocukların eğitime, sosyalleşmeye ve spora ihtiyaçlarını tespit ettik. Benim gibi eğitimci ve esnaf olan iki arkadaşımızla beraber kulübü kurmaya karar verdik. Profesyonel olmaya çalışarak hem yarışmalara sporcular hazırladık hem amatör bir ruhla tüzel kişilik kazanma açısından toplumsal faydaya çevirmeyi öngördük.

Kadınları da dâhil edebiliyor musunuz?

Çok mustarip olduğumuz konulardan biri kadın arkadaşların maalesef aktif yönetime çok katılamamasıydı. Öncülük etmelerini, daha fazla katılmalarını bekliyoruz. Kadın sayısının artmasının özgüven sorunu yaşayan kadın arkadaşlara destek olacağını düşünüyoruz. Böylece istediğimiz algıyı yaratacağız. Birey temelli yaklaşımlarımızla grubumuzun nitel bir özellik kazanmasını istiyoruz. “Gelmek isteyen herkes cinsiyetine, fikrine, milliyetine bakmadan gelebilir” şiarıyla hareket ediyoruz. Tabii şunu da eklemek gerekiyor ki; toplumu güzelleştiren, yön veren kadının farklılaşmadan, ötekileşmeden karma gruplarla hayat bulması daha önemlidir.

Etkinliklere katılımcıları seçerken izlediğiniz bir yöntem var mı, nasıl bir yöntem izliyorsunuz?

Grubumuz çok karışık bir yapıya sahip. Esnaf, profesör, öğrenci, yönetici, doktor, öğretmen var. Tigris Bisiklet ailesi her kesimden oluşan, sporun evrenselliği ve birleştiriciliğinden yana kocaman bir ailedir. Böyle bir ayrım, spor ahlakına ve evrensel ilkelerine aykırı olur. Biz de kendimizle çelişiriz.

Aynı zamanda bir lisede müdür yardımcılığı yapıyorsunuz. Gördüğünüz öğrenci profili nasıl, gençler ne durumda bir de sizden dinleyelim?

Örnek olmak ve farkındalık oluşması adına işe bisikletle gidip gelmeye özen gösteriyorum. Spor noktasında maalesef bilinçsiz ve çok gerilerdeyiz. Hakkını veremiyoruz; sınavlar ve dersler çok yoğun olduğu için hem çocuklarda hem ailelerde bu gerginlik var. Toplumun sporla, sosyalleşmeyle daha ileri gidebileceği algısından uzağız. Ne kadar alternatif çıkış yolları bulursak, kişisel gelişimimizi artıran eylemlerde yer edinirsek akademik başarılarımız o derece artar. Bunu toplum için bir tedbir olarak da düşünebiliriz. Suç oranlarının düşmesini sağlar. Bu sebeple de kendimizi önleyici bir hizmet olarak görüyoruz. Spor yapan gençlerin şiddet eğilimlerinde ılımanlaştığını ve duyarlı bireyler olarak topluma katkı sunduklarını da görüyoruz. Özetlersek; sporla, şiddetin, suçun önüne geçebiliyoruz. Başarma güdüsünü tadan çocuklar rahatlıyor ve sağlıklı kararlarla geleceklerine daha iyi yön verebiliyorlar. Toplumsal kabul açısından da ciddi bir faydası var. Aidiyet kuran çocuk problemlerinden daha kolay sıyrılabiliyor. Lisede öğretmenlik yapıyorum, en büyük çabam çocuklara doğa sevgisi aşılamak ve ekolojik düşünme becerilerini geliştirmek.  Bunun için de önce okula bisikletle gidip gelmeye başladım, çocukların müthiş ilgisini çekti. Okula bisiklet parkı yaptırdık ve öğrencilerin de bisikletle gidip geldiğini görmek, yaptığımız işte yol kat ettiğimizi göstermektedir. Bu anlamda çocuklarım hem doğacı hem hümanist olmaya başladılar. Daha geniş bir perspektife sahip oldular.

Peki, özel olarak gözlemlediğiniz somut bir çıktısı olan öğrenciniz ya da sporla kazandığınız bir kimse oldu mu?

Madde bağımlısı öğrencilerimizi sporla vazgeçirdik. “Maddeyi bırak” demedik. Spor yaparken zorlandı, yoruldu ve nedenlerini kendisi sorguladı. Sonuçta yavaş yavaş madde kullanımını azalttık ve hatta bırakma kararlarına kadar gittik. Çocuğun okul dışında takıldığı kötü çevresini güzel bir ortamla, spor ve doğa ile doldurup kaliteli yaşam sunmaya başlayınca hata yapma, suça karışma oranının azaldığını gözlemledik. Karşılaştığı insanlar başarılı örnekler olunca kafa yapısı değişiyor. Doğruyu, yanlışı kendisinin gözlem yapıp fark etmesini sağlıyoruz. Çevreyi iyi analiz edip çözümlemeleri de onun başarısı oluyor ve böylece kalıcı davranış sergiliyor.

Birçok meslek grubuyla bir arada olması çocuğun ufkunu açıyor.

Toplumsal sınıflandırmaya karşıyız. Bloklaşmanın önüne geçmek için spor mükemmel bir fırsat. Biz meslekleri insanların üniforması gibi görüyoruz. Bir avukatın cübbesi adliyede, bir doktorun önlüğü sadece hastanede işe yarar. Bizimle etkinliklere katılanlara bir aradayken o kıyafetlerinden arınmaları gerektiğini söylüyoruz.

Hem kamuda hem sivil alanda çalışıyorsunuz. Sivil alan nasıl gidiyor?

Toplumda eksik olan her şeyi çok rahat görebiliyoruz. Bisikletle şehri dolaşıyoruz. Hangi asfalt bozuk, hangi yollar güvenli, hangi yollarda tabela yok… Özgür sürüş keyfinin yanı sıra belediyecilik faaliyetlerinde de katkılar sunuyoruz. Tüzel kişilikle birçok konuda söz sahibiyiz. Birey olarak fikir beyan etmekle dernek, vakıf, oluşum olarak fikir beyan etmek arasında çok büyük fark var. Kurumsallık sözlerimize ehemmiyet ve meşruiyet kattı. Kamuda bir memur olarak konuşacaklarımız ve yapacaklarımız çok sınırlı (görev, sorumluluklar ve yasa gereği) hem kendimizi rahat hissetmiyoruz hem iş yapmak isteyince bürokrasiye takılıyoruz. Engelleniyoruz, bir üst aşamaya çıkamıyoruz. Sivil oluşumlar yatay, kamu ise dikey bir şekilde devam ettiği için ulaşılabilirliği ve çözüm odaklı olması açısından sivil alanda daha hızlı ve etkili sonuçlar alabiliyoruz. Sivil alanın sıkıntıları da çok. Gelirimiz yok, gönüllülük esaslı yürütmeye çalışıyoruz. Bu da işleri aksatıyor, fon bulduğumuz zaman da proje bazlı çalışıyoruz. Projelere başvurduğumuzda da liyakat ilkesine sadık kalınmıyor. Elimizden bu geliyor. Bence yine iyi işler yapıyoruz, karınca kararınca kendi yağımızda kavruluyoruz. “Denizde dalga olamasak da gölde bir halka oluruz” prensibiyle küçük adımlarla ilerleme çabasındayız. Her birimiz 3-5 kişinin hayatına dokunabilirsek kendimizi başarılı görüyoruz.

“Maalesef Sivil Toplum Ciddiye Alınmıyor”

Çalışma alanlarınızdan, etkinliklerinizden bahsedebilir misiniz?

Otizm Günü, Dünya Engelliler Günü, Down Sendromlular Günü, Dünya Kalp Günü, çevreyle, kültür temalarıyla ilgili çalışmalarımız oldu. Pankartlar açtık, eylem planları geliştirdik. Milli Eğitim Müdürlüğüne, Gençlik Spor Müdürlüğüne, Valiliğe, Sosyal Politikalar Bakanlığına, Sağlık Müdürlüğüne, Kültür Müdürlüğüne hazırladığımız dosyaları verdik. Bu dosyaların geri bildirimini maalesef istediğimiz oranda alamadık. İçler acısı bir durum… Maalesef sivil toplumun ciddiye alınmadığını, körelmeye doğru gittiğini gördük. Geri dönüş alamayınca motivasyonumuz da düştü.  Bisiklet sürüyoruz, yürüyüş yapıyoruz, bisikletli eylemler yapıyoruz ama kamu-STK iş birliği olmayınca yapacağımız işler eksik kalıyor. Tabii yaptığımız çalışmalarda en büyük sıkıntılardan biri ya da bizlerin gördüğü durum; engelli iniş çıkışlarının başta sürücüler tarafından işgal edildiğini ve bunlara da esnafların çözüm üretememesi. Biz de tek tek esnaflarla görüşerek gerekli bilgilendirmeleri yaptık, camlarına yapışkan (sticker) kağıtlarla uyarılarda bulunduk. Onların ilerlemeleri, güvenle trafiğe, sokağa çıkabilmelerini sağlayabilmek için en büyük çalışmayı belediyelerden bekliyoruz. Maalesef henüz yeterli değil.

Diyarbakır nasıl ekolojik bir şehre dönüşür? Yetkili kurumlardan beklentileriniz nelerdir?

Biraz ütopik düşünüyor olabilirim ama hastanelere vereceğimiz yatırımı inanın spor ve sosyal alanlara verirsek hastalığı, bağımlılığı, çevre sorunlarını en aza indirebiliriz. Kazandıracağımız eğitimlerle bilinç düzeyini artırıp çevre tahribatını en aza indirebiliriz. Daha az emek daha az para ile ülke refahını artırabiliriz. Önleyici hizmet olarak kararlı adımlarla sağlıklı nesiller yetiştirebiliriz. Bu sebeple de hemen hemen tüm kurumların, başta Gençlik Hizmetleri ve spor il müdürlükleri olmak üzere, il sağlık müdürlükleri ve kamu kurum ile kuruluşlarının spor politikalarını geliştirmelerinde büyük faydalar vardır. Günlük yaşamda bisikleti bir araç olarak kullandıklarında hem çevre hem sağlık alanında güzel gelişmeler sağlamış olurlar.

Kulüp olarak planladığınız şeyler nelerdir?

Herkesin duyarlılığının olmasını; ruhen, bedenen daha sağlıklı bireyler yetişmesine katkıda bulunmak istiyoruz.  Bisiklet kulübü olarak görünsek de çok daha fazla işlevimiz var. Toplumsal ve kolektif çalışma bilinci oluşturmak gibi hedeflerimiz var. Spor, sağlık, kültür, çevre, engelli temaları ile yaptığımız farkındalık turlarıyla; bilinçli ve sağlıklı bir çevre oluşmasında özellikle son birkaç yılda bizim de payımızın büyük olduğunu düşünmekteyiz. Özetle ilimizi bisiklet şehri haline getirmek ve günlük yaşamın vazgeçilmezi haline gelmesini istiyoruz. Ayrıca hafta sonları da köy-kent turlarıyla doğanın güzelliklerini sürekli hale getirmek.

Tigris olarak yaşadığınız şehre nasıl katkıda bulundunuz?

Şehir içi trafiğinde bisikletli ve yaya bilincini artırıyoruz. İnsanlar betonarme yapılardan, şehrin kalabalığından, gürültüsünden biraz da olsa uzaklaşma şansı bulabiliyor. En iyi psikoloğuz, biz kendimiz için. Yollara düşüyoruz. Keşfetmek, deneyim paylaşımı, her renkten ve sesten insanın bir arada olması duygusu, herkesten biraz öğrenme, kelebeğe dokunmak, çiçek kokusu alma, yemeğini paylaşma duygusu… İyileşiyoruz… Kaskımızı takıp yollara düşüyoruz. Herkesin “iyi” anlayışı, “özgürlük” anlayışı farklıdır. Biz de kendimizi böyle özgür hissediyoruz.

Şehre en büyük katkımız yaz kış demeden sürekli grup halinde dikkat çekici turlar düzenliyoruz. Çoluk-çocuk, kadın erkek demeden sürekli zincir seslerimizle zil seslerimizle trafikte “biz de varız” mesajını veriyoruz. Hem bilinçli ve güvenli bisiklet kullanımını sağlıyoruz hem trafikteki sürücülerin dikkatlerini artırıyoruz. Günlük turlarda insanların toplu sürüşlere özenmesini, özellikle okullarda yaptığımız kamp ve günübirlik turlarla daha yaşanılabilir güzel bir dünya mesajını vermiş oluyoruz. Ayrıca şehrin jeolojik yapısını da düşündüğümüzde bisikletin günlük yaşamda sürekli kullanılabileceğini hatırlatıyoruz. Dünya Motorsuz Kentler Günü’nde de verdiğimiz mesajı bir kez daha dillendiriyoruz: Bireysel araç kullanmaktansa toplu taşımayı öneriyoruz. Böylece çevreye karşı duyarlı olup kirliliği azaltıyoruz, ekonomik açıdan bütçemize katkı sağlıyoruz.

Hangi günler toplanıyorsunuz? Belirli bir güzergâhınız var mıdır?

Çarşamba ve cuma şehirde bisiklet sürüyoruz. Hafta sonları da havanın ve şartların uygunluk durumuna göre ya bisikletle ilçelere gidiyor ya da doğada keşfe çıkıyoruz. 9 gibi başlayıp 15.00-16.00’ya kadar yürüyoruz. Kahvaltılarımızı o esnada yapıyoruz. Bütçemiz olmadığı için henüz bir yerimiz yok. İnteraktif ortamda duyurularımızı yapıyoruz. Sosyal medyayı bu anlamda çok aktif kullanıyoruz. Çağrıya çıkarken ayrıma gitmiyoruz. Tüm doğaseverleri, şehirden sıkılanları davet ediyoruz. Özellikle çarşamba ve cuma turlarımızı farkındalık yaratmak için yapıyoruz. Bu nesli kurtarmaya çalışmakla beraber en önemsediğimiz amaçlarımızdan biri de çocuklarda “temiz çevre sağlıklı yaşam” bilinci oluşturmak. Eğitimin sadece okullarda olmadığını, sosyalleşmenin ve duyarlı vatandaş yetiştirmenin önemli olduğunu düşünüyoruz. Bisiklet sürerken hayat bilgisini hayatın içinde öğretiyoruz

Bisiklet sürerken trafiğe çıkmanın zorlukları neler ve bu sıkıntıları nasıl aşıyorsunuz?

Güvenli sürüş yöntemleri çok önemli. Bunları eğitimlerle birebir öğretiyoruz. Bu birebir eğitimler sayesinde trafiğe çıkan bisikletli de araç da karşılıklı saygı çerçevesinde seyahat özgürlüğünün tadını çıkarıyor. Kasksız sürüşe izin vermiyoruz. Gece çıkacaksak mutlaka bisiklet ışığını şart koşuyoruz. Eğer çevre köylere ya da ilçeye gideceksek bisikletin yama takımlarını, pompayı, ilk yardım çantasını mutlaka yanımıza alıyoruz. Bir kişi bu sorunla karşılaşırsa ekip arkadaşları da doğal olarak öğrenmiş oluyor. Yolun en sağından kendimize ayrılmış bölümden gidiyoruz, el işaretlerini kullanıyoruz. Kulaklıkların olmamasını söylüyoruz. Belirli bir düzende gidiyoruz. Hem estetik hem güvenlik açısından önem arz ettiğini biliyoruz.

Hafta sonları yola çıkıyoruz dediniz. Yol ne diyor size?

Yol güzel şeyler söylüyor. Erkenden uyanıyoruz, evden hazırladığımız kahvaltılarımızı alıp bir köy evine ya da köy kahvesine misafir oluyoruz.  Biz şehirden köye gittiğimizde önce o samimiyeti buluyoruz. Çok da güzel bir etkileşim oluyor. İnsanların “ya bu kadar yolu bisikletle mi geldiniz?”, “Koca koca adamlar bisiklet mi sürüyor?” şaşkınlığı aslında bir kırılma noktası. Başladığımızda kendimizi uzaylı gibi hissediyorduk. Önce gözlerini alıştırdık. Hiç pes etmeden yaşamımızın bir parçası haline getirdik. Ciddi bir bisiklet kültürü oluştu. Bu konuda yeterli görmüyoruz kendimizi. Yolumuz uzun, yapacak çok iş var.