Reçel Blog’dan Ensar, tecavüz ve itibar üzerine

30 Mart 2016
Ensar Vakfı ile ilişkilendirilen Karaman’daki çocuk tecavüzü haberleri ortaya çıktığından beri sessizliğini korumuş olan bir kitle var. Başka hak/hukuk meselelerinde sesini yükseltip, kalemini oynatırken şimdi susup anlamayı bekleyen bir kitle… Bu grubun bir parçası olarak ben, aramızda fısır fısır konuştuğumuz sessizliğimiz üzerine artık biraz yüksek sesle konuşmak gerektiğini düşünüyorum. Her şeyin nasıl başladığını hatırlayalım. Basına […]

Ensar Vakfı ile ilişkilendirilen Karaman’daki çocuk tecavüzü haberleri ortaya çıktığından beri sessizliğini korumuş olan bir kitle var. Başka hak/hukuk meselelerinde sesini yükseltip, kalemini oynatırken şimdi susup anlamayı bekleyen bir kitle… Bu grubun bir parçası olarak ben, aramızda fısır fısır konuştuğumuz sessizliğimiz üzerine artık biraz yüksek sesle konuşmak gerektiğini düşünüyorum.

Her şeyin nasıl başladığını hatırlayalım. Basına yansıyan ilk haberler henüz olayla ilgili birkaç cümleden fazla verecek bilgi sahibi değilken “Tarikat evlerinde tecavüz” başlıklarıyla yayınlanınca herkes bir “Hoppala!” dedi. Bir yanda korkunç bir olay, diğer yanda tanıdık bir kurum, ikisi arasında olup olmadığı bilinemeyen bir ilişki ve her nasılsa bunu çoktan bilen kimi haber kaynakları… İster duygusallık deyin, ister konduramamak, ister Türkiye basınına dair anlaşılır bir güvensizlik; bahsettiğim kesim “Bir anlayalım, neymiş” diyerek köşesine çekildi.

Ensar Vakfı’nın tecavüz yuvası olduğu, Ensar’ın hükümet projesi bir şebeke olduğu, çocukları korumak için alınmış davanın gizlilik kararının tecavüzün üstünü örttüğü laflarının haber metinlerini doldurmaya başlaması uzun zaman almadı. Ardından AKP’lilerin resimleri ve “İslamcı” Ensar vurguları eşliğinde sunulan #StopChildRapeinTurkey kampanyası* sosyal medyayı sardı. Diğer yandan olaya dair bilgisi eşit derecede az olan bir başka kesim de bunun yalnızca karalama olduğunu, meselenin çocuk tecavüzü falan olmadığını,  sosyal medya  kampanyalarıyla Türkiye’nin uluslararası itibarına zarar verdilmeye çalışıldığını hızla haykırmaya başladı. Başta sahihlik kaygısından ileri gelen bahsettiğim sessizlik hali belki de sonraları bu karşılıklı atılan “Tecavüzcü Ensar kapatılsın” ile “Yedirmeyiz” sloganlarının uğultusu arasında zaten duyulmayacak hale gelmiş olmaktan dolayı devam etti.

Ensar Vakfı’nın haksız bir lince maruz bırakıldığını hisseden fakat ortada ciddi bir itham ve hakkında ancak sınırlı bilgi bulunan bir dava varken göğsünü gerip “Şimdi Ensar olma zamanı” diyecek kadar da midesiz olamayan sessiz kitlenin bir parçası olarak ben şöyle düşünüyorum. Dava gizliliğinden dolayı henüz vakfın tecavüz vakası ile ilişkisini dolayısıyla suçun örgütlü olup olmadığını bilmemiz mümkün değil. Fakat geldiğimiz noktada ortada başka bir tür örgütlülük hali olduğu açıkça görülüyor.

Ensar Vakfı yaptığı açıklamada tecavüzcü öğretmenin kendilerinin üyesi olmadığını, yalnızca bir süre gönüllü çalıştığını söylüyor. Ayrıca Valilik açıklamasında Karaman’da Ensar’a ait bir yurt bulunmadığı yazıyor. Oysa ki tecavüzcü öğretmenin Adli Tıp Kurumu tarafından da doğrulandığı söylenen itirafları bu açıklamalar ile uyuşmuyor. Üstelik ortada bir de vakıf yetkililerinden birinin gayrı resmi açıklaması var. Bu açıklamaların toplamından vakfın Karaman’da evi olmadığı değil evlerin yasal statüsü olmadığı anlaşılıyor. Zaten o yaş grubundaki çocuklar için böyle ev açılması yasak olduğu için yasal olması da mümkün değilmiş.  Yasal olmayan evin haliyle yasal denetimi olmadığı gibi Ensar Vakfı da burada kendi sorumluluğunu/sorumsuzluğunu görmezden geliyor. Vakfın yaptığı basın açıklaması baştan aşağı kurum itibarına odaklı iken, kurumun kendi evlerinde yaşayan çocukların ruhsal ve bedensel sağlığı ve güvenliği ile ilgili ne tür bir kaygısı, bunları korumaya dair ne tür bir çabası/sistemi olduğuna dair tek cümle okumuyoruz. Vakfın açıklamasına nazaran daha makul bir dili olan Ahmet Hakan röportajında geçen, meselenin ciddiyetine dair ifadeler “En azından bunu demişler” dedirtse de doğrusu orada da “Bu vahim durumu birlikte aşacağımıza inanıyorum” gibi soyut bir dilekten fazlasını bulamıyorsunuz. Ensar’ın son olarak kurumsal zarara uğratıldığı gerekçesiyle davaya müdahil olma dilekçesi vermiş olması ve sanığın en üst sınırdan ceza almasını talep etmesi içinizi biraz olsun rahatlatır mı, “Yine mi kurumsal itibar?” dedirtir, orasını ise artık size bırakıyorum.

Diyelim ki Ensar’ın basiretsiz açıklamalarını maruz kaldıkları linçten kaynaklı bir hezeyan olarak gördük, peki etrafına örülen Bakanlık, basın, vakıf-dernek ve şahıslar kalkanına ne diyeceğiz? Bu çok katmanlı kalkan içten dışa doğru şöyle bir hiyerarşiyle genişliyor: Sosyal medyada kefenini giyip “Ensar candır”, “Ensar’a sahip çıkalım” diye kahramanlık taslayanlar, tecavüzden hiç bahsetmeyip olan bitenin yalnızca bir karalama ve iftira olduğunu öne süren dernekler, “Pedofili = Ensar = AKP = Müslümanlar” ucuzluğuna “#StopChildRapeinTurkey = Gezi = Paralel = CHP = HDP = Sol Çeteler” ucuzluğuyla mukabele eden gazeteciler,”İnadına” Ensar Vakfı’na sahip çıkan milletvekilleri, “Bir kere rastlanması kurumumuzu (?) karalamak için gerekçe olamaz” açıklaması yapan Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı ve Bakan’a yöneltilen eleştirileri “Ülkemize yönelik karalama kampanyası” olarak görüp bakanına sahip çıkan Bakanlık! Özellikle sonuncusunun ne anlaşılacak ne açıklanacak bir yanı var. Bakanın yaptığı açıklamanın “Tecavüzün bir keresinden bir şey olmaz” şeklinde anlaşılması olasılığının yüksekliği üzerine bir saniye dahi düşünmemiş olmasından daha vahimi koruması gerekenin kurumlar değil çocuklar olduğunu unutması, Bakan değil Ensar Vakfı yöneticisi kılığına bürünmesi,  “Tanırız-ederiz” şeklindeki ahbap çavuş gayrı-profesyonelliğini makamına taşıması.

Tüm bu süreç sonunda, olan biteni değerlendirip geldiğimiz noktaya baktığımda şunları söyleyebilirim. Evet, Karaman’daki tecavüz olayı adalet kaygısından çok AKP ile ne şekilde olursa olsun hesaplaşma kaygısı olan bir kesim tarafından kullanıldı ve gerçekliği sorgulanmayan iddialar ile bir nefret kampanyasına dönüştürüldü. Ensar’da çalışan herkesin potansiyel tecavüzcü olduğundan tutun vakfın tecavüzcüleri adeta kasıtlı olarak barındırdığına, zaten hepsi AKP’li olan (!) dindarların tamamının tecavüzcü Ensar’ı desteklediğine ve hatta neredeyse kendi çocukları tecavüze uğrayacak olsa dahi destekleyeceklerine kadar uçuk kaçık pek çok iddia ve ima sürece hakim kılındı. Evet, bu çirkin bir linç kampanyası.

Gelgelelim, Ensar’ın vekilinden Bakanı’na (hem de Aile ve Sosyal Politikalar Bakanı’na!) kadar gözü kapalı savunulduğu şu ortamda ne Ensar’ın kıymetli itibarının korunması ne saygıdeğer Bakanımızın “yanlış anlaşılma”ması için bizim desteğimize ihtiyaç olmadığı fazlasıyla ortada. Dolayısıyla ben artık Ensar’ın mağdur olduğu düşüncesiyle kafamı meşgul etmek istemiyorum. Görülüyor ki Ensar’ı koruyan o katman katman kalkan Ensar’ın -sürecin sonunda suçlu çıkacak bile olsa- mağdur olmasına izin vermeyecek kadar sağlam. Bakan Sema Ramazanoğlu’na geri adım attıran ya da Ensar’ı davaya müdahil olmaya teşvik edenin ise sırt sıvazlayan o kalkan olmadığı ortada.

Öyle ise ben artık izninizle sessizliğimi bozmak istiyorum. Ses çıkarmanın kurum itibarı için tecavüzü görmezden gelmek ya da siyasi hesaplaşma için tecavüzü kullanmaktan başka biçiminin mümkün olduğunu biliyorum ve sesimi gerçekleri duyup adalete kavuşmak isteyenlere, Ensar Vakfı’ndan çelişkili açıklamalarına açıklık getirmesini, bundan sonraki çalışmalarında öğrencileri nasıl koruyacağına dair elle tutulur geliştirmeler yapmasını talep edenlere, Aile Bakanı’ndan “Yanlış anlaşıldım” değil “Özür dilerim, bu makamda bir kurumu sırf tanıyorum diye savunmam hataydı” demesini bekleyenlere emanet ediyorum. Çünkü bir kurumun zaten korunan itibarı hatırına tecavüze uğrayan çocuklar için çıkmayan sesimizin hesabı bizden elbette sorulacak.

 

Yazar: Z. – Reçel Blog

* #StopChildRapeinTurkey (Türkiye’de Çocuk Tecavüzüne Son) kampanyası pek çok açıdan tartışıldı. Benim nezdimde ülkenin itibarı tartışmalarının bir kıymeti yok fakat “sanki ülkede sistematik bir çocuk tecavüzü varmış yanılgısı oluşturuluyor” diyenlere Pozantı ve Şakran‘ı hatırlatmak isterim. Evet, bu ülkede tecavüzün üzerini örtmeye programlı bir sistem var. Dahası, Pozantı’yı, kampanyaya sahip çıkanlara da hatırlatmak isterim çünkü oradaki davanın takipsizlikle sonuçlandığı yetmezmiş gibi tecavüze uğrayan çocuklar devlet malına zarar vermekten müebbet ile yargılanıyor!