AB 2020 Türkiye İlerleme Raporu: “Türkiye, AB’den Uzaklaştıkça İlerlemiyor”

Yeni açıklanan AB 2020 Türkiye İlerleme Raporu, Türkiye’nin 2016 yılı darbe girişiminden bu yana “ilerleme kaydetmediği” hatta “gerilediğini” vurguluyor. Bununla birlikte, son bir yılda üyelik müzakere başlıklarından 17 fasılda çeşitli seviyelerde ilerleme sağlandığı not edilen rapora, Türkiye, daha önceki yıllarda olduğu gibi, "AB’nin önyargılı, yapıcılıktan uzak ve çifte standartlı yaklaşımını yansıtmaktadır”. yanıtını verdi.

Son yıllarda AB tarafından açıklanan tüm ilerleme raporlarında olduğu gibi, göç ile ilgili yapılan takdir yüklü cümleler dışında, AB 2020 Türkiye İlerleme Raporu’nda da olumlu ifadeler görmek olası değil. Siyasi ve ekonomik kriterler çerçevesinde sıralanan neredeyse tüm başlıklarda “Türkiye’nin demokrasi, hukuk ve insan hakları başlıklarında gerilediği” tespiti yapılıyor. Türkiye’nin göç ve iltica politikalarında ilerleme kaydettiği tespiti raporda yer alan az sayıdaki olumlu ifadeden birini oluşturuyor. Ancak bu konuda da “Türkiye’nin göç konusunu siyasi amaçları doğrultusunda kullandığı” ve yıllardır süregelen vize serbestisi görüşmelerinin “Türkiye’nin ilgili kriterleri yerine getirmediği” gerekçesiyle ilerlemediği kaydediliyor.

Raporda, özellikle siyasi kriterler başlığı altında öne çıkan tespitler şunlar;

  • 15 Temmuz 2016 sonrası ilan edilen OHAL’in 2018 yılında kaldırılmasına karşın, uygulamada etkileri sürüyor.
  • Yeni hükümet sistemine geçilmesiyle birlikte, yasama, yürütme ve yargı arasında güçler ayrılığı yerini tüm yetkilerin Cumhurbaşkanlığı makamında olduğu yapıya bıraktı. Bu da demokratik hesap verilebilirliği engelliyor.
  • Meclisin yürütme üzerinde denetim yetkisi azaldı; yeni sistemde Merkez Bankası gibi kuruluşlar doğrudan Cumhurbaşkanlığı’na bağlandı.
  • Türkiye’de güvenlik açısından iyileşme olmasına rağmen HDP’li belediye başkanlarının yerine kayyum atanması “büyük endişe kaynağı” olmaya sürdürüyor.
  • Sivil toplum üzerinde baskılar sürüyor. Osman Kavala davası, “muhaliflere yönelik caydırıcılık sağlamak amacıyla uzatılıyor”.
  • Türkiye’de yargı bağımsızlığının olmayışı, hakim ve savcı alım ve terfilerinde nesnel ve liyakata dayalı kriterlerin bulunmayışının yargıda oto sansür ve korku ortamı yaratma endişesi var.
  • Türkiye’de “yolsuzlukla mücadele” konusunda siyasi irade bulunmuyor; kamu kurumlarının hesap verebilirliği ve şeffaflığının artması gerekiyor.
  • OHAL sonrası insan hakları alanında kötüye gidişin sürmesiyle, uygulamada kalan düzenlemeler “çok derin ve yıkıcı etki yaptı” : gözaltına alınanları kötü muameleden koruyan önemli güvenceler yürürlükten kaldırıldı; bu nedenle işkence ve kötü muamele iddiaları raporlanmaya devam ediyor.
  • Pandemi nedeniyle çıkarılan infaz yasası ile 90 bin mahkûm şartlı salıverildi ancak terörle bağlantılı olduğu iddia edilen avukat, gazeteci, siyasi ve insan hakları savunucularında oluşan tutuklular bu düzenlemeden yararlanamadı.
  • Toplumsal cinsiyete dayalı şiddet, azınlıklara karşı nefret söylemi, nefret suçları ve LGBTİ+ bireylere karşı insan hakları ihlallleri, endişe yaratmayı sürdürüyor.
  • Kentsel dönüşüm gerekçesiyle Romanlar dahil pek çok grup yerinden edildi.
  • Doğu Akdeniz’de uluslararası hukuku ihlal eden tek taraflı eylemler olursa, AB elindeki tüm araçları ve seçenekleri kullanacak.

Türkiye’nin Yanıtı: “Türkiye AB’den Uzaklaşmadığı Gibi Aksi Çabalara Rağmen AB Üyelik Sürecine Bağlıdır”

AB tarafından yapılan bu tespitlere cevaben, Dışişleri Bakanlığı tarafından AB İlerleme Raporu’na ilişkin yapılan yazılı açıklamada   “AB yerine getirmediği sorumluluk ve taahhütlerine değinmezken temelsiz argümanlarla ülkemizi eleştirmektedir” deniliyor ve Türkiye’nin “müzakere süreci engellenen ve buna rağmen bu sürece sahip çıkan bir aday ülke” olduğu vurgulanıyor.

Türkiye’nin verdiği yanıtta İlerleme Raporu’nda  yer alan az sayıda olumlu tespit ile diğer eleştirilere yönelik şu hususlar öne çıkıyor;

  • Türkiye’nin samimi arzusu, üyelik perspektifi doğrultusunda Türkiye-AB ilişkilerinin tüm boyutlarıyla geliştirilmesi ve ilerletilmesidir.
  • Raporda 21.Fasılda (Trans-Avrupa Ağları) Türkiye’nin genel uyum düzeyinin iyi olduğu belirtiliyor; son bir yılda 17 fasılda çeşitli seviyelerde ilerleme sağlandığı teyit ediliyor. Raporda belirtilen uyum düzeyi, Türkiye’nin katılım sürecinde karşılaştığı siyasi engellere rağmen, AB müktesebatına uyum çalışmalarını sürdürmek konusundaki iradesinin en açık ifadesidir.
  • Raporda, Türkiye ekonomisinin AB içindeki rekabet baskısı ile piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesinin iyi düzeyde olduğu vurgulanıyor.
  • Türkiye’nin yönetim sistemi, seçimler, temel haklar, bazı yargı kararları ve idari kararlar ile terörle mücadeleye yönelik olarak aldığı meşru önlemlerin yanı sıra dış, güvenlik ve ekonomi politikalarımıza ilişkin önyargılı, haksız ve orantısız eleştirileri raporun objektiflikten ne kadar uzak olduğunu gösteriyor.
  • Türkiye her şeyden önce, bazı AB çevrelerince sergilenen dar görüşlü tutumlar nedeniyle müzakere süreci engellenen ve buna rağmen bu sürece sahip çıkan bir aday ülkedir.
  • Türkiye, AB’den uzaklaşmadığı gibi, bazı çevrelerin uzaklaştırma çabalarına rağmen AB üyelik sürecine bağlıdır.
  • Rapor, Doğu Akdeniz, Ege ve Kıbrıs meselelerine ilişkin bölümleri tamamen Yunan-Rum tezlerine dayanıyor. Yunan-Rum ikilisinin, AB-Türkiye ilişkilerini bu raddede rehin alabilmesi, Birliği stratejik akıl ve vizyondan uzaklaştırmakta, AB’nin çıkarlarına da zarar veriyor.
  • Raporda, özellikle siyasi kriterler ile Yargı ve Temel Haklar faslına ilişkin bölüm, Türkiye’nin karşı karşıya olduğu sınamaları ve PKK/PYD/YPG, FETÖ ve DEAŞ gibi terör örgütlerinin tehditlerini dikkate almayan bir yaklaşımla kaleme alındı.
  • AB’nin 23. Yargı ve Temel Haklar ile 24. Adalet, Özgürlük ve Güvenlik fasıllarını halen müzakerelere açmamış olması ciddi bir tezattır.
  • Türkiye, insani temele dayanan düzensiz göç yönetimi politikasında, AB’den övgü değil, külfet paylaşımı ve 18 Mart Mutabakatının tüm taahhütlerini yerine getirmesini bekliyor.
  • Türkiye ekonomisinin Birlik içindeki rekabet baskısı ile piyasa güçleriyle baş edebilme kapasitesinin iyi düzeyde olduğu vurgulansa da Türkiye’nin izlediği bazı politikalar işleyen piyasa ekonomisi kriteri açısından eleştiriliyor.
  • AB’nin, Gümrük Birliği’nin güncellemesi müzakerelerini başlatmazken, bu konuyla ilgili alanlarda gerileme olduğunu belirtmesi manidardır.