Diyarbakır Barosu, Çatışmalı Ortamda ve Sonrasında Çocuk Haklarının Geliştirilmesine Odaklanıyor

Diyarbakır Barosu, Çocuk Hakları Merkezi bünyesinde iki yıl sürecek olan “Çatışmalı Ortamda ve Sonrasında Çocuk Haklarının Geliştirilmesi Projesi” kapsamında “Çocuk Adalet Sistemi Eğitimi” düzenledi. İki gün süren eğitimde Hakim Murat Aydın, sosyal hizmet uzmanı Ezgi Koman ve avukatlar Seda Akço Bilen ile Hasan Erdoğan katılımcılara saha deneyimleri üzerinden birikimlerini aktardı. Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi, […]

Diyarbakır Barosu, Çocuk Hakları Merkezi bünyesinde iki yıl sürecek olan “Çatışmalı Ortamda ve Sonrasında Çocuk Haklarının Geliştirilmesi Projesi” kapsamında “Çocuk Adalet Sistemi Eğitimi” düzenledi. İki gün süren eğitimde Hakim Murat Aydın, sosyal hizmet uzmanı Ezgi Koman ve avukatlar Seda Akço Bilen ile Hasan Erdoğan katılımcılara saha deneyimleri üzerinden birikimlerini aktardı.

Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi, geçtiğimiz yaz başlayan ve iki yıl sürecek olan “Çatışmalı Ortamda ve Sonrasında Çocuk Haklarının Geliştirilmesi Projesi” kapsamında hukukçulara yönelik “Çocuk Adalet Sistemi Eğitimi” düzenledi. İki gün süren eğitim boyunca yaklaşık 70 katılımcı, Türkiye hukuk sistemini çocuğu merkeze alarak odaklandılar.

Programın başlangıç oturumunda Seda Akço, çocuğa özgü adalet sisteminin felsefesini ve temel ilkelerini anlattıktan sonra çocuk yargılamalarında önemli ve zorunlu bir unsur olan sosyal inceleme raporu (SİR) hakkında temel bilgileri paylaştı. SİR’in önemi üzerinde duran Akço, bu raporların değerlendirilmesi ve raporlara itirazlar üzerinde durduktan sonra çocuk yargılamalarında avukatın rolünü, dosyaların incelenmesi ve müvekkil çocukla görüşmenin yargılamada sağladığı faydaları anlattı.

Ardından söz alan Yargıçlar ve Savcılar Birliği (Yarsav) Başkan Yardımcısı Hakim Murat Aydın, kendi tecrübeleri ışığında adalet sistemi içinde çocukların konumunu detaylı bir şekilde ele aldı. Suça sürüklenen çocuklara özgü soruşturma ve kovuşturma usulleri ile cezalar hakkında bilgi veren Aydın, mağdur çocuklara ilişkin yargılama ile onlara özgü koruma tedbirleri hakkında ayrıntılı bir sunum yaptı ve çocuğun yargılama sürecinde nasıl davranılması gerektiğini, mağdur çocukla avukat görüşmelerinde gösterilmesi gereken hassasiyeti, hangi durumlarda nelerin talep edilebileceğini detaylarıyla aktarıp SİR’in hayati derecede olduğunun altını çizdi.

Programın ikinci gününde konuşan avukat Hasan Erdoğan; Uğur Kaymaz, Ceylan Önkol, Roboskî, Nihat Kazanhan gibi dosyalar üzerinden vaka temelli pratik çalışma örnekleri aktardı. Kendisinin de oynadığı “Çocuklar Naziktir” isimli kısa filmi katılımcılara izleten Erdoğan, geçtiğimiz yıllarda kurulan Çocuk Cezaevleri Kapatılsın Girişimi’nden bahsederek çocuk cezaevlerinin neden kapatılması gerektiğini anlattı.

Sosyal Hizmet Uzmanı Ezgi Koman’ın kolaylaştırıcı olduğu son oturumda, katılımcılarla çocuğun tanımı üzerinde tartışılarak; aile, medya, devlet ve yargının çocuğa bakışı konusunda beyin fırtınası gerçekleştirildi. Çocuğun aile ve avukatlar tarafından bir birey olarak kabul edilmesi gerektiğini altını çizen Koman, mağdur çocuklarla görüşmelerde güven ilişkisi kurmanın gerekliliği üzerinde durarak, sağlıklı bir iletişimin nasıl olabileceğini örneklerle aktardı.

“OHAL ile sınırlanan temel hak ve özgürlükler, çocuk hak alanında da kendisini gösteriyor”

Diyarbakır Barosu Çocuk Hakları Merkezi’nden Sorumlu Yönetim Kurulu Üyesi Nahit Eren ile “Çatışmalı Ortamda ve Sonrasında Çocuk Haklarının Geliştirilmesi Projesi” vesilesiyle Sivil Sayfalar için konuştuk.

Nahit Bey, çocuk hakları merkezinin genel çalışmalarını ve son projenizin kapsamını bizimle paylaşır mısınız?

Çocuk Hakları Merkezi, Diyarbakır Barosu bünyesinde kurulmuş, çocuk haklarına yönelik faaliyetler yürüten bir merkezdir. Diyarbakır Barosu’na kayıtlı bulunan 120 gönüllü avukat ve stajyer merkeze üye olup çalışmalara katkı sunmaktadır. Özel bir alan olması itibariyle merkezimiz öncelikle bu alanda çalışma yürüten avukatların kapasite geliştirimi için gerekli eğitimleri sağlamaktadır. Merkezimiz çocuk hak ihlallerinde başvuruculara ücretsiz hukuki destek sunmanın yanı sıra, çocuk hakları alanında toplumsal bilincin gelişimine yönelik sosyal çalışmalar ve projeler yürütmektedir.

“Çatışmalı Ortamda ve Sonrasında Çocuk Haklarının Geliştirilmesi Projesi” kapsamında Diyarbakır ili Sur ilçesinde yaşayan ve çatışma ortamına şahit olan çocuklar için bir hukuki hizmet projesi olarak görülebilmektedir. Proje kapsamında Sur ilçesinde çatışma döneminde yaşamını yitirmiş çocukların dosyalarının takip edileceği, çatışma ortamında temel haklarına erişemeyen çocuklar için bu hakların ihlaline ilişkin stratejik davaların açılacağı ve Sur’dan göç eden veya hala yaşayan çatışma ortamına şahit olan ailelerle saha çalışması yaparak yaşanan hak ihlallerini rapor haline getirileceği bir çalışmayı kapsamaktadır.

OHAL ortamında çocuk hakları konusunda kötüye gidişten söz edebilir miyiz, bunun gerekçeleri neler?

Çok rahatlıkla söyleyebiliriz. OHAL ile birlikte başlayan süreçte alınan tedbir ve önlemlerin olumsuz anlamda çocukları etkileri günlük hayatta bir çok örnekle rahatlıkla gözlemlenmektedir. Özelikle alınan güvenlik tedbirlerinin (arama noktaları, sürekli gezen zırhlı araçlar, uzun namlulu silahlarla kolluk görevlileriyle her gün kurulan temas gibi) çocuklarda yarattığı olumsuz etki kaçınılmazdır. Ayrıca son zamanlarda yoğun ve kontrolsüz güvenlik tedbirlerinden kaynaklı zırhlı araçların sebep olduğu çocuk ölümlerini de bu kapsamda değerlendirebiliriz. En önemlisi OHAL ile sınırlanan temel hak ve özgürlüklerin çocuk hak alanında da kendisini gösterdiği bilinmektedir.

Peki, çocuk haklarının iyileştirilmesi için devlete, yargıya, medyaya, ailelere, bize neler düşüyor?

Çocuk haklarının iyileştirilmesi için devlete düşen görev; ulusal ve uluslararası mevzuat ışığında çocukların haklara erişimini kolaylaştırmak ve bunun için gerekli tüm tedbirleri almaktır. Bu kapsamda öncelikle BM Çocuk Hakları Sözleşmesi’nde bulunan çocuk haklarını ciddi anlamda sınırlayan çekincelerini kaldırmalıdır. Çocuk hakları alanında kamusal mekanizmaları bilinçlendirme çalışmalarını yaygınlaştırmalıdır. Özellikle kamu personellerinin sebep olduğu çocuk hak ihlallerine yönelik vakıalar da gerekli soruşturma ve incelemeleri her türlü siyasi saikten uzak objektif yaklaşımlar içerisinde bulunmalıdır.

Yargıya düşen görev; herhangi bir şekilde adli sisteme dahil olan ve olmak zorunda kalan çocukların bu sistem içerisinden örselenmeden çıkmasını sağlamak, çocuklar hakkında gerekli tedbirleri almak ve bu tedbirlerin uygulanmasını sağlama olmalıdır.

Medyaya düşen görev; söz konusu bireyin çocuk olduğunun unutulmadan; çocuğa karşı ayrımcı bir dilden uzak habercilik anlayışının sergilenmesinin yanı sıra bu alanda toplumsal bilinci güçlendirici yayın anlayışının benimsenmesini oldukça önemli görmekteyiz.

Ailelere düşen görev; çocuklarını, haklarının bilincinde yetiştirmesi, hak ihlalleri yaşandığında bunu dile getirmekten korkmamaları ve her zaman çocuğu korumaya yönelik bir tutum içerisinde bulunmalarıdır.

Biz hukukçulara düşen görev ise hak ihlallerine uğrayan çocukların haklarını korumak olduğu kadar devlet, yargı, medyayı bu çerçevede denetleyebilmenin yanı sıra çocuk hakları alanında gereken toplumsal bilincin gelişimine katkı sunmak olmalıdır.