BİKG ve TODAP Sur’da tahliye edilen çocuk görüntülerini değerlendirdi

Birkaç hafta önce kamuoyuna Diyarbakır Sur’da sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerdeki tahliyeler sırasında çekilen video kayıtları sızdırıldı. Kayıtlarda yer alan çocukların tahliyesi, üst arama biçimleri yüzünden büyük tepki topladı. Barış için Kadın Girişimi’nden (BİKG) Feride Eralp ile Toplumsal Dayanışma için Psikologlar (TODAP) üyesi ve psikolog Burcu Çolak bu tahliye görüntüleri hakkındaki sorularımızı yanıtladı. “Çocukların […]

Birkaç hafta önce kamuoyuna Diyarbakır Sur’da sokağa çıkma yasağı ilan edilen bölgelerdeki tahliyeler sırasında çekilen video kayıtları sızdırıldı. Kayıtlarda yer alan çocukların tahliyesi, üst arama biçimleri yüzünden büyük tepki topladı. Barış için Kadın Girişimi’nden (BİKG) Feride Eralp ile Toplumsal Dayanışma için Psikologlar (TODAP) üyesi ve psikolog Burcu Çolak bu tahliye görüntüleri hakkındaki sorularımızı yanıtladı.

“Çocukların tahliyesi sırasında çocuk ve insan haklarına aykırı bir yol izlendiğini görüyoruz”

-Kamuoyuna sızan tahliye görüntülerini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Feride Eralp: Görüntülerin sızdığı mı yoksa bilinçli olarak mı sızdırıldığı da başka bir soru tabii. Ama üzerinden zaman geçtikten sonra neden şimdi sosyal medyada bu tür görüntülerin yayılmaya çalışıldığını da sormadan edemiyoruz. Görüntü yaygınlaştırmanın kendisinin Cizre’de, Yüksekova’da, İdil’deki duvar yazılamalarında nasıl bir şiddet biçimi haline geldiğine hep birlikte tanıklık ettik sonuçta. Dolayısıyla bu görüntülerin aradan bir yıl geçtikten sonra servis edilmesini de çocukların teşhir edilmesinin bir yöntemi ve savaş politikasının bir parçası olarak görmek mümkün. Bu görüntüler de çatışmaların yaşanmakta olduğu ve abluka altındaki Sur’dan 104. günde çıkabilen çocukların çıkarken kolluk kuvvetleri tarafından nasıl arandığının görüntüleri. Ayakkabıları çıkarttırılarak ve karnı açtırılarak aranılan bir kız çocuğu var, arkadan da cinsiyetçi küfür ve hakaretler, tehditler duyuluyor. Zaten 104 gündür bombalar altında, her an yakınlarından birinin veya kendilerinin ölüm tehlikesiyle, susuz, yemeksiz, elektriksiz yaşamak zorunda bırakılan, mahallelerinin duvarında tecavüz tehditleriyle dolu duvar yazılamaları bulunan, her türlü hakları ayaklar altına alınmış olan bu çocuklar çatışma alanından çıkarılırken de yine aynı korkuya maruz bırakılıyorlar. Travmalarına yenilerini eklememek için başta çocuk hakları dernekleri olmak üzere sivil toplum örgütlerinden o süreçte destek istenebilirdi, pedagoglar eşliğinde çıkarılabilirlerdi. O dönemde çok sayıda sivil toplum örgütü buna aday olmuştu. Biz de o günlerde Barış için Kadın Girişimi olarak Sur’daki Dicle Fırat Kültür Merkezi’nde nöbetteydik ve bu talebi desteklemiştik. Şimdi ortaya çıkan görüntülerden bizler gibi o dönemde sivillerin çıkarılmasında, ablukanın kaldırılmasında ve sivillerin oradan çıkışı sırasında bağımsız gözlemcilerin bulunmasında ısrar edenlerin ne kadar haklı olduğunu bir kez daha anlıyoruz. Çocukların tahliyesi sırasında çocuk ve insan haklarına aykırı bir yol izlendiğini görüyoruz. Üstüne üstlük sonrasında da bu çocukların bir kısmının ebeveynlerinin tutuklanıp aileleri olmasına rağmen bir cezalandırma biçimi olarak sosyal hizmetlere verildiğini öğrendik.

“Bölgedeki sivil halkı terörize eden algı politikasının bir ürünü çocuklara terörist muamelesi yapmak”

Burcu Çolak: Güvenlik tedbiri açısından montunu çıkarması istenebilir ancak ardından gerçekleşen süreçte gerçekçi bir risk olmadığı görünüyor. Ellerini kaldırarak savaş ortamından çıkmaya çalışan bir çocuk var. Bomba düzeneğinin olmadığı görülse dahi silah var mı diye bakılıyor galiba. İncecik giyinmiş, silah koyacak yer yok. İnce bluzun altında silah olamayacağı belli olsa da bluzunu kaldırmak, göbeğini, sırtını açmak zorunda kalıyor bir çocuk. Elinde silahı sürekli insanlara doğru olan o kadar askerin içinde bu çocuk silah taşısa ne yapabilir, neden taşısın? Çok sıkı güvenlik önlemlerinin alındığı, insanların yargısız infaz edildiği, yaşam mücadelesi verilen bir bölgede sadece oradan geçmeye çalıştığı her halinden belli olan bir çocuğa haksız güç uygulanıyor, bölgede süren, halka yöneltilmiş şiddetin bir parçası sadece. Bölgedeki sivil halkı terörize eden algı politikasının bir ürünü çocuklara terörist muamelesi yapmak. Güvenlik güçleri de öldürülüyor evet, hayatlarını korumak zorundalar. Ancak bunu gerçek dışı terör politikalarına göre yapamazlar. Çocukların sokakta, evlerinde, kucakta kurşunlanarak öldürülmesi ve bunu yapanların yargılanmaması da küçük çocuklara kadar varan terörize etme politikasının, ırkçılığın, nefretle toplumu kutuplaştırıp korku iklimi yaratma çabalarının parçası.

“Çıplak aramalar güvenlik tedbiri olarak gösterilip şiddet uygulamanın aracı olarak kullanılıyor”

-Çocukların üstlerinin aranması prosedürünü cinsel istismar olarak değerlendiren insanlar var. Siz ne düşünüyorsunuz?

Feride Eralp: Çocukların maruz kaldığı küçük düşürücü muameleye, öldürülmüş insanların bedenlerinin yanından yürüyerek geçmek zorunda kaldıktan sonra böyle tehdit ve hakaret ortasında kolluk güçlerinin onların kıyafetlerini kaldırtmasına, her ne şekilde tanımlarsak tanımlayalım, isyan etmek, bu hak ihlaline itiraz etmek önemli. Şiddetin cinsel istismar olarak nitelendirilmesi veya nitelendirilmemesi bunu değiştirmez. Savaşta yaşatılan şiddetin tamamının cinsiyetlendirildiğini, savaşın kendisinin cinsiyetlendirilmiş bir olgu olduğunu BİKG olarak defalarca tartıştık. Bu, son abluka sürecinde mekanların yalnızca mermi ve bombalarla değil tecavüz tehditlerinin duvarlara yazılması yoluyla sembolik olarak da kuşatılmasıyla iyice açığa çıktı. Çocukların bu görüntüde maruz kaldığı şiddeti bağlamından kopuk olarak düşünemeyiz. Tüm bu gördüklerimiz hem o çocuğun hem görüntüleri izleyenlerin zihninde canlandırdığı tüm hayaletlerle anlamlı. Barış için Kadın Girişimi olarak çözüm sürecinde Lice’ye gitmiştik. Orada askerlerin çarşıda yürümesinin, karakol kulelerinden evlerin avlularının gözükmesinin bile kadınlar için – 90’lı yıllarda karakollardaki tecavüzlerin hatırasıyla – nasıl cinsel şiddet olarak yaşandığını dinlemiştik. Anonsla kazağını kaldırması istenen kız için de 104 gündür yaşadıklarının yanı sıra koskoca 90’lı yılların tarihinin anlatılagelen ağırlığı var. Tüm bunlarla birlikte şiddetin kendisinin, çocuklara neyin yapılıp yapılmadığından bağımsız olarak cinsel boyutları da olduğunu söylemek mümkün.

Burcu Çolak: Montun çıkarılması ve geri giyilmesi istenebilir ancak ardından süren müdahale bölgede özel harekatçıların tanık olduğumuz tecavüzcü erkek şiddetinden farkı yok. Korku ve baskı kültüründe, güçler hiyerarşisi aşırılaştığında tedbirler, güvenlik işlevi olmayan işkencelere dönüyor. Çıplak aramalar güvenlik tedbiri olarak gösterilip şiddet uygulamanın aracı olarak kullanılıyor. Yetişkinlerin arandığı güvenlik noktalarında çocukların da üzerlerindeki kalın ve bol kıyafetlerin,  -altında mutlaka kıyafetleri kalarak- çıkarılması istenebilir. Ancak çıplaklığa varan aramalar cinsel saldırı ve istismardır evet.

“Tahliye sürecinin o dönemde de sivil toplum kuruluşlarından ve uluslararası gözlemcilerden oluşan bağımsız bir heyet eşliğinde gerçekleşmesi gerektiğini söyleyen birçok kurum vardı”

-Sizce bu tahliye süreci nasıl gerçekleşmeliydi?

Feride Eralp: Yukarıda da belirttiğim gibi tahliye sürecinin o dönemde de sivil toplum kuruluşlarından ve uluslararası gözlemcilerden oluşan bağımsız bir heyet eşliğinde gerçekleşmesi gerektiğini söyleyen birçok kurum vardı. Bu heyetin içinde pedagogların da yer almasıyla çocuklar için daha az travmatik bir ortam yaratılmaya çalışılabilirdi. Tüm bunlar defalarca dillendirilmesine rağmen gerçekleştirilmediği gibi üzerine bu görüntülerdeki sahneler yaşandı. Abluka kalktığında bile mahallelere uluslararası gözlemcilerin girmesine izin verilmedi.

Burcu Çolak: Aramalar yapılırken güvenlik güçlerine sınırsız yetki verilemez. Aranan insanın haklarını gözeten, psikolojik sağlığını koruyan, gerçekçi risk analizi yapabilen bir sistem geliştirilmeli. X-ray cihazı ya da el cihazı aramaları çıplak aramaların yerine kullanılmalı. Güvenlik güçleri aramayı gerçekçi analizlerle gerekli görüyorsa bunu minimal düzeyde yapmalılar, çocuğu endişelendirmeden, ellerini kaldırmasını istemeden, nazik konuşarak, seslerini yükseltmeden, montundan daha fazlasını çıkarmasını, üzerini açmasını istemeden yapılabilir.

“Böyle bir ortamda bu görüntülerin yayılması özellikle sosyal medyada çok hızlı bir nefret haline sebebiyet verebiliyor”

-Görüntüler Türkiye’deki çatışma ortamını nasıl etkiliyor?

Feride Eralp: Türkiye’de artık çatışma ortamının bile çok ötesine geçmiş gergin ve her açıdan çok kutuplaşmış bir ortam var. Böyle bir ortamda bu görüntülerin yayılması özellikle sosyal medyada çok hızlı bir nefret haline sebebiyet verebiliyor. Bazıları sadece bu görüntüde de değil, genel olarak bu tür görüntülerde yapılanları alenen alkışlayınca ve destekleyince bu, toplumun vicdanında derin yaralar açabiliyor; yarın öbür gün yüz yüze bakmayı zorlaştırıyor. Her gün böyle karşı karşıya gelişlerin onlarcası yaşanıyor; ama özellikle bu kadar açıkça çocuklara şiddet uygulandığını gösteren görüntülerin bilerek servis edilmesiyle yeni bir boyuta taşınıyor.

“Sivil toplumun bu alanda rolü çok önemli olmasına rağmen şu anda sivil toplumun bir şey yapmasının önünde birçok engel var”

-Savaş ortamında psikolojik ve fiziksel olarak zarar gören çocukları korumak adına sivil toplum neler yapmalı?

Feride Eralp: Sivil toplumun bu alanda rolü çok önemli olmasına rağmen şu anda sivil toplumun bir şey yapmasının önünde birçok engel var. Buna Olağanüstü Hal KHK’larıyla kapatılan dernekler arasında Gündem Çocuk gibi çocuklar yararına faaliyet gösteren bir derneğin bulunması bir örnek. Mesele Gündem Çocuk Derneği’nin yalnızca kapatılması da değil, aynı zamanda kapanmadan önce dahi Çocuklar için Barış Girişimi kapsamında çatışma bölgelerinde çocuklarla yapmak istedikleri (patlamamış maddelere dair farkındalık eğitimi gibi) çalışmaların sistematik bir biçimde yasaklanması. Böyle koşullar altında, savaş ortamında psikolojik ve fiziksel olarak çocukları korumanın kendisi bile kolaylıkla ‘terörist faaliyet’ olarak adlandırılabiliyor; dolayısıyla herhangi bir şey yapmak çok zor hale geliyor.

“Çatışma ortamında güvenlik güçleri tarafından öldürülen çocukların mahkemelerini kitlesel takip etmek, bu konuda toplumsal hafıza yaratmak çok önemli”

Burcu Çolak: Sivil toplum, çocuk haklarını sürekli gündem yaparak önleyici tedbirlerde bulunabilir. Kapatılan Gündem Çocuk’un yaptığı gibi. Savaş ortamında devlete imzaladığı uluslararası sözleşmeleri hatırlatarak çatışma ortamında çocukları koruması için takipte olabilir. Çatışma ortamında güvenlik güçleri tarafından öldürülen çocukların mahkemelerini kitlesel takip etmek, bu konuda toplumsal hafıza yaratmak çok önemli. Çocuk katılımlı barış çalışmaları çocukların mağduriyet yaşadıkları süreçte özne haline gelmelerini sağlamak için mutlaka yapılmalı. Çocukların politik özneler olduğunu gerçeği iktidar ve ana akım medya tarafından “Çocuklar sokağa sürülüyor” şeklinde veriliyor. Çocuklar içinde büyüdükleri gerçeklik neyse onu yaşıyorlar. Savaşta büyüyorsa tabii ki buna direnen oluyor. Etkilendiği neyse tam da onda etkin olma, sokağa çıkma, eylem yapma hakkına sahipler. Sivil toplum iktidara ve medyaya karşı bunu hatırlatmalı, savunmalı. Bu durum çocukların yaşamını korumakla çelişen bir şey değil. Etkilendiğinde etkin olma savaş bölgelerindeki çocuklara iyi gelen, sağlıklarını korumalarına, mücadele gücü kazanmalarına sebep olan bir durum. Kendi iradeleri ile katılımlarını sürekli engellemek gerçekçi değil. Devletse çocukların hayatını korumakla yükümlü. Çocuklar zaten bölgede devlete karşı direniş gösteriyorlar. Çocukların politik katılımı ve yaşam hakları, ikisi de devlet tarafından reddedilen bir durum. O nedenle mesele çocukların sokağa çıkması değil. Çocuklarda silah yok, onlara doğrultulmuş silahlar var. Travma sonrasında ise gönüllü psiko-sosyal destek ağlarının oluşturulması, ulaşılabilir ve nitelikli olması gerekli.Türkiye’de PSDA, İHD, THİV gibi örgütlenmeler bunu dayanışma ile gerçekleştirmeye çalışıyor.