35 Yıllık Ayakkabı Ustası Ali Çakal: “Emeğin yerini makinelerin tek düze işleri aldı.”

Konya Ayakkabı Sanayi Merkezi’ndeki küçük atölyesinde 35 yıldır ayakkabı imalatını devam ettiren Ali Çakal, “Eskiden işin her aşaması özenle ve emekle üretilirken şimdi daha kalitesiz ve hazır işler sardı piyasayı. İnsanlarının emeğinin yerini makinelerin tek düze işleri doldurdu” diyor. Çocukluk yıllarında çırak olarak başladığı iş hayatını bugün usta olarak sürdüren ve oğluna da mesleğini öğreten Ali […]

Konya Ayakkabı Sanayi Merkezi’ndeki küçük atölyesinde 35 yıldır ayakkabı imalatını devam ettiren Ali Çakal, “Eskiden işin her aşaması özenle ve emekle üretilirken şimdi daha kalitesiz ve hazır işler sardı piyasayı. İnsanlarının emeğinin yerini makinelerin tek düze işleri doldurdu” diyor.

Çocukluk yıllarında çırak olarak başladığı iş hayatını bugün usta olarak sürdüren ve oğluna da mesleğini öğreten Ali Çakal’ı, fabrikalara ya da hazır giyim işçiliğine değil de fazlaca emek isteyen bu zanaate yönelten ana motivasyon fabrikaları “yapay ve tekdüze” bulması olmuş. Bir makine gibi çalışmak yerine, kendi işini sevdiği şekilde yapmak istediği için zanaatkarlığı öğrenmekte sebat eden Ali ustaya göre bu işin “Hem kazancı daha fazla hem de daha özgür bir çalışma ortamı var.” Ustanın bu konudaki diğer düsturu ise: İnsan bir fabrikada sırf saatin bitmesini bekleyerek çalışmak yerine kendi işinde severek çalışmalı.

Birçok küçük esnaf ve zanaatkârı yorduğu gibi Ali ustayı da piyasadaki haksız rekabet durumu, ekonomik krizler, ortaklık ilişkileri yormuş ama yine de mütevazı atölyesinde ayakkabı işine devam etmiş. Ayakkabı yapmayı sevdiğini, işten yorulmadığını ama bu durumların işini devam ettirmek konusunda zorladığını da ekliyor sözlerine.

Ali Çakal

35 sene önce bu işe çırak olarak baslayan Ali usta, zamanla kalfa ve yıllarca emek vererek usta olduğunu söylüyor. Yılların emeğiyle oluşturduğu atölyede kaliteli işler yapmalarına rağmen rekabet etmekte zorlandıklarını, günümüzdeki işleri kıyasladığında kalitesiz işlerin piyasada güçlü olduğunu savunarak şöyle diyor: Eskiden işin her aşaması özenle ve emekle üretilirken şimdi daha kalitesiz ve hazır işler sardı piyasayı. İnsan emeğinin yerini makinelerin tekdüze işleri doldurdu.

Özellikle iş gücünü ucuzlatarak daha çok kâr elde eden, hatta fabrikalarını, iş gücünün ülkemizden çok daha ucuz olduğu yerlere taşıyan büyük şirketler ürünlerini daha ucuza pazarlayabiliyorlar. Ali usta da bu eşit olmayan rekabetten dolayı şikayet ederek “Bu işlerin olmazsa olmazı rekabet. Sermayen ne kadar fazla ise iş yapma oranın da ona göre belirleniyor. Biz daha kaliteli ürünler ortaya çıkarmamıza rağmen büyük firmaların kazandığı oranda kazanmamız mümkün olmuyor. Hatta yaptığımız işte maliyetini çıkartıp üzerine karnını doyurabiliyorsan, küçük atölyeler şükredecek bir halde işler zanaatçiler için” diyor.

Ali Çakal, küçük esnaf ve atölyelerin bu haksız rekabete rağmen varlıklarını devam ettirmeleri için gereken devlet desteklerinin de yetersiz olduğunu ekliyor: Geçmişten beri devletin desteği küçük esnafı pek kalkındırmıyor. Devlet tarafından birtakım imkânlar sunuluyor ama bunlardan genel olarak durumu iyi olan daha büyük kuruluşlar faydalanıyor. Bu konuda küçük esnaf maalesef sıkıntı yaşıyor. Devletin sağladığı imkanlar bazı şartlara bağlı oluyor ki, bizim gibi kendi çapında bu zanaati sürdürmeye çalışanlar söz konusu şartları karşılayamadığı için bu imkanlardan faydalanamıyor.

Ali Çakal’ın oğlu Musa Çakal aynı atölyede çalışıyor.

Ali Usta’nın iş hayatıyla ilgili dikkat çektiği bir diğer konu ise; çalışanlar arasında kurulan hiyerarşi duvarları. Patronla işçinin aynı ortamda bulunmadığı, yemekhanelerin bile ayrıldığı iş yeri ortamlarına karşı kendi sektöründe işin her anında bir dayanışma olduğunu ifade ediyor. 11 yaşında başladığı çıraklık hayatından bugüne gelmesini ise şöyle anlatıyor: Tabi o zaman usta-çırak arasında katı kurallar olduğu bir gerçek ama bunun yanında saygı ve sevgi, vardı bu ilişkide. Ustalarımızın geleceğimiz için, işimizde iyi olmamız için gerçekten kaygılandığını bilirdik, samimiyetlerinin farkındaydık. Ailelerimiz de bizi ustalara emanet ettiğinde “etimizle kemiğimizle” emanet ederdi nitekim. Üzerimde en çok emeği geçen ustamın ismi de Ali’ydi. Kendisiyle halen görüşürüz. Emeklerini unutmam imkansız. Biz de şu an, aynı geleneği devam ettiriyoruz dükkanımızda. Oğlum da benim​ gibi bu işe çocuk yaşta başladı çırak olarak, şimdi kalfa ve inşallah usta olarak devam edecek.