Zehirli Tarıma Mahkum Olmak Zorunda mıyız?

Sorgulamak eylemi iyiye ulaşmanın belki de en önemli başlangıcı. Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı tarım zehiri olarak da adlandırılan pestisiti tüketiciye sorgulatarak en önemli adımı atıyor. Tarım üretiminde pestisit kullanımının zararlarını anlatan ekip, bu sefer organik tarım üreticisi Şaban Burhan’ın Bursa Karacabey’deki arazisinde organik ürünü tadıyla, kokusuyla deneyimleterek tüketiciye pestisit kullanımına mahkum olmadığını gösteriyor. 

Bugün Türkiye’nin en doğusundan en batısına her insanın şikayetçi olduğu temel konular arasında kuşkusuz gıda geliyor. Yazın domatesini, kışın kerevizini eline alıp özlediği kokuyu, tadı alamayıp da iç geçiren insanlarız hepimiz. Üstelik pestisitlerin insan ve çevre sağlığına olan zararlarından bihaber olarak, yalnızca bildiğimiz kadarıyla şikayetçiyiz. Bir de vücudumuzun, toprağımızın deneyimlediği ancak bizlerin henüz bilincinde olmadığı pestisit kullanımının yarattığı zararlar var. Ne mi pestisit, uzun yıllardır tarımda verimliliği sağladığı iddiası ile kullanılan; halbuki yabancı otlar, zararlı böcekler gibi etkenlerle mücadele etmek için tercih edilen tarım zehirleri…

İsmi yabancı gelen ancak her öğün içli dışlı olduğumuz bu maddelere, bir diğer deyişle sağlıksız tarıma mahkum olmak zorunda mıyız? Bu sorunun cevabını Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı ekibi, Bursa Karacabey’de organik tarım üretimi gerçekleştiren Şaban Burhan’ın çalışmalarıyla örneklendirerek bir kez daha “hayır” olarak verdi. Organik tarımın mümkün olduğunu, pestisit kullanılmadan tarımda verim elde edilebileceğini Şaban Burhan’ın çiftliğinde deneyimledik. Tadıyla, kokusuyla organik sebze doğanın canlılığını yeniden hatırlatıyor insana. Peki organik tarım bir çözüm ise nereden başlamalı değişime? Öncelikle pestisitlerin zararlarını bilerek, farkındalığın getirdiği bilinçle tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeli, tercihimizi organik tarımdan yana kullanmalıyız. Tüm canlılar için sağlıklı yaşamı mümkün kılmak adına taşın altına elini koyan Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği ve Avrupa Pestisit Eylem Ağı yürüttükleri Zehirsiz Sofralar Projesi ile birçok konuya işaret ediyor. 

Amaçlarının kamuoyuna, çiftçi ve üreticilere pestisitlerin zararlarını anlatmak ve de doğa dostu üretim yapan çiftçilerin kullandığı yöntemlere dikkat çekmek ve kullanımını yaygınlaştırmak olduğunu belirten Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Koordinasyon Kurulu Üyesi Oya Ayman, Türkiye’de 13 tehlikeli pestisitin kullanımını yasaklanmasını Tarım ve Orman Bakanlığından talep ettiklerini hatırlatıyor. Ayman, “Tüm Canlılar İçin Zehirsiz Sofralar”başlığı ile başlattıkları imza kampanyasında 125 bin imzaya yaklaştıklarını açıklayarak, 13 pestisitin tehlikeli olduğunun Dünya Sağlık Örgütü tarafından kanıtlandığına işaret ediyor. 

Pestisit Doğanın Dengesini Bozuyor

Pestisitlerin sadece zararlıları değil faydalı böcekleri, mikroorganizmaları ve tozlaştırıcıları da yok ederek doğanın dengesini bozduğunu dile getiren Zehirsiz Sofalar İletişim ve Kampanya Koordinatörü Turgay ÖzçelikPestisitler insan sağlığına, canlılara ve çevreye zarar veriyor. Sofraya gelene kadar bir elmaya ortalama 16 kez zehir atılıyor. Yüzde 98’i hava, su, toprağa karışarak ve de üründe kalıntı bırakarak sofraya geliyor. Yapılan araştırmalarda anne sütünde, bebek bağında, bebek mamalarında pestisit kalıntılarına rastlanıyor. Pestisitin zararları bilim adamları ve sağlık örgütleri tarafından tespit edilmiş. Ancak pestisitlerin bir arada kullanıldığı zaman neye yol açacağı henüz bilinmiyor, pestisit kokteyl denilen bu durum bilim dünyası için yeni bir alan.” diyerek tehlikenin büyüklüğüne işaret ediyor.

Sağlıklı Yaşam mı Pestisit mi?

Pestisit kullanımının Türkiye’de son dört yılda yüzde 51 artmasına dikkat çeken Özçelik, artan pestisit kullanımının bir yaşam sorunu olduğunun altını çizerek, “Türkiye’de yasal olarak kullanılan 300’e yakın pestisit etken maddesi var. Bunların tamamı zararlı ancak bir an önce 13 pestisitin tartışmasız yasaklanması gerek. Tamamen pestisit kullanılmayan bir tarıma geçilmesi için 2030 yılına kadar bir hedef koyduk. Bu geçiş aşamasında 13 pestisitin kullanımı tartışmasız yasaklanmalı. Türkiye’de pestisitin kademeli olarak azaltılarak yasaklanmasını ve doğa dostu üretim yapan çiftçilerin kullandığı yöntemlerinin yaygınlaştırılmasını talep ederek, alternatif yöntem olarak ne yapılması gerektiği gibi konularda yol haritası belirledik. Üç talebimiz var; pestisit kullanımı yasaklansın, alternatif yöntemler geliştirilsin, bu yöntemler desteklensin ve bilgi paylaşımı yapılsın.” diyor.

Şu ana kadar farklı alanlarda 100’e kadar kurumun bu çağrıya yanıt vererek, Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağına destek verdiğini aktaran Özçelik, Tarım ve Orman Bakanlığının 13 pestisit etken maddesine başka etken maddeleri de dahil ederek şu anda 41 pestisitin yasaklanması için üniversitelerden görüş istediğini açıklıyor.

41 Etken Madde Ölümcül Tehlikeler Barındırıyor

Zehirsiz Sofralar Sivil Toplum Ağı, bakanlığın üniversitelere gönderdiği listede yer alan pestisitlerin insan, doğal hayattaki diğer canlıların sağlığı ve çevresel toksisite açısından ne gibi zararlara yol açtığını araştırarak konunun önemini bir kez daha rakamlarla ortaya koydu. Konuşmasında proje danışmanlarından Dr. Bülent Şık’ın yaptığı araştırmada ulaştığı sonuçlara değinen Özçelik, 41 etken maddenin hem insan hem de diğer canlılar için ölümcül tehlikeler barındırdığını ortaya koyduğunun altını çizerek, şu şekilde örneklendiriyor: “8 etken madde ölümcül etki gösteriyor, 12 madde kanser tehlikesi taşıyor, 19 madde çocuklar için çok tehlikeli. Hormonal sistem bozucu pestisitler vücudu pek çok açıdan etkileyerek hormonla ilişkili kanser türleri, metabolizma bozuklukları, zihin ve davranış bozuklukları gibi sağlık sorunlarının yaşanmasında etkili. 13 madde beyne zarar veriyor, 26 madde üreme sistemini bozuyor. 13 etken madde çiftçiler ve tarım işçileri için çok zararlı, aynı zamanda ekosisteme zarar veriyor.” 

Kurak Dönemlerde Dahi Organik Üretim Daha Verimli 

Tüm kurumlara çağrı yaparak birlikte bu sorunun çözülmesi gerektiğini belirten Özçelik’in eleştirdiği bir diğer önemli konu ise verimliliğin sağlanmasında pestisit kullanımına mahkum olunduğuna yönelik yargı! Nitekim pestisit kullanımı ile verimlilik arasında iddia edildiği gibi doğrusal bir ilişki bulunmuyor. Zira Tarım ve Ormancılık Bakanlığı verilerine göre 2014-2018 yılları arasında pestisit kullanımı yüzde 51,10 artmasına rağmen, hektar başına ton olarak buğdaydaki verim artışı yüzde 14,17, meyve grubunda yüzde 13,85, sebze de yüzde 7,82, ayçiçeğinde yüzde 6,4, patateste yüzde 4,4, mercimekte ise verim kaybının olması bu görüşü güçlendiriyor. Organik üretimin endüstriyel üretim kadar aynı verimi sağladığını belirten Özçelik, bunun yanı sıra kurak dönemlerde organik üretimin daha verimli olduğunun altını çizerek sözlerini tamamlıyor.

Konuşmasında tüketiciye seslenen Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği Koordinasyon Kurulu Üyesi Oya Ayman, sağlıklı beslenmenin ve sağlıklı çevrede yaşamanın anayasal hak olduğunu hatırlatıyor. Pestisite alternatif yöntemlerin neler olduğu sorusunu cevaplayan Ayman, “Doğa dostu olan organik tarım, onarıcı tarım, permakültürde kullanılan yöntemler, bio teknik yöntemler, kültürel, fiziksel ve biyolojik mücadele yöntemleri var. Bunlar Türkiye’de çiftçiler tarafından kullanılıyor.” diyor. Sağlıklı gıda tercih edilerek sağlıklı gıda üreticisi çiftçinin de desteklendiğini belirten Ayman, organik tarım ürünlerine sayıları giderek artan ekolojik pazarlardan ulaşılabileceğini, çevrede organik marketler yok ise çiftçilerle doğrudan iletişim kurabileceğini belirtiyor.

Organik tarım üretimi gerçekleştiren Şaban Burhan’ın hikayesi ise 20 yıl önce kendisi ve çocuklarının ihtiyacı kadar sağlıklı gıda üretebilecekleri küçük bir bahçede üretim yapmasıyla başlıyor. Sağlıklı gıda konusunda farkındalığı, gıda toptancılığı yaptığı yıllarda kullanma tarihi geçen yoğurtların uzun zaman bozulmaması, evde yaptığı yoğurtların ise birkaç gün sonrasında ekşimesini gözlemlemesi ile başlayan Burhan’ın ilk fırsatta işi, Bursa Karacabey’de 13 dönümlük bahçe satın almak olmuş. Burhan’ın organik tarım yapmaya karar vermesinde etkili olan bir diğer gelişme ise İstanbul’da ziyaretçi olarak katıldığı bir fuarda organik tarım hakkında bilgi edinmesi. Burada Türkiye’de üretilen organik ürünlerin yüzde 98’inin ihraç edildiğini öğrendiğinde yaşadığı şaşkınlığı dile getiren Burhan, “Bunu öğrendiğimde insanımız ve çocuklarımızın da organik gıdaya ulaşmaya hakkı olduğunu düşündüm” diyerek sağlıklı gıdaya ulaşabilmenin toplumun tüm kesimleri için bir yaşam hakkı olduğunu hatırlatıyor. Burhan, işin başından bu yana birçok zorlukla karşılaşmasına karşın hiç yılmamış. Güneşin sıcağını, rüzgarın sertliğini koymuş önüne doğru bildiğinden şaşmadan devam etmiş. Bugün üç oğlu ile organik tarım üreten Burhan, yetiştirdiği organik gıdaları Ankara’daki ve İstanbul’da Kartal ve Şişli’deki ekolojik pazarda tüketici ile buluşturuyor. 

“Alım Garantili Projeler Oluşturulmalı”

Organik tarım üretiminde yaşadıkları sorunları anlatan Burhan, en büyük problemin müşteri kitlesi olduğunu aktarıyor. Tatillerde müşteri kaybından dolayı ürettiklerin ürünün yüzde 30’unu satamadıklarını açıklıyor. Bu kaygan müşteri kitlesinden dolayı ürünleri mamul ürün haline getirmeleri gerektiğini ifade eden Burhan, tarım arazisinin yanı başında yer alan yolun resmi yol yapılmasına yönelik bir proje hazırladıklarını ancak henüz gerçekleşmediğini, yolun resmileşmesi ile ürünü mamul hale getirebileceklerini açıklıyor. Organik tarımın üreticisinin yaşadığı sorunların çözümlenmesi için öncelikle alım garantili projeler oluşturulması gerektiğini önemle vurgulayan Burhan, özellikle ana kalemlerde sözleşmeli tarım yapılması konusuna yetkililere sesleniyor.  “Mamul ürün hale getirilebilecek butik işletmelerin yapılabilmesinin önü açılabilmeli ki organik üreticiler çoğalsın. Yalnızca sebze yetiştirmekle bir yere varılamıyor. Fazla olan ürünleri mamul hale getirerek sağlıklı bir şekilde insanlara sunabilmeliyiz. Ayrıca tarım arazilerinin korunması, ata tohumlarına sahip çıkılması için birlikte hareket edilmeli” diyen Burhan, Buğday Ekolojik Yaşamı Destekleme Derneği’nin cesur adımları ile organik tarımın Türkiye’de temelinin atıldığını, tüketici ile üreticiyi buluşturduğunu dile getiriyor. Tüketicinin taleplerinin üretim yelpazesinin gelişmesi açısından önemli olduğunu aktaran Burhan, insanların ne yediğini sorgulaması gerektiğinin de altını çiziyor.

Ekosisteme Zarar Vermeden Üretim Mümkün

Organik tarımda toprağı Leonardit, kaolin, zeolit gibi doğal madenler ve solucan, büyük baş hayvan gibi doğal gübrelerle zenginleştirdiklerini belirten Burhan, toprağı beslemede Arap sabunu, odun külü gibi ürünler kullandıklarını açıklıyor. Sağlıklı üretimle ekosistemi bozmadıklarını söyleyen Burhan, zararlı böcekler için neler yaptıkları hakkında bilgi veriyor: “Domatesi harap eden tuta zararlısı ile yapışkan tuzak ile mücadele ediyoruz, dişisini yakalayarak yavrulamasını önlüyoruz. Ayrıca diğer zararlı böcekler için renk ve koku tuzakları kuruyoruz. Böylelikle pestisit kullanmadan, ekosisteme zarar vermeden zararlı böcekleri engelleyebiliyoruz.” 

Organik tarım yapmak isteyenlere, tarım yapacakları bölgede üretim yapan tecrübeli insanlardan bilgi edinerek o bölgeye uygun, yerel tohumlar yerel ağaçlar dikmelerini öneren Burhan, ilk birkaç sene kazanç sağlanamaması sebebiyle yatırım maliyeti ve sabır gerektirdiğini sözlerine ekliyor. 

Şaban Burhan, işin başından bu yana birçok zorlukla karşılaşmasına karşın hiç yılmamış olan bir organik tarım üreticisi. Bunda insana, canlılara, toprağa, suya kısacası evrene olan sevgisinin payı büyük. Kendimize neyi layık görüyoruz? Bu soruya Burhan tüm tüketicilerin yerine okkalı bir cevap veriyor aslında. Bizleri, çocuklarımızı ve geleceğimizi daha sağlıklı olana yakıştırıyor.