Kanal İstanbul Tüm Yönleriyle İBB Çalıştayında Değerlendirildi

İstanbul Büyükşehir Belediyesi, Kanal İstanbul Projesi’ni tüm yönleriyle tartışmak ve olası etkilerini bilimsel olarak değerlendirmek amacıyla 10 Ocak 2019 tarihinde İstanbul Kongre Merkezi’nde bir çalıştay düzenledi. 8 oturumda 40 akademisyen, gazeteci ve uzmanın konuşmacı olarak yer aldığı Kanal İstanbul Çalıştayı'na, çeşitli sivil toplum kuruluşları ve sivil inisiyatiflerden temsilciler de katıldı.

Kanal İstanbul Projesi’ne ilişkin hazırlanan bin 595 sayfalık çevresel etki değerlendirme (ÇED) Raporu’na itiraz sürecinin bitmesinin ardından toplanan Kanal İstanbul Çalıştayı, itiraza temel olan pek çok gerekçenin, alanında uzman kişiler tarafından bilimsel verilerle dile getirilmesine olanak sundu. Çalıştay, bu yönüyle, projeye itiraz sebeplerini ekonomik, hukuki, sosyal, çevresel boyutlarıyla ele alan uzman katılımcılar ile projeye karşı çıkan yurttaşları bir araya getiren bir platform oldu. Nitekim organizasyonu düzenleyen İBB, çalıştayın ardından hazırlayacağı sonuç bildirgesini kamuoyu ile paylaşacağını açıkladı ve Kanal İstanbul adlı web sitesinde, Fikrini Söyle bölümünden yurttaşların görüşlerini iletebilmelerine olanak sundu.

Çalıştaya katılan uzmanlar, Kanal İstanbul’a çok çeşitli gerekçelerle yaratacağı riskleri sıralayarak bilimsel verilerle karşı çıktı. Çalıştaya katılan sivil toplum kesimleri ise ocak sonuna dek askıda olan Çevre Düzeni Planı’na yurttaşların demokratik katılım haklarını kullanarak itiraz edebileceklerini hatırlattı.

“Fikrimiz Siyasi Değil, Hayatidir.

Açılışta konuşan İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu, Çalıştay’ın Kanal İstanbul’un etkilerini projenin yarattığı risklerin bazılarının çok düşük, bazılarının çok yüksek olduğunu ve bilim insanlarının sözlerine kulak vereceklerini belirtti.  İmamoğlu konuşmasında “Bu projeye mecbur muyuz? Bize anlatılanlar doğru mu? Bu şehrin bunca sorunu varken bunun sırası mı şimdi? Bu projeye ihtiyacımız var mı? “ sorularını sıralayarak, İBB’nin  Kanal İstanbul projesine yaklaşımını şu cümlelerle özetledi: “İstanbul’un coğrafyasını değiştirecek, doğal hayatın ve şehir hayatının tüm boyutlarını ciddi şekilde etkileyecek bir projeden bahsediyoruz.  Bu projeyi gündeme getirenlerin buna neden mecbur olduğumuzu anlatmak ve toplumu ikna etme zorunluluğu vardır. Kanal İstanbul, mecbur olmadıkça hiç kimsenin asla evet demeyeceği çok büyük ve çok riskli bir ameliyattır.”İmamoğlu konuşmasında “Kanal İstanbul ile ilgili fikrimiz asla ve asla siyasi değil, hayatidir. Çünkü bu proje, bu şehrin tüm tarihi boyunca karşılaşabileceği en büyük risklerden biridir.” diyerek, projeye itiraz gerekçelerini siyasi saiklerle şekillenmediğini vurguladı.

Çalıştaya katılan CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu ve İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener, İBB Başkanı Ekrem İmamoğlu’nun ardından yaptıkları konuşmalarda Kanal İstanbul projesine karşı çıkma gerekçelerini sıraladılar.

 Kanal İstanbul’a Karşı Çıkmanın Gerekçeleri

Çalıştayda 6 ilçeyi etkileyecek olan Kanal İstanbul Projesi’nin, çok geniş bir güzergahı ve önemli tarım, orman arazilerini kapsaması sebebiyle, çevresel, ekonomik ve sosyal boyutları değerlendirildi. Çalıştayda projenin ekonomi politiği; mekansal planlama, şehircilik ve ulaşım; çevresel boyut, su ve ekoloji; toplumsal boyut ve katılım; hukuki çerçeve ve güvenlik; afet riski ve depremsellik; mekansal planlama, şehircilik ve kültürel miras ile çevresel boyut: tarım, iklim ve ekoloji başlıklarından oluşan 8 oturumda ele alındı.

Bu oturumlara katılan uzmanların sunumlarından öne çıkan bazı noktalar şunlardı:

Kanal İstanbul Projesi’nin hayata geçmesi durumunda, boğazın akış dengesinin bozulacağı, sera gazı salınımının artacağı, kuş yaşam alanlarının ve biyoçeşitliliğin azalacağı,  nitrat ve fostat miktarlarının artacağı, içme suyu havzaları ve orman alanların olumsuz etkileneceği; özetle projenin ekolojik tahribata yol açacağı, dolayısıyla insan sağlığını etkileyecek riskler barındırdığı ifade edildi. Toplumsal boyut ve katılım başlıklı oturumda, ÇED raporunun hazırlanması sürecinde sosyal etki raporu eksikliğinin, kentsel dönüşüm projelerinde katılımsızlığın yol açtığı sorunlara benzer şekilde, Kanal İstanbul Projesi’nde toplumsal boyutun göz ardı edilmesine neden olduğu söylendi. Ayrıca, inşaat sürecinin kent yoksulluğunu artıracağından bahsedildi. Mekânsal planlama, şehircilik ve kültürel miras başlıklı oturumda, konuşmacılar bütüncül etkilerin bilerek göz ardı edildiğini, tatlı su kaynaklarının, hava kalitesinin bozulacağını, İstanbul’un kuzeyindeki orman alanlarının geriye dönülmeyecek zararlar göreceğinden bahsedildi. Çevresel boyut tarım ve ekoloji oturumunda tarım alanlarının imara açılması ile kırsal alanın yok olacağı söylendi.

Kanal İstanbul’un ekonomi politiği başlıklı oturumunda gazeteci Çiğdem Toker, “Gazetecilik gücünü soru sormaktan ziyade, sorulan soruya cevap bekleme hakkından alıyor. Bu proje bizim için neden önemli? Çünkü Kanal İstanbul halkın parasıyla rıza üretilen bir proje… Bu sebeple, Kanal İstanbul’un neden bizim zararımıza olduğunu daha iyi anlatmamız gerekiyor” dedi.

 Kanal İstanbul’un Montrö Sözleşmesi ile İlgisi…

Kamuoyunda çokça tartışılan Kanal İstanbul’un hukuki boyutu, hukuki çerçeve ve güvenlik başlıklı oturumda ele alındı. Emekli Büyükelçi Rıza Türmen ve Doç Dr. Ceren Zeynep Pirim, Kanal İstanbul nedeniyle Montrö Sözleşmesi’nin sonlanması riski yarattığına dikkat çektiler. Rıza Türmen, Kanal İstanbul’un hayata geçmesiyle oluşacak durum değişikliği sebebiyle, tarafların sözleşmeyi sonlandırmak isteyebileceğini ve bunun doğuracağı risklere dikkat çekti. Türmen ayrıca, hiçbir gemiye Kanal İstanbul’dan geçme zorunluluğu getirilemeyeceğini, gemilerin daha uzun süre bekleyip daha yüksek ücret ödeyerek Kanalı kullanmayacaklarını, bu nedenle projenin gerekçesi olarak sunulan “gemilerden gelir elde edilmesinin” mümkün olmayacağını savundu.

Doç Dr. Cenem Zeynep Pirim, Kanal İstanbul projesinin önünde uluslararası hukuk açısından bir engel olmadığını ancak Kanal İstanbul’un insan eliyle inşa edilecek bir suyolu olması sebebiyle, Montrö Sözleşmesi’nin sona ermesini tetikleyebileceğini savundu. Pirim, Montrö Sözleşmesi’nin sonlanarak yeni bir geçiş rejimi belirlenmesi durumunda, Türkiye’nin Montrö’deki kadar etkili bir boğaz rejimi kurma olasılığını zayıf olduğunu, zira Montrö’nün içerdiği özel hükümlerle Türkiye’nin stratejik güvenliğini koruduğunu ifade etti. Rıza Türmen, Montrö Sözleşmesi’nde Boğazlar ile kast edilenin İstanbul Boğazı, Çanakkale Boğazı ve Marmara Denizi olduğunu hatırlatarak,  Montrö’de yer alan Türkiye lehine hükümlerin Kanal İstanbul için geçerli olmayacağının altını çizdi.

 “En Çılgın Proje, İstanbul’u Depreme Hazırlamak”

Çalıştayın Afet Riski ve Depremsellik oturumunda Kanal İstanbul’un muhtemel afet riski ve depremsellik konusu tartışılırken, deprem konusu öne çıktı. Oturumda ağırlıklı olarak kamuoyunda tartışılan “Kanal İstanbul depremi tetikler mi?” sorusuna yanıt arandı. Depremi etkileyecek en sorunlu bölgelerden Kanal İstanbul güzergahının geçmesi sebebiyle olası depremde sıvılaşmanın artmasının heyelanı tetikleme riskinden ; projenin ön çalışmasında bilim insanlarını dahil eden katılımcı bir süreç izlenmediğinden bahsedildi. Oturum konuşmacılarından İTÜ emekli öğretim üyesi Prof. Dr. Naci Görür, “En çılgın proje İstanbul’u gelen depreme hazırlamaktır. En doğru proje budur. Bu kadar riskli, bu kadar pahalıya mal olacak bir projeyi, deprem beklerken, ekonomik kriz zamanında neden yapalım?” diyerek, Kanal İstanbul’a ayrılacak bütçenin depreme hazırlıkları için kullanılması gerektiğini vurguladı. Görür, olası bir depremde 250 bin- 500 bin arasında tahmin edilen insani kayıplar sebebiyle, Boğaz güvenliği yerine önceliğin can güvenliğine verilmesi gerektiğine işaret etti.

 Kanal İstanbul Projesi’ne Çevreciler Neden Karşı? 

Doğal Hayatı Koruma Vakfı ( WWF) Doğa Koruma Direktörü Sedat Kalem,  çalıştayın çevresel boyut, su ve ekoloji başlıklı oturumunda, Kanal İstanbul’un İstanbul’da sulak alanlar, ormanlar ve tarım alanlarının doğal yapısını bozacağını ve aynı zamanda karasal ve deniz yaşamını etkileyeceğini söyledi.  Kalem, hesaplamalarına göre, proje için İstanbul’da Yıldız Korusu büyüklüğünde 10 ormanın yok olacağını ; Terkos, Küçükçekmece gibi su alanları ile Sazlıdere ve doğal çayırların kaybolacağını belirtti.  WWF, bir süre önce Kanal İstanbul’un yaratacağı risklere dikkat çekmek amacıyla, Ya Kanal Ya İstanbul: Ekolojik, Sosyal Ve Ekonomik Değerlendirme adlı bir rapor yayınlamıştı.

Kanal İstanbul projesini 2011 yılından beri takip eden gazeteci Serkan Ocak konuyla ilgili değerlendirmesinde, “Kanal İstanbul 9 sene sonra proje ete kemiğe bürünmeye başladı. ÇED Raporu hazırlandı. Bir sonraki aşamada artık inşaat ve ihaleler aşamasına geçecek. Kanal İstanbul projesini onlarca kez haber yaptım. Çok sayıda, bu iş, en iyi bilen uzmanla konuştum. Kişisel ve gazeteci olarak izlenimim: bu proje yapıldığında faydasından çok zararı olacak… Proje yapılırsa Kuzey ormanları çok büyük zarar görecek…Başka çılgın projeler gibi bu proje de yapılabilir tabii ama geri dönüşü mümkün olamayan zararlar verecek.  Bilim insanları bunu söylüyor. Biz de onlara kulak vermeliyiz.”dedi

“Bölgenin İmara Açılma Riski Var”

Kanal İstanbul’a çevre örgütlerinin neden karşı çıktığını çalıştaya dinleyici olarak katılan Kuzey Ormanları Savunması’ndan Ayşe Yıkıcı’ya sorduk. Yıkıcı, “ Kuzey Ormanları’nda yaşayan tüm canlıların hakları için, yaşam alanlarını savunmak için Kanal İstanbul projesine karşıyız. Kuzey Ormanları’nda daha fazla orman alanın, sulak alanların, aslında büyük bir ekosistemin yok olmasını istemediğimiz için karşıyız. Bu projeyle, bölge yapılaşmaya açılmak isteniyor. Aslında en büyük tehdit bu… Kanal İstanbul projesinin yapılabileceğini düşünmüyorum ama o bölgenin imara açılacağından eminim. Zaten şuan askıda olan bir plan var” diyerek proje gerçeklemese bile yapılaşmanın yaratacağı etkiye dikkat çekti.

 Kanal İstanbul Çevre Düzeni Planı’na İtiraz Süreci

Kanal İstanbul’un Çevre Etki Değerlendirme (ÇED) raporuna itiraz sürecinin bitmesinin ardından, Çevre Düzeni Planı’na (ÇDP) itiraz sürecinin başladı. Çalıştay sırasında Kanal İstanbul Projesi’ne itiraz sürecine ilişkin hatırlatma yapıldı. TMMOB İnşaat Mühendisleri Odası İstanbul Şube Başkanı Nusret Suna,  1/100 Çevre Düzeni Planı’nın (ÇDP) askıya çıkarıldığını, askı süresinin 30 gün olduğunu hatırlattı.

Ocak sonuna kadar askıda olacak olan ÇDP’ye vatandaşlar bireysel olarak itiraz edebilir; Çevre Şehircilik Bakanlığı İl Müdürlükleri’ne itiraz dilekçelerini verebilirler.