Türkiye’nin Göç Siyaseti: Uyumda Kat Edilen Mesafe ve Artan Tepkiler

18 Aralık 2019
Koç Üniversitesi Göç Araştırmaları Uygulama ve Araştırma Merkezi, (MiReKoc) İstanbul Ticaret Üniversitesi işbirliği ile Türkiye’nin Göç Siyaseti: Sınırları ve Uyum konferansı 16 Aralık 2019 tarihinde Koç Üniversitesi’nin ANAMED binasında gerçekleştirildi. Konferansta paylaşılan araştırma ve analizler, süregelen geçicilik vurgusuna ve hazırlanan Uyum Strateji Belgesi’nin kamuoyu ile paylaşılmamasına karşın, Türkiye’nin uyum konusunda belli bir mesafe kat ettiğini; artan toplumsal tepkilerin ise uyumda sağlanan ilerlerlemenin sınırını gösteriyor.  

Göç Siyaseti ve Türkiye başlıklı ilk oturumda Koç Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ahmet İçduygu, “Türkiye’de Devlet ve Suriyeli Mülteciler: Çelişkili Politikalar ve Araçsal Rasyonellik” sunumunda, araştırma süreci devam eden çalışmasına referansla, Türkiye’nin göç siyasetini araçsal rasyonellik ve araçsal olmayan rasyonelliğin iç içe geçtiği bir çerçevede değerlendirilebileceğini savundu.

Konferans sırasında konuştuğumuz İçduygu, Türkiye’de mültecilerin geleceği ile alakalı 3 seçenek olduğunu, bir kısmının Türkiye’de kalacağını ve uyum sürecine dahil olacağını; bir kısmının koşullara bağlı olarak Suriye’ye döneceğini; bir kısmı da üçüncü ülkelere gideceklerini belirtti. Prof. Dr. İçduygu, Türkiye’de sosyal uyum durumunu nasıl değerlendirdiği sorduğumuza “Son zamanlarda geri dönüş tartışılsa da en güçlü seçenek bir kısmın burada kalması ve uyum sürecine girmeleri… Son 8 yılda çok dillendirilmese de uyum meselesi özellikle toplumdan gelen reaksiyonlar nedeniyle, siyasi nedenlerle fazla göz önüne alınıyor. Ancak topluma çok yansıtılmasa da 11. Kalkınma Planı ve Uyum Strateji Belgesi-Eylem Planı’nda devletin de bu konu ile ilgili hazırlıkları olduğunu görüyoruz. Önümüzdeki yıllarda hem toplumsal ve siyasal olarak bu konu gündemde kalacak. Her ne kadar biz algılamasak da, devlet de Türkiye’deki mültecilerin uyum sorununu kendi ajandasında yukarıda tutuyor. Ancak toplumsal tepkiler nedeniyle, gündelik hayata ve siyasal söyleme gelmiyor.” dedi.  

Suriyeli Mültecilere Karşı Artan Tepkiler Ve Susturma Mekanizmaları 

“Türkiye’deki Suriyeliler ve “Krizsiz” Bir Söylem” adlı sunumlarında Galatasaray Üniversitesi’nde Doç. Dr. Didem Danış ve Özyeğin Üniverstesi’nden Doç. Dr. Deniz Şenol Sert, siyasi kurumların göç yönetimine yaklaşımını söylem üzerinden değerlendirdiler. Araştırmalarında, çok kısa bir zamanda dünyada en çok sığınmacıya ev sahipliği yapmasana rağmen, Avrupa’dan farklı olarak, Türkiye’de krizsiz bir söylem olduğuna işaret ettiler. Konferans sırasında araştırma bulgularını konuştuğumuz 2 akademisyen, yayınlanacakları makalede, 2015-2017 yılları arasında 3 gazetenin haber dilinden hareketle, Avrupa’nın aksine, Türkiye basınında ve siyasi parti söylemlerinde kriz kelimesinin kullanıldığı nadir durumlarda bile, Avrupalıların mülteci krizi veya Suriye’deki krizden bahsedildiğini ifade ettiler. Sunumunda Doç. Dr. Deniz Sert, Türkiye’de sosyal bir kargaşanın olmayışına ve söylemde, literatürde ve medyada kriz ifadesin kullanılmamasına karşın, yerel ve ulusal medyada sığınmacılar ve yerel halkla yaşanan çatışmaların filtrelendiğini dikkate almamız gerektiğini hatırlattı. Sert ayrıca, Türkiye’de söylemde kriz olmasa da, özellikle son 1 yıldır eylemde bir değişiklik olduğunu, “bir sorun olduğunu” deneyimlemeye başladığımızı vurguladı. Doç. Dr. Sert, “yerelde kriz olarak tanımlanmasa da ciddi bir tepki var ve buna karşı siyasilerin susturma, sessizleştirme mekanizmaları devreye giriyor. Bu bastırma ve sessizleştirme politikalarının farklı kontrol mekanizmaları ile gerilim potansiyelini bir süre daha kadar kontrol altında tutabileceğini” savunuyor.

Bilkent Üniversitesi’nden Doç. Dr. Saime Özçürümez, “Göç Yönetişimi, Kitlesel Akınlar ve Toplumsal Bütünleşme: Kuramlar ve Uygulamalar Açısından Türkiye” başlıklı sunumunda, Türkiye’de yayınlanan 372 makale ve raporu analiz ederek, güvenlik söyleminden kaçınan ve ağırlıklı olarak siyasal yapımına yönelik bir eğilim gözlemlediklerini söyledi. Bilkent Üniversitesi, Koç Üniversitesi, Sultanbeyli Belediyesi, Gaziantep Belediyesi ortaklığında, 18 aydır devam eden TÜBİTAK destekli projenin ön bulgularını paylaşan Doç. Dr. Özçürümez, Etkileşimli Toplumsal Bütünleşme Modeli adını verdikleri yapı ile Türkiye’de göç yönetişiminin nasıl uygulanabileceğini ve sürdürülebileceğini araştırdıklarını belirtti. Söz konusu proje, etkileşimli toplumsal bütünleşme modeli ile Suriyelilerin uyumuna ve bundan sonraki çalışmalara altyapı oluşturmayı hedefliyor. 2011 yılında başlayan kitlesel göçleri 3 döneme ayırarak inceleyen çalışma, geçicilik vurgusuna rağmen Türkiye’de sosyal uyuma karşılık gelecek uygulamaların mevcut olduğunu iddia ediyor. Bu yönüyle, Türkiye diğer ülke örneklerinde görmediğimiz farklı bir noktaya ilerliyor; Türkiye, kendine esnek bir yapılanma ile göç yönetişimine adapte olabiliyor.   

Yaşar Üniversitesi’nden Doç. Dr. Ayselin Yıldız, Farkılaştırılmış Entegrasyon Modeli: Türkiye’nin Sınır Yönetimi Uygulamalarında AB Uyumu” adlı sunumunda, Türkiye AB ilişkilerinde göç konusunun, AB’nin dışsallaştırma politikasının bir parçası olarak uygulayabilirliğini test ettiklerini söyledi. AB’de göç konusunun güvenlik gündemi olarak ele alındığını hatırlatan Yıldız, güvenlik ve kalkınma ekseninde AB’nin kendi içindeki göç uygulamalarını nasıl dışşallaştırdığını anlattı. Üyelik perspektifi kalmamasına rağmen Türkiye’nin AB ile sınır yönetimi uygulamalarında gayet uyumlu çalışmasının, diğer politika başlıklarından farkına dikkat çekti. 

“Uyumun Kazananı Herkes Olacak” 

Konferansın öğleden sonra yapılan “Uyum ve Türkiye” başlıklı oturumunda, Bilkent Üniversitesi’nden Prof. Dr. Ayhan Kaya, “Uyum Alanında Devlet Aktörleri, Yerel Yönetimler ve Sivil Toplum Örgütlerinin Rolleri” adlı sunumda, Türkiye’de uyum konusunda belli bir mesafe kat edildiğini belirterek, uyumun çift taraflı bir mesele olduğunu ve uyumun kazananın herkes olacağını vurguladı. Devlet aktörleri, yerel yönetimler, STK’lar ayrımına gidilerek uyumun değerlendirilmesi gerektiğini belirten Kaya, hükümetin Uyum Strateji Belgesi hazırlamasına karşın, kamuoyu ile paylaşmadığını; oysa söz konusu belgenin yayınlanmasının uyuma büyük katkı sağlayacağını belirtti. 

Uyumun altını çizmenin yükselen gerilimlerin önünü almak için önemli olduğuna dikkat çeken Prof. Dr. Kaya, dünyada egemen olan kültüralist entegrasyon paradigmasının ötesine geçen örneklerin, Türkiye’de merkezi ve yerel yönetimlerin iyi uygulamalarında gördüğümüze işaret etti. Buna karşın, Kaya’ya göre, Avrupa’da İslamafobia gibi, Türkiye’de bir Arabfobia gözlemlediğini, ensar söyleminin, kültürel ve dini benzerlik söyleminin Türkiye’de artık toplumsal bir karşılığını kalmadı. Öte yandan, Türkiye’nin küresel adaletin yeniden inşasına uyumla katkı sunabileceğini vurgulayan Kaya, medyada ve sosyal medyada çoğunluk ve azınlık dediğimiz grupların temsilcilerinin ortaya çıkıp bazı şeylerden rahatsızlık duyduklarını ifade etmeleri gerektiğini söyledi. 

Dr. Fulya Memişoğlu Dr. Başak Yavcan ile yaptıkları çalışmanın bulgularını, “Yerel Siyaset ve Göçün Yönetişimi: İstanbul’daki Suriyeli Sığınmacılar” adlı sunumunda, Sultanbeyli Belediyesi ve Şişli Belediyesi’nin iyi uygulamalarını karşılaştırdı. Memişoğlu sunumunda, devlet odaklı yaklaşımlar ve tek tip entegrasyon modelleri yerine, yerel farklılıkların dikkate alındığı, çeşitli sosyo-ekonomik ve kültürel yapılarak sahip 2 ilçede, Şişli ve Sultanbeyli Belediyelerinin mültecilere yönelik uygulamalarını iyi uygulama örnekleri olarak gösterdi. Memişoğlu’na göre, “çok düzeyli yönetişim”  ile yerel, ulusal ve uluslararası bir çok kurum ve pek çok STK ile işbirliği sayesinde hayata geçirilen çoklu yönetişim, uyumun yerelliğine örnek olarak önemli bir katkı sağladı.     

Koç Üniversitesi’nden Dr. Ayşen Üstübici “Türkiye’de Siyasi Partilerin Göç Söylemleri Ve Göçmen Karşıtı Populizmin Sınırları” adlı sunumunda, yaptıkları araştırmanın bulgularına dayanarak, kamuoyunda mültecilere karşı yükselen bir söylem olmasına karşın, Avrupa’nın aksine, Türkiye’de seçimin merkezinde konunun yer almadığını söyledi. Memişoğlu’na göre, Türkiye’de, Batı tipi populist söylemden farklı olarak, mültecilere karşı seçici bir dil kullanılıyor: bazen mağdur, bazen kardeş olarak kullanılıyor. Ayrıca Türkiye’de muhalefet partileri de sınırlı ve seçici bir dil kullanıyorlar. Dahası, Türkiye’de göç karşıtı söylemi muhalefet domine etmiyor. 

Dr. Kadir Onur Unutulmaz, “Suriyelilerin Uyumunda Bugün ve Yarın: Algıların Dönüşümü Ve Yönetimi” adlı sunumunda, yaptıkları araştırmanın Türkiye’de Suriyeli mültecilere yönelik uzaklaşmaya ve çatışmaya işaret ettiğini kaydetti. Araştırmayı hem Suriyelilerin Türkleri hem de Türklerin Suriyelileri algısı üzerinde yaptıkların kaydeden Dr. Unutulmaz, Suriyelilerin varlığından rahatsız ve tedirgin olan her kesimin ırkçı ve faşist olarak tanımlanamayacağına dikkat çekerek, içinde bulunduğumuz durumun konuşulması ve diyalog zeminin oluşturulması gerektiğini vurguladı. 

Konferansın “Sınırlar ve Türkiye” adlı son oturumunda, University of Neuchâtel’den  Dr. İbrahim Soysüren “Türkiye, Fransa ve İsviçre’de Yabancıların Sınırdışı Edilmesi, Karşılaştırmalı bir sosyoloji için notlar”, İstanbul Ticaret Üniversitesi’nden Dr. Ayşem Biriz Karaçay, “Sınır-Ülkesi Türkiye’nin Sınır Politikaları”, Koç Üniversitesi’nden Dr. Sibel Karadağ, “Ege Denizi’nde Sınır Pratikleri ve Failler” ve York Üniversitesi’nden Dr. Özgün Topak ise “Biyopolitik Sınır Olarak “Sıcak Nokta” (Hotspot): Midilli Adası’nda Şiddet, Bekleme ve Gözetim” başlıklı sunumlar ile Türkiye’nin farklı sınır bölgelerindeki duruma dair araştırma sonuçlarını paylaştılar.