Pikan Ajans: ”Sivil Toplumla Öğrendik, Değiştik Ve Gelişiyoruz”

Pikan Ajans'ın kurucularından Pınar İlkiz ile sivil toplum geçmişini, Pikan Ajans’ı ve Facebook Sivil Toplum Programı’nı konuştuk. İlkiz, ''Sivil toplum kuruluşlarıyla öğrendik, değiştik, hem biraz geliştik hem de bazı çalıştığımız alanları geliştirdik ve yeni alanları bünyemize kattık.'' diyor. 

Biraz kendinizden ve Pikan Ajans’tan bahsedebilir misiniz?

Merhaba, ben Pınar İlkiz. Pikan Ajans kurucu ortağıyım. Aynı zamanda Pikan Ajans’ta iletişim geliştirme direktörüyüm. İletişimciyim, bir iletişimci olarak beni bugüne getiren bir sürü şeyin toplamıyım aslında. İstanbul İktisat’tan mezun oldum, kesinlikle bu işi yapmayacağımı biliyordum dolayısıyla Marmara İletişim Bilimleri’nde yüksek lisans yaptım. Bunu takip eden dönemde fotoğraf editörü olarak çalıştım, ardından muhabir olarak ve bir gazetede editör olarak çalıştım. Kültür sanat ve dış haberler servisinde çalıştım, sonrasında dijitale geçtim. Ardından bir dijital haber platformunda editör olarak çalışmaya başladım. Sonrasında kitap editörlüğü yaptım.

Bütün bu sürecin ardından da Uluslararası Af Örgütü’nde medya iletişim direktörü olarak çalışmaya başladım. Sivil toplumla yolumun kesişmesi böyle oldu. 2011’in Kasım ayında Af Örgütü’nde çalışmaya başladıktan sonra 2012 yılında sivil toplum kuruluşlarıyla çalışmaya başladım. Onlara dijital anlamda kapasite geliştirme, dijital kampanyacılık, insan hakları odaklı habercilik konularında eğitimler verdim. Bütün bu süreç 2015’in Aralık ayında beni Pikan’a getirdi. Erkan Demir’le ortak olarak kurduk. O kaynak geliştirme alanında uzman, ben iletişim alanında. Hem iletişim hem kaynak geliştirme hem de kapasite geliştirme alanında çalışan bir yer Pikan Ajans. Bu sene dördüncü yaşına girecek. 40’tan fazla kurumla çalıştık, bazılarıyla kısa dönemli bazılarıyla proje bazlı çalıştık. Bazılarıyla hala çalışıyoruz. Kurulduğumuz günden beri çalıştığımız yerler var. Hem sivil toplum kuruluşlarından öğrenmeye devam ediyoruz hem de sivil toplum kuruluşlarıyla birlikte biraz değiştik, biraz geliştik bazı çalıştığımız alanları geliştirdik ve yeni alanlar bünyemize kattık. 

Sivil toplum geçmişiniz ajansın yaptığı işlere nasıl bir katkı sunuyor?  

Benim sivil toplumla olan geçmişim şimdi Pikan’ı kurmamın en büyük etkisiydi. Aslında şöyle ki 2012 yılında sivil toplum kuruluşlarına kapasite geliştirme eğitimleri vermeye başladım demiştim. Bunun aslında en güzel ve en öğretici örneği de Yeşil Düşünce Derneği’nin İnteraktivist Projesi olmuştu. Proje kapsamında Türkiye’nin yedi bölgesinde yedi ilde eğitim verdik. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi şehirlerin dışındaki yerlerde sivil toplum kuruluşlarıyla tanıştığınız zaman bazı imkansızlıkları nasıl imkanlı bir hale getirdiklerini, bazı olmazları nasıl olur hale getirdiklerini ya da İstanbul gibi yerlerdeki büyük kapasiteli STK’lerin aslında söylediği şeylerin çokta söylenmemesi gereken şeyler olduğunu gördük. Sorunların da bölgeden bölgeye alandan alana ne kadar değiştiğini tecrübe ettikten sonra Pikan’ı kurmak bizim için çok daha kolay oldu. Hem sivil toplum geçmişinden geliyorduk hem de inanılmaz bir saha araştırmasına sahiptik. Dolayısıyla benim bütün bu güne kadar edindiğim mesleki becerilere sivil toplum kuruluşlarıyla edindiğim beceriler eklenince Pikan’ı kurmak aslında çok iyi bir fikirdi. 

Sivil toplum temsilcileri ile iletişim camiası/kreatifler dünyası arasında iki tarafın da dilini bilen tercümanlara ihtiyaç var mı sizce? Bu konuda ne düşünüyorsunuz? Pikan Ajans’ı bu şekilde tanımlar mıydınız?

Sivil toplum temsilcileri ve iletişimcilerle kreatifin arasında bir köprüye ihtiyaç var mı, aslında var. Şöyle ki Hafıza Merkezi‘nin düzenlediği insan hakları ve  iletişimin geleceği panelinde de yine bu konu konuşuldu. Çünkü kreatifler STK’lerin dilinden anlamadığını düşünüyor. STK’ler kreatifler bizim dilimizden anlamıyor diye düşünüyor. İkisi de kendi içinde haklı bazı noktalarda ama birbirlerini daha çok dinlemeye ihtiyaçları var. Pikan bu boşluğu dolduruyor çok iddialı mı olur bilmiyorum ama biz bugüne kadar doldurabildiğimizi düşünüyoruz. Hem kreatif açıdan STK’lere bir şeyler katma konusunda hem de bizim tanıdığımız ama STK’larla bir şeyler yapmak isteyen kreatiflere biraz yardım ve rehberlik etme konusunda bugüne kadar iyi iş çıkardığımızı düşünüyoruz. Bence hepsi bir potada eriyebilir. Sadece biraz daha birbirimizi dinlemeye, birbirimizi anlamaya ve özellikle önyargılardan da sıyrılmaya ihtiyacımız var. 

Sizce sivil toplum kendisini dijital dünyanın ruhuna uygun ifade edebiliyor mu? Varsa bir kaç başarılı örnek söyleyebilir misiniz?

Sivil toplum, dijital dünyanın ruhuna uygun hareket ediyor mu sorusuna gelmeden önce bence aslında sivil toplum, dijitali kullanmakla dijitalde olmak arasındaki farka dair bir bilgi beceriye sahip mi bunu konuşmak gerekiyor.

Dijital okuryazarlık bir kenara bir yandan da sadece sosyal medya platformlarında olmak dijitali kullanmak anlamına gelmiyor. Bunu bilerek ve aslında buradan başlamak gerekiyor.

Örneğin dünyada aslında unutulmaya yüz tutmuş bir teknoloji olan QR kodlar var. Son bir iki senedir STK’lerin inanılmaz gündeminde. Bağış toplamak olsun ya da herhangi bir etkinlik yada posterlerinde bir rapora gönderme yapma bozuyor, bunu çok kullanıyorlar. Aslında bu unutulmaya yüz tutmuş bir teknoloji. Onun dışında sosyal medya platformlarını kullanmaları çok güzel fakat sadece orada olmak mı yoksa gerçekten bundan yüksek verim almak mı? Bunları ölçüyor muyuz, tekrar değerlendiriyor muyuz, bazı şeyleri değiştirip kendimiz yeniden pozisyon alıyor muyuz gibi şeyleri aslında konuşuyor olmamız gerekiyor. Sivil toplum kuruluşlarının temelinde insan hakları, hayvan hakları, çevre hakları, kadın hakları, çocuk hakları yattığı için aslında hepsinin içinde hikayeler var.

Sivil Toplumun Yapabileceği En İyi Şey: İnsan Hikayelerini Kullanmak

İnsan hikayelerini anlatırken bunu karşımda beni dinleyen beni izleyen beni okuyan kişiye nasıl daha iyi anlatırım diye düşünmeleri gerekiyor. Bunun için de gündemi takip etmeleri gerekiyor. Gündem olarak Türkiye’nin gündeminden bahsetmiyorum, aynı zamanda dijitalin gündemini de takip etmeleri gerekiyor. Çünkü dijital gündemi takip ettiğiniz zaman insanların hikayelerini hangi platformlarda hangi şekillerde anlattıklarını görebiliyorsunuz. Facebook ya da Instagram’ı ele alalım. Mesela bundan birkaç yıl önce olsaydı belki Instagram hikayelerinden bahsediyor olmayacaktık. Şu an Türkiye’de kullanımda olmayan Facebook’un kaynak geliştirme modeli var mesela. Bu da Türkiye’de açıldığı zaman bambaşka şeyleri konuşuyor olacağız. Dolayısıyla hikayeyi anlatmak bir yerde dururken aynı zamanda günceli, güncel teknolojiyi takip edip, yeni araçlarla bunu anlatmak gerekiyor.

Facebookun Türkiye’de sivil toplum kuruluşları ile yürüttüğü Facebook Sivil Toplum Programı’nın hedefi nedir? Nasıl bir etki yaratmayı amaçlıyor. 

Instagram’dan bahsetmişken biraz da aslında konuyu şuraya getirmekte fayda var. Bu sene aralıkta dördüncü yaşımızı kutlayacağız. Daha bu kadar tazeyken Facebook’un Türkiye’de Facebook Sivil Toplum Programı’nı yürütmek için kendisine program ortağı olarak seçtiği bir ajansız. Facebook Sivil Toplum Programı’nın Kadir Has Üniversitesi, Elpek Sosyal Danışmanlık ve Pikan Ajans olarak üç program ortağı var. Biz bu programın içinde sivil toplum kuruluşlarının dijitaldeki dertlerini anlatmaları, dijital kampanyalarını daha yapabilmeleri konusunda becerilerini geliştirme üzerine çalışıyoruz. Pikan Ajans olarak ayrıca bunu atölyelerle ve açık ofis saatleriyle destekliyoruz. Kadir Has Üniversitesi ve Facebook’tan aldıkları eğitim sonrası bizimle yaptıkları bir atölye ve açık ofis saatleri var. Burada bir danışmanlık süreciyle kampanyaları şekillendiriyoruz.